• Sonuç bulunamadı

Antik Yunan Demokrasisi Ve Çağdaş Demokrasi Ekseninde Doğrudan Demokrasi Ve Temsili Demokrasi MeselesiDemokrasi Ve Temsili Demokrasi Meselesi

“Demokratik Elitizm” Çözümü

3.1.5. Antik Yunan Demokrasisi Ve Çağdaş Demokrasi Ekseninde Doğrudan Demokrasi Ve Temsili Demokrasi MeselesiDemokrasi Ve Temsili Demokrasi Meselesi

3.1.5. Antik Yunan Demokrasisi Ve Çağdaş Demokrasi Ekseninde Doğrudan

olmadığının göstergesidir. Zaten ona göre Yunanda demokrasiyi belirleyen asıl özellik devletsiz olmasıydı. Ona göre aslında bu türden devletsiz bir sistemin, günümüzde büyük bir nüfusu geniş bir toprak üzerinde barındıran bir demokratik sistemi kurma ve yönetme konusunda bize bir şey öğretmesinin olanağı yoktur. (Sartori, 1993, s. 302). Araya giren bu iki bin yıl içerisinde, batı uygarlığı artık amaçlarını değiştirmiş, daha zenginleştirmiş ve ne istediğini belirlemiştir.

Hıristiyanlık, hümanizm, dinsel devrim, “doğal haklar”a dayanan “doğal hukuk” ve liberalizm deneyiminden geçen batı dünyasının bu anlamda aslında Antik Yunan demokrasisinden öğreneceği pek bir şey yoktur. Yine de bütün bu gerçekliğe rağmen demokrasi konusundaki bütün literatürün önemli bir bölümü eski Yunan demokrasisi kökenlidir ve bu anlamda ona göre incelenmeye ve üzerinde durulmaya değerdir. (Sartori, 1993, s. 303).

Ancak Sartori’ye göre polis’te kendi kendini yönetimin derecesi ne olursa olsun doğrudan demokrasi ile dolaylı demokrasi arasındaki fark çok büyüktür. Demokrasinin bu her iki tipi yan yana konduğunda şöyle bir sonuç belirir:

Doğrudan demokrasi iktidarın doğrudan kullanılmasında sürekli olarak halkın katılımını sağlarken, dolaylı demokraside ise büyük ölçüde iktidarın sınırlanması ve denetimi sistemi ortaya çıkmaktadır. Günümüzün demokrasilerinde yönetenler ve yönetilenler vardır; bir yanda devlet öbür yanda vatandaşlar bulunmaktadır; siyaseti meslek edinenler yanında seyrek aralıklar dışında siyaseti bütünüyle unutanlar yer almaktadır. Antik demokrasilerde ise bu ayrımların hiçbir anlamı yoktu. (Sartori, 1993, s. 303)

Ancak doğrudan demokrasilerin pek çok avantajının olduğundan ve mantıksal olarak temsili sisteme dayanan demokrasiden daha emin bir yönetim biçimi olduğundan kuşku duymayan Sartori, bunun olanaklı olabilmesini, klasik olarak, dönemin polislerindeki düşük nüfusa ve bunların küçük yerleşim birimleri olmasına bağlar.

Fakat bir yandan da Sartori’ye göre Antik Yunanda demokrasiler geliştikçe insanlar yoksulaşmaya başladılar. Çünkü Aristoteles’in de işaret ettiği gibi yoksulların yönetim biçimi olan demokrasilerde;

vatandaş kendini bütünüyle devlete vermişti; savaşta kanını veriyordu, barışta vaktini;

kendi işlerine bakmak için kamu işlerini bir yana bırakamazdı… tersine, şehrin yararına çalışmak için kendi işlerini ihmal etmeliydi.(Sartori, Tarihsiz, s.164)

Sartori’ye göre bu formülün gerektirdiği siyasallaşma derecesi o kadar kapsayıcıdır ki, toplumun çeşitli gerek ve görevleri arasında gerçek bir dengesizlik yaratmıştır çünkü ona göre siyasal şişkinlik (hypertrphy) kaçınılmaz olarak ekonomik zayıflığı (atrophy) getirir. Böylece antik demokrasinin kaderi zengin ve yoksul arasındaki çatışmayla birlikte yok olmaktı. Nitekim bu sistem, siyasal bir “yaratık” yaratmış ama homo economicus üretememiştir. (Sartori, Tarihsiz, s. 164). Bu anlamda eski Yunan demokrasi deneyimi kendini aşan “topyekun bir vatandaş” tipi üretmiştir. (Sartori, 1993, s. 305).

Antik Yunanda kurulan sistemin büyük oranda kendisini yaşatacak, onu işletecek insanlara ihtiyaç duyması ve yarattığı ekonomik sorunlar, doğrudan demokrasinin tercih edilmesi meselesinde bir takım sıkıntıların ortaya çıkacağına işaret eder. Bu da Sartori’ye göre doğrudan demokrasinin her zaman göründüğü kadar cazip olmadığının göstergelerinden biridir. Hatta ona göre;

böyle bir sistemin gerektirdiği çılgıncasına siyasallaşma, ekonomik zihinli yirminci yüzyıl vatandaşını kendini bütün varlığıyla siyasete vermeye zorlayacaktır. Bu da günümüzün ilgisiz polites’inin fiyatı ne olursa olsun kaçınmak istediği bir gelişmedir. Siyasete fazla yüklenme yine de sorunu çözülmeden bırakmaktadır. Çünkü temsili demokrasinin doğrudan demokrasiye dönüşmesinin savunucuları, Yunanlıların çözemedikleri sorunları, nasıl çözeceklerini bize anlatamamaktadırlar (Sartori, Tarihsiz, s.164)

Zaten daha önce de değinildiği üzere günümüzde bütün uluslar işin içine girdiğinde doğrudan demokrasi kullanılmaz bir formül olarak karşımıza çıkmaktadır. Ona göre bu yüzden eski çağın cumhuriyetlerinin ortaya koyduğu siyasal organlar şehrin dışına taşar taşmaz -ki başka türlü de olamazdı- doğrudan demokrasinin yerini despotizm ve sezarizm almıştır. (Sartori Tarihsiz, s.165,)

Sonuç olarak kişisel katılıma dayanan demokrasi ancak bazı koşullarda mümkündür. Bugün bu koşullar artık geçerli olmadığı için temsili demokrasi olası tek tip demokrasi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu iki sistem (doğrudan demokrasi ve temsili demokrasi) kişisel beğenilere sunulmuş iki alternatif değildir. Doğrudan demokrasi, egemen demokrasi tarafından güvence altına alınmazsa da oldukça önemli sorunlar ve büyük sıkıntılar içinde kalacaktır. Günümüzde yasa yapımı konusunda referandum ve halkın girişimi gibi araçları doğrudan demokrasinin örnekleri olarak görülecekse de aslında bu bir aldatmacadan ibarettir. Nitekim bunlar temsili demokrasinin, doğrudan demokrasiyle bütünleşmesindeki araçlar olarak düşünülse ve il savunucularının umduğu gibi işlemiş olsalar dahi yine de bunların “yarı doğrudan” demokrasiyi getirdikleri söylenemez. (Sartori, 1993, s. 307).

Bütün bunların ışığında aslında bu iki sistem, yani doğrudan demokrasi ve temsili demokrasi birbirlerinin karşıtı bile değildirler. Biri iktidarın doğrudan kullanımına işaret ederken diğeri iktidarın denetlenmesi ve sınırlandırılmasına dayanır. Bu da günümüzde çağdaş devletlerde, doğrudan demokrasiden yana olanların aslında hayali bir şeyden yana olduklarını gösterir niteliktedir. Ayrıca ona göre, iktidarın kullanımına katılmanın mutlaka bireysel özgürlüğü getirmesi gerekmez. Siyasal iktidar karşısındaki özgürlük bu iktidarın bölünemeyecek kadar küçük parçasından doğmaz. Tam da bu yüzden sınırlama ve denetleme ilkesi, daha az isteyerek daha fazla elde ettiğimizi göstermez, daha çok Yunanlılar için zamanında var olmayan bir sorunu çözmeye çalıştığımızı gösterir, yani, her bireye sağlam bir özgürlük verme sorunu. İşte

bütün bunlar antik çağın demokrasisini çok fazla aşmıştır ki, Antik Yunan demokrasisi yalnız bir bütün olarak halkla ilgilenen “lafzi” demokrasi olduğu için eksik, diğer taraftan da çekirdek halinde bir demokrasi olarak görünmektedir. (Sartori, Tarihsiz, s. 166-167).

Temelde Sartori’ye göre “eski demokrasi”, yani Antik Yunan demokrasisi ile bu ideal üzerine eklemeler yaparak yükselmiş olan günümüz demokrasisi arasında kesinti, hatta fark vardır. Ona göre 17. yüzyıla kadar farklılıklar, devletlerin çökmesine yol açan uyumsuzluk ve düzensizliklerin kaynağı olarak gösteriliyordu. Bu yüzyıla kadar “bir örnek” olmak da her hükümet için gerekli bir temel olarak düşünülüyordu. Ancak daha sonra bu tutum yavaş yavaş kırılır olmuş, “liberal” denilen uygarlık yavaş yavaş kurulmaya başlanmış ve bugünkü demokrasilere ulaşılmıştır. Otokrasiler despotluklar ve yeni tiranlıklar ona göre hep tek renkli uygarlıklardı, fakat demokrasiler çok renklidir. Ama Sartori’nin buradaki demokrasiden kastı farklılıklara dayalı demokrasi değil, liberal demokrasidir. Bu anlamda, bu siyasal sistemin çeşitliliğe ve farklılığa nasıl dayandırılacağını bulan eski Yunanlılar değil bizlerizdir. (Sartori, Tarihsiz, s. 174). Yani düşünsel perspektifin devrimci bir biçimde tersine çevrilmesi yoluyla

“liberal” uygarlık gelişmeye başladı ve bu yol izlenerek günümüz demokrasilerine ulaşıldı. Eski imparatorluklar, otokrasiler ya da aslında eski veya yeni fark etmez, tiranlıkların tümü, ona göre monokromik dünyalarken, günümüzdeki liberal demokrasiler, muhalefet ve farklılığa dayanan polikromik, demokrasilerdir. Bu bağlamda, düşünce ayrılığına bağlı konsensusa (oydaşmaya) dayanan sistemi Yunanlılar değil bizler bulmayı becermişizdir. (Sartori, 1993, s. 314).

Bu idealin filizlenmesi ise şu şekilde olmuştur: Ona göre siyasal sürecin düzensiz, kararsız ve bozucu bir yönü olarak değil de onun etkili, dayanıklı ve dayanıklı bir ögesi olarak halk egemenliği ancak 19. yüzyılın ortalarında tarih sahnesine çıkmaya başlamıştır ki, bu da aslında yeni bir buluştur. Oysa Yunanlılardaki halk iktidarı ise daha çok baskıcı bir hal almaya başlamıştı. Çünkü kalabalığın onayladığı her şey kanun olmaya başlamıştı ve kalabalıkların sınırsız bir iktidarı kullanmalarında hiçbir sınır kalmamıştı. Oysaki Sartori, günümüzde halk egemenliğinden kastın bundan farklı olduğunu iddia eder. Ona göre tam da bu yüzden günümüz demokrasileri daha dayanıklıdır. Halk egemenliği öne geçip daha yapıcı bir rol oynamaya başlamışsa bu egemenlik siyasal sürecin bütün öğelerini emmekten vazgeçtiği için olmuştur.

Halk, bir diktatörün ortaya çıkışını cezalandırmak için egemenliğini kullandığı zaman -ne yazık ki, bunlar hiç de seyrek olaylar değil artık- en ateşli savunucusu bile böyle bir rejimin demokratik olmadığını söylemektedir. Ne hakla? Çünkü, demokrasinin yalnızca halk iktidarı olmadığını açıkça biliyoruz. Aksi halde halkın rıza gösterdiği her sisteme demokratik dememiz gerekirdi. (Sartori, Tarihsiz, s.175)

Diğer taraftan Yunanistan’da zamanla “halkın gücü” bir kızak işlevi görür olmuştur. Çünkü kalabalığın istediği her şey gerçekleşmekteydi ve bu gücün sınırsız kullanımı herhangi bir sınır

içermeyen yasaları ortaya çıkarmaktaydı. Oysa anayasacılık düşüncesiyle belirlenen ve yetkilendirilen halk iktidarı kavramı bütünüyle farklıdır ve bu erdemlilikler nedeniyle günümüz demokrasisi antik çağın demokrasilerini geçmiş ve onlardan daha uzun ömürlü olmuştur. Hatta halk egemenliği uzun bir süre ortadan kalktıktan sonra yeniden ortaya çıkmışsa, bu, ona göre liberal demokratik sistemlerin karar alma ürecinde saf demokraik unsurun gözle görülür bir duruma gelmesindendir. (Sartori, 1993, s. 315).

Sartori demokrasinin liberalizm ile olan bağını, demokrasiden kastın günümüzde liberalizm ile aynı anlamda kullanıldığını göstermeye çalışarak kurar. Ona göre kısa olsun diye “demokrasi”

dendiğinde (söylen söz) demokrasi derken söylemek istediğimiz liberalizmi (söylenmek istenen kavram) gölgeden bırakmakta ve öne geçmektedir. Ama ne kadar az farkında olursak olalım, Sartori, bugün inandığımız ve kullandığımız demokrasinin liberal demokrasi olduğunu iddia eder ve bunu da şu şekilde temellendirir. Yunanlıların aslında zannedildiği gibi özgür olmadıklarını ve özgür davranamadıklarını iddia eden Sartori onların özgürlük anlayışına göre bizim köle olduğumuz sonucu çıkacağını dile getirerek Antik Yunan demokrasi anlayışının bu güne uygulanması halinde ortaya çıkacak şeyin tam bir despotizm olacağını belirtir. Bu yüzden Antik Yunan özgürlüğünü isteyen bir kimse aslında özgürlük değil bunun farkında olmasa da tam tersini istemektedir. (Sartori, Tarihsiz, s. 175). James Byrce’in bu bağlamda Antik Yunana ilişkin şu sözleri önemlidir.

Kendi yaptıkları ve kendilerini bağlayan kanunla da konmuş olsa, hiçbir sınırlamaya tahammülü olmayan halk, hiç kimseye mutlak iktidar verilecek kadar güvenilmeyeceğini haklı çıkaracak tarzda, despot bir yönetici olarak hükmediyordu. (Aktaran; Sartori, Tarihsiz, s. 174).

Bu bağlamda ona göre bugün demokrasiye İ. Ö. 5. yüzyılda Yunanlıların verdiği anlamı vermek saçmadır. Zaten demokrasiden söz edilirken asıl söylenmesi gereken liberal demokrasidir.

Demokrasi kısaltmasını kullanmak bu anlamda “farkında olmadan” pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olur. Bunun nedeni de insandaki, karmaşıklıktan kaçıp basitliğe sığınma eğilimidir. Ancak yararlı bir araç olan kısaltmanın, zihni bir tembellik aracı olan kısaltmaya geçmesi için aslında küçük bir adım yeter. Pire için koca yorgan yakılmak istenmiyorsa, demokrasi sözcüğü her ele alındığında, iki bin beş yüzyıllık geçmişine yapılan ekleme ve düzeltmeler değerlendirilmeli ve öyle düşünülmelidir. Bu anlamda tarihe gidip boşluklar doldurulmalı, yani “demokrasi” derken kapalı, gizli kalan her şey açıklığa kavuşturulmalıdır.

(Sartori, Tarihsiz, s. 176).

Kısaca Yunanlıların anlamını saptadığı demokrasi kavramını bilmek veya demokrasi sözcüğüne onların verdiği anlamı vermek artık çok fazla anlamlı bir şey sayılmaz. En azından ona göre

anti-liberal demokrasi ile liberal demokrasi arasındaki farklılıklar açıkça ve yeterli biçimde çizilmediği sürece bu sözcüğün anlamı hemen hemen hiç olmayacaktır. (Sartori, 1993, s. 316).

Benzer Belgeler