C. MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN VE ZEMAHŞERÎ’NİN KONUYA BAKIŞI
1. Müşkil Kavramı
لكشم / “Müşkil” kelimesi, لكشا / “eşkele” fiilinden ism-i fâil olup, sözlükte “zor, karışık olmak” manalarına gelmektedir.76 Buna göre anlamı “birbirine karışık ve çelişik olan şey”
demektir. Yine “diğerinin şekline idhal edip neticesinde ona benzeyen” anlamını ifade ettiği görülmektedir.77 لكش / “Şekl” kelimesini sülâsî kökünden çıkarttığımızda, “kapalı, gizli, şekil,
73 es-Süyûtî, el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, C. II, s. 127.
74 Burada bahsedilmiş olan nükte Ğafir Sûresi’nin yedinci ayetinde geçen …هِبا َنوُنِم ۡؤُي َواifadesi ile ilgilidir.
75 er-Râzî, Ebû Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn, Mefâtîhu’l-Ğayb, 1.b, Lübnan: Dâru’l-Fikr, 1401/1981, C. XXVII, s. 33.
76 İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem b. Alî b. Ahmed el-Ensârî, Lisânü’l-Arab, Beyrut: Dâru Sâdır, 1410/1990, C. XI, s. 356; İbn Fâris, Ebü’l-Huseyin Ahmed b. Fâris, b. Zekeriyyâ b.
Muhammed er-Râzî, Mu’cemu Mekâyîsi’l-Lüğa, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1411/1991, C. III, 204; el-Mansûrî, Abdullah b. Muhammed, Müşkilü’l-Kur’âni’l-Kerîm, Riyâd: Dâru İbni’l-Cevzî, 1426/2005, s. 43; el-Kusayrî, Ahmed b. Abdülazîz b. Mükrin, el-Ehâdîsu’l-Muşkiletu’l-Vâridetu fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm, Riyâd: Dâru İbni’l-Cevzî, 1430/2009, s. 18.
77 el-İsfahânî, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal er-Râğıb, el-Müfredât fî Garîbil-Kur’ân, thk.
Muhammed Halil Aytânî, Beyrut: Dâru’l-Mârife, 1419/1998, s. 269; İbn Kuteybe, Abdullah b. Muslim Dînevrî, Te’vîlu Müşkili’l-Kur’ân, tahk. Seyyid Ahmad Sakr, nşr: İbrâhîm Şemseddîn, 2. b., Beyrut:
Dâru’l-19
benzer, renklerin karışması” manalarına gelmektedir.78 Beyaz ve siyah birbiriyle karıştığında,
“Şekli değişti veya müşkil oldu.” denilir.79 Yine müşkil kelimesi sözlükte, “Onun kapalılığı ve gizliliğinin belirgin olması münasebetiyle başkasıyla anlaşılan şeye.” de müşkil denildiği görülmektedir.80
Tefsir usûlü âlimlerine göre müşkil, kendisinden gelen anlam, karışık ve gizli/kapalı halde ortaya çıkan lafızdır. Bunun üzerine bu lafzın gizliliği ve karışıklığı, ancak bunun dışında diğer bir yöntemin takip edilmesiyle -diğer işkâllerin arasını ayıran delilin bulunmasıyla- kendisinden kastedilen anlam bilenebilecek hale gelmektedir.81 Kur’ân-ı Kerîm’in metninden bir örnek verecek olursak önce lafzın anlamına bakılıp, sonra kastedilen anlamın ortaya konulması için düşünülmesi demektir. Nitekim:
ا ٍ۬ ريِدۡقَتااَهو ُرَّدَقاٍ۬ ةَّضِفانِماْا َري ِرا َوَق
“Gümüşten billur kaplar ki onları ölçüp düzenlemişlerdir.”82
Âyet-i kerîmenin tasvir ettiği Cennet kaplarında bir işkâl mevcut olduğu görülmektedir. Zira gümüşten şişe yapılması çok uzak bir ihtimâl olup, buradaki müşkil ise gümüşten ve camdan olmasıdır. Lakin diğer delillere bakıldığında Cennet’in kaplarının ne camdan ne de gümüşten olduğu anlaşılıp bilinmektedir. Lakin bu tasvir, Cennet kapları, parlaklığından ve şeffaflığından dolayı cama; beyazlığından dolayı gümüşe benzetilmektedir.
Buna göre âyetin manası, “Cennet kapları cam gibi parlak, gümüş gibi beyaz” şeklinde olmaktadır.83
Müşkil kavramının terim anlamı konusunda değişik ilim alanlarından birçok âlim tarafından farklı tarifler yapılmaktadır. Tefsir dalında, Kur’ân ilimleri alanında ilk kullanmış olan İbn Kuteybe’nin (v. 276/889), müşkili; âyetler arasında taaruz vehminin hâricindeki diğer problemli mevzulara –kıraatlar, müteşâbihler, tekrarlar gibi- şamil olarak kullandığı görülmektedir.84 Daha sonra ulûmu’l-Kur’ân bahisleri genişleyince, müşkil kavramı sadece gerçekte öyle olmadığı halde ilk bakışta çelişkili gibi görünen âyet-i kerimelere hasredilmiştir.
Kütübi’l-İlmiyye, 1428/2007, s. 68; Kiraz, Celil, Şerîf Murtazâ’nın Emâlî’sinde Kur’ân Müşkilleri ve Müteşabihleri, Bursa: Emin Yayınları, 2010, s. 13.
78 et-Tehânevî, Muhammed b. A’lâ b. Alî b. Muhammed Hâmid, Mevsûatu Keşşâfu Istılâhâti’l-Funûn
ve’l-‘Ulûm, Beyrut: Mektebetu Lübnan Naşirun, 1417/1996, C. I, s. 864; Candan, Abdülcelîl, Kur’ân Okurken Zihne Takılan Âyetler, 2. b., İstanbul: Elest Yayınları, 2007, s. 23.
79 Sâhib b. Abbâd et-Talekânî, Ebü’l-Kâsım İsmâîl b. Abbâd el-Abbâs, el-Muhît fi’l-Luga, thk. Muhammed Osman, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1431/2010, C. I, s. 285.
80 İbn Kuteybe, a.g.e., s. 78.
81 İbn Kuteybe, a.yer.; Dönmez, İbrahim Kafi, “Lafız”, İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Y., 1997, C. III, s. 115.
82 İnsân, 76/16.
83 Cürcânî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed Alî es-Seyyid eş-Şerîf, Ta’rifât, y.y.: Matbaatü Âmire, 1262/1845-46, s. 96; Demirci, Sabri, Kur’ân’da Müşkil Âyetler, İstanbul: Nesil Y., 2005, s. 19.
84 İbn Kuteybe, Te’vîlu Müşkili’l-Kur’ân.
20
Bu açıdan, Kur’ân-ı Kerîm’in bazı âyetleri arasında ilk bakışta varid olduğu sanılan farklılık/ihtilâf, çelişki/tenâkuz ve tezat gibi görünen durumu inceleyen ve aralarını çözüp uzlaştırmayı sağlayan ilme müşkilü’l-Kur’ân denmektedir.85 Şu bir hakikatır ki Allah’ın kelâmında herhangi bir çelişki ve ihtilâf söz konusu değildir.86 Nitekim bu konuda yüce Allah, Kur’ân’ın birçok âyetinde şöyle buyurmaktadır:
ا ٍ۬ ريِثَڪااٍ۬ فٰـَلِت ۡخٱاِهيِفاْاوُدَج َوَلاِ َّللَّٱا ِرۡيَغاِدنِعا ۡنِماَناَكا ۡوَل َواۚااَناَء ۡرُقۡلٱاَنو ُرَّبَدَتَيا َلاَفَأ
“Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.”87
ا اَج َوِعاۥااُهَّلالَع ۡجَيا ۡمَل َوا َبٰـَتِكۡلٱاِهِدۡبَعا ٰىَلَعاَل َزنَأآىِذَّلٱاِ َّ ِللَّاُد ۡمَحۡلٱ
“Hamd, kuluna Kitab’ı (Kur’an’ı) indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah’a mahsustur.”88
Âyet-i kerîmelerden anlaşıldığına göre Allah’ın kelâmında herhangi bir tezat bahis konusu olamaz; zira Allah’ın kelâmı bundan münezzehtir. Hakikatte bir çelişki söz konusu olmasa bile Kur’ân-ı Kerîm’in manası hakkında bilgi sahibi olmayan bir kimse, yüzeysel bakıp incelemekten ya da Kur’ân’ın anlatım üslûbunu bilmemekten dolayı bazı âyetler arasında ihtilâf olduğunu düşünebilmektedir. Şu bir gerçektir ki bütün bu yanlış düşüncelerin, Kur’ân-ı Kerîm’in metodunu kavrayamayıp ona hâkim olmamaktan kaynaklanmış olduğu söylenmektedir.89 Gazzâlî’ye (v. 505/1111) yukarıda mezkûr Nisâ sûresinin seksen ikinci âyetinin anlamı sorulduğunda şu şekilde cevap vermiştir: “Âyette geçen ihtilâf ile manalar arasındaki ortak lafızların ihtilâfı kastedilmektedir; yoksa bu mevzudaki insanların anlaşılmazlıklarını ortadan kaldırmak değil. Kur’ân-ı Kerîm’in zâtında, âyetleri arasında ihtilâfın varlığını kabul etmemektir. Gerçek şu ki herhangi bir mevzuda insanların farklı görüşlerinin olması mümkündür. Zira bazıları dünyayı beğenip överken, bazıları ise kötüleyebilir.”90 Ancak Allah’ın kelâmında -Kur’ân-ı Kerîm’de- bu çeşit ihtilâfların mevcut olması mümkün değildir. Kur’ân yirmi üç sene zarfında indirilmiş olmasına rağmen ne
85 es-Süyûtî, el-İtkân, C. II, s. 724; Ayrıca bkz. Çetin, Abdurrahman, Kur’an İlimleri ve Kur’an-ı Kerîm Tarihi, İstanbul: Dergâh Y., 1982, s. 257; Okiç, Tayyib, Tefsir ve Hadis Usûlünün Bazı Meseleleri, İstanbul: Nûn Y., 1995, s. 134; Yakup, Çiçek, “Müşkilü’l-Kur’ân”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul: S:
7- 10, 1989-1992, ss. 79-81; Çelik, İbrahim, Tefsir Tarihi ve Usûlü, Bursa: Emin Y., 2000, s. 49; Yerinde, Adem, “İlk Bakışta Çelişki Görünümü Veren Müşkil Âyetler ve Etrafında Oluşan Bilimsel Edebiyat”, Sakarya: Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 16, 2007, s. 31; Demirci, Muhsin, Tefsir Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Y., 2009, ss. 188-189.
86 Zerkeşî, Ebû Abdillâh Bedruddîn Muhammed b. Behâdır b. Abdillâh, el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân, thk.
Muhammed Ebû Fadl İbrâhîm, Beyrut: Mektebetü Dâri’t-Türâs, C. II, 1410/1990, s. 46; Albayrak, Halis, Kur’ân’ın Bütünlüğü Üzerine, İstanbul: Şule Yayınları, 1998, s. 34.
87 Nisâ, 4/82.
88 Kehf, 18/1.
89 Demirci, Sabri, Kur’ân’da Müşkil Âyetler, s. 20.
90 Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 179.
21
üslûbunda ne de ifadesinde bir çelişki bulunması mümkündür. Aksine üslûbunda ve ifadesinde mevcut olan tutarlılığı ve eşsiz uyumu, ancak onun üslûbuna hâkim olan kimse görebilmektedir.91
Daha önce ifade ettiğimiz gibi müşkil kavramının ıstılah anlamı hakkında birçok alanda tanımlar yapılmıştır. Fıkıh âlimlerinden biri olan Serahsî’ye (v. 483/1090) göre müşkil;
kendisiyle neyin amaçlandığı bilinmeyip karışık olan, ancak aynı konuda benzer başka bir delil getirilerek üzerinde düşünüp taşınmakla anlaşılan lafızdır.92 Ebû Zeyd ed-Debûsî (v.
340/952) müşkili, “Dili vaz edenin dili vaz’ ettiği yahut bu tabiri ifade eden kimsenin neyi kastettiğini anlamakta zorluk çekilmesidir.” diye tanımlamaktadır.93 Sonuç olarak Hanefî âlimlerine göre kısaca müşkil, lafzı gerek hakîkat anlamında gerekse mecâz anlamında kullanırsa birçok anlama dalâlet edebilmektedir. Bu anlamlar içinden hangisini kastettiğini bilmek için ise ya bir delile ya da ince bir şekilde tefekkür etmeye ihtiyaç duyulduğunu açıklamaktadırlar.94 Nitekim fıkıh âlimlerin bu tanımlarını daha iyi anlamak amacıyla Mâide sûresinin altıncı âyetini misal olarak gösterebilmekteyiz. Âyette geçen او ُرَّهَّطٱَفا اٍ۬ بُنُجا ۡمُتنُكا نِإ َو
“Eğer cünüp iseniz, boy abdesti alın.”95 ifadesi ile bütün bedenin yıkanması gerektiği emredilmiş lakin ağız ve burnun yıkanabilecek kısımlarını içine almadığı için müşkil olarak sayılmıştır. Fakat ağız ve burun hem bedenin dışına hem de içine benzediği için bu kapalılık (müşkil) durumu çözüme kavuşturulmaktadır.96
Müşkil kavramına, hadis alanında da yer verildiği görülmektedir. Hadis âlimleri, müşkili, “Hadisler arasında çelişki manasında, zâhiren sağlam bir hadisin yine sağlam bir başka hâdise ya da birden çok hâdise zıt gibi görünmesi veya öyle algılanmasıdır.” şeklinde tarif ettikleri görülmektedir.97 Mevzunun iyice açıklığa kavuşturulması amacıyla şöyle bir
91 Çelik, a.g.e., s. 50.
92 es-Serahsî, Ebû Bekr Muhammed, Usûlu’l-Fıkh, thk. Ebü’l-Vefâ el-Efgânî, 1. b., Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1414/1993, C. I, s. 168.
93 ed-Debûsî, Ebû Zeyd Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Îsâ, Takvîmu’l-Edille fî Usûli’l-Fıkh, thk. Halil Muhyiddin Meys, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1421/2000, C. I, 206; Ayrıca bkz. Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuki İslamiyye ve İstilahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul: İstanbul Matbaacılık, 1949, C. I, s. 75; es-Sâlih, Muhammed Edîb, Tefsiru’n-Nusûs fi’l-Fıkhı’l İslâmi, Beyrut: Mektebü’l-İslâmî, 1414/1993, C. I, ss. 253- 254; Cürcânî, a.g.e., s. 147.
94 eş-Şâşî, Ebû Alî Ahmed b. Muhammed b. İshâk, el-Usûl, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1424/2003, s. 56;
Lâmişî, Ebü’s-Sena Mahmûd b. Zeyd el-Hanefî el-Mâtürîdî, Kitâb fî Usûli’l-Fıkh, thk. Abdulmecid Türkî, 1.
b., Beyrut: Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, t.y., s. 76.
95 Mâide, 5/6.
96 el-Buhârî, Alâüddîn Abdülazîz b. Ahmed b. Muhammed, Keşfu’l-Esrâr an Usûli Fahri’l-İslâm Pezdevî, 3. b., Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, 1418/1997, C. I, s. 141.
97 es-Sâlih, Subhî b. İbrâhîm es-Sâlih el-Lübnânî, Hadîs İlimleri ve Hadîs Istılahları, çev. M. Yaşar Kandemir, Ankara: 5. b., Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1988, s. 39; el-Fârisî, Ebü’l-Feyz Muhammed b.
Muhammed b. Alî, Cevâhiru’l-Usûl fî İlmi Hadîsi’r-Rasûl, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1412/1992, s. 40.
Ayrıca bkz. Çakan, İsmail Lütfi, Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları, 10. b., İstanbul: yay.y., 2018, ss. 30-36.
22
misal verebilmekteyiz. Peygamber’in (s.a.s) “Kalbinde hardal tanesi kadar îmân bulunan kimse Cehennem’e girmez; kalbinde hardal tanesi ağırlığında kibir bulunan hiçbir kimse de Cennet’e giremez.”98 buyurduğu nakledilmektedir. Bir başka hadiste de “Lâ ilâhe illallah diyen bir kimse zina etse, hırsızlık yapsa da Cennet’e gireceğini,”99 söylemiştir. Görüldüğü gibi bu hadislerde zâhirde birbiriyle çelişki var gibi görülmektedir. Cennet’e ve Cehennem’e girmenin kalpte bulunan îmân ya da kibir sayesinde olmadığı ve bu hadislerin hüküm ifade etmek için söylenmediği için, hadisler arasında herhangi bir çelişki bulunmadığı iddia edilmektedir.100 Zemahşerî (v. 538/1144), Esâsu’l-Belağa eserinde müşkili aynı anlama gelmek üzere “işbâh ve teşâbuh” kavramları ile ilişkilendirmektedir.101 Cürcânî (v.816/1413) ise, müşkil kavramını, üzerinde iyice tedebbür edildikten sonra hakiki anlamına ulaşılan şey, olarak tarif etmektedir.102