• Sonuç bulunamadı

Kolektif Din Özgürlüğüne Yönelik Sınırlamalar

DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ AÇISINDAN ALMANYA ÖRNEĞİ

2.2. ALMAN ANAYASASINDA BİREYSEL DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ İkinci Dünya Savaşı sonrası 1949 yılında kabul edilen Alman anayasası Din ve Vicdan

2.2.2. Din ve Vicdan Özgürlüğünün Sınırlandırılması

2.2.2.2. Kolektif Din Özgürlüğüne Yönelik Sınırlamalar

Kolektif Din ve Vicdan özgürlüğü açısından mesele ele alındığında, Alman anayasa hukuku sistemi ve onun gelişim süreci boyunca devlet ve dini cemaatler arasındaki ilişkilerin, uzun süren gelişim sürecinde kendine özgü bir sistem oluşturduğu görülecektir.866 Tarihi gelişim süreci içerisinde oluşan bu model,867 günümüz gelişmeleri ışığında ele alındığında, devlet ve dini cemaatler arasındaki ilişkilerin üç farklı sütunda düzenlendiği görülecektir. Bu üç farklı sütun;

a) Anayasa 4.madde 1. ve 2. fıkralarındaki düzenlemelerdir.

b) Anayasanın 140. Maddesi tarafından atıfta bulunulan ve buşekilde geçerliliği devam ettirilen Weimar anayasasının 136, 137, 138, 139 ve 141. maddeleridir.

c) Son sütun ise uzun zamandan beri dini cemaatlerle devlet ve eyaletler arasında imzalanan devlet sözleşmeleridir.

Bireysel din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alan hükümler esas itibarıyla, kolektif din özgürlüğü içinde geçerlidir.868

Anayasanın 140. maddesi tarafından atıfla günümüzde de geçerli olan Weimar anayasası m.137 f.3 yukarıda ifade edilen tarihi gelişim içerisinde ortaya çıkmış bir hüküm olarak kendisini göstermektedir. Bu hükme göre; “Her dini topluluk, kendi

866 BADURA, “Schutz”, s.29.

867 Kilise ve devletin kesin ayrılması konusunda sol kesim temsilcileri tarafından verilen önergeler, kurucu meclis tarafından kabul görmemiştir. Bkz. SCHNEIDER, s.202.

868 BADURA, “Schutz”,s.46; Stefan MUCKEL, „Staat“, „Staat und Kirche in deutschland“, Revista catalana de dret públic, nr. 33, 2006, s.268; Hans MAIER,“2013“, „Die Kirchen in Deutschland“, içinde: Religion im öffentlichen Raum, (Hrsg.) Karlis Abmeier/Michael Borchard/Matthias Riemenschneider, Paderborn 2013, s.13.

165 işlerini, herkes için geçerli olan yasaların çerçevesinde bağımsız olarak düzenler ve yönetir. Görevlilerini, devlet veya belediye ve köylerin katılımı olmaksızın belirler.”

denilerek, dini cemaatlerin temel hakkı olan “dini cemaatlerin bağımsız olması hakkı”869 garanti altına alınmıştır. Weimar anayasasının tarihi gelişim süreci dikkate alındığında, madde hükmündeki düzenleme kapsamına, büyüklüğüne ve küçüklüğüne ya da özel hukuk tüzel kişisi ve kamu tüzel kişisi olup olmadığına bakılmaksızın bütün dini cemaatler dâhildir.870 Devlet bütün dini cemaatlere eşit davranmak zorundadır. Bu anayasada garanti altına alınan bireysel din özgürlüğü için de temel gerekliliktir.871 Bireysel din özgürlüğünün sınırlandırılmasında başvurulan esasların burada da geçerli olduğundan söz etmek mümkündür. Bireysel din özgürlüğü ile ilgili belirlenen sınırlama esaslarından farklı olarak, Alman anayasa hukuku sisteminde Weimar anayasası m.137 f.3 de ifade edilen dini cemaatlerin kendi işlerini “herkes için geçerli olan yasaların çerçevesinde” belirleyeceği hükmünün872, dini cemaatler açısından kanuni bir sınırlama hükmü olarak başvurulup başvurulmayacağı tartışmalı bir konudur. Bismarck dönemi kültür savaşları ile dini cemaatlere sınırlama getirilmeye çalışılırken, dini cemaatlerin “devletin tüm yasalarına” tabi olması öngörülürken, sonradan Weimar anayasasında da hüküm altına alındığı şekli ile “herkes için geçerli olan yasaların çerçevesinde” hükmü getirilmiştir. Burada yer alan ifadenin, doğrudan dini cemaatlere yasal bir sınırlama anlamına geldiği düşünülsede, dini cemaatlerin kendi düzenlerini ve idarelerini gerçekleştirirken bu ifadenin din özgürlüğünün kanunla sınırlamaya tabi olacağı anlamı çıkarılamayacağı söylenebilir.873

Bu tartışmalar etrafında, Federal Anayasa mahkemesi, aynı bireysel din özgürlüğünde olduğu gibi, kolektif din özgürlüğü bağlamında da kendine özgü yorum metodları ile bu alanda da sınırlamaların nasıl olacağını, öğretideki tartışmaların dışında kalarak, anayasanın özünden ve diğer temel haklarla çatışmasından hareketle ortaya koymaya

869 Selbstbestimmungsrecht.

870 BADURA, “Schutz”, s.4; HOLLERBACH, s.534 vd.; Von CAMPENHAUSEN, ,“Religion“, s.640.

871 SACKSOFSKY, s.26.

872 WRV Art 137, Abs. 3

“Jede Religionsgesellschaft ordnet und verwaltet ihre Angelegenheiten selbständig innerhalb der Schranken des für alle geltenden Gesetzes”

873 BADURA, “Schutz”,s.72; konuyla ilgili farklı görüşler için ve tartışmalar için bkz. HOLLERBACH, s.480; Gerhard ANSCHÜTZ, „Verfassung“, Die Verfassung des Deutschen Reiches vom 11. August 1919. Ein Kommentar für Wissenschaft und Praxis, 14. baskı 1933’den tıpkıbasım, 1987, s. 621.

166 çalışmıştır.874 Bireysel din özgürlüğü alanında verilen ve yukarıda örnek olarak alınan kararlar, esas itibarıyle kolektif din özgürlüğü açısından dini cemaatler içinde geçerlidir. Anayasanın özünden çıkarılan ve temel hakların garantisi olarak ortaya konulan “değerler sistemi” bireyler için olduğu kadar, dini cemaatler için de geçerlidir.875 Alman anayasası kendi içinde, insanın onurunu ve kişiliğini koruyucu kurallar ihtiva eden ve anayasa ile içselleşmiş bir ahlak ve doğruluk anlayışına sahiptir.

Bu anlayışa göre, din ve vicdan özgürlüğünün sadece uygulaması değil, zorunlu olarak din özgürlüğünce korunan alanların da sınırlanması mümkündür.876

Benzer şekilde, diğer dini cemaat ve inanç gruplarına karşı töleranslı davranmama, anayasanın özünden kaynaklı sınırlarla (immanente Schranken), din özgürlüğü olarak kabul görmeyecek ve korunmayacaktır.877 Dini cemaatlerin ibadet özgürlüğünün sınırı, bireylerin ibadet özgürlüğü alanında olduğu gibi anayasal haklarının kullanılması ve garanti altına alınmasında üçüncü kişilerin ya da diğer kurumların korumaya değer hakları ya da değerlerinin garanti altına alınmasına bağlıdır. Hakkın kötüye kullanılması, din özgürlüğünün korunmasını gerektirmez.878 Ayrıca anayasa ile garanti altına alınan temel hakların sınırlandırılması, anayasanın lafzından hareketle, diğer anayasal hükümler ve hukuki değerlerin, anayasaya uygun bir şekilde yorumlanması ile mümkündür. Burada yorum yapılırken muhakkak her olayın kendi özelliği içerisinde dğerlendirilerek, çatışan haklardan korunmaya değer olanı tercih edilmelidir. Bu tercih yapılırken, “ölçülülük” esası yeterlidir.879

Dini cemaatler açısından, din özgürlüğünü sınırlandıran bir hüküm olarak görülen Weimar anayasası m.137 f.3 deki “herkes için geçerli olan yasaların çerçevesinde”

874 Bernhard SCHLINK, „Die Angelegenheiten der Religionsgesellschaften“, 68. Jahrgang, 1.Maerz 2013, JuristenZeitung 5/2013, s.213.

875 BADURA, “Schutz”, s.73.

876 Anayasa tarafından oluşturulan değerler sisteminin sınırlarını aşan, inanç özgürlüğünün korumasından yararlanamayacağına dair; Federal nayasa mahkemesi kararı BVerfGE 12, 1 – Glaubensabwerbung, Beschluß des Ersten Senats vom 8. November 1960 - 1 BvR 59/56 -.

877 Federal anayasa mahkemesi kararı BVerfGE 33, 23, Eidesverweigerung aus Glaubensgründen, Beschluß des Zweiten Senats vom 11. April 1972 -2 BvR 75/71 -.

878 BADURA, “Schutz”,s.74.

879 BADURA, “Schutz”, s.75; Din özgürlüğü söz konusu olduğunda, bu özgürlüğün sınırlandırılmadan kullanılacağına ve eğer sınırlandırılması gerekiyorsa bunun olayın kendi özelliği içerisinde değerlendirileceğine dair Federal anayasa mahkemesi kararı BVerfGE 32, 98 – Gesundbeter, Beschluß des Ersten Senats vom 19. Oktober 1971 -- 1 BvR 387/65 --. Aynı şekilde, Federal İdare Mahkemesi kararı, Urteil vom 30.11.2011 - BVerwG 6 C 20.10, “Die Glaubensfreiheit des Schülers aus Art. 4 Abs.

1 und 2 GG berechtigt ihn grundsätzlich, während des Besuchs der Schule außerhalb der Unterrichtszeit ein Gebet zu verrichten. Diese Berechtigung findet ihre Schranke in der Wahrung des Schulfriedens.”

167 ifadesinin tarışmalı olduğu yukarıda ifade edilmişti. Dini cemaatlerin din özgürlüğünün yasal bir çerçeveye dayanarak sınırlandırılması, günümüzde devlet ve dini cemaatler arasındaki düzenli ilişkideki uyumun temelini oluşturmaktadır. Esas itibarıyle, dini cemaatlerin baştan itibaren hukuki ilişkilerini düzenledikleri ve ibadet özgürlüğünü genel sınırları çerçevesinde uyguladıkları alanlar, etkileri devletin kontrolü altında olan alanlardadır.880 Weimar anayasası m.137 f.3 de yer alan “herkes için geçerli olan yasaların çerçevesinde” ifadede herkes için uygulanabilecek yasa kavramı oldukça geniştir. Yasaların genel ve soyut olma özelliklerinden farklı olarak, herkes için uygulanabilecek yasa ifadesi uygulamada da sorunlar çıkarmış881 ve federal anayasa mahkemesi bunun nasıl anlaşılması gerektiği konusunda formüller geliştirmeye çalışmıştır. Federal mahkeme bunu yaparken, aynı bireysel din ve vicdan özgürlüğü alanında olduğu gibi, anayasanın kendi özünden harket etme882 ya da anayasada korunan hakların çatışması883 durumunda hangi sınırlamaların olacağı yönünde, zaman zaman öğretide tartışılan kararlar vermiştir.884

Federal Anayasa Mahkemesi verdiği kararlarda, herkes için uygulanabilecek kanunların, dini cemaatlere uygulanması halinde, dini cemaatlerin bundan nasıl etkilendiği, dini cemaati olumsuz yönde etkiliyorsa, dini cemaatin, din özgürlüğü açısından bu olumsuz duruma katlanıp katlanamayacağının dikkate alınması gerektiğinin altını çizmiştir.885 Dini cemaatin katlanabileceği bu durum hakkında karar

880 BADURA, “Schutz”, s.77.

881 Federal Anayasa Mahkemesi Bremen eyalet parlamentosuna seçilen evangelist bir papazın, eyalet milletvekilliği süresince zorunlu olarak kilisedeki görevinden uzaklaştırılmasını doğru bulmayan Bremen eyaleti anayasa mahkemesinin kararını iptal ederken, WRV m.137, f.3 hükmünde yer alan yasal sınırlama açısından, Bremen Kilise yasası m.1 in kilisenin kendi iç işleyişini düzenleme açısından kabul edilebilir yasa olduğunu ve buradaki düzenlemenin GG m.140 bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini, WRV m.137 f.3 bağlamında ele alındığında, diğer anayasal özgürlüklere sınırlandırma getiren bir yasa olduğunu ve Ancak Beremen eyalet anayasa mahkemesinin, WRV m.137 bağlamında kilisenin kendi iç işleyini düzenleyen bir yasal hüküm olması sebebiyle Bremen kilise yasasını iptal edemeyeceğini, eyalet parlamentosuna seçilen Papazın Bremen eyalet anayasa mahkemesi kararı ile değil federal anayasa mahkemesi kararı ile görevlendirileceğine dair; Federal nayasa mahkemesi kararı BVerfGE 42, 312 - Inkompatibilität/Kirchliches Amt Beschluß des Zweiten Senats vom 21.September 1976 - 2 BvR 350/75 -.

882 Çatışan temel haklar olduğunda din özgürlüğü gibi sınırlandırılmayacak hakların, anayasanın özüne bağlı olarak sınırlandırılabileceğine dair, Federal anayasa mahkemesi kararı BVerfGE 28, 243 – Dienstpflichtverweigerung, Beschluß des Ersten Senats vom 26. Mai 1970 -- 1 BvR 83, 244 und 345/69 -- .

883 Çatışan haklar bağlamında, BVerfGE 52, 223 – Schulgebet, Urteil des Zweiten Senats vom 24.September 2003 auf Grund der mündlichen Verhandlung vom 3. Juni 2003 -- 2 BvR 1436/02 -.

884 SCHLINK, s.213-214; KAESTNER “Pluralismus”, s.17 vd.; BADURA,“Schutz”, s.77-78; Von CAMPENHAUSEN, “Religion“, s.648.

885 Federal Anayasa Mahkemesi kararı, BVerfGE 42, 312 - Inkompatibilität/Kirchliches Amt, Beschluß des Zweiten Senats vom 21. September 1976, - 2 BvR 350/75 -.

168 verilirken, kanun koyucunun amacı, devletin menfaati veya yasayla sınırlandırılabilen diğer temel hakların korunması ile birlikte değerlendirilip karar verilmesi gerekir. Bu noktadan hareketle mahkeme, dini cemaatler açısından sınırlandırma söz konusu olduğunda “herkes” kavramından hareketle, her olayın kendi içinde ele alındığı ve değerlendirdiği, bir ölçülülük ve değerlendirme formülü ortaya koymaktadır.886 Federal anayasa mahkemesinin, Weimar anayasası m.137 f.3 deki herkes için geçerli kanunlara uyma ile ilgili hükmü tarihi muhtevasından çıkarıp ve yorumlarla daraltarak kararlarına yansıtmasındaki temel hareket noktası, yine bireysel din özgürlüğünün sınırlandırılmasında dayanak aldığı, şartsız ve çekincesiz uygulanan anayasa m.4. f.1 ve 2887 hükümlerine tanıdığı önceliktir.888 Burada federal anayasa mahkemesinin hedeflediği sonuç, inanç ve dini muhteveların, anayasanın özü ve bütünü ile bağdaşıp bağdaşmadığına bakmaktır.889

Dini emaatlerin özgürlükleri açısından dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de anayasada düzenlenen dernek kurma özgürlüğü890 yine anayasanın 140.maddesi tarafından atıf yapılan Weimar anayasası m.137 f.2891 deki dini ya da dünyevi inaç gruplarının dernek kurma haklarının farklı düzenlemeler olduğudur.892 Ancak, özellikle 11 Eylül 2001 olaylarından sonra tüm Dünya’da yaşanan terörle mücadele

886 SCHLINK, s.214; BADURA, “Schutz”,s.79.

887 „Anayasa yargılaması açısından önemli olan bir husus ta dini cemaatler din özgürlüğü açısından sadece GG m.4. f.1-2 de yer alan hükümlere dayanılmayıp, buradan hareketle….” Christian WALDHOFF, “Inhalt”, “Inhalt und Grenzen der Religionsfreiheit in Deutschland”, içinde: (hg.) O.Depenheuer / İ.Doğan/ O.Can, Zwischen Saekularitaet und Laizismus, Münster 2005, s.81-82.

888 Anayasanın 140. Maddesi, dini cemaatlerin özgürlüklerinin, anayasanın ögürdüğünden daha fazla sınırlandırılmasını engellediğine dair; Federal anayasa mahkemesi kararı BVerfGE 42, 312 - Inkompatibilität/Kirchliches Amt, Beschluß des Zweiten Senats vom 21. September 1976 , - 2 BvR 350/75 - ; GG m.4. f.1-2 de garanti altına alınan hakların sadece dini cemaatler için değil, kısmi olarak dini ya da dünyevi inanç uygulamalarını yerine getiren dernek ve organizasyonlar için de uygulanacağına dair; Federal anayasa mahkemesi kararı BVerfGE 24, 236 - (Aktion) Rumpelkammer, Beschluß des Ersten Senates vom 16. Oktober 1968 , - 1 BvR 241/66 -.

889 WALDHOFF, “Inhalt”, s.94.

890 GG Art 9, Abs. 1 und 2

(1) Alle Deutschen haben das Recht, Vereine und Gesellschaften zu bilden.

(2) Vereinigungen, deren Zwecke oder deren Tätigkeit den Strafgesetzen zuwiderlaufen oder die sich gegen die verfassungsmäßige Ordnung oder gegen den Gedanken der Völkerverständigung richten, sind verboten.

891 WRV Art 137, Abs. 2

“Die Freiheit der Vereinigung zu Religionsgesellschaften wird gewährleistet. Der Zusammenschluß von Religionsgesellschaften innerhalb des Reichsgebiets unterliegt keinen Beschränkungen.”

892 HOFMANN, s.2142; WALDHOFF, “Inhalt”, s.90; Dini maksatlı dernek kurma özgürlüğü, GG m.4.

f.1-2 kapsamında din özgürlüğüne dâhil olan ve GG m.140 tarafından atıfta bulunulan Weimar hükümlerine göre korunacağına dair karar; Federal anayasa mahkemesi kararı BVerfGE 83, 341 - Bahá'í, Beschluß des Zweiten Senats vom 5. Februar 1991 -- 2 BvR 263/86 --.

169 kapsamındaki gelişmelerle, Almanya’da da dernek kurma özgürlüğüne sınırlamalar getirilmiş ve bilhassa dini cemaatlere tanınan dernek kurma hakkı ile ilgili olarak ayrıcalıklı davranmanın önüne geçilerek dini cemaatlerin derneklerinin yasaklanması ve kapatılmasına imkân sağlanmıştır.893

Din özgürlüğü ile ilgili olan her alanda yaşanan hukuki tartışmalar, dini cemaatlere yönelik olarak gerçekleştirilen dernek yasağı ile ilgili konuda da yaşanmaktadır.

Dernekler yasasındaki hükümler değiştirilene kadar894 Weimar anayasası m. 137 hükmü çerçevesinde, derneklerle iligli genel düzenleme olan anayasa m.9 f.2 deki895 dini ve dünyevi inanç topluluklarının kurdukları derneklere uygulanmayacağından hareket edilmekteydi.896 Dernekler yasasındaki değişiklikten sonra, dini ve dünyevi inanç birlikteliklerinin kurdukları dernekler, anayasa m.9, f.2 hükmü kapsamına dâhil edilerek doğrudan yasaklanabilecek dernekler haline gelmişlerdir. Burada Weimar anayasası m.137 f.2 bağlamında güvence altında olan dini toplulukların dernek kurma hakkı, buradaki hükmün doğrudan sınırlama getirmemesi sebebiyle, sadece dernek kurma özgürlüğü bakımından anayasa m.9, f.2 hükmündeki genel sınırlama hükümlerine tabi olacaklardır.897

Federal hükümet tarafından getirilen düzenleme ile dini ve dünyevi inanç topluluklarının kurdukları derneklerin yasaklanması imkânı, din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili pek çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Yasak kapsamında kapatılan ilk dernek olan “Hilafet Devleti”898 derneğidir. Bu dernek tarafından yapılan itiraz, Federal Anayasa Mahkemesi tarafından kabul görmemiş ve yüksek mahkeme derneğin kapatılmasını onaylamıştır.899 Dini ve dünyevi inanç birliklerinin kurdukları derneklerin kapatılması ve yasaklanması bilhassa, demokratik devlet düzeni ve

893 CZERMAK “Religion“, s.117; Kathrin GROH, „Das Religionsprivileg des Vereinsgesetzes“, KritV, Vol. 85, No. 1 (2002), s.39; Ralf POSCHER, „Verbot“, „Vereinsverbote gegen Religionsgemeinschaften? – Die Abschaffung des Religionsprivilegsim Vereinsgesetz als Akt unbewußter symbolischer Gesetzgebung“ –, KritV, Vol. 85, No. 3 (2002), s.298; Lothar MİCHAEL,

„Verbote von Religionsgemeinschaften“, JuristenZeitung 10/2002, s.482.

894 BGBl. I 2001, s. 3319, Erstes Gesetz zur Änderung des Vereinsgesetzes.

895 Alman anyasası m.9, f.2 „Amaç ve etkinlikleri ceza yasalarına aykırı olan, Anayasa düzenine veya halkların anlaşması düşüncesine karşı yönelen dernekler yasaktır.“

896 CZERMAK “Religion“, s.117.

897 MİCHAEL, s.484; GROH, s.40; POSCHER, „Verbot“, s.299-300.

898 GROH, s.39; CZERMAK “Religion“, s.117.

899 „Hilafet Devleti“ derneğinin Alman anayasasında yer alan demokratik düzeni ve hukuk devleti ilkesini gerekirse şiddet kullanarak yıkma düşüncesine sahip olma ve Federal Alman Devletini tanımama gerekçesiyle kapatılmasının yerinde olduğun dair Federal Anayasa Mahkemesi Kararı, BVerfG, Beschluss der 2. Kammer des Ersten Senats vom 02. Oktober 2003 - 1 BvR 536/03.

170 anayasal prensipler açısından gerekçelendirilmesi çeşitli tartışmaları beraberinde getirmektedir. Dini cemaat olarak teşkilatlanana bu derneklerin anayasaya bağlı olmama zorunluluğu etrafında bu tartışmalara rağmen, demokratik devlet düzenine aykırı faaliyette bulunma derneklerin kapatılmasında temel gerekçe olarak kabul edilebilmektedir.900

Dini cemaatlere ait derneklerin kapatılmasında ortaya çıkan en büyük sorun, dini cemaatlere ait derneklerin kapatılmasına imkân tanıyan Alman dernekler yasası ve bunun anayasal dayanağı olan 9.maddedeki düzenlemeler çerçevesinde dernek kurma hakkının esas itibarıyle sadece Alman vatandaşlarına tanınan bir hak olmasıdır.901 Öte yandan anayasa m.4 hükmü kapsamında düzenlenen din ve vicdan özgürlüğünün herkese tanınan bir temel hak olması sebebiyle, yabancıların kurduğu dini cemaatlere ait derneklerin bu kapsamda akıbetlerinin ne olacağı sorunu ayrıca üzerinde düşünülen ve tartışılan bir meseledir.902 Buradaki tartışmanın temel konusu, derneklerin kapatılmasında artık dikkate alınmayan “dini cemaat olma ayrıcalığı”

(Religionsprivileg) kavramının sadece yabancıların kurduğu dini cemaatlere ait dernekler için uygulanmasıdır. Bu durum Almanların kurduğu dini cemaat dernekleri ile yabancıların kurdukları dini cemaat dernekleri arasında bir eşitsizlik yaratmaktadır.903

Tüm bu tartışmalara rağmen, 2001 yılında hayata geçirilen dini cemaatlerin kurdukları derneklerin kapatılması ile ilgili hükümler halen yürürlüktedir. Ancak uygulamada yine gerek Federal İdare Mahkemesi kararları, gerekse de Federal Anayasa Mahkemesi kararları belirleyici olmaktadır. İlginç olanı ise günümüzde esas alınan temel ilkelerin ise dini cemaatler için getirilen kanuni yasaktan çok önceleri mahkemeler tarafından ugylanıyor olmasıdır.904 Dini cemaatler açısından, dernek yasaklama ve kapatmalar uygulanırken dikkat edilmesi gereken husus, kapatılacak

900 MİCHAEL, s.485-486; ayrc. karş. „Dini saiklerle ve dernek hedeflerinde dini içeriklere yer veren her dernek, dini cemaat değildir“ POSCHER, „Verbot“, s.304.

901 GG m.9, f.1 „Bütün Almanlar dernek kurma hakkına sahiptir.“

902 Bkz. MİCHAEL, s.488-489.

903 Karş. MİCHAEL, s.491

904 „Dini cemaatlerinde anayasal düzene tabi olacaklarına ve gerektiğinde GG m.9. f.2 bağlamında kapatılmalarına ve tasviyelerine karar verileceklerine dair; Federal idare mahkemesi kararı Bundesverwaltungsgericht Urteil vom 23.03.1971, Az: BVerwG I C 54.66.

171 olan derneğin, anayasal düzene ve demokratik düzene tehdit oluşturması ve bu şekliyle artık kendiliğinden dini cemaat olma vasfını kaybetmesidir.905

Şu an Almanya’da kurulu bulunan İslami cemaatlere ait derneklerin kapatılması gerektiren bir sorun bulunmamakla birlikte, Alman anayasal düzenine tehdit oluşturduğu gerekçesiyle anayasa m.9 f.2 kapsamında değerlendirilip Federal İçişleri Bakanlığı tarafından idari işlemle kapatılan Müslümanlara ait dernekler mevcuttur.906 Bunlardan en önemlisi ve dikkat çekici olanı, Müslümanlar tarafından kurulmuş olan bir yardım kuruluşu olan ve Almanya’da kurulu bulunan IHH e.V.in 907 Filistin’de HAMAS organizasyonuna yardım ettiği gerekçesiyle kapatılmasıdır.908

İslami cemaatlerle ilgili olarak, din özgürlüğünün sınırlandırılması açısından, dernek kapatılmasından ziyade asıl önemli olan günlük yaşamla ve ibadet özgürlüğü ile ilgili sözkonusu olan sınırlamalardır. Bunlardan başlıcaları, Cami ve Minare inşaası,909 ezanın dışardan sesli okunması,910 İslami usullere göre defin911 ya da İslami usullere göre kesim912 gibi İslami cemaatlerin meselesi olarak görünen hususlardır. Bu konularla ilgili değerlendirmeler ve uygulamada ortaya çıkan problemler ise, üçüncü bölümde geniş olarak ele alınacaktır.