• Sonuç bulunamadı

“Demokratik Elitizm” Çözümü

3.2. CARL SCHMITT: EGEMEN MODERN DEVLETİ SAVUNMAK

3.2.6. Liberalizm, Demokrasi Ve Eşitlik İlişkisi Ya Da İlişkisizliği Üzerine

plüralizmin sakat çocuğu olarak liberal demokrasinin siyasal bir çözüm sunmasının da bu anlamda bir olanağı yoktur ona göre. Birey ve devletin birliğini yok eden liberal anlayışa karşı olarak Schmitt, onun ürünü olan liberal demokrasiyi de siyasal bir form oluşturabilmesi açısından eksik ve yetersiz görür.

Ayrıca eşitliğin sağlayıcısı olarak gösterilen liberal demokrasi, aslında, toplumdaki mevcut hiyerarşinin korunmasına hizmet etmektedir. Diğer taraftan temsil sistemi, mevcut otoritenin aşkınlığını destekleyen türden bir kavrayıştır ve otoritenin toplumsal çıkarlara yönelik üstünlük iddiasını desteklemekteyse de liberal demokrasilerde bu durum iyiden iyiye aşkın niteliğini kaybederek basit bir vekalete dönüşmüştür. Tam da bundan dolayı parlamento, bireyin çıkarlarını devletin çıkarlarına dönüştüren bir kurum olmaktan uzaklaşmıştır. Modern parlamentarizm meşruiyetini borçlu olduğu kamusallığın idelerine ihanet etmiştir. Bu anlamda Schmitt, parlamentarizmin bu tarihsel sürecini yozlaşma süreci olarak görür. (Bezci, 2006, s.

133).

demokrasi –eşitlik daima eşitsizliği de barındırdığı için- devlet tarafından yönetilen ahalinin bir kısmını, demokrasi niteliğini yitirmeden dışlayabilir ve yine belirtmek gerekir ki, ister barbar veya uygarlaşmamış olarak adlandırılsın, ister ateist, aristokrat veya karşı-devrimci olarak, haklarında tamamen veya kısmen yoksun bırakılmış ve siyasi iktidardan uzak tutulmuş köleler ve insanlar da, şimdiye kadar genel olarak demokrasi çatısı altında yaşadı. Ne Atina’daki site demokrasisinde ne de İngiliz İmparatorluğu’nda ülke üzerinde yaşayan herkes siyasi alanda eşit haklara sahiptir. İngiliz İmparatorluğu’nda yaşayan 400 milyonun üzerindeki yerleşimcinin 300 küsur milyonu, İngiliz olmayan uyruklardır. İngiliz demokrasisinden, seçme ve seçilme hakkından ve ‘genel’ eşitlikten söz açılmışken belirtilmelidir ki bu yüz milyonlarca insan şüphesiz, Atina demokrasisindeki köleler gibi görmezden gelinmektedir. (Schmitt, 2010, s. 26).

Böylece Schmitt eşitlik ve demokrasi arasında kurulan bağa itiraz ederek öyle olması halinde, yani demokrasinin genel ve eşit oy hakkı temeli üzerine kurulması halinde, kısa süre içerisinde İngiliz İmparatorluğunun renklilerin (zenciler ve Hinduların) eline geçeceğini ama bunun bugün böyle olmadığını vurgular. Schmitt’e göre, genel ve eşit seçme ve seçilme hakkı mantıken sadece eşitlerin çevresini kapsayan tözsel eşitliğin sonucudur. Eşit haklar da sadece türdeşliğin var olduğu yerde anlam kazanır. Ancak ona göre genel oy hakkının “evrensel lügat”taki yeri farklıdır:

Her yetişkin insan yalnızca insan olması nedeniyle eo ipso (kendiliğiden) diğer bütün insanlarla siyasi açıdan eşit haklara sahip olmalıdır. Bu, liberal bir düşüncedir; demokratik değil… Liberal düşünce, şimdiye dek var olmuş, tözsel eşitlik ve türdeşlik tasavvuruna dayanan demokrasi yerine bir insanlık demokrasisini koyar. Günümüz dünyasında, bu insanlık demokrasisinin hakim olduğundan asla bahsedilemez. (Schmitt, 2010, s. 27-28).

Mouffe’un da belirttiği üzere sonuç olarak liberalizm ve demokrasi söz konusu olduğunda, Schmitt’e göre, liberal bireyselcilikten kaynaklanan böylesi bir insani eşitlik fikri, politik olmayan bir eşitlik biçimidir, çünkü eşitlik kavramı kendi özgül anlamını kazanmayı mümkün kılan bir eşitlik ilişkisinden yoksundur. (Mouffe, 2009, s. 50). Üstelik

bu fikir politik kurumların oluşturulmasında da bir kriter sağlamaz. Bireyler olarak tüm kişilerin eşitliği demokrasi değil, ama belli bir tür liberalizm, bir devlet biçimi değil ama bireyci- hümaniter bir etik ve dünya görüşüdür (weltanschaung). Modern kitlesel demokrasi ise her ikisinin bileşimine dayanır. (Mouffe, 2009, s. 50).

Schmitt’e göre her alan kendine özgü eşitlikleri ve eşitsizlikleri içerir. İnsanın, onurunun hiçe sayılması ne kadar büyük bir adaletsizlikse, farklı alanlara özgü karakteristiklerin anlaşılmaması da, korkunç bir kaosa ve bu yüzden daha da korkunç adaletsizliklere yol açan sorumsuzca bir davranıştır. Siyasi alanda insanlar yalnızca soyut insanlar olarak değil, aksine siyasete ilgi duyan ve siyasi tercihleri belli insanlar olarak karşı karşıya gelirler. Siyasi alanda siyasi olandan soyutlama yapmak ve geriye yalnızca evrensel bir insanlararası eşitliğin kalmasını sağlamak, ona göre mümkün değildir ki mesela ekonomik alanda insanlar salt insan olarak değil, üretici, tüketici ve benzeri spesifik ekonomik kategoriler içinde algılanırlar. (Schmitt, 2010, s. 28).

Bu durumda inanların mutlak eşitliği, risk almadan doğal kabul edilen bir eşitlik olurdu;

eşitsizlikle arasında zorunlu bir karşılıklı bağıntı içermeyen ve bu yüzden kavramsal ve pratik açıdan söyleyecek sözü olmayan lakayt bir eşitliktir. (Schmitt, 2010, s. 29).

Schmitt’e göre böylesi mutlak bir eşitlik hiçbir yerde yoktur ve olmayacaktır da. Onun için eşitlik, ancak bir “öz” söz konusu olduğunda politik bir anlam ve değer taşır. Bu bağlamda bütün insanların sadece ve sadece insan oldukları için eşit oldukları düşüncesinin politik ve demokratik bir değeri yoktur. Bu tarz bir eşitlik anlayışı ile de devlete bir biçim kazandırılamaz.

Tam da bu doğrultuda, salt insan olmaktan kaynaklanan eşitlik, demokrasiye değil, liberalizmin belirli bir türüne özgüdür. Yani insanların sadece insan oldukları için eşit politik haklara sahip oldukları düşüncesi, demokratik değil liberal bir düşüncedir. Bu bir anlamda bunun bir devlet şekli olmadığı, aksine bireyci-insancıl bir etik ve dünya görüşü olduğu anlamına da gelir. Bu bağlamda Schmitt’e göre bugünün demokrasisi demossuz bir demokrasidir;

demokratik ilke, kendi bütünlüğü içinde halkın karar vermesini ve sorumlu bir biçimde yönetmesini talep eder. Fakat bugün demokrasinin halkın egemenliğini fiili kılmak için kullandığı metotlar demokratik değil liberal metotlardır. Bugün halkın politik kararı, bireysel gizli oylama yoluyla sağlanır. Bu, bireylerin kamusal sorumluluk taşıdıkları tek anda izole oldukları anlamına gelir… Kamuoyu, her bir bireyin özel kanaatlerinin toplamı değildir. Evinde oturup radyo dinleyen birey herkesin kanaatiyle kelimesi kelimesine uzlaşsa bile, kamuoyu yoktur. İnsanı hayrete düşüren şey, demokratik anayasamızın hiçbir yerinde bir araya gelmiş halk ortada yoktur: yalnızca bir araya elmiş temsilciler, kitleden gelen bir şey vardır… Halk yoksa kamu da yoktur ve kamu yoksa halk da yoktur. Bugün gizli oylama metodunda kam nerededir, halk nerededir? (Aktaran; Kaya, 2010, s. 121-122).

Schmitt, böylece liberalizm, eşitlik ve demokrasi arasında zorunlu bir uyum bulunduğuna inananların aksine, bu kavramların aslında birbiri ile çeliştiğini ve liberal mantığın hakimiyetinin demokrasinin uygulanışı konusunda yaratacağı tehlikeleri göstermeye çalışmıştır.

(Mouffe, 2009, s. 55).

Sonuç olarak aslolan politik olandır. Kendini var etmenin koşulu da bu politik olanı kurabilmekten geçer. Schmitt politik olanı, devletin egemen otoritesine bırakarak onu içeriksiz düşünceler olarak gördüğü çağımızın yaygın düşüncesi liberalizm ve ürünlerinden korumaya çalışır. Birey ve devlet de bu bağlamda birbirine karşıt değil bir birliktelik olarak düşünülür.

Bireysel özgürlüklerin dayandığı evrensellik ve insanlık gibi kavramlar, dayanağı olmayan, ontolojik olarak da bir karşıtlık kuramadıklarından var edemeyen kavramlardır ve bir sonuca götürmezler. Bu bağlamda siyasal bir sistem olarak öne sürülen liberal demokrasi düşüncesi, bir sistem olarak da gerçek bir devletin işleyiş mekanizmalarını oluşturamaz ya da oluşturmamalıdır.

Benzer Belgeler