• Sonuç bulunamadı

DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ AÇISINDAN ALMANYA ÖRNEĞİ

2.1.1. Alman Birliği Öncesinde Durum

Din ve Vicdan özgürlüğü ile ilgili olarak, Avrupa’da yaşanan gelişmelerin geçtiği esas coğrafi alan Almanya’dır. Bu coğrafyada yaşanan olaylar, başta Avrupa olmak üzere, temel haklar bağlamında din ve vicdan özgürlüğünün gelişimi açısından oldukça önemli rol oynamış, hatta belirleyici olmuştur. Din ve Vicdan özgürlüğünün Sosyolojik, Felsefi, Tarihi ve siyasi gelişmi açısından ana hatlarıyla birinci bölümde anlatılmaya çalışılmıştır. Ele alacağımız bu bölümde ise, anayasa tarihi ve modern anayasal gelişmeler çerçevesinde Almanya’da din ve vicdan özgürlüğünün gelişimi ortaya konmaya çalışılacaktır.

Din ve Vicdan özgürlüğü etrafındaki tartışmaların reform dönemi ile başladığı ifade edilse de, din ve devlet ilişkisinin, bilhassa Avrupa örneğinde Hrıstiyanlık, daha doğrusu kilise ve devlet ilişkisinin, Hrıstiyanlığın Avrupa’ya ulaşmasından beri var olduğunu söylemek mümkündür. Bu bağlamda, devlet yapısı içerisinde -bugünkü anlamıyla modern anayasalar yer alan garanti çerçevesinde olmasa bile – dini yapılara ve organizasyonlara, iktidarlar tarafından çeşitli ayrıcalıklar tanınmıştır. Alman devlet geleneği ve anayasa tarihinde devlet kilise ilişkisine dair, bilinen ilk örneği Franken krallığı543 zamanında gerçekleşmiş, bu dönemden itibaren, Alman devlet sistemine örnek teşkil etmiştir. Franken krallığının, şehirlerdeki Roma kilise yapısını ve hiyerarşisisni aynen almasıyla, Alman devlet sistemi içerisindeki piskoposlukların oluşumuna örnek teşkil etmiş ve çok az değişikliklerle günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.544

Piskoposlukların anayasal sisteme kavuşmasında önemli rol oynayan ve sonraki dönemlere taşınan bir husus ta Franken Krallığı bünyesinde yer alan piskoposluklara kral tarafından ayrıcalıklar tanınmasıdır. Özellikle, piskopos ve başrahiplerin seçiminde kiliselerin kendi içlerinde bağımsız olması, iktisadi olarak kiliselerin ve

543 Franken Krallığı İ.S. 482-843 yılları arasında hüküm sürmüş bir devlettir. Roma hâkimiyetinin Galya topraklarında son bulması üzerinde, devlet yapısı ile Roma devlet yapısına benzer bir yapı kuran Franken krallığı, Karolonj (Carolienen) imparatorluğunun doğmasına kadar hüküm sürmüştür. Bkz.

Dietmar WİLLOWEİT, Deutsche Verfassungsgeschichte, Vom Frankenreich bis Wiedervereinigung Deutschlands, 7.Auflage, München 2013, s.28 vd.

544 WİLLOWEİT, s.31.

105 manastırların bağımsız olması, bir yandan kiliselerin kontluklar tarafından merkezi iktidara karşı kullanılmasının önünü kesmiş, diğer taraftan da kiliselerin sıkı bir şekilde merkezi iktidar ile birlikte hareket etmesini sağlamıştır.545

Franken krallığı dönemindeki uygulamalar, Karolenj hanedanı dönemine kadar sürmüş, sonradan kontlukların bazı kiliseleri kendilerine bağlamaları ile kiliselerin merkezi etkisinde azalma olmuştur. Karolenj imparatoru Otto I. döneminde, ayrıcalıklarla donatılan kiliselere bulundukları şehirlerin en üst memurlarını seçme yetkisi de verilerek, kilise ile imparatorluk arasındaki bağı güçlendirme yoluna tekrar gidilmiştir. Sonraki dönemlerde şehirlerdeki üst düzey idarecilerin atanmasını imparatorlar kendi ellerine aldıklarında zaman bile piskoposluklarla imparatorluk arasındaki yakın ilişki devam ediyordu.546 Papalık ve İmparatorluk arasındaki bu ilişki, zaman içerisinde çift taraflı ayrıcalık tanımaya gitmiş, başlarda zayıf olan ve imparatorluğun etkisi altında kalan papalığın da kiliselere ayrıcalıklar tanımaya başlaması, papalığın güçlenmesi durumunu ve bir rekabet ortamı yaratmaya başlamıştır.547

Piskoposluklara, devletin yetkileri verilerek piskoposlukların politik tartışmaların içerisine çekilmesi, Hrıstiyan dünyasında “Investiturstreit”548 denilen tartışmayı beraberinde getirmiş, dönemin Germen imparatoru V. Heinrich zamanında iyice alevlenmiştir. V.Heinrich, babasının ölümü üzerine tahta çıktığında, hem dünyevi iktidarın hem de ilahi iktidarın sahibi olarak, kilise üzerindeki haklarından vazgeçmemiş ve Papa II. Calixt ile tartışmaya girmiştir. İlk olarak o yıllarda dünyevi iktidar ile kilise iktidarının tamamen birbirinden ayrılması gündeme gelmiş, fakat V.Heinrich kavgayı seçince bütün haklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Dönemin derebeylerinin devreye girmesiyle, Papa II. Calixt ile Roma-Germen imparatoru V.Heinrich arasında Almanya’nın Worms şehrinde 1112 yılında anlaşmaya varıldı. Bugün dahi varlığı konusunda tartışılan bu anlaşma Wormser Konkordat olarak kilise tarihinde yer almıştır.549 Worms anlaşmasının iki önemli

545 WİLLOWEİT, s.40.

546 WİLLOWEİT, s.57.

547 WİLLOWEİT, s.62.

548 Piskoposlukların kral tarafından atanması ve onlara devlet yetkileri verilmesi.

549 WİLLOWEİT, s. 63-64; Claudia ZEY, „der sogenannte Investiturstreit“, içinde: Macht und Ordnungsvorstellungen im hohen Mittelalter, (hrgs.) Stefan Weinfurter und Frank Martin Siefarth, Neuried 1998, 101-102.

106 sonucu, devlet – kilise arasındaki mücadelede kilise lehine kazanımlar olduğu düşünülse de, uzun vadede kilise – devlet ayrışmasının ilk başlangıcını oluşturması ve Hrıstiyan dünyasına yeni bir düzen getirmesi ve feodalitenin doğuşunu tetiklemesidir.550

Ortaçağ Almanya’sı devlet sistemi içerisinde, din ve vicdan özgürlüğü açısından dikkat çeken en önemli hususlardan birisi de 11. yy sonlarına doğru, imparator IV.

Heinrich tarafından Ren bölgesi şehirlerinde yaşayan Yahudi azınlıklara tanınan ayrıcalıklardır. Yahudiler, kendi aralarındaki yargılamalarda kendi dini kurallarına göre yargılanacaklar, Hrıstiyanlarla yaşadıkları uyuşmazlıklarda ise, her olayın özelliğine göre, detaylandırılmış yargılama usulünü belgelendirilmiş bir şekilde kendilerine tevdi edecekler ve yargılama tevdi edilen bu usule göre yapılacaktır. Bu ayrıcalıklara rağmen, haçlı seferleri sırasında Yahudilere yönelik Hrıstiyan soykırımının önüne geçilememiştir. Ancak, bu ayrıcalıklar bile 13. Yy sonlarına kadar Yahudi cemiyetlerin varlığına imkân tanımıştır.551

Roma-Germen imparatorluğunun, I. Friedrich ile Staufen hanedanının eline geçmesiyle, imparatorluğun ünvanları arasını “heilig” “kutsal” ibaresi de eklenerek kullanılmaya başlanmış, bilhassa kilise hukuku552 oluşturulmasında imparator oldukça etkili olmuştur.553 Reform dönemi öncesinde yaşanan bu gelişmelerde en önemli üzerinde durulması gereken konulardan birisi, Avrupa’da yaşayan Yahudilerin durumudur. V. Heinrich tarafından Yahudilere tanınan ayrıcalıklar, I.Frederich ve ondan iki dönem sonra tahta çıkan II. Frederich tarafından da tanınmış ve kabul edilmiştir. Bireysel olarak Yahudiler tanınan çeşitli dini ayrıcalıkların yanı sıra, II.

Frederich Yahudileri saray hizmetkârları şeklinde tanımlayarak saray korumasına almış, ancak sonrasında eski Roma hukukundan da esinlenerek, Yahudilerin bütünüyle mallarına el konulmasına hatta köle gibi muamele edilmesine yol açmıştır. Sonraki dönemlerde Yahudilerin malları ile birlikte imparatorun malı gibi görülmeleri, Yahudilerin hem vücud bütünlüğüne hem de mallarına el konulmasının önünü açmıştır.554

550 ZEY, s.104.

551 WİLLOWEİT, s.57.

552 Kanonisches Recht.

553 WİLLOWEİT, s.64-65.

554 WİLLOWEİT, s.74.

107 Onbeşinci yüz yıldan itibaren, devletlerin bilhassa III. Friedrich altında İmparatorluğun kilise karşısında güçlenmesi ve bu minvalde kilise ile imzalanan Viyana Konkordatosu, imparatorluğun hâkimiyet alanındaki kiliselerin ve piskoposlukların atanmasında Roma Katolik kilisesinin etkisini azaltmıştır.555

Din ve Vicdan özgürlüğü açısından Alman anyasacılık tarihinde 16. Yy bir dönüm noktasıdır. Bu yüz yılda yaşanan din özgürlüğü alanındaki gelişmeler, sadece Almanya’da değil, tüm Avrupa’da hatta tüm Dünya’da Hrıstiyan dünyasındaki din özgürlüğü gelişmeleri açısından oldukça belirleyici rol oynamıştır. Martin Luther’in Roma Katolik kilisesinin “Endülüjans” satışlarına karşı başlattığı hareket, hem siyasi, hem tarihi, hem de sosyolojik olarak Avrupa düşünce sistemini temelden etkilemiştir.

Reform ve aydinlanma sonrası Almanya’da hâkim olan monarşi yapılar, farklı din ve mezhepleri bir arada tutabilmek ve geniş coğrafi alanlarda hâkimiyet kurabilmek için din ve vicdan özgürlüğü açısından “tölerans politikası” uygulamaya başlamışlar ve bu uygulanan politikatının sonucu olarak ta kilisenin etkisi, devletler üzerinde azalmaya başlamıştır.556

2.1.2. Alman Birliğinin Kuruluşu ve Sonrası Dönemde Anayasacılık Hareketleri