• Sonuç bulunamadı

İslam’da Çatışma Çözümünde Hilm ve Sabır Kavramı

1. BÖLÜM

3.4. İSLAM’DA ŞİDDET VE ŞİDDETSİZLİK AÇISINDAN ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ

3.4.3. İslam’da Çatışma Çözümünde Hilm ve Sabır Kavramı

“Rahmanın kulları yeryüzünde mütevaziane bir halde yürürler ve cahiller onlara hitabettikleri vakit ‘selâmetle’ derler”279

Çatışma önleyici ve çözücü yönüyle önemli bir davranış biçimini yansıtan, medeni bir kişinin niteliklerini ifade eden hilm kavramı(hoşgörü veya sabır, kendine

274 Serahsî, Kitâbu’I-Mebsût, 10/160.

275 Zebîdî, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 8/350.

276 Hashmi, “War and Peace”, 204.

277 Cezviyye, Zâdu’l-Meâd, 5/197.

278 Serahsî, Kitâbu’I-Mebsût, 10/161.

279 Kur'anı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri, Furkân 25/63.

138 hâkimiyet) adalet, ılımlılık ve esneklik-uyumluluk- niteliklerini içeren karmaşık ve hassas bir kavramdır. Hilm kelimesinin Kuran'da sıfat hali genellikle “sabır” ve

“toleransla donanmış” olarak tanımlanır. Bu nedenle hilm, öfke ve intikam alma arzusu üzerine bir kendi kendini sınırlama ve hâkimiyetin içe dönük niteliğidir.280

Kuran’da peygamberlerin sabırlı tavır örneklerine, küçük düşürücü, aşağılayıcı söz ve davranışlara karşı hoşgörülü olunmasına dair birçok ayet yer almaktadır. Örneğin; Yakub Peygamberin” ‘bana düşen, güzel bir sabırdır’ dedi”281 ayetinde sabır kavramı, var olan duruma katlanma ve bekleyişi çağrıştırmaktadır.

Bununla beraber sabır kavramının diğer yönü olarak çatışma çıkarmaya çalışan birey ve gruplara karşı etkili bir davranış biçimi olarak, ayetlerde İslam Peygamberinin kendine karşı söylenen kötü ve incitici sözlere karşı sabırlı olması tavsiye edilmiştir.282 Ayrıca “şimdilik sen onları hoş gör ve ‘size selâm olsun’ de”283 ayetiyle Müslümanların belirli bir zaman için yapılanlara karşı hoşgörülü yaklaşımı benimsemesi gerekliliğini; “kolaylık yolunu gösterin, güçlüğe gitmeyin"284 ifadesi ise kolaylaştırma yöntemini vurgulamaktadır.

Hilm kavramına uygun şekilde söz ve davranışlarda ılımlı olunmasını tavsiye eden “Firavuna gidiniz… Ona yumuşakça söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar” 285 ayeti sabırlı ve ılımlı davranışın peygamberlerin dine davetinde de önemli yeri olduğunu, belirli şartlarda kendilerine düşman olan tarafı ikna edebilmek için peygamberlerin nasıl hareket etmesi gerektiğini açıklamaktadır. Bunun gibi dine çağırmanın yolunun, üslubunun nasıl olması gerektiği ve bu doğrultuda peygamberlere tavsiye edilen davranış biçimleri birçok ayette yer almaktadır.

“Sen davet et ve emr olunduğun gibi istikamette bulun ve onların hevalarına tâbi olma ve deki: Allah'ın kitaptan indirmiş olduğuna iman ettim ve aranızda adalet yapmakla memur oldum... Bizim aramızla sizin aranızda bir husumet yoktur”286 ayet

280 Leaman (ed.), The Quran: an Encyclopedia, 264.

281 Kur’an-ı Kerim Meâli, Yûsuf 12/83.

282 Kâf 50/39, Müzzemmil 73/10-11, Tâ Hâ 20/130, Âl-i İmrân 3/186 vd.

283 Kur’an-ı Kerim Meâli, Zuhruf 43/89.

284 Zebîdî, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 1/77.

285 Kur'anı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri, TâHâ 20/43-44.

286 Kur'anı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri, Şûrâ 42/15.

139 örneği İslam peygamberinin dine davet mücadelesini düşmanlıkla ve çatışmacı yaklaşımla değil, sabırla ve adil yaklaşımla yapması gerektiğini ifade etmektedir.

Peygamberin toplumu doğruya yönlendirmede otoriter ve baskıcı tavırla değil, Kuran’ın prensipleri temelinde hareket etmesini ve tavsiye verme görevini,

“sen, onlara karşı bir zorba değilsin”287 ayeti vurgulamaktadır. Bununla birlikte;

“eğer sen çirkin huylu, katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılırlardı. Artık onları affet, onlar için istiğfarda bulun ve onlar ile emr hususunda müşavere yap”288 ayeti toplumu danışma ve birlikte karar alma, davranışta ölçülü ve ılımlı olma yoluyla bir arada tutmak için gereken davranış biçimine işaret etmektedir.

İslam’ın kötü muamele ve alaycılığa cevap verme öğretisinde, Müslümanlar sadece sözlü tacizlere, inançları ve kutsal figürleriyle alay edilmelerine karşı kötü muamelenin altında yatan herhangi bir İslam eleştirisi ya da aleyhindeki iddialar, kelimeler aracılığıyla ve konuşma yoluyla reddedilmeli ve cevaplanmalıdır. Belirli bir eleştiriyi yanıtlamanın yanı sıra, genel olarak İslam'ın gerçek ve doğru resmini sunmak için mümkün olan her türlü çaba gösterilmelidir.289 Müslümanların bu tür bir kötü muamelenin bir sonucu doğal olarak hissettiği gücenme veya incinmeye ilişkin tavırları, kışkırtılmaya karşı kararlı bir sabır ile dayanmak, tacize aldırmamak, kötü muamele devam ederken kendilerini o topluluktan geçici olarak ayırmak, cehaletinden dolayı onlara affedicilik göstermek olmalıdır.290

Sabır, barış inşa edenler ve şiddet içermeyen direniş mücadeleleri yapanlar için gereken özellik olarak İslam'a inananların -değişimin temsilcileri olarak- önemli bir niteliğidir. Bu tür bir sabır barış inşası için çok uygundur, çünkü böyle bir bağlamdaki bir müdahalecinin toplumda barış ve kalkınma için girişimlerde bulunmak için çok fazla sabra ihtiyacı olması ve alıcının sabırlı olması da çatışma alanlarındaki barışçıl bir birliktelik için gereklidir.291

287 Kur’an-ı Kerim Meâli, Kâf 50/45.

288 Kur'anı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri, Âl-i İmrân 3/159.

289 Aziz, Islam, Peace and Tolerance, 21.

290 Aziz, Islam, Peace and Tolerance, 21.

291 Abu-Nimer, A Framework for Nonviolence and Peacebuilding in Islam, 253.

140 Hilm kavramı temelinde ele alındığında sabır davranışının mantıklı düşünmeyi sağladığı, hem yapılanlara karşı dayanıklı olma, hem de ihtilaf ve çatışma durumunda hemen reaksiyon göstermeme durumlarını kapsadığı söylenebilir.

Çatışma ve gerilimlerin çoğunun ani öfkelerle daha fazla gerilime yol açtığı ve bu duruma insan ilişkilerinde sık rastlandığı düşünülürse, sağlıklı karar vermeyi ve olumlu düşünmeyi kolaylaştıran sabır kavramının önemi açıktır. Ayrıca çatışma yönetiminde ve çözümünde, özellikle arabulucu konumundaki birey veya bireylerde olması gereken önemli bir özellik olarak ortaya çıkmaktadır.

Ancak sabır ve affedicilik kavramları İslam’da çatışma önlemede önemli prensipleri ortaya çıkarmasına ve bazı toplumsal çatışmalarda çözüm için gerekli unsurlar olmasına rağmen, işlenen suçun yasalara uygun biçimde cezalandırılması boyutuyla affetmenin belirli şartlarda ele alındığı durumlar veya affetmenin uygulanmadığı örneklere oldukça sık rastlanmaktadır. İslam geleneğinde, bir suçun tekrarlanmaması için tazminat ve taahhüt (mağdurların onurunu geri kazanmaya yönelik düzenlemeler de dâhil olmak üzere) ilerlemek için yeterlidir. Bununla birlikte, Müslüman toplumlar, klanlar ve geleneksel toplumlardaki veya kabile topluluklarındaki aşiret toplulukları arasında uzlaşma ritüelinin gerçekleştiği ve affedilmenin olmadığı birçok uzlaşma vakası vardır.292 İslam geleneğinde, suçlu veya fail, affedilme hakkına veya haklarına sahip değildir. Affetmek, suçlunun affedilmesi gerektiğine dair gücü ve kontrolü olan mağdurun etki alanı içindedir.293 Bu boyutuyla bağışlama genellikle, fail veya suçluya ceza talep etme veya ceza verme hakkından vazgeçme kararı ile bağlantılıdır. Böyle bir karar, cezai adalete olan ihtiyacın birçok toplum ve topluluk arasında çok güçlü kaldığını göz önünde bulundurarak çok zordur.294 Bu açıdan günümüzde barış ve çatışma çözüm literatüründe affetme, uzlaşmanın sağlanmasında gerekli bir adım olarak ele alınmamaktadır.295

292 Mohammed Abu-Nimer & Ilham Nasser, “Forgiveness in The Arab and Islamic Contexts”, Journal of Religious Ethics 41/ 3 (2013), 482.

293 Abu-Nimer & Nasser, Forgiveness in The Arab and Islamic Contexts, s. 484.

294 Abu-Nimer & Nasser, Forgiveness in The Arab and Islamic Contexts, s. 481.

295 Abu-Nimer & Nasser, Forgiveness in The Arab and Islamic Contexts, s. 481.

141 İslami çatışma çözme modelleri uzlaşma ile yakından ilişkilidir çünkü İslami kaynaklara göre sorunların çözülmesinin nihai amacı gelecekteki ilişkilerinde onları uzlaştıran taraflar arasında derin ve sürdürülebilir bir anlayış oluşturmaktır.296 İslam’da çatışma çözümünde şiddetsizlik anlayışını ön plana çıkarması açısından tasavvufi yaklaşımlar oldukça önemli bir konumdadır. İslâm'ın manevi boyutu olan tasavvuf insan sorunlarına şefkatli çözümler sunmaktadır. Tasavvuf, şiddet içermeyen ve manevi gelişim ilkelerini korumakta ve cihada manevi yorumlar vermektedir. Bu bakımdan cihadın tasavvufi yorumu, kötü düşünce ve arzulara karşı iç mücadeleyle ilgilidir.297 Tasavvufun çatışma çözme ve barışçılığa katkısı kurumsallaşmış İslam'ın aksine manevi olduğu için önemlidir.298

296 Uzma Rehman, “Conflict Resolution and Peacemaking in Islam: Toward Reconciliation and Complementarity between Western and Muslim Approaches”, Islamic Studies 50/1 (2011), 67.

297 Uzma Rehman, "Conflict Resolution and Peacemaking in Islam: Toward Reconciliation and Complementarity between Western and Muslim Approaches.", s. 63.

298 Rehman, "Conflict Resolution and Peacemaking in Islam: Toward Reconciliation and Complementarity between Western and Muslim Approaches.", s. 63.

142 4. BÖLÜM

AKTÜEL ÖRNEKLERLE ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ VE DİNLER ARASI ETKİLEŞİM

4.1. ÇATIŞMA TEORİSİ PERSPEKTİFİNDEN 21.YY TOPLUMLARININ GÖRÜNÜMÜ

Yirmi birinci yüzyılda gerçekleşen, toplumsal hareketliliğin yoğun olduğu toplumsal olaylarla ilgili yayımlarda, aile içindeki anlaşmazlık durumlarından uluslar arası ölçekte yaşanan, tarafların karşı karşıya gelerek zıtlaştığı çatışmalara kadar farklı derecelerde çatışmaların yer aldığı ve bu çatışmaların kimi zaman gerginliğin artmasıyla daha büyük çatışmalara neden olduğu görülmektedir. Çok kültürlü ve birden fazla etnik kimliğe sahip toplulukların bir arada yaşadığı çağımız toplumlarında, dini, etnik kültürel veya ekonomik sebeplerle veya bu sebeplerin birleşimiyle ortaya çıkan birçok çatışma gerçekleşmektedir. Terörün, iç savaşların, farklı veya aynı dine mensup grupların aralarında uzun süreli çatışmaların yaşandığı, bazı çatışmaların toplulukları vatandaşı olduğu toplumdan zorunlu göçlere zorladığı, kimi zaman çözüm yönetiminin doğru yapılamaması gibi nedenlerle çatışma çözme çabalarının etkili olamadığı, şiddet ve toplumsal uyumsuzluk görüntülerinin yoğunlaştığı bir döneme tanık olunmaktadır. İnsan haklarının hiçe sayıldığı durumlarda, hak ihlallerinin yoğunluğu, siyasi ve sosyal sebeplerle ezilen, zulme uğrayan birey, grup ve toplumların varlığı da çatışma, şiddet ve kargaşa görüntüsünü güçlendirmektedir. İnsan hakları ihlali kapsamında toplumsal haklardan mahrum edilen, yoksulluk ve zorunlu göç gibi yüzyılın en ciddi sosyal problemlerini yaşayan çoğunluğu, Müslüman ve nüfusu oldukça fazla olan azınlık Rohingya toplumu örneğinde olduğu gibi. Çoğunluğu Budist olan Myanmar'da yüzyıllarca yaşamış, ülkenin 135 resmi etnik grubundan biri olarak görülmeyen uluslararası toplum tarafından "dünyadaki en zulmedilen azınlık" olarak nitelendirilen1 Rohingya toplumu toplumsal çatışmanın daha farklı sosyal problemlere yol açtığının önemli bir

1 Al Jazeera, “Who Are The Rohingya?” (Erişim 13 Nisan 2019).

.

143 göstergesi ve çatışmanın farklı boyut kazandığını gösteren örneklerden sadece birisidir.

Çağımızda dünyanın birçok bölgesinde ortaya çıkan çatışmalara bakıldığında toplumsal çatışmaların siyasi kültürel dini ve ekonomik birçok boyutunun olduğu;

belki de kimi çatışmaların ortaya çıkmasını tek bir nedene indirgemenin mümkün olmadığı; çoğu çatışmanın birbirine bağlı birçok etkenden kaynaklandığı söylenebilir. Bu açıdan tarafların toplumsal ve kültürel niteliği temelinde bazı çatışma örneklerinde kimlik kavramının önemi ön plana çıkmaktadır. Etno-dinsel çatışmaları diğer çatışmalardan ayıran karakteristik bir birleşime göre bu çatışmalarda kimlik sorunları, din ve dini kurumlar merkezîdir. Dini dil, yazı ve görseller kullanılmaktadır. Bu çatışmalar çözüme direnç gösterme-intractability-özelliğine sahiptir; yani çatışma çözüm girişimlerine karşı koyma ve uzun süre devam etme eğilimindedir. Bununla birlikte etno-din kimliğine dayanan çatışmalar genellikle kaynaklar üzerindeki çatışmalardan daha karmaşık ve daha zordur.

Meşruiyet krizi ve devlet içi çatışmalar görülebilmektedir.2

Kimlik farklılıklarının çatışmanın en önemli sebebi olduğu vurgusuna göre birçok çatışma birbiriyle uyumsuz, algıları farklı etnik ve dini ilişkilere sahip gruplar arasındaki farklılıkların ifadelerini yansıtan ortak bir yapıya sahiptir. Buna göre etnisite, kabile, akraba, sınıf, kast, cinsiyet ve ırk gibi böyle bir kimliğin temelleri, kaynak tahsisinde eşitsizliği meşrulaştırma ve politik baskıya sıklıkla katkıda bulunmuştur. Bu durum, Çin'den Sudan'a, Burma'dan Hindistan'a, Suudi Arabistan'dan Bolivya'ya kadar uzanan başlıca sosyal bölünme ve gerginlik kaynağı olmuştur. Heterojen toplumlardaki kimlik farklılıkları, farklı grup mobilizasyonu türleri için bir temel olarak kullanılmıştır.3

Kültürel kimliğin önemli bir boyutu olan inanç farklılıklarının öncelikli çatışma nedeni olduğu örneklerde, dinin ve farklı dinleri temsil eden toplulukların bir araya gelmesinin bile gerilimi arttırdığı düşünülebilir. Bir toplumun dinî homojenliğinin bozulmasıyla, dinî organizasyonların arasında bir çatışma ortaya çıktığı düşüncesinin, Katolikler ve Protestanlar arasındaki veya Müslümanlarla

2 S.Ayse Kadayıfcı-Orellana, “Ethno-Religious Conflicts: Exploring the Role of Religion in Conflict Resolution”, The Sage Handbook of Conflict Resolution, Jacob Bercovitch vd. (California, Sage Publications), 2009, 266.

3 Ho-Won Jeong, Conflict Management and Resolution an Introduction (USA, Routledge, 2010), 59.

144 Hıristiyanlar arasındaki gerginlikler (Lübnan), Hindistan’ın en azından Müslümanlar ve Hindular iki gruba ayrılması gibi örneklerle savunulması gibi.4 Buna göre günümüzdeki birçok çatışmada, dini ve kültürel gelenekler, tarafların kimliklerini tanımlamada ve çatışmayı meşrulaştırmada (örneğin, Pakistan ile Hindistan, İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalar) merkezi bir rol oynamaktadır.5 Diğer bir örnek olarak Sünni-Şii çatışması aynı dinde ayrımlaşma örneklerinden birisi olarak görülebilir.

Sünni-Şii bölünmesi Müslümanların erken yüzyıllarda yaşadığı, tecrübe ettiği temel dini bölünmedir. Hem Sünnizm hem de Şiizm, ilahiyat ve hukuk noktaları üzerinde daha fazla bölünmeler geçirmesi, dinin toplumsal çatışmaya ve toplumsal bölünmeye neden olması örneği olarak görülebilir.6

Diğer yandan önemli bazı çatışmaların kökeninde ön planda kimlik farklılıkları görünse de arka planında esas etken olarak ekonomik ve siyasi güce sahip aktörlerin yön verdiği zengin kaynakların paylaşım mücadelesinin olduğu söylenebilir. Afrika'daki belirli çatışmaların (Angola, Nijerya, Sierra Leone ve diğerleri) arka planında, doğal kaynak zenginliğinin çatışmada önemli bir faktör olarak öne sürülmesi gibi.7 Bu şekildeki çatışmaların diğer etkenleri arasında, çatışmanın çevresiyle etkileşimiyle yayılmacı özelliği göstermesi, çatışmaların çatışmadan fayda sağlayan farklı taraflarca beslenmesi ve gerilimlerin arttırılması olarak görülebilir. Örnek olarak Orta Doğu'daki İsrail-Filistin çatışmasının olduğu bölgenin uluslararası katılımcılarla iki savaşa ev sahipliği yapması (Irak 1991 ve 2008), dönemin en kanlı devletler arası savaşının gerçekleşmesi(İran-Irak, 1980-1988), bölgenin Afganistan, Kafkaslar, Afrika Boynuzu ve Sudan gibi diğer uzun vadeli çatışma alanlarıyla çevrili olması verilebilir. Ayrıca iç ve bölgesel istikrarsızlıklar, Orta Doğu'yu dünyadaki en askeri bölge haline getirmek için Orta Doğu ile silah üreten hükümetler arasındaki yakın bağlarla birleşmesi de önemli etkenler arasında sayılabilir.8

4 Kehrer,” Giriş”, 96-97.

5 Mohammed Abu-Nimer & S. Ayse Kadayifci-Orellana, “Muslim Peace‐ Building Actors in Africa and the Balkan Context: Challenges and Needs”. Peace & Change 33(2008), 550.

6 Sohail H. Hashmi, “Islam the Middle East and the Pan-Islamic Movement”, 175.

7 Mirjam E. Sørli vd., “Why Is There So Much Conflict in the Middle East?”, Journal of Conflict Resolution 49/1(February 2005), 156.

8 Mirjam E. Sørli vd., 141.

145 Kültürel ve dini açıdan farklı toplulukların karşı karşıya geldiği bazı çatışmalarda, dini prensiplerin ve farklı inanışların görünürde çatışmaya neden olduğu düşüncesinin aksi olarak, çatışmanın dinle ve inanışla ilgili olmadığını savunan görüşlerin bazısı çatışmada toprak paylaşımında yaşanan anlaşmazlıklar gibi farklı etkenleri ön plana çıkarmaktadır. Bu doğrultuda dini görünümlü çatışma örneklerinin ekonomik ve politik gruplaşmayla ilgili olduğunu önemli örneklerle savunan görüşlere rastlamak mümkündür. Mücadelenin kökeninde tarihsel olarak Britanya topraklarında, anakaradaki Protestan yerleşimcilere toprak tahsis edilmesi olan Kuzey İrlanda'daki Katolik-Protestan bölünmesinin, ekonomik ve politik fırsatlar nedeniyle iki sosyal grup arasındaki çatışmayla ilişkili olarak görülmesi;

Filistinliler ile İsrailliler arasındaki bölünmelerin İslami/Yahudi çatışmasının ötesinde daha gerçekçi olarak toprak ve kaynaklar için rakip milli gruplar arasında bir çatışma olarak görülmesi gibi durumlar bu düşünceyi örneklemektedir.9

Ancak Filistin-İsrail çatışması örneğinde, bu çatışmada dinin etkisinin önemli olduğunu ve kaynak paylaşımı gibi konuların din ayrımlaşması kadar önemli etken olmadığını savunan yorumlar da mevcuttur. Bu yorumlardan birisi dini kimliklerin (semboller, ritüeller ve değerler), kendilerini dindar veya itaatkâr olarak tanımlamamış olan İsrailliler ve Filistinlilerin bile algılarını ve davranışlarını açıkça ve önemli ölçüde etkilediğini savunmaktadır. Buna göre, Ortadoğu'da (özellikle İslam kültürlerinde) din hiçbir zaman siyasetten ayrılmadığından İsraillilerin ve Filistinlilerin birbirleriyle (ya da çatışmalarıyla) tamamen seküler bir temelde ilgilendikleri varsayımı mekanik ve yüzeyseldir ve bu çatışmada dini kimliklerin oynadığı önemli olumsuz rolü inkâr edilemez. 10

Ayrıca siyasi anlaşmazlıkların ve siyasetle dinin karşı karşıya gelmesinin örneklerinde de toplumsal çatışmalarda önemli bir etken olarak siyasi boyutun etkisinin öne çıktığı görülebilmektedir. Bu doğrultudaki din ve siyaset ilişkisini ön plana çıkaran çatışma örneklerine Türkiye’de yaşanan çatışmalar da dâhil olmak üzere birçok çatışmada rastlanmaktadır. Buna göre Türkiye'de milli görüş geleneğine mensup siyasal partiler, bazı dini cemaat tarikat veya gruplar ile siyasal sistem

9 Stephen D. Tansey & Nigel Jackson, Politics The Basics (New York: Routledge, 2008), 109.

10 Mohammed Abu-Nimer, “Religion, Dialogue, and Non-Violent Actions in Palestinian-Israeli Conflict”, International Journal of Politics, Culture, and Society 17/ 3 (2004), 492.

146 arasındaki çatışmalar, bazı dini grup kuruluş ve cemaatlerin kendi aralarındaki çatışmalar, paralel yapının AK Parti iktidarıyla çatışması, çatışmaların siyasi ve toplumsal boyutlarını göstermesi açısından önemli örneklerdir.11 Burada önemli toplumsal çatışmalarda çözümü sağlamak için atılacak öncelikli adımlar açısından, her şeye rağmen birey ve toplumun birbirini anlamaya çalışması, İslamî değerlere ve ilkelere bağlı kalmaya çalışmaktan vazgeçilmemesi, sosyal sorumlulukların gereğinin en iyi şekilde yerine getirilmesi, bilhassa dindar kimlikli kişi ve yapıların daha dikkatli davranmalarının gerekliliği oldukça önem kazanmaktadır.12