• Sonuç bulunamadı

XIII. YÜZYILA KADAR KIPÇAKLARIN TARĠHĠ

2.1. Ahıska Ġsmi ve Atabeg Unvanı

2.1.2. MenĢe Ġtibariyle Atabeg Unvanı

Selçuklularla birlikte Ġslâm dünyasına giren ve onlardan sonra daha sonraki Türk devletlerince de kullanılan müesseselerden biri “atabeglik”

1165 AvĢar-Tunçalp, a.g.e., s. 8; H. BerĢan Gölen (Çelik), “Ahıska‟nın Elden ÇıkıĢı”, (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi SBE, 1996), ss. 5-6. 1166 Ġdrisî haritasında bu sahayı “Ak Kıpçak Ġli” ve “Kara Kıpçak Ġli” isimleriyle iki bölge halinde göstermektedir. Bkz: Sümer, a.g.e., 1997, s. 62.

1167 Bu isimlerde kullanılan “Ak/Aq” ön ekinin “beyaz” anlamına geldiği gibi “bilge, zengin” anlamına da geldiği bilinmektedir. Zira Türk tarihinde “Ak-ġemseddin, Ak-Buga, Ak-Berdi, Ak- Köpek, Ak-Tay (günümüzde Oktay olarak geçer), Ak-Tuv vb” birçok Türk isimlerinin varlığı bilinen bir husustur. Ayrıca bunun zıddı olan “Kara” kelimesi de “siyah”la birlikte “büyük” anlamına gelmektedir. Ayrıca Türk özel isimlerinin etimolojisi için bkz: Zajaczkowski, a.g.m., s. 188; Budayev, a.g.e., ss. 79-103, 187.

1168

Walther Hinz, Uzun Hasan ve ġeyh Cüneyd: XV. Yüzyılda Ġran‟ın Milli Bir Devlet

Haline YükseliĢi, 1. Baskı, çev., Tevfik Bıyıklıoğlu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara

1948, ss. 30, 40, 120-121. 1169

Yücel, a.g.e., 1989, s. 250. 1170

Hammer, a.g.e., IV, 102-103; Bekadze, a.g.t., s. 15. Ayrıca Hammer‟de geçen not 18‟deki “Cihannuma” sayfası 419 değil, 409 olmalıdır. Bkz: Hammer, a.g.e., s. 102.

1171 Köprülü, a.g.e., 1983, s. 156.

1172 Ernst Honıgmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, 1. Baskı, çev., Fikret IĢıltan, Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ġstanbul 1970, ss. 48, 149, 157, 162.

1173 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1914-1995, 19. Baskı, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul 2014, s. 837.

kurumudur. Dolayısıyla bir kurum olarak Selçuklularla baĢlayan “atabeg

unvanı”, Türkçe “ata” 1175

ve “beg/bey” 1176 kelimelerinden meydana gelmektedir. 1177 Zira Selçuklulardan önceki Türk devletlerinde özellikle Karahanlılar ve Gazneliler gibi Müslüman Türk Devletlerinde böyle bir unvanın veya bununla ilgili olarak “atabeglik” Ģeklinde bir müessesenin varlığı hakkında her hangi bir kayıt bulunmamaktadır.1178

Bununla birlikte Orta Asya Türk Devletlerinden itibaren hükümdar olması muhtemel hânedân üyesi adayının eğitilmesi için “ata” adında bir müessesenin varlığı kaydedilmektedir.1179 Hatta Orhun Âbidelerindeki kitâbelerin yazıcısı olarak bilinen “Yollug Tigin”in, “Kültigin atası” lakabının “atabeg” mânasına geldiği söylenilse de, bunun daha kesinlik kazanmadığı belirtilmektedir.1180

Buna rağmen Refik Turan, kitabede geçen bu lakabı, Selçuklularda kurumsallaĢan atabeylik müessesesinin Göktürkler dönemindeki baĢlangıç Ģekli olarak değerlendirmektedir.1181

Türk lehçelerinde “baba, dede, ced” mânasına gelen “ata” kelimesinin Oğuznâmelerde “Korkut Ata, Ġrkil Ata” gibi hürmete lâyık kiĢiler olarak geçtiği görülmektedir.1182

Türklerin eskiden dinî bir kutsiyet izâfe ettikleri menkıbevî Ģahsiyetlere, derviĢ ve Ģeyhlere hatta toplum içinde saygı kazanmıĢ yaĢlı kimselere “ata” veya “bab/baba” unvanını verdiği bilinmektedir. Zira “Çoban Ata, Zengi Ata, Mansur Ata ve Sâhib Ata” gibi Ģahıslar “Türk

Dünyası”nda bu unvan ile tanınmıĢ kiĢilerdir.1183

1175 KâĢgarlı‟da “baba, ata, ced” anlamlarında geçmektedir. Ġlgili sayfalar için bkz: KâĢgarlı,

a.g.e., 2006, I, 32, 86, 206, 288, 508; II, 80; III, 87, 210, 383.

1176 KâĢgarlı‟da “bey, koca, evli erkek” anlamlarında geçmektedir. Ġlgili sayfalar için bkz: KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 22, 35, 48-49, 54, 64, 70, 78, 81-82, 103, 168, 178, 182, 185, 199, 206, 212, 240, 300-304; II, 8-10, 19, 21, 38, 75, 84. Ayrıca “kabile” anlamına gelen “boy” tabiri de yine eski Türkçe‟de “zengin” anlamına gelen “bay/bey” kelimesinden türemiĢtir. Bkz: KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 349, III, 158, 239; Berta, a.g.m., s. 139.

1177 M. Fuad Köprülü, Ġslâm ve Türk Hukuk Tarihi AraĢtırmaları ve Vakıf Müessesesi, 1. Baskı, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 1983, ss. 147-148.

1178

Turan, a.g.e., 2009, s. 310; CoĢkun Alptekin, “Atabeg”, DĠA, Ġstanbul 1991, IV, 38. 1179 Budayev, a.g.e., ss. 91-92.

1180 Orhun Âbideleri..., ss. 1-45.

1181 Refik Turan, “XVI. Yüzyılda Bir Türk Atabeyi: Hoca Sa‟deddin Efendi”, Tarihi, Kültürü

ve Sanatıyla VI. Eyüp Sultan Sempozyumu: Tebliğler (10-12 Mayıs 2002), Ġstanbul 2003,

s. 67-68.

1182 M. Fuad Köprülü, “Ata”, ĠA, Ġstanbul 1965, I, 711-712; Köprülü, a.g.e., 1983, s. 146. 1183 Köprülü, a.g.e., 1976, ss. 17-20; CoĢkun Alptekin, “Ata”, DĠA, Ġstanbul 1991, IV, 32.

Bazı Kafkas Türk Kavimlerindeki atalık uygulaması, Selçuklulardaki atabeglikle kısmen de olsa yakınlık arzetmektedir. Zira Kafkaslardaki bir kısım Türk ailelerin küçük yaĢtaki çocuklarını, eğitim için baĢka ailelere verdiği ve çocuğun eğitimi ile uğraĢan bu aile reisine de atalık dedikleri bilinmektedir. Selçuklularda da Ģehzâdelerinin tâlim ve terbiyesi ile ilgilenen ve onlar adına eyaletleri idare eden askerî valiler atabeg unvanıyla biliniyordu.1184

Selçuklular döneminde bu unvan ilk olarak Selçuklu veziri Nizâmülmülk‟e verilmiĢtir. Sultan Alparslan‟ın (ö. 465/1072) Malazgirt Zaferinden sonra oğlu MelikĢah‟ın devlet iĢlerinde tecrübe kazanması hususunda Nizâmülmülk‟ü görevlendirdiği ve ona “ılıg”, “ata”, hoca” veya “atabeg” unvanını verdiği kaydedilmektedir. Zira Selçuklu devlet sisteminde çeĢitli idarî birimlere tayin edilen küçük yaĢtaki Ģehzadelerin yanına genelde her yönden tecrübeli beylerin atabeg olarak tayin edildiği anlaĢılmaktadır.1185

Bununla birlikte Ġbnü‟l-Esîr 465/1072 yılı olaylarından bahsederken, babasından sonra idareyi ele alan Sultan MelikĢâh‟ın (ö. 511/1117) bütün devlet iĢlerini Nizâmülmülk‟e bırakarak diğer unvanların yanı sıra “el-emîru‟l-

vâlid/atabeg” 1186

unvanını da verdiğini söylemektedir. 1187 Dolayısıyla atabeglikle birlikte ġehzade Hocalığı, Sultan DanıĢmanlığı, Hâce-yi Sultânilik unvanını taĢıyan Ģahıslar; Türk hükümdarını, Türk devlet teĢkilâtını ve toplumun siyasî, sosyal, ekonomik, kültürel hayatını düzenleyip yönlendirmede en baĢta gelen kiĢiler olarak görülmektedir.1188

Neticede bu atabeglerin, idarî birimin yönetimine bazen doğrudan bazen de dolaylı katkı sağladığı anlaĢılmaktadır.1189

Büyük Selçuklular ve Suriye Selçuklularının yanı sıra atabeglik müessesesi Kirman, Irak, Anadolu Selçukluları, HârizmĢahlar, Eyyubiler ve Memlüklerde de görülmektedir. Dolayısıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu‟dan Mısır‟a kadar uzanarak çok geniĢ bir coğrafyaya yayılan atabegliğin, zaman

1184 Köprülü, a.g.e., 1983, s. 157; Alptekin, a.g.md., 32-33, 38. 1185 Köprülü, a.g.e., 1983, s. 147.

1186

بوَٙثِزوٍَُّْج ْٓثِِ بًثبوَمٌْوَ وََّٗجوَموٌَوَٚ ُ ثٌِاوٌَْٛا وَذْٔوَأوَف ،وَهْ وٌَثِإ بوَ٘وَر ثِغوَصوَٚ بوَ٘وَر ثِجوَو بوٍََُّٙو وَياوَِْٛوَ ْلأا ُدْدوَدوَ :

ُ ثٌِاوٌَْٛا ُر ثِِوَ ْلأا ُٖبوَْٕعوَِوَٚ ُهثِثبوَروَ

1187 Ġbnü‟l-Esîr, a.g.e., 1417/1997, VIII, 236-237. 1188 Turan, a.g.m., 2003, s. 67.

zaman en ihtiĢamlı devirlerini yaĢadığı da bilinmektedir. Nitekim Atabeglik müessesesinin bu geliĢimi neticesinde ġam/Böriler Atabegliği (1104-1154),1190

Musul/Halep Atabegliği (1127-1233),1191 Azerbaycan/Ġldenizliler Atabegliği (1146-1225), 1192 Fars/Salgurlular Atabegliği (1194-1286)1193 ve Ortodoks Kıpçak1194

Atabegliği/Sa-Atabago (1268-1578)1195 gibi tarihte önemli ölçüde rolleri olan devletler teĢekkül etmiĢtir.1196

Öte yandan daha çok Müslüman Türk Devletlerinde görülen bu müessese, Türk devletleri ile sıkı iliĢkiler içerisinde olan Ġznik Bizans (Rum) Ġmparatorluğu ve Gürcü Krallığında da görülmektedir.1197

Nitekim Bizans‟ta Türk lalanın (atabeg)1198

bulunmasıyla görülen müessese, Gürcü Krallığında da Kıpçaklar sayesinde görülmeye baĢlamıĢtır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Kartvel/Gürcülerde atabeglik müessesesi olmamasına rağmen, 1212‟de Kıpçaklı baĢkomutan Zakaria‟nın ölümünden sonra Kraliçe Tamara, kardeĢi Ġvane‟yi1199

kendi isteği doğrultusunda ilk atabeg unvanıyla taltif etmiĢtir.1200 Dolayısıyla XIII. yüzyıla kadar Gürcü Kraliyet sisteminde “Kral, Kraliçe,

1190 Gülay Öğün Bezer, “Böriler (DimaĢk Atabeyliği) (1104-1154)”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, IV, 846-855.

1191 Gülay Öğün Bezer, “Zengiler (1127-1233)”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, IV, ss. 803-813.

1192 Gülay Öğün Bezer, “Ġldenizliler”, DĠA, Ġstanbul 2000, XXII, 82-84. Kıpçaklı atabeg Ġldeniz‟in ismini Vardan “Yeldegiz”, “Yiledeğiz” veya “Yeldguz” gibi farklı Ģekillerde vermiĢtir. Bkz: Vardan, a.g.e., ss. 201, 205-206, 208- 209.

1193 Erdoğan Merçil, Fars Atabegleri Salgurlular, 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1975, ss. 27-123.

1194 ÇağdaĢ eserlerde “Atabeglik”lerden bahsedilirken (Hıristiyan olmasından olsa gerek ki) Anadolu‟nun en uzun beyliği olmasına rağmen “Kıpçaklı Atabegler”e hiç yer verilmediği görülmektedir. Bununla birlikte 1976‟da hazırlanan “Türk Dünyası El Kitabı”nda baĢta Kırım Türkleri olmak üzere bütün Türk Cumhuriyetleri ve Türk kavimleri zikredilirken “Ahıskalı Türklerin” yer almaması da dikkat çekmektedir. Bkz: Ġbrahim Kafesoğlu, “Atabeylik‟ler”, Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürü AraĢtırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara 1976, ss.

842-843; Tekindağ, a.g.m., ss. 868-869.

1195 Özder, a.g.e., ss. 44-81; Kırzıoğlu, a.g.e., 1992, ss. 148-181; Enver Konukçu, Ardahan

Tarihi, 1. Baskı, Ardahan Valiliği Kültür Yayınları, Ajans-Türk Basımı, Ankara 1999, ss. 58-

60; Doğru, a.g.e., 2004, ss. 37-41.

1196 Lane-Poole, a.g.e., ss. 229-267; Köprülü, a.g.md., 1965, I, 714; Köprülü, a.g.e., 1983, s. 152; Turan, a.g.e., 2009, ss.310-311; Alptekin, a.g.md., 38-39.

1197

Köprülü, a.g.md., 1965, I, 715; Fuad Köprülü, “Ortazaman Türk Hukukî Müesseseleri”,

Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, V, 243, 248; Alptekin, a.g.md.,

39; Turan, a.g.m., 2003, s. 68.

1198 Bizans‟a da Kıpçaklar vasıtasıyla gittiği kanaatindeyiz. Zira Bizans‟ta da hatırı sayılır miktarda Kıpçakların varlığını ilgili yerlerde ifade etmiĢtik.

1199 Ermeni müverrihler “Atabeg” Ġvane‟den “Prensler prensi” diye övgüyle bahsetmektedir. Bkz: Kiragos, a.g.e., ss. 139-217.

patrik ve baĢvekil” gibi baĢlıca dört büyük müessese varken, Kraliçe Tamara‟ın bunlara beĢinci olarak bir de “atabeglik” müessesesini ilâve ettiği görülmektedir. Ayrıca bu unvanın, “askerî-idarî” mâhiyette bir vazife olmasıyla birlikte askerî yönünün daha ağır bastığı ve kraldan sonra sırasıyla;

“kıraliçe, patrik, baĢvekil ve atabeg”in geldiği kaydedilmektedir. 1201

Nihayetinde Gürcü Krallığında bu müessesenin baĢta ilk atabeg Sargis oğlu Ġvane olmak üzere “Kıpçakların teĢviki”yle ırkdaĢları Selçuklular taklit edilerek kurulduğu ve bu makamda bulunanların da devletin iç iĢlerininde önemli ölçüde rol oynadığı görülmektedir. Bununla birlikte esas konumuzu teĢkil eden Ahıska bölgesinde, hâlâ “Sa-Atabago/Atabeg Yurdu” denilen bu sahanın, bizzat Kıpçak atabegleri tarafından idare edildiği için bu ismi aldığı da bilinen bir gerçektir.1202

MenĢe itibariyle Türklere ait olan ve XVI. yüzyıla kadar önemini koruyan atabeglik müessesesi, daha sonraki devirlerde Anadolu Selçuklularının son zamanlarında ortaya çıkan lala uygulamasıyla farklı bir hüviyete bürünmüĢtür. Böylece eski önemini kaybeden atabegler saraylarda lala olarak Ģehzadelerin mürebbileri ve öğretmenleri haline gelmiĢlerdir. Dolayısıyla Osmanlı döneminde Ģehzade hocalığı müessesesinin, “lala” veya “hâce-yi sultâni” unvanlarıyla devam ettiği görülmektedir. Zira çalıĢmamızın ileriki bölümlerinde adından bahsedeceğimiz Lala Mustafa PaĢa, Sultan II. Selim‟in (1566-1574) lalası olması hasebiyle bu Ģekilde meĢhur olmuĢtur. Öte yandan HârizmĢahlar dönemindeki metinlerde rastlanan “ulug lala beg” tabirinin de “atabeg” karĢılığında kullanılan tabirlerden olduğunu belirten tarihçiler vardır.1203

1201

Ömer SubaĢı, “XIII. Yüzyılda Güney Kafkasya‟da Selçuklu Ġzleri: „Atabeglik Müessesesi ve Atabegler‟”, Vakanüvis Uluslararası Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Yıl 2, Kafkasya Özel Sayısı, Sakarya 2017, ss. 512-513.

1202 Köprülü, a.g.e., 1983, s. 156. 1203

Ahmet Refik, Osmanlı Âlimleri ve Sanatkârları, 1. Baskı, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul 1997, s. 71; Tuncer Baykara, “Lala”, DĠA, Ġstanbul 2003, XXVII, 70-71; Turan, a.g.e., 2009, s. 311; Alptekin, a.g.md., 39-40; Turan, a.g.m., 2003, s. 68; GümüĢ, a.g.t., s. 119. Ayrıca konuyla ilgili daha geniĢ bilgi için bkz: Köprülü, a.g.e., 1983, ss. 146-158;