• Sonuç bulunamadı

Dini Cemaatlere Tanınan Anayasal Haklar

DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ AÇISINDAN ALMANYA ÖRNEĞİ

2.3. KOLEKTİF DİN ÖZGÜRLÜĞÜ ve DİNİ CEMAAT KAVRAMI

2.3.3. Dini Cemaatlere Tanınan Anayasal Haklar

Yukarıda da izah edildiği üzere, dini cemaatlere, ilgili düzenlemeler hem anayasa m.4 çerçevesinde düzenlenen din özgürlüğü kapsamında, hem de anayasa m.140 ın atıfta bulunduğu Weimar anayasası hükümlerinde düzenlenmiştir. Dini cemaatlerin iç işleyişlerinde bağımsız oldukları ve kamu tüzel kişiliği statüsünden müracaat etmeleri halinde yararlanacakları yönünde haklar tanınmıştır. Yine ayrıca münhasıran anayasa m.7 f.3’te devlet okullarındaki din derslerinin muhtevasının, devletin gözetiminde

964 UNRUH, s. 162-163.

965 Karş. Von COELLN, s. 756 Erwerb der Rechtsfaehigkeit.

966 Federal anayasa mahkemesi kararı, BVerfGE 83, 341 - 362, 05.02.1991 - 2 BvR 263/86.

967 WRV 137. 137. madde 5. fıkra hükmüne göre; dini cemaatler, yapılarıyla dini cemaat olduklarını, yeterli üye sayısını sağlamaları ve dini cemaat olarak bir sürekliliği göstermeleri halinde, bu dini cemaatlere müracaatları halinde Kamu Tüzel Kişiliği Statüsüne haiz dini cemaat statüsü verilir.

968 Gesetz zur Regelung der Verleihung von Körperschaftsrechten an Religions- und Weltanschauungsgemeinschaften.

(Körperschaftsstatusgesetz) Vom 16. September 2014, Gesetz- und Verordnungsblatt (GV. NRW.) Ausgabe 2014 Nr. 27 vom 29.9.2014.

969 Bu sözleşmeler literatürde Staatskirchenvertrag ya da Staatsvergtrag olarak anılmaktadır.

970 De WALL, „Zukunft“, s. 44.

183 sadece dini cemaatlerce belirleneceği ve din derslerinin organizasyonun dini cemaatlerde olduğunu ifade edilmiştir.

2.3.3.1.Dini Cemaatlerin Kendi İşleyişlerinde Bağımsız Olması ve Dini Cemaatlere Üyelik

Din-devlet hukuku alanının en tartışılan kavramlarından birisi de dini cemaatlerin kendi işleyişlerinde bağımsız olması ve devletin bu işleyişe müdahale etmemesidir. Bu konudaki ilk anayasal düzenlemelerde yine Paulus Kilisesi Anayasasında yapılmıştır.971 Dini cemaatler, anayasa m.140’ın atıfta bulunduğu Weimar anayasası m.137 f.3 hükmü çerçevesinde, hem kendi içlerinde, hem de dışa karşı teşkilatlı bir şekilde hareket edebilmek için, kendi iç hukuklarına göre hareket ederler ve üyelik ilişkileri dâhil tüm uyglamalar bu iç hukuka göre yapılır.972 Weimar döneminde tartışmasız dini cemaatlere tanınan bu özgürlükte, devlet hiç bir şekilde dini cemaatlerin iç işleyişlerine karışamaz.973 Dini cemaatlere ve dünyevi inanç gruplarına tanının özgürlükleri tamalayıcı şekilde kendini gösteren, dini cemaatlerin kendi iç işleyişlerinde bağımsız olması sınırsız değildir. Weimar anayasası m.137 f.3 de düzenlenen “...herkes için geçerli olan yasaların çerçevesinde” ifadesi göreceli bu bağımsızlığa göreceli bir sınırlama getirmektedir.974

Dini Cemaatlerin, kendi işleyişlerinde bağımsız olması, din ve dünyevi inanç özgürlüğünü tamamlayıcı olarak ortaya çıkar. Bu doğrultuda, dini cemaatler, korunan dini ve vicdani özgürlüklerinin içeriği, bu inanca göre yaşama ve hareket etme, kuruluş ve organize olma şeklini tercih etmede bağımsızdırlar.975 Bu açıdan kamu tüzel kişisi olarak kabul görmüş dini cemaatler ile Alman medeni kanunundaki dernekler hukukuna göre organize olmuş dini cemaatler arasında bir fark yoktur.976 Sadece dini

971 CZERMAK “Religion“, s.101; Ayrc. bkz. Dini cemaatlerin ken işleyişlerinde bağımsız olmasının tarihi ve kültürel süreç içerisinde ortaya çıkan bir hak olmasına dair. Bernd GRZESZICK, „Staatlicher Rechtsschutz und kirchliches Selbstbestimmungsrecht: KollidierendesVerfassungsrecht als alleinige Schranke des kirchlichen Selbstbestimmungsrechts“, Archiv des öffentlichen Rechts, Vol. 129, No. 2 (2004), s.185.

972 KUNTZE, s.139.

973 GRZESZICK, s.186; VON COELLN/GRÖPL/ WINDTHORST, s.755.

974 BADURA, “Schutz”, s.49; Karş. sadece GG m.4. f.1 ve2 ye göre dini cemaat olduğunu iddia etmek yeterli değildir. Ayrıca Dini cemaat olarak dışarı karşı belirli bir organizasyon yapısının ve dini muhtevanında belirlenebilir olması gerekir. Federal anayasa mahkmesi kararı, BVerfGE 83, 341 - Bahá'í, Beschluß des Zweiten Senats vom 5. Februar 199, -- 2 BvR 263/86 --.

975 BADURA, “Schutz”, s.49.

976 CZERMAK “Religion“, s.100; SCHLINK, s.213.

184 cemaat şeklinde organize olmuş hukuki sujeler değil, faaliyetleri dini cemaatin temel hak ve özgürlükler bağlamında faaliyetleri olan kuruluşlarında hukuki formuna bakılmaksızın, dini cemaatlerle doğrudan bağı olması halinde, bu kuruluşların da kendi işleyişlerinde bağımsız olma hakkından yararlanabileceklerini söylemek mümkündür.977 Devlet, bu tür yan kuruluşların ve dini cemaatlerle bağının ne şekilde olacağını ve işlerini nasıl yürütecekleri konusunda yol gösteremez, kuruluşların hukuki şekli hakkında şart koşamaz. 978 Bu konuda yetki bütünüyle dini cemaatlere aittir.979

Alman din-devlet hukuku sisteminde oluşan tüm kurumlar gibi, dini cemaatlerin kendi işleyişlerinde bağımsız olmasıda, tarihi süreç içerisinde oluşturulan temel prensiplerin, hukuk normuna ve hakka dönüşmesi ile sağlanmıştır. Kolektif din özgürlüğü açısından anayasa m.4, f.1 ve 2 de ifade edilen kolektif din özgürlüğü ile Weimar anayasası m.137. f.3 birbirinden ayrı tutulmalıdır. Weimar anayasası m.137 hükmünde ifade edilen kolektif din özgürlüğü daha kurumsal bir anlam ifade eder. Bu farklılıkdan dolayı, dini cemaatler yaşanılan hukuki uyuşmazlıklarda genelde anayasa m.4 kapsamında koruma altına alınan din özgürlüğüne dayanma yerine, devletin daha az ya da hiç müdahale edemediği Weimar anayasası m.137 f.3 de düzenlenen kendi işleyişlerinde bağımsız olma hakkını kullanırlar.980 Bir başka ifade ile Weimar anayasası m 137 f.3 de dini cemaatlere tanınan özgürlük, din özgürlüğünün özel bir şeklini değil, kurumsal yapı olarak dini cemaatin varlığını korumaya yönelik bir özgürlüktür.981 Ancak, anayasa m.4 f.1 ve 2 deki bireysel din özgürlüğü ile Weimar

977 Dini cemaatlere ait hastahanelerin kendi işleyişlerinde bağımsız olacaklarına dair federal anayasa mahkemesi kararı, BVerfGE 53, 366 - Konfessionelle Krankenhäuser, Beschluß des Zweiten Senats vom 25. März 1980 - 2 BvR 208/76 – ; Aynı şekilde daha önce verilen bir başka kararda, sadece kiliselerin değil, bir şekilde kiliseye bağlı olan organizasyonların da hukuki kuruluş şekline bakılmaksızın kilisenin faydalandığı kendi işlerinde bağımsız olma hakkından yararlanır. Burada esas alınan prensip, bu kuruluşların faaliyetlerini yerine getirirken kilisenin dini faaliyetleriyle bir bağının olması şartı aranır. Bkz. BVerfGE 46, 73 – Stiftungen, Beschluß des Zweiten Senats vom 11. Oktober 1977, -- BvR 209/76 --.

978 BADURA, “Schutz”, s.53; ayrc. bkz. Ralf POSCHER, „TOTALITÄT - HOMOGENITÄT - ZENTRALITÄT - KONSISTENZ: Zum verfassungsrechtlichenBegriff der Religionsgemeinschaft“, Der Staat, Vol. 39, No. 1 Jahr 2000, s.52.

979 Federal Anayasa Mahkmemesi kararı, BVerfGE 70, 138 – Loyalitätspflicht, Beschluß des Zweiten Senats vom 4. Juni 1985, -- 2 BvR 1703, 1718/83 und 856/84 --.

980 Georg NEUREİTHER, Recht und Freiheit im Staatskirchenrecht, Berlin 2002, s.283; Ayrc. karş.

CZERMAK “Religion“, s.103.

981 GRZESZICK, s.187; ayrc. bkz. KUNTZE, s.131 “... dini cemaatler, bireysel dini yaşantının ortaya çıkışının özel bir formudur.”

185 anayasası m.137 f.3’deki dini cemaatin kendi işleyişinde bağımsız olması özgürlüğü çatıştığında, anayasa m.4’deki özgürlükler daha ağır basar.982

Dini cemaatlerin kendi iç işlerinde bağımsız hareket edebilmelerinin kapsamı birçok şekilde kendini gösterir. Dini cemaatin kendi iç yönetiminde görev alacak idarecilerle ilgili almış olduğu kararlar ya da cemaati yönetecek kişilerin seçimi, atanması gibi durumları kapsadığı gibi, diğer taraftan, dini cemaatin idari ve tasarrufi işlemlerinde de devletin etkisi olmadan, kendi başına hareket edebilmesini de kapsar.983 Dini cemaatlerin, kendi başlarına hareket edebilmeleri, kendi iç işlerine ilişkin meselelerde, kendi organlarının almış oldukları kararlar ve bu kararların yerine getirilmesinde serbest olmayı da ifade eder.984 Bu çerçevede, dini cemaatin organlarının faaliyet ve görev alanına giren konulara örnek olarak, üyelik hakları, dini cemaatte çalışanların işçilik hakları, çalışanların temsiline ilişkin haklar gibi konular verilebilir.985 Dini cemaatler, çalışma alanlarını kendileri belirler.986

Dini cemaatlerin kendi iç işleyişlerinde bağımsız oldukları alanların en başında, dini cemaatlere üyelik gelmektedir. Bu anlamıyla dini cemaatlere üyelik, birey ile dini cemaat arasındaki ilişkinin hukuki tarifi bu üyelik üzerinden yapılır.987 Üyeliklerin hukuki olarak düzenlenmesi, teorideki ortak görüşe göre, dini cemaatlerin kendi işleyişlerinde bağımsız olması altında değerlendirilir.988

Dini cemaatlere üyelik açısından, dini cemaatin organizasyon formunun sadece üyeliğe kabul ve üyeliğe ayrılma açısından önemlidir. Özel hukuk hükümlerine göre kurulu bulunan dernek statüsündeki989 dini cemaatlere üyelik, Alman medeni kanun hükümlerine göre gerçekleştirilmektedir. Diğer şekilde organize olmuş dini cemaatlere üyeliklerde ise, üyeliğe kabul açısından dini cemaatlerin kendi koyduğu kurallar

982 UNRUH, s.119; WALTER, s. 540; ayrc. GG m.4’ün WRV m.137 f.3 karşısında “lex specialis”

olduğuna dair. Bkz.NEUREİTHER, s.283.

983 UNRUH, s. 101-102; Von COELLN, s. 755; NEUREİTHER, s.284.

984 Von CAMPENHAUSEN /De WALL s. 101; Ayrc. bkz. Federal Anayasa Mahkemesi Kararı, Beschluss des Zweiten Senats vom 22. Oktober 2014, - 2 BvR 661/12 -.

985 UNRUH, s. 113 vd.

986 NEUREİTHER, s.325.

987 Hanns ENGELHARDT, „Einige Gedanken zur Kirchenmitgliedschaft im kirchlichen und staatlichen Recht“, ZevKR 41 (1996), s.141.

988 CZERMAK “Religion“, s.121-122; Kiliseye üyelik meselesinin kilisenin kendi iç işleyişiyle düzenleneceğine dair federal anayasa mahkemesi kararı, BVerfGE 30, 415 – Mitgliedschaftsrecht, Beschluß des Ersten Senats vom 31. März 1971 , - 1 BvR 744/67 -.

989 Alman medeni kanununa göre, BGB’ye göre kurulmuş kayıtlı dernekler.