• Sonuç bulunamadı

LEWIS-HUNTINGTON DOĞU-BATI MEDENİYET ÇATIŞMASI TEZİNE

1. BÖLÜM

4.3. LEWIS-HUNTINGTON DOĞU-BATI MEDENİYET ÇATIŞMASI TEZİNE

“Bu bir medeniyetler çatışmasından (A Clash of Civilizations) daha az değildir, belki de eski bir rakibin dünyadaki Yahudi-Hıristiyan gelişmesine karşı irrasyonel ama kesin tarihsel reaksiyonu. Bize bakan yönüyle bu rakibe karşı eşit derecede tarihi, aynı zamanda irrasyonel bir reaksiyon olarak kışkırtılmamamız çok önemlidir.”22

Bernard Lewis’in deyimlendirdiği medeniyetler çatışması tezi, İslam’ı diğer büyük dinlerin “karşısında” konumlandırıp, rekabetin kökeninin geçmişe dayandığı için diğerlerine rakip olarak nitelendirmiştir. Lewis, fundamentalizm kavramını

“İslam geleneği” 23 olarak yorumlayarak ilişkilendirmiş, kendi toplumuna ve benzer kültürel kimliğe sahip topluluklara yönelik olarak farklılıkların artmasından ve eski önyargıların yeniden canlanmasından kaynaklanan yeni bir dini savaş döneminin tehlikesini önlemek için her tarafa dikkat edilmesi uyarısında bulunmuştur.24 Huntington’un, gücünün zirvesinde olan batının, dünyayı batılı olmayan şekillerde

20 Heywood, Global Politics, 445.

21 Vestergaard vd., Conflict Resolution – Working With Conflicts, 12.

22 Bernard Lewis, “The Roots of Muslim Rage”, The Atlantic 266/3 (September 1990), 60.

23 Lewis, “The Roots of Muslim Rage”, 60.

24 Lewis, “The Roots of Muslim Rage”, 60.

149 şekillendirme arzusu ve kaynakları giderek artan batılı olmayanlarla karşı karşıya olduğunu25 ifade etmesi ise Bernard Lewis’in anlayışını çağrıştırmaktadır.

Bernard Lewis’in fikri temelini attığı doğrultuda Huntington’un çatışma üzerine geliştirdiği hipotezi, temel çatışma kaynağının öncelikle ideolojik veya ekonomik değil kültürel olacağı biçimindedir. Medeniyetler çatışmasının küresel politikaya egemen olacağı ve medeniyetler arasındaki fay hatlarının, geleceğin savaş hatları olacağını savunmuştur.26 Farklı medeniyetlerin halkları arasındaki artan etkileşimler, medeniyet bilincini ve medeniyetler arasındaki farklılıkların ve medeniyetlerin kendi içindeki ortaklıkların farkındalığını yoğunlaştırmaktadır.27

Huntinton’un birçok açıdan eleştiri alan tezi, medeniyet kimliğinin giderek daha önemli hale gelmesiyle dünyanın farklı medeniyetler arasındaki etkileşimle şekilleneceği ve en önemli çatışmaların bu medeniyetleri birbirinden ayıran kültürel fay hatları boyunca gerçekleşeceği üzerinedir.28 Ona göre kültürel özellikler ve farklılıklar daha az değişkendir ve bu nedenle politik ve ekonomik özelliklere göre daha az kolay ödün verilmiş ve çözülmüştür. Sınıf ve ideolojik çatışmalarda, kişinin hangi tarafta olduğuna dair kilit soruyla insanlar taraf seçip, taraf değiştirebilirlerse de medeniyet çatışmasında değiştirilemez biçimde kişinin ne olduğu sorusu ön plandadır.29

Medeniyet çatışması tezinde kullanılan ifadelerde çatışma, rakip, tepki, karşıt gibi kavramların belirgin olması, barış inşa etme çabası veya çatışmaları önleyici yaklaşımdan öte teze çatışmacı bir görünüm vermektedir. Bu açıdan medeniyet çatışması tezini, dinleri veya medeniyetleri zıt kutuplarda ve birbirinin karşısında konumlandıran çatışmacı bir anlayışı savunması, doğu-batı veya batı ve diğerleri gibi toplumlararası yüzeysel bir ayrım yapması, İslam’ı bütünüyle batıya karşıt olarak merkezlendirmesi ve fundamentalizmle özdeşleştirmesi, çok kültürlü toplumların ve grupların uyumla yaşayabilme ihtimalini göz ardı etmesi gibi birçok konuda eleştirmek mümkündür.

25 Samuel P. Huntington,“The Clash of Civilizations?”, Foreign Affairs 72/3 (Summer, 1993), 26.

26 Huntington, “The Clash of Civilizations?”, 22.

27 Huntington, “The Clash of Civilizations?”, 25.

28 Huntington, “The Clash of Civilizations?”, 25.

29 Huntington, “The Clash of Civilizations?”, 26.

150 Lewis-Huntington kaynaklı kimlikler üzerine yoğunlaşılan küresel çatışma tezinin savunulması Cemil Meriç’in “doğu-batı kutuplaşmasının, batının eseri olan çok yersiz bir tasnif”30 yorumu gibi pek çok eleştirinin hedefi olmuştur. Andrew Heywood, medeniyetler çatışması tezinin özellikle küreselleşme ışığında karşılıklı bağımlılığın büyümesini vurgulayan neoliberal dünya meseleleri imajı ile keskin bir tezat oluşturduğunu vurgulamaktadır.31 Edward Said’in, bu tezde olduğu gibi, bir dinin veya medeniyetin tamamını içeren yorum ve değerlendirme yapılmasının demagoji ve cehalet olma ihtimalini ifade etmesi daha kuvvetli bir eleştiriyi örneklemektedir.32

Medeniyet çatışması tezine karşı medeniyetler uyumu ise hoşgörü, uyum, anlayış, barış gibi temel kavramlara odaklanmaktadır. Bu anlayışa göre medeniyetler arası iletişim ve diyalog küresel uyum için gerekli bir önkoşuldur ve diğer medeniyetlerin anlaşılmasını sağlayan diyaloglar olmalıdır. Bunun için İslam'ın ötesine geçilmeli ve onunla etkileşime girdiği Yahudilik, Hıristiyanlık, Hinduizm, Sihizm ve Budizm dinlerini anlamak gereklidir. Bu yönüyle dini ve ulusal pozisyonları aşabilen bilim adamları ve düşünürler küresel tartışma için çok önemli görülmektedir.33 Benzer bir fikre göre medeniyet çatışmasından kaçınmak ve ortak bir vizyona erişmek için, açık bir şekilde hoş görme ve zafer kazanma kibrinin ötesine geçilmelidir.34 Ayrıca medeniyet çatışması yaşanmaması için yabancılaşma davranışının benimsenmemesi veya kamuoyunun mevcut yabancılaşmayı sürdürmemesi gereklidir.35 Ancak medeniyetlerin uyum ve anlaşması çabasına katılım, insan toplumu karşısındaki küresel sorunlara küresel çözümler, adil ve barışçıl bir düzen arayışı, insan uygarlığının yirminci yüzyılda karşılaştığı bir

30 Cemil Meriç, Sosyoloji Notları ve Konferanslar (İstanbul: İletişim Yayınları, 1999), 23.

31 Heywood, Global Politics, 188.

32 Edward W. Said, “Cehaletin Çatışması”, çev. Gaye Gökalp & Nurgün Oktik, Doğu Batı Düşünce Dergisi 41(Mayıs-Temmuz 2007), 110.

33 Akbar S. Ahmed, “Islam and the West: Clash or Dialogue of Civilisations?”, Islam And Global Dialogue Religious Pluralism And The Pursuit of Peace, ed. Roger Boase (England: Ashgate Publishing Limited, 2005), 115.

34 Robert Dickson Crane, “From Clashing Civilisations to a Common Vision”, Islam And Global Dialogue Religious Pluralism And The Pursuit of Peace, ed. Roger Boase (England: Ashgate Publishing Limited, 2005), 177.

35 Francis Robinson, “Islam and the West: Clash of Civilisations?”, Islam And Global Dialogue Religious Pluralism And The Pursuit of Peace, ed. Roger Boase (England: Ashgate Publishing Limited, 2005), 88

151 zorluktur.36 Bu açıdan hem kültürler içinde hem de kültürler arasında, onu bir rekabet ve çatışma kaynağı olarak değerlendirmek yerine çeşitlilik kutlanmalı, kabul edilmelidir. Muhammed Peygamber'in, “ihtilaf-ı ümmet rahmettir ’37 dediği gibi tartışma, mümkünse teşvik edilmelidir.

İslam’ın çatışmanın merkezinde gösterilmesine bağlı olarak bu teze karşıt düşünceler temelde, popüler ve akademik literatürlerin orantısız bir şekilde dini radikalizm ve militanlığa odaklanması; İslam'ı terörizm ve şiddet mercekleri aracılığıyla etkin bir şekilde görüntülemesi ve Müslümanların günlük yaşamlarında sahip olduğu, derinlemesine yerleşik bir söylem ve olumlu değer sistemini kapsayan rolünü ihmal etmesi konularını vurgulamaktadır.38 Aynı şekilde örneğin Orta Doğu’da yaşanan çatışmaları İslam’ın varlığıyla ilişkilendiren çatışmacı düşünceye karşı diğer bir eleştiri şu şekildedir; “Huntington'a göre, Müslümanlar dini ve etnik gruplar arasında şiddetin orantısız olduğu çatışmalara karışıyorlar. Orta Doğu, İslam'ın egemen olduğu bir bölgedir. Bununla birlikte, istatistiksel analiz devletler arası çatışmada İslam'ın etkisine ilişkin hiçbir kanıt olmadığını ortaya koymaktadır.”39

Bir başka yorumda doğu-batı çatışması teziyle paralel olarak BM genel kurulunun kararlarında İslam’ın terörle yakın derecede ilişkilendirilmesi konusu eleştirilmiştir. Bu yorumun açıklaması şu şekildedir: BM’nin 21 Mart 2005 tarihli genel kurulunun (A/60/L.1 sayılı belgesi) “Kim yaparsa yapsın, amacı ne olursa olsun, terörizmi her biçimiyle mahkûm ediyoruz, çünkü uluslararası barış için en vahim tehditlerden birisidir” deniyor. Burada“İslamcı” terörizmden söz edildiğini söyleyebiliriz. Hem de özellikle Müslüman ülkelerin bizzat kendisinde (Suudi Arabistan, Mısır, Pakistan, Endonezya, Fas, Yemen) uygulanan farklı terör biçimlerinin hiçbir tahlili yapılmaksızın. En önemlisi de, bu tehdit mutlak bir tarihsel yenilikmiş gibi sunulmakta, geçmiş onyıllarda dünyanın diğer bölgelerini sarsan ve İslâm’la herhangi bir ilgisi olmayan tüm terörist şiddetlerden hiç

36 Ahmed, “Islam and the West: Clash or Dialogue of Civilisations?”, 116.

37 Fred Halliday, “The ‘Clash of Civilisations’?: Sense and Nonsense”, Islam And Global Dialogue Religious Pluralism And The Pursuit of Peace, ed. Roger Boase (England: Ashgate Publishing Limited, 2005), 129.

38 Abdul Aziz Said & Nathan C. Funk"The Role of Faith in Cross-Cultural Conflict Resolution", Peace and Conflict Studies 9/1 (2002), 40.

39 Sørli vd., “Why Is There So Much Conflict in the Middle East”, 155.

152 bahsedilmemektedir.40 İslam’ı terör kavramıyla ilişkilendiren ve dinin çatışmacı bir niteliğe sahip olduğunu kanıtlamaya çalışan teorisyenlere karşıt düşünceyle, bir yönüyle İslam'ın değişim süreciyle, küresel durum içinde “yer alma”ya çalıştığı söylenebilir.41 Ayrıca, küresel ve bölgesel bağlamda İslam toplumlarında yaşanan çatışmalarda bilhassa terör olarak adlandırılan çatışmalarda İslam'ı ve Müslümanları itham etmek kolaylığına düşmemek önemlidir.42

4.4. ÇATIŞMA ÇÖZÜM SÜRECİNİN NİTELİĞİNE GÖRE ÇATIŞMA