• Sonuç bulunamadı

Hz. Peygamber’in Önceki Peygamberlere Sormakla Emrolunması

D. ÂYETLE VÂKIA ARASINDAKİ İŞKÂL

6. Hz. Peygamber’in Önceki Peygamberlere Sormakla Emrolunması

175

Görüldüğü üzere Zemahşerî, vâkıa ile ters gibi düşen bu âyetleri ele almış ve genel itibariyle bu durumu çözmüştür. Müellifimizin Mâide 5/67 âyeti hakkında getirdiği yorum oldukça mantıklıdır. Zira siyer kaynaklarına bakıldığında Peygamber (s.a.s.), Uhud Savaşı’nda olduğu gibi pek çok suikaste maruz kaldığı halde yatağında vefat etmiştir.

Dolayısıyla bu ilâhi vaat gerçekleşmiş olmaktadır. Ayrıca genel itibariyle peygamberlerin bazen mağlup olması ya da öldürülmesi onların yenilmesi anlamına gelmemektedir. Zira onların ortaya koyduğu ilâhi hakikat ve tebliğler üstün gelecektir. Sâffât sûresinde de bahsedilen zafer vaadi bu mahiyettedir.

176

yaklaşıma göre Allah Resûlü’nün kendinden önceki peygamberlerin dinlerini incelemesi mecâzî anlamda değil, bu peygamberlerin bizzat kendilerine sorması kastedilmiştir. Zira Miraç hakkındaki rivâyetlerde geçtiği üzere Hz. Peygamber, o gece birçok peygamberle görüşmüştür. Buna göre Hz. Peygamber’in kendinden önce gönderilmiş bu gecede görüştüğü peygamberlere böyle bir soru sormuş olması akıl dışı değildir.845

Konuyla ilgili bir karşılaştırma yapacak olursak İbn Kuteybe’ye göre âyet-i kerîme’de bir hazf söz konusu olmaktadır. Lakin bu hazf, ilk görünüşte zikredilmiş olanlardan farklı bir yerde bulunmaktadır. Buna göre âyetin takdiri,ا انلُس ُرا نما لاُس ُرا كلبَقا هيلِإا انلَسرَأا نَما لَأساو şeklinde olup, buradakiا هيلإ ifadesi metinden hazfedilmiştir. Bu halde âyetin manası, “Senden evvel ا kendilerine elçilerimizden bazıları gönderilmiş olan kimselere, yani ehl-i kitaba sor.” şeklinde olmaktadır.846 Taberî, konuyla ilgili aktırılan üçüncü açıklamayı zikretmekle birlikte Peygamber’in (s.a.s.) bu gecede diğer peygamberlere yönelttiği bu soru, tevhît hususuda herhangi bir kuşkusunun olmasından değil, dine ilişkin bazı maslahatlardan dolayı; yahut da Hz. Peygamber ile diğer peygamberlerin bu sorulara kulak misafiri olan meleklere dair bazı maslahatlardan ötürü olduğunu ifade etmektedir.847

Mâtürîdî bu âyeti iki açıdan değerlendirmektedir. İlkine göre Peygamber’in (s.a.s.) önce yaşamış peygamberlere sormakla emrolunması imkân dışı olmakta; ikinci olarak, âyette önceki peygamberlere sormakla emrolunması ifadesiyle geçmiş peygamberlerin ümmeti olarak ehl-i kitâbın kastedildiği yönünde yapılan yorum da işkâl vehmi uyandırmaktadır. Zira Kur’ân’da ehl-i kitâbın yalancı olduğu birçok yerde belirtilmektedir.848

Mâtürîdî, Hz. Peygamber’in kendisinden önce yaşamış olan peygamberlere şirkin bir aslının bulunup bulunmadığını sormasının akıl dışı oluşundan hareketle âyetin zâhiri anlamını, mecâzî bir manaya hamlederek çözmektedir. Buna göre âyetin anlamı şu şekildedir:

“Eğer imkânın olsaydı da senden önce geçmiş olan peygamberlere sorsaydın, onların cevabı kesinlikle ‘Hiçbir peygamber Allah’tan başkasına kulluk etmekle emrolunmamıştır” şeklinde olurdu.”849

845 Zemahşerî, a.g.e., C. V, s. 446; Çeşitli ifade farklılıklarıyla tamamı veya özetinin anlatıldığı bu olay için bkz.

es-Süddî, Ebû Muhammed İsmâîl b. Abdirrahmân, Tefsirü’s-Süddi el-Kebir, Mısır: Dâru’l-Vefâ, 1414/1993, C. II, ss. 410-11; Abdurrezâk es-San’ânî, et-Tefsiru Abdirrezzâk, tahk. Mahmûd Muhammed Abduh, Beyrut:

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1410/1989, C. II, s. 40; el-Cürcânî, Ebû Bekr Abdülkâhir b. Abdirrahmân b.

Muhammed, Derecü’d-Dürer fi Tefsiri’l-Ayi ve Süver, tahk. Velid b. Ahmed b. Sâlih el-Hüseyin, İyâd Abdüllatîf el-Gaysî, Britanya: Mecelletü’l-Hikmeti, 1429/2008, C. IV, ss. 1480-1484; es-Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sûr, Beyrut: Dâru’l-Fikr, t.y., C. VII, ss. 158-162.

846 İbn Kuteybe, Te’vilü Müşkili’l-Kur’ân, s. 270.

847 Taberî, Câmiu’l-Beyân, C. XX, s. 605; Benzer yorum için bkz. Ferrâ, a.g.e., C. III, s. 34; Zeccâc, a.g.e., IV, s.

414.

848 Mâtürîdî, Te’vilât, C. IV, s. 436.

849 Mâtürîdî, a.yer.

177

Âyette “Önceki peygamberler” ifadesiyle, ehl-i kitâbın kastedilmiş olması ihtimâli konusunda Mâtürîdî iki görüş dile getirmektedir: İlkine göre âyette yer alan “sorma” fiili mecâz anlamındadır. Bundan ötürü âyette sormayı emretme ile kastedilen şey, hakikî anlamıyla bilgi edinme amaçlı bir sorma olmamaktadır. Zira bu sorunun cevabı gerek Hz.

Peygamber tarafından gerekse ehl-i kitâp tarafından bilinmektedir; Allah “O’nun dışında tapılacak tanrılar edinin.” diye emretmemiştir. Allah Resûlü’nün böyle bir soru sormasının istenmesi, onları bildikleri hakikatlere aykırı davranışları sebebiyle ayıplama, kınama, hakikatleri ikrar ettirme850 ve ikaz etme mahiyetindedir.851 Bu hususta ikinci ihtimâle göre âyette geçen sorma emri, Hz. Peygamber’in şahsına yönelik değil, ondan başkasına yöneltilmiştir. Buna göre geçmiş peygamberler dönemindeki emirlerinin ne olduğunu Hz.

Peygaberimiz’in değil, bu hususta kuşkusu olan kimselerin ehl-i kitâba sorması emredilmektedir. Nitekim aynı durum Kur’ân’da birçok yerde görülmektedir: “O hâlde, sakın şüphecilerden olma.”852 “Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”853 Gayet açıktır ki Peygamber (s.a.s.), kendine inzal edilen vahiyden kuşku etmemektedir.

Bundan ötürü “O hâlde, sakın şüphecilerden olma.” emri onun şahsında diğer insanlara yönetilmiştir. Yine Hz. Peygamber’e vahiy indirilmeye başladığında onun annesinin ve babasının sağ olmadığı bilinmektedir. O halde, anne-baba hakkında olan bu emirler de onun şahsına değil, başkalarına yöneltilmiştir. Zuhruf sûresinde geçen bu âyette de durum, aynı şekildedir.854

Şerîf Murtazâ bu konuda yukarıda zikredilen görüşlerin dışında bir yaklaşım daha dile getirmektedir. Buna göre âyette muhatap olunan kişi Hz. Peygamber’in bizzat kendisidir.

Burada da Hz. Peygamber’in Ehl-i kitâp içerisinden Abdullah b. Selâm gibi İslâm’a girmiş, muvahhit kimselere sorması kastedilmiştir. Buna göre Hz. Peygamber, her ne kadar tevhîd hususunda herhangi bir kuşku içerisinde olmasa da ehl-i kitâptan olup İslâm’a girmiş kişilerin bu konudaki şahitlikleri, bu hakikatin onlar tarafından da ikrar edilmesi ile müşrikler aleyhine de bir delil ortaya çıkarmaktadır.855 Râzî de bu konuda yapılan yorumlarda herhangi bir

850 Zeccâc, a.g.e., C. IV, s. 414.

851 Mâtürîdî, Te’vilât, C. IV, s. 436.

852 En‘âm, 6/114.

853 İsrâ, 17/23.

854 Mâtürîdî, Te’vilât, C. IV, s. 436. Ayrıca bkz. Zeccâc, a.g.e., C. IV. 414; Tûsî, a.g.e., C. IX, s. 203.

855 Şerîf Murtazâ, a.g.e., C. II, s. 72; Benzer yorumlar için bkz. İbn Kuteybe, Te’vîlü Müşkili’l-Kur’ân, s. 270;

Kiraz, a.g.e., ss. 126-130.

178

tercihte bulunmaksızın Zemahşerî’nin getirdiği ilk görüşü ve ليق şeklinde getirdiği ikinci görüşü zikretmekte; ayrıca Şerîf Murtazâ’nın aktardığı yoruma yer vermektedir.856

Kanaatimizce konuyla ilgili müellifimizin ortaya koyduğu görüşler akla uygun görüşler olarak değerlendirebilir. Öbür taraftan, Mâtürîdî’nin bu hususta yaptığı açıklama da gâyet mantıklıdır. Dolayısıyla âyeti bütüncül olarak ele aldığımızda, “Allah’ın dışında bir başka tanrı edinme”nin hiçbir ilâhi dinde emredilmediğini, aksine bu davranışın yasaklandığını söylemek mümkündür.