• Sonuç bulunamadı

Allah Teâlâ’nın Kullarına Zulmedip Etmeyeceği Konusu

D. GÜNÜMÜZE KADAR MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN KONUSUNDA YAZILAN

1. Allah Teâlâ’nın Kullarına Zulmedip Etmeyeceği Konusu

Konumuz açısından değerlendirilecek olan bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:

ا ض َرَّمامِهِبوُلُقايِف ا اض َرَماُ ّاللّاُمُهَدا َزَفا

“Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır.”251

Buna karşılık birçok âyet-i kerîmede yüce Allah’ın kulları için zulmü istemediğine ve onların kendi iradeleriyle azabı seçtiklerine dair bildirilen âyetler bulunmaktadır. Bu âyet-i kerîmelerden birisi şudur:

اَكِلَذ اِديِبَعْلِّلا مَّلاَظِبا َسْيَلاَ ّاللّاَّنَأ َواْمُكيِدْيَأا ْتَمَّدَقااَمِب

250 es-Semerkandî, Ebû Bekr Alâüddîn Muhammed b. Ahmed b. Ebî Ahmed, Mîzânu’l-Usûl fî Netâici’l-Ukûl fî Usûli’l-Fikh, thk. Muhammed Zeki Abdulberr, Mektebetü Dâri’t-Türâs, Kahire, 1418/1997, 687.

251 Bakara, 2/10.

55

“Bu, sizin ellerinizin önceden yaptığının karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmedici değildir.”252

Zemahşerî’ye göre yüce Allah çirkin şeyleri yaratmaktan ve kullarına zulmetmekten münezzehtir; zira o hem çirkin olan şeyin mahiyetini bilir hem de ondan müstağni olmaktadır.

Durum böyle iken söz konusu olan âyet-i kerîmede, inkârcıların kalplerinde bulunan hastalığı artırma fiilinin yüce Allah’a isnat edilmesi, O’nun adâlet sıfatıyla birlikte birçok âyet-i kerîmede yüce Allah’ın kulları için zulmü istemediğine ve onların kendi iradeleriyle azabı seçtiklerine dair bildirilen âyetler ile çelişmektedir. Allah ise böyle bir şeyden münezzehtir.

Bu işkâlin çözümü yönünde önce aynı âyette yer alan kalp ve hastalık kelimesinin bir araya gelmesinin anlamını açıklamakta, ardından da Allah’a isnât edilen bu fiili izah edip müşkili kaldırmaya çalışmaktadır.

Zemahşerî’nin belirttiğine göre inkârcıların kalplerinde hastalık bulunmasının hakîkî ve mecâzî manaya gelme ihtimâli vardır. Birincisine göre hakikî anlamında kullanıldığında biyolojik olarak kalp hastalığı kastedilmiş olmaktadır. Ancak bozuk itikât, kötü düşünceler, haset, kin, günahlara meyil, heva, korku ve zayıflık gibi haller için istiâre edildiğinde mecâz söz konusu olmaktadır. Zira sayılan bu haller tıpkı hastalık gibi bozulmaya ve zarara yol açmaktadır. Dolayısıyla münâfıklardan söz eden bu âyet-i kerîmede de bozuk itikât, kötü düşünceler, kıskançlık ve buğz gibi durumlar kastedilmiştir. Zira onların kalpleri Peygamber’e (a.s.) ve müminlere karşı kin, nefret ve öfke ile dolup taşıyordu.253

Zemahşerî bu açıklamaların ardından yüce Allah’ın adâlet sıfatıyla çelişmiş gibi görünen işkâlin çözümüne geçmekte ve âyetin üç ihtimâle işaret edebileceğini ifade etmektedir. İlk ihtimâle göre yüce Allah’ın münâfıkların kalplerinde bulunan bu hastalığı artırması, onların kendilerinden kaynaklanmaktadır. Zira peygamber’e (a.s.) Allah tarafından her vahiy indirildiğinde onlar bu ilâhi mesajı dinleyip karşı çıkarak inkâr etmektedirler;

böylece isyânları ziyade ederek devam etmiştir. Dolayısıyla fiilin sebebine isnât edilmesi sûretiyle, sanki onların artırılan bu küfrü, Allah Teâlâ tarafından artırılmış gibi anlaşılmaktadır. Nitekim başka bir âyet-i kerîmede, “Kalplerinde hastalık olanların ise, pisliklerine pislik katmış, böylece kâfir olarak ölüp gitmişlerdir.” (Tevbe, 9/125) şeklinde inkârcıların küfürlerinin artması indirilmiş olan sûreye isnat edilmiştir.254 İkinci ihtimâle göre Allah, peygamber’e (a.s.) zafer verip hâkimiyetinin genişlemesine, düşmanlarının hâkimiyetinin daralmasına vesile oldukça onların kıskançlığı, kini ve nefret artmış; kalpleri

252 En’fâl, 8/51; Ayrıca bkz. Bakara, 2/175.

253 Zemahşerî, a.g.e., C. I, s. 175.

254 Zemahşerî, a.g.e., C. I, s. 176.

56

zayıf bir duruma düşmüş; besledikleri ümitler giderek zayıflamış, korkuya dönüşmüştür.255 Üçüncü ihtimâle göre âyet-i kerîmede söz konusu “hastalığı artırması” ifadesi hakîkat anlamında olmakta; bununla insanın hayatta iken karşı karşıya kaldığı doğal hastalıkları kastedilmiştir.256

Müellifimizden önce yaşamış olan ve rivâyet metodu ile Kur’ân’ı açıklamaya çalışan Taberî, İbn Abbâs, Abdurrahman b. Zeyd (v. 71/690), Kâtâde’ye (v. 117/735), isnaden, âyette yer alan, “hastalık” ifadesiyle münâfıkların kalplerinde bulunan inançsızlık ve şüphecilik kastedilmiştir. Bu hastalık, Hz. Muhammed’in peygamberliğinden şüphe etmelerinden ibarettir. Yüce Allah müminlerin îmânını artırdığı gibi onlarını şüphesini, inançsızlığını (dalâletini) artırmaktadır. Akabinde de onların inandıklarını ifade ederek yalan söylemelerinden hareketle ve bunu Allah’ın Resûlü’nü ve müminleri kandırmak için yapmalarından dolayı onlar için acı veren bir azap beklediğini beyan etmektedir. Dolayısıyla âyet-i kerîmede “Allah da onların hastalıklarını artırmıştır.” ifadesiyle gerçek anlamda (maddî) bir hastalık olmayıp manevî yönden artacak hastalık kastedilmektedir.257 Bu konuyla alakalı olarak Taberî, Allah Teâlâ’nın, herhangi bir kişiyi haksız yere cezalandırarak zulm etmeyeceğini vurgulamaktadır. Dünya hayatında Allah’a itaât eden, O’nun emirlerini yerine getirerek salih işler yapan herkes, kendi menfaati için bunu yapmış olur. Zira âhirette bunun karşılığı olarak Allah tarafından, Cehennem azabından kurtarılmış ve Cennet’e konulmuş olacaktır. Bilakis Allah’a inanmayıp kötü işler işleyen her kimse, kendi aleyhine kötülük işlemiş olur. Zira o yaptıklarından dolayı Allah’ın azabını kendi üzerine almış olur.258

Râzî ise, “Allah da onların hastalıklarını artırmıştır” âyetindeki işkâlin çözümünde, Mu‘tezile’nin dile getirdiği yaklaşımları ele alıp değerlendirdikten sonra Zemahşerî’nin zikrettiği yorumları aktarmakta; akabinde ise kendi mezhebine uygun görüşlere yer vermektedir. Râzî’nin dile getirdiği ilk yoruma göre ا اض َرَما ُ ّاللّا ُمُهَدا َزَف ifadesiyle, yüce Allah tarafından lütfun artırılmaması kastedilmektedir. Bu takdirde onlara Allah tarafından hiçbir yardım ve destek gelmemiştir. Nitekim bu yaklaşımı yüce Allah’ın, “Allah, onları kahretsin.

Nasıl da haktan çevriliyorlar.” (Tevbe, 9/30) şeklindeki âyetiyle de desteklemektedir.259 Râzî’nin zikrettiği ikinci görüşe göre bu ifade ile onların kalpleri çekişme ve düşmanlık gösterme hususunda çok kuvvetli iken yüce Allah bunları helâk ederek onların üzerine korku, kalplerine zayıflık vermiştir. Nitekim bu durum, “Allah’ın emri onlara

255 Zemahşerî, a.g.e., C. I, s. 176.

256 Zemahşerî, a.yer.

257 Taberî, a.g.e., C. I, s.279.

258 Taberî, a.g.e., C. XXI, s.487.

259 Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, C. II, s. 81.

57

ummadıkları yerden geldi. O, yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki evlerini hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle yıkıyorlardı.”260 âyet-i kerîmede anlatılana benzemektedir.

Dolayısıyla bütün bu şeyler, onların yaptıklarından dolayı kaynaklanmaktadır.261 Beyzâvî (v.

685/1286) de bu âyetin tefsirinde, Zemahşerî’nin zikrettiklerini aktarmaktadır. Âyet-i kerîmede de yer alan “kalp hastalığı” ifadesi hakîkat ve mecâz olmak üzere iki ihtimâle gelebileceğini ifade etmektedir.262

Konuyla ilgili Ebû Hayyân, öncelikle âyet-i kerîmede geçen ضرم /“kalp hastalığı”, باذع / “azap” lafızlarının tahlilini yaptıktan sonra Allah’a inananlar için Kur’ân’ın hidâyet kaynağı olduğunu ve onların özelliklerini sayıp maddî ve manevî yönden yaptıkları fiileri zikrettikten sonra dünyada ulaştıkları hidâyete, âhirette de ulaşacaklarından bahsetmektedir.

Bunun aksine Allah’ı isyân edenleri inançsızlığından dolayı ateşte azap edilecek kâfirleri zikretmektedir. Akabinde de münafiklar ve kâfirlerden bahsedip onların azap göreleceği söylemektedir. Neticede konuyla ilgili Zemahşerî’nin sözlerini hiçbir değişiklik yapmaksızın aktarmaktadır.263

Netice itibariyle, başta Taberî olmak üzere inceleyip zikrettiğimiz tüm müfessirler âyet-i kerîmede yer alan kalpteki hastalığın maddî açıdan daha ziyade mecâzî anlamda kullanıldığını; yani şüphe, inançsızlık gibi durumları ifade ettiğini belirtmişlerdir. Onların kalplerinde bu tür hastalığı artırma fiilinin yüce Allah tarafından yaratılmış olsa da ve O’na isnat edilse de bunun meydana gelmesi, onların yaptıklarından dolayı söz konusu olmaktadır.264 Dolayısıyla kula ilâhi cezâyı gerektirecek amelleri yaptıran yüce Allah değil, bunun tam aksine amelleri yapan insanın kendisidir.