XIII. YÜZYILA KADAR KIPÇAKLARIN TARĠHĠ
1.1. Etimolojik Açıdan Kıpçak Ġsmi ve MenĢei
1.1.1. Dîvânü Lugâti‟t-Türk‟te Kıpçaklar
Türk dilinin sözlüğü391
anlamına gelen Dîvânü Lugâti‟t-Türk XI. yüzyılda KâĢgarlı Mahmud tarafından yazılmıĢ ve bütün Türk lehçelerini hâvi bir sözlüktür.392
Ġyi bir eğitimden geçen KaĢgarî, Türk ülkelerini dolaĢarak dil, tarih ve coğrafya sahasında pek fazla malzeme toplamıĢ ve mezkûr eserinde vermiĢtir. Türk dilinin eski sözlüğü hüviyetini taĢıyan eser, 1072 yılında tamamlanmıĢ ve Abbâsî Halifesi Kâim-biemrillah‟a takdim edilmiĢtir. Türkçe Ģiirler, coğrafya, kültür tarihi ve genel tarihe dair bilgiler ihtiva eder eser de, ayrıca dünya haritası da yer almaktadır. Esasen Türkçe‟den-Arapça‟ya bir sözlük olarak hazırlanan eser, Kilisli Rıfat (Bilge) tarafından 1333/1915- 1335/1917 yılları arasında Ġstanbul‟da Arapça olarak yayımlanmıĢtır.393
XI. yüzyıl Türk dünyasının sosyo-kültürel hayatı neredeyse eksiksiz bir Ģekilde verilen eserde KâĢgarlı Mahmud, baĢta Kıpçaklar olmak üzere diğer
389 Rasonyi, a.g.e., 1971, s. 136. 390
Laszlo Rasonyi, “Tuna Havzasında Kumanlar”, Belleten, Cilt III, Sayı 11-12, Temmuz 1939, Ankara 1939, s. 403; Saadettin Yağmur Gömeç, Türk Destanlarına GiriĢ, 2. Baskı, Berikan Yayınevi, Ankara 2015, ss. 265-266.
391 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, IX-X.
392 Ömer Faruk Akün, “KâĢgarlı Mahmud”, DĠA, Ġstanbul 2002, XXV, 9. 393
KâĢgarî, Dîvânu Lugati‟t-Türk, 1. Baskı, haz., Kilisli Rıfat, Matbaa-i Âmire, Ġstanbul 1333, I, II, III; Ramazan ġeĢen, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, 1. Baskı, ĠSAR Vakfı Yayınları, Ġstanbul 1998, 106-107; KâĢgarlı Mahmud, Divanü Lugati‟t-Türk, 1. Baskı, haz., Ali Çiçekli, May Yayınları, Ġstanbul 1970, s. 9.
Türk kabileleri hakkında da bilgiler vermektedir. 394
Bu eserde Oğuz ve Kıpçak kabileleri hakkında diğerlerine nispetle daha geniĢ bilgi verilmektedir. Bu da Oğuz ve Kıpçakların kalabalık bir nüfuza sahip olduğunu ve târihî seyir içerisinde çok önemli roller üstlendiklerinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda Kıpçakların dil özellikleri hakkında ilk bilgilerin de burada yer aldığı görülmektedir. Zira KâĢgarlı, Kıpçaklarla ilgili olarak “Kıpçak: Türklerden bir cinstir ve yerleri ise KaĢgar yakınlığındadır” demektedir.395 Bununla birlikte Dîvânü Lugâti‟t-Türk‟te Kıpçak ismi iki yerde Hıfçak 396 , bir yerde de Kıwçak 397
olmakla üç yerde ve Ģu Ģekilde geçmektedir:398
“Er kıfçaklandı: „er oğraklandı gibi ki, adam Kıpçak kılığına girdi,‟
„adam oğrak kılığına girdi‟ demektir.”399
“Kıwçaklandı: er kıwçaklandı = adam Kıpçak kılığına girdi ve Kıpçak
huyu ile huylandı, KıpçaklaĢtı. (Kıwçaklanur, kıwçaklamak).”400
“Kıfçakladı: „ol anı Kıfçakladı = o, onu Kıpçak boyundan saydı, onlara
nispet etti.‟ (Kıfçaklar, kıfçaklamak).”401
Bütün bunlarla birlikte KâĢgarlı Mahmud, yukarıda da ifade edildiğ üzere Kıpçaklar ve diğer Türk kabileleri hakkında da bilgiler vermektedir. Eserde dağınık olarak serpiĢtirilen bu bilgileri, konumuzun önemi açısından özet haliyle aĢağıda vermenin yerinde olacağı kanaatindeyiz. Türk kabileleriyle ilgili bölümlerde Ģu bilgiler yer almaktadır: “Türkler aslında yirmi kabile/boydur. Hepsi Türk b. Yâfes b. Nuh‟un neslinden (soyundan) gelir. Her
394 Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, 1. Baskı, Tekin Yayınevi, Ġstanbul 1985, III, 1362- 1364.
395
KâĢgarî, a.g.e., 1333/1915, I, 394. 396 KâĢgarlı a.g.e., 2006, II, 279; III, 351. 397 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, II, 276. 398
Yukarıda da ifade edildiği üzere Kıpçak ismi, Bizans kaynaklarında “sarı, soluk, solgun” anlamında Kuman olarak geçmektedir. Bu kelime KâĢgarlı‟da aynı manaya gelen “Kuba” Ģeklinle geçmekte ve “rengi, donu kumral ile sarı arasında olan at” anlamını ihtiva etmektedir. Bkz: KâĢgarlı, a.g.e., 2006, II, 217; Ayrıca Kıpçak kelimesini “boĢluk” anlamına gelen “kobi/kovi” ile irtibatı için bkz: Can Özgür, “Kıpçakların Dili”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, III, 692.
399 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, II, 279. 400 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, II, 276. 401 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, III, 351.
kabilenin de çok sayıda dalları (batın, butûn) vardır ki, onların sayısını yalnız Allah bilir. Burada her kabilenin çok sayıda oymağı vardır. Ben burada küçüklerini değil, büyük kabileleri sayacağım. Rumların yakınından geriye
doğru Müslüman ve Câhiliye402
dinlerine mensup olanlarını zikredeceğim.
Rumlarla en yakın kabile Peçeneklerdir.403
Sonra Kıpçaklar, sonra Oğuzlar, sonra Yemaklar (Kimaklar), sonra BaĢkırtlar, sonra Besmiller, sonra Kâylar,
sonra Yabagûlar, sonra Tatarlar, sonra Kırgızlar gelir.404
Daha sonra göçebe Türklerden bahsederek Ģöyle devam eder: “Göçebelere gelince, Comullar farklı bir dil kullanırlar. Buna rağmen Türkçeyi de bilirler. Kırgızların, Kıpçakların, Oğuzların, Tuhsilerin, Yağmaların, Çiğillerin, Iğrakların, Garukların tek ve has Türkçe ortak bir
dilleri vardır.”405
KâĢgarlı, Türk kabileleri arasındaki lehçe farklılıklarından yani dil ihtilafından da bahseder ve bu ihtilafların daha çok bazı harflerin düĢmesi ve değiĢmesiyle olduğunu söyler. KâĢgarlı, konumuzla ilgili bölümde Ģöyle der:
“Oğuz ve Kıpçak boyları „ya‟ ile baĢlayan kelimeleri „e‟ (elif) ve ya „ce‟ (cim) ile tebdil ederler. Diğer boyların „yelkin‟ dediğine onlar „elkin‟ derler.
Veya „yılıg suya,‟ ilıg, cilıg‟ derler.”406
Nitekim bugün Kıpçakların bâkiyesi olan Kırım Türkçesinde “yiğit” kelimesi “cigit” Ģeklinde geçmektedir. Diğer taraftan “ilıg” kelime Ahıskalı Türklerce “kaynamamıĢ su” mânasında
“ilıkh/ilıx” 407
Ģeklinde kullanılmaktadır.408 Ayrıca Ģunu da belirtmek isteriz ki,
402
Klasik Ġslâm kaynakları ve Dede Korkut Oğuznâmelerinde ise daha Ġslâm‟la müĢerref olmamıĢ Türklerden “Küffâr/Kâfirler” diye bahsedilmektedir. Bkz:ġeĢen, a.g.e., 2017, s. 11; V. Viladimiroviç Barthold, Moğol Ġstilâsına Kadar Türkistan, 3. Baskı, haz., Hakkı Dursun Yıldız, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1990, s. 352; Avcıoğlu, a.g.e., II, 955.
403
Her ne kadar bazı araĢtırmacılar “Peçenek ismi”nin mânasını bir akrabalık terimi olan “Bacanak” kelimesine dayandırmaya çalıĢsalar da bu yaklaĢım ilmi çevre tarafından kabul görmemiĢtir. Ayrıntılı bilgi için bkz: Gömeç, a.g.e., 2014b, s. 115; Golden, a.g.e., s. 219. 404
KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 28; Câhiz, Türklerin Faziletleri, 1. Baskı, çev., Ramazan ġeĢen, Yeditepe Yayınları, Ġstanbul 2017, ss. 36-37.
405 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 30-31. 406 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 31.
407 Ġlgili yerde de ifade edileceği üzere 1828‟e kadar Osmanlı döneminde “Çıldır Eyaleti”nin baĢkenti olan Ahıska bölgesi ağzı, Türkiye‟nin Doğu Anadolu bölgelerinin ağzına yakınlığıyla bilinmektedir. Özellikle tarihte kısa ismiyle “Atabegler Yurdu” olarak da bilinen “Erzurum, Oltu, Narman, Artvin, ġavĢat, Yusufeli, Ardahan, Posof” ilçelerinin Türkçesi, Ahıska Ģivesine benzerliğiyle bilinmektedir. Bu da o bölge halklarının daha çok Kuman-Kıpçak ağzı ile
“Dîvânü Lugâti‟t-Türk”de bazı kelimeler vardırki bunların bir kısmı Kıpçakların bâkiyesi olarak bilinen “Ahıskalı Türkler”in Ģivesinde hâlâ canlılığını korumaya devam etmektedir. Hatta bunlardan birçoğunun günümüzde semantik açıdan her hangi bir değiĢikliğe uğramadıkları
konuĢtuklarının bir göstergesidir. Bkz: Ġkram Çınar, “Atabek Yurdu”, Yeni Türkiye
Kafkaslar Özel Sayı VIII, Yıl 21, Sayı 78, Ankara 2015, ss. 260-270; Bayraktar, a.g.m., s.
231.
408 Konuyla ilgili olarak Ģunu da vurgulamak isteriz ki, bugün baĢta Azerbaycan‟ın Gobustan bölgesi olmak üzere özellikle “Balaken, Zaqatala ve Qakh (Qax)” bölgelerinde Kuman- Kıpçakların izlerine rastlamamız mümkündür. Nitekim “Kuman (Lerik), Komanlı (Celilabad), Kıpçak/Qıpçaq (Qakh)” ve “Ġlisu (Qakh)” köylerinin (bölgede aynı zamanda XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar yani Rusların geliĢine kadar, aynı isim altında Ġlisu Hanlığı hüküm sürmüĢtür) varlığı bunun en bariz numunelerindendir. Zira “Ġlisu” yukarıda zikri geçen “ilıg” ile doğrudan irtibatlı olup ve Kıpçakça “ilıg-sıçak” ile “su”nun birleĢmesinden “sıcak su” anlamına gelmektedir. Bkz: Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, “Kumanlar/Komanlar”, 1. Baskı, red., C.B. Guliyev, Bakü 1982, VI, 20; A. Zeki Velidi Togan, Azerbaycan‟ın Tarihi
Coğrafyası, 1. Baskı, Tahsil Yayınları, Bakü 2009, ss. 56-57; Azerbaycan Toponimlerinin Ansiklopedik Lügati, 1. Baskı, red., Rübabe Aliyeva, ġerq-Qerb NeĢriyatı, Bakü 2007, I. 367;
Çog, a.g.m., ss. 63-64. Ayrıca Ģunu da ifade edelim ki, soy kökünün hangi boya dayandığını ispatlayan faktörlerden birisi de dil faktörüdür. Dolayısıyla Ahıskalı Türkler Oğuz boyu mu yahut Kıpçak boyu mu meselesine açıklık getirmemiz adına bu konuya da yeri gelmiĢken kısaca değinmek isteriz. Zira bu konu dahi farklı Gürcü antitezleri olması açısından önem arzetmektedir. Bilinen bir gerçektir ki, baĢta diğer Kafkas Halkları olmak üzere özellikle de Azerbaycan Ģivesinde olduğu gibi, Ahıska Ģivesinin teĢekkülünde de Oğuz-Kıpçak boyu dillerinin önemli rolü olmuĢtur. Bu mânada Kafkas halklarından Kumuk Türkleri için de aynı görüĢ söz konusudur. Zira Kumulların menĢei hakkında da iki görüĢ ileri sürülmektedir. Birinci görüĢ Kumukları Kıpçak Türklerinden olduğunu kabul etse de, ikinci görüĢe göre Kumuklar, Moğol istilası sonrasında Kıpçak ve Oğuz gibi kudretli iki öz Türk halkın karıĢımından ortaya çıkmıĢ bir Türk topluluğudur. Nitekim Kumukların yaĢam tarzı ve dil özellikleri daha çok Kıpçak Türklerini çağrıĢtırmaktadır. Zira Egel, Kumuk lehçesi için “Türk dilinin Kıpçak lehçesi” demektedir. Bu görüĢ bizim tezimizi de destekler mahiyettedir.
Netice itibarıyla Ahıskalılar için de aynı Ģey söz konusu olabileceği kanaatindeyiz. Dolayısıyla Ahıskalı Türklere de Kıpçak ağırlıklı Oğuz-Kıpçak karıĢımı “Ahıskalı Türk Topluluğu” diyebiliriz. Ġlaveten bölge halkına hâlâ “yerli” denilmesinin sebebi de bu mânada araĢtırılması gereken konulardandır. Zira bu yerli kavramı sadece Ahıska bölgesinde değil, tarihî seyir içerisinde Ahıska‟dan koparılmıĢ, bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan ve tarihte kısa adıyla “Atabegler Yurdu” olarak bilinen “Kars, Ardahan, Artvin, Posof”ta da hâlâ kullanılmaktadır. Konuyla ilgili daha geniĢ bilgi için bkz. Yunus Zeyrek, “Ahıska-Posof Ağzı ile Dede Korkut Boylarında Ortak Sözler-I”, Bizim Ahıska; Üç Aylık Kültür Dergisi, Yıl 12, Sayı 42, Ankara 2016, ss. 44-46; Yunus Zeyrek, “Ahıska-Posof Ağzı ile Dede Korkut Boylarında Ortak Sözler-II”, Bizim Ahıska; Üç Aylık Kültür Dergisi, Yıl 12, Sayı 43, Ankara 2016, ss. 41-44; Naile Velihanlı, Arap Hilafeti ve Azerbaycan, 1. Baskı, Azerbaycan Devlet NeĢriyatı, Bakü 1993, s. 50; Abdulselam Arvas, “Soy Kökümüzün Esas Faktörü Ana Dilimizdir”, http://www.jasstudies.com/Makaleler/1448086084_arvasabdulselam.pdf, EriĢim
Tarihi (04.05.2017), s. 122; Erel, a.g.e., s. 48; Togan, a.g.e., 1981, ss. 161-162; Adji, a.g.e., 2001, s. 149; Caferoğlu, a.g.e., s. 51; Gökbel, a.g.e., ss. 155-156; Çog, a.g.m., ss. 66-68. Ayrıca Kıpçakların fiziki ve antropolojik özellikleri hakkında ayrıntılı bir değerlendirme için bkz: Göhçe, a.g.m., ss. 477-484; A. Zeki Velidi Togan, Peçenek Tarihi, 1. Baskı, Ġstanbul Devlet Basımevi, Ġstanbul 1937, s. 186; M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi I, 1. Baskı, IĢıl Matbaası, Ġstanbul 1953, s. 378.
görülmektedir. Emsal teĢkil etmesi açısından bir kısmını burada vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz.409
Çapgut: 410
Bugün hâlâ Ahıska Ģivesinde “çaput” Ģeklinde kullanılmaktadır. “Bez parçası, paçavra” anlamına gelen kelime, KâĢgarlı‟nın eserinde “çapgut” Ģeklinde geçmekte ve “çaput, Ģilte” anlamını vermektedir. Kırzıoğlu, Ġlhanlıların “para” olarak bir ara kullandığı resmî damgalı ipekli kumaĢ parçasının adı olan “çaw” ile bu sözü irtibatlandırmaktadır. Ona göre her ikisi de “kumaĢ kesiği” ve “çapılmıĢ yani basılıp damgalanmıĢ” anlamına gelmektedir. Ġran‟da kullanılan basımevi/matbaa anlamındaki “çaphâne”, ve basma yerine söylenen “çap etme” deyimi de “çap-ut” ile ilgilidir.411
Ayrıca “çaput”, Anadolu Türk oymaklarından Karakeçililerin bir “oymak/aĢiret ismi” olarak da bilinmektedir.412
Çımguklandı:413
Ahıska Ģivesinde kullanılmakta olan ve “inçe bir Ģeyle veya tırnakla vücuda fiziki zarar vermek” diye tabir edebileceğimiz “Çımıkladi
veya Çankladi”414
kelimesi, KâĢgarlı‟nın eserinde “çımguklandı” Ģekliyle geçmekte ve “her kesi yeren, dedikoducu” anlamlarını ihtiva etmektedir. Muhtemeldir ki kavram, Ahıska Ģivesinde zamanla semantik anlam kazanmıĢtır.
Urug:415 KâĢgarlı bu kavram için “tane, tohuma da urug denir” der ve Ģöyle bir açıklama yapar: “buna benzetilerek hısımlara da urug/turug denir.” Son dönemlere kadar Anadolu Türkçesinde de kullanılan bu kavram, ikinci anlamıyla Ahıska Ģivesinde hâlâ kullanılmaktadır.416
409 Bu kelimeler bugün sadece “Ahıska Ģivesi”nde değil, baĢta Posof olmak üzere “Atabegler Yurdu”nda da hâlâ kullanılmaya devam etmektedir.
410 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 451. 411 Kırzıoğlu, a.g.e., 1962, s. 205. 412
Mehmet Eröz, Doğu Anadolu Hakkında Sosyo-Kültürel Bir AraĢtırma, 1. Baskı, Baylan Matbaası, Ankara, t. y., s. 22.
413 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, II, 275.
414 Tahircan Kukulov-Mevlud Kukulov, Ahıska Türklerinin Sözlüğü, 1. Baskı, Elm ve Tahsil NeĢriyat, Bakü 2014, s. 69.
415
KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 63-64.
416 Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 262. Kıpçak Türkçesi Sözlüğünde ise boy anlamında “Urk” Ģeklinde geçmektedir. Bkz: Recep Toparlı, Hanifi Vural, Recep Karaatlı, Kıpçak Türkçesi
Baya:417 Dîvânü Lugâti‟t-Türk‟te “demin, az önce” anlamında kullanılan bu kelime Ahıska ağzında sonuna “k” harfi eklenerek “bayak(x)” Ģeklinde ve aynı anlamda hâlâ kullanılmaktadır.418
Aba:419 Hemen bütün Türk lehçelerinde görülen ve bugün Anadolu Türkçesinde daha çok “ebe”420
Ģeklinde kullanılarak farklı bir anlam yüklenen bu kelime, KâĢgarlı‟da Oğuzca‟dan “ana” karĢılığı olarak verilmiĢtir. Kelime
“ana-anne” mânasında “aba-apa”421
Ģeklinde Ahıska Ģivesinde bugün hâlâ kullanılmaktadır.422
Aynı kelime Kıpçakça sözlüklerde de geçmektedir.423 Nitekim Ebû Hayyân el-Endelüsî‟nin (ö. 745/1344) Kitâbü‟l-Ġdrâk li-lisâni‟l- etrâk isimli eserinde “aba” Ģeklinde geçmekte ve “valide, nine” anlamına gelmektedir.424 Buna rağmen Ġnan, “aba” veya “apa”nın eski Türkçe‟de
“baba, ata” anlamlarını ifade ettiğini de söylemektedir.425
Tul:426 Anadolu Türkçesinde “d” ile “dul” Ģeklinde geçen kelime, KâĢgarlı‟da “kocası ölmüĢ kadın” anlamında “t” ile “tul” olarak geçmektedir. KâĢgarlı kelimeyle ilgili Ģöyle bir misal de vermektedir: “Yavlak tıllıg begden keru yalıngus tul yeg” yani “Kötü dilli kocadan yalnız dul daha iyidir.” Kelime Ahıska Ģivesinde “t” ile “tul” Ģekliyle ve aynı anlamda hâlâ kullanılmaktadır.
Konunun fazla uzamaması için araĢtırmamız esnasında “Dîvânü Lugâti‟t-Türk”ün Betim Atalay çevirisinde rastladığımız diğer kelimeleri ise Ģu
417 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 37. 418
Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 40; Zeyrek, a.g.m., s. 44. 419 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 86.
420 Ayverdi, a.g.s., I, 807.
421 Kıpçak isim ve boyları arasında da “Altun-Apa, Kay-Apa, Kun-Apa, Toks-Aba ve Urus- Apa” gibi “Aba/Apa” ve “Oba”yla biten boy ve isimler vardır. Zira bunlar da “büyük, muhterem” anlamlarına gelmektedir. Bu kapsamda “Altun-Apa, Boz-Apa, Ay-Apa, Arslan-Apa, Beg-Apa” vb. isimlere XII. yüzyıllarda memlük/Kıpçak asıllı Selçuklu beylerinde de rastlamamız mümkündür. Bkz: Laszlo Rasonyi, “Kuman Özel Adları”, Türk Kültürü
AraĢtırmaları, Yıl III/VI, Sayı 3-6, Ankara 1966-1969, ss. 77-78; Faruk Sümer, Türk Cumhuriyetlerini Meydana Getiren Eller ve Türk Destanları, 1. Baskı, Ders Kitapları
Anonim ġirketi, Ġstanbul 1997, s. 62; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 5. 422 Kelimenin diğer anlamları için bkz: Gömeç a.g.e., 2014b, ss. 82-83. 423
Toparlı, Vural, Karaatlı, a.g.e., s. 1. 424 Abû-Hayyân, a.g.e., s. 1.
425 Ġnan, a.g.e., 1986, s. 46. 426 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, III, 183.
Ģekilde sıralayabiliriz: AdaĢ: 427
arkadaĢ, dost; Açuh/Açux: 428 açık; Ahsah/Axsax:429 Aksak; Apa:430 ana, anne; Ata:431 baba; Bıldır:432 geçen sene; Bilezük:433 bilezik; BoğuĢmah:434 birbirini boğmak, kavga etmek; Boldu: 435 yeterli; Bügri: 436 eğri büğrü olan; Çaruk/Çarux: 437 çarık; Çırlatmak:438
ağlatmak; Eke:439 büyük kız kardeĢ (Ahıskalılar‟da bugün
“ağabey” anlamında kullanılmaktadır); Etik:440
pabuç, mest (Gürcülerde ve Ahıskalı Türklerde “kısa çizme” anlamında kullanılmaktadır); Etmek:441 yenecek ekmek; Kari:442 yaĢlı kadın; Ogla:443 genç, yiğit (Ahıska Ģivesinde gençlere “ola” diye hitap ederler. Ayrıca dilimizde “erkek çocuk” anlamında
“oğlan” kelimesi de bununla irtibatlıdır); OxĢamak:444
benzemek; Sekü:445 dükkân, seki (Ahıska Ģivesinde oturmak için evlerin içinde daha çok tahtadan yapılan bir yüksekliktir); Siçgan:446
fare (Ahıska Ģivesinde “siçan” olarak geçmektedir); Tor:447
tuzak, ağ (balık ağı); Yazuh:448 günah, suç.
Netice itibariyle Ģunu diyebiliriz ki Dîvânü Lugâti‟t-Türk‟te var olan bu kelimeler bugün Türk toplulukları tarafından aynen veya kısmen değiĢtirilmiĢ Ģekliyle kullanılmaya devam etmektedir. Ahıska Ģivesinde hemen hiç bozulmamıĢ haliyle devam etmesini ise, Ahıskalı Türklerin kapalı bir toplum
427 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 61; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 7. 428
KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 64, 94; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 6. 429 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 119; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 15. 430 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 86.
431
KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 32, 86, 206, 288, 508; II, 80; III, 87, 201, 383; Kukulov-Kukulov,
a.g.e., s. 27.
432 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 456.
433 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 518; II, 82; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 48. 434 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, II, 101; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 52. 435
KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 139. 436 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 219, 420.
437 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 318; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 69. 438 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, II, 333; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 65. 439
KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 68, 90; III, 7; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 96. 440 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, III, 283.
441 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 102. 166, 197, 202, 211, 247, 262, 329, 391; II, 28, 30, 98, 112, 197, 235; III, 93, 223, 280, 287, 304, 352, 426, 428; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 103.
442
KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 425; II, 30; III, 128, 222-223, 421. 443 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 129.
444 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 282; II, 286; Kukulov-Kukulov, a.g.e., s. 194. 445 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, III, 230.
446
KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 75, 345, 409, 438; II, 263; III, 263, 267, 282, 412. 447 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, III, 39, 57, 121.
448 KâĢgarlı, a.g.e., 2006, I, 16, 203, 220, 521; II, 75, 135, 143, 169, 222, 261; III, 16; Kukulov- Kukulov, a.g.e., s. 285.
halinde yaĢamalarıyla iliĢkilendirilebilir. Zira sürgünlerden sürgünlere gönderilen bir topluluk olarak bilinen Ahıskalılar, baĢta dilleri olmak üzere din, örf ve âdetlerini bu tutumları sayesinde koruyabilmiĢlerdir.