• Sonuç bulunamadı

3. DIŞ TİCARET TEORİLERİ

3.2 Dış Ticaret Modellerinin Tarihsel Gelişimi

3.2.2 Klasik dış ticaret teorileri

18. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın başlarına kadar iktisat alanında etkili olan bu iktisat görüşü üç yüzyıl boyunca iktisat yazınına ve politikalarına egemen olan Merkantilizme ve bu düşünce sisteminin öğretilerine karşı tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu iktisat görüşünün başlangıcı olarak Adam Smith’in (1776) çalışması alınmaktadır. Mutlak üstünlükler teorisine dayanarak oluşturulan bu çalışma aslında temelinde karşılaştırmalı üstünlükler yaklaşımını da içermektedir. Bu iktisadi

45

Bu düşünce sisteminin en önemli temsilcilerinden biri olan Mun (1664)’ın çalışmasında ticaret dengesi teorisi bu yaklaşım çerçevesinde irdelenmiştir.

yaklaşım ile aslında bir bakıma neoklasik ve yeni dış ticaret teorilerinin temeli de atılmıştır46.

3.2.2.1 Mutlak üstünlükler teorisi

Merkantalizm düşünce akımının sahip olduğu bazı varsayımlar bu akımın eksik yanlarını oluşturduğundan, bu yaklaşım bazı iktisadi sorunların çözümlenmesine yönelik bir bakış açısı geliştirememiştir. Bu bağlamda, bu akıma ilk eleştiri Adam Smith (1776) tarafından getirilmiştir47. Smith (1776), bir ülkenin zenginliğinin altın ve gümüş stoku ile belirlenemeyeceğini, aslında bu zenginliğin bir yıl içerisinde üretilen mal miktarı ile ölçülebileceğini savunmuştur. Buna ek olarak, Merkantilistleri eleştirerek dünya toplam serveti sabit olmadığı için ticaretin sıfır toplamlı bir faaliyet olmadığını aksine ticaretten her ülke bir yarar elde ettiği için pozitif toplamlı bir faaliyet olduğunu ifade etmiştir.

Adam Smith’in bu teorisi literatürde mutlak üstünlükler teorisi olarak adlandırılmaktadır. Bu teoriye göre, her bir malın değeri o malın üretiminde kullanılan emek miktarına bağlı olarak belirlenmektedir. Dolayısıyla da, emeğin tek üretim faktörü olduğu varsayımı temel varsayımdır. Bu nedenle de literatürde, emek değer teorisi olarak da bilinmektedir48.

Buna ek olarak, yapılan diğer varsayımlar, emeğin her bir ülkede homojen olduğu, ülke içerisinde hareketli ve ülkeler arasında tam hareketsiz olduğudur. Bununla birlikte, her bir ülkenin tam istihdam şartları altında olduğu, tam rekabet piyasa koşullarının geçerli olduğu, üretim teknolojilerinin her bir ülkede sabit ve ulaşım masraflarının sıfır olduğu varsayımları da yapılmaktadır.

Dış ticaretin pozitif toplamlı bir faaliyet olabilmesi için gerekli koşulun işbölümü ve uzmanlaşma olduğunu belirtilerek, bu işbölümü ve uzmanlaşma ile dünya kaynaklarının verimliliğini arttırabilen dış ticaret faaliyetinin tek bir ülkenin değil, her iki ülkenin de yararına olabileceğini vurgulanmıştır. Smith’in uluslararası iş bölümü ile kast ettiği nokta, her ülkenin kendi ihtiyacı olan ürünleri üretmesi yerine,

46 Klasik dış ticaret ekolünün en ünlü temsilcileri olarak Adam Smith, David Ricardo, Thomas

Malthus, Jean Baptiste-Say, Frederic Bastiat, Nassau Senior ve John Stuart Mill sayılabilmektedir.

47

Adam Smith (1776) Ulusların Zenginliği kitabında klasik dış ticaret modellerinin temellerini atmış ve daha önceki iktisadi düşünce sistemine bazı temel eleştiriler getirerek daha gerçekçi varsayımlarla çeşitli kurgular gerçekleştirmiştir.

48

Klasik iktisatçıların tümü, emek dışındaki üretim faktörleri olan sermaye ve doğal kaynakların varolduklarını kabul etmekle beraber , bu üretim faktörlerinden sermayeyi biriktirilmiş emek, doğal kaynakları da Tanrının bir lütfu olarak algılamayı seçmişlerdir.

bazı iş bölümleri ile her bir ülkenin kendi uzmanlık alanı içerisindeki ürünleri üretmesi gereğidir. Fakat elbette, her şartta iki ülke arasındaki ticaretin kısıtlamalar söz konusu olmadan bu ülkelere olan yararı eşit düzeyde olamayacaktır (Krugman ve diğ, 2011).

Bu teoriye göre, uluslararası iş bölümünün temel belirleyicisi uzmanlaşma üretilen malların mutlak maliyetlerine göre belirlenmektedir. Bir ekonomi, hangi malları mutlak maliyetlerine göre diğerlerinden daha ucuza üretiyorsa o malların üretiminde uzmanlaşması gerekmektedir. İki ülkeli ve iki mal içeren bir model düşünüldüğünde, ülkeler daha düşük maliyetle ürettikleri mallarda uzmanlaşarak, o malları ihraç ederken, daha yüksek maliyetli diğer malları ise ithal etmelidirler. Mutlak üstünlüklere dayalı uzmanlaşma sonucunda dünya üretiminde yaşanan artış, ülkeler arasında paylaşılarak ve her iki ülkede ticaretten farklı oranlarda yararlar elde edeceklerdir. Bu yararların-kazançların büyüklükleri dünya piyasasındaki iki malın nispi fiyatlarına bağlı olarak şekillenecektir (Karluk, 1998).

3.2.2.2 Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi (Ricardo modeli)

David Ricardo dış ticaretin mutlak üstünlüklere dayanılmasının çeşitli kısıtlamalara neden olacağını ileri sürmüştür. Ricardo (1817) ülkeler arasındaki üretimin mutlak maliyet farklılıkları yerine bu farklılığın derecesi üzerinde durarak, Adam Smith’in teorisini geliştirmiştir. Dolayısıyla, Ricardo (1817), Smith (1776)’in mutlak üstünlükler teorisinin özel bir durumu olan bir ülkenin her iki malda da mutlak üstünlüğe sahip olması durumunu ele almakta ve karşılaştırmalı üstünlükler teorisini ortaya koymaktadır.

Karşılaştırmalı üstünlükler teorisinde de mutlak üstünlükler teorisinde olduğu gibi emeğin tek üretim faktörü olduğu ve homojen olduğu, ülke içerisinde tam hareketli ve ülkeler arasında tam hareketsiz olduğu, tam istihdam ve tam rekabet koşullarının var olduğu, ülkelerdeki üretim teknolojisinin aynı ve ulaşım masraflarının sıfır olduğu varsayımları geçerlidir. Bu teori, bir ülke her iki malda da mutlak üstünlüğe sahip olsa bile, karşılaştırmalı olarak en fazla üstünlüğe sahip olduğu malda uzmanlaşarak bu malı ihraç etmesini ve diğer malı ithal etmesini öngörmektedir (Krugman ve diğ, 2011).

Klasik Dış Ticaret Modellerine Getirilen Eleştiriler

Smith (1776) ve Ricardo (1817) gibi klasik iktisatçılar emek dışındaki sermaye ve doğal kaynakları gibi üretim faktörlerini teorilerinde ihmal etmektedirler. Sermayeyi biriktirilmiş emek biçiminde algılamayı tercih etmektedirler. Buna ek olarak, çalışmalarında analizlerini arz yanlı bir yaklaşımla gerçekleştirmişler talep unsurunu dikkate almamışlardır. O nedenle bu klasik modellerde üretim maliyetlerinin fiyatlarla özdeş oldukları varsayımı da söz konusudur.

Bu bağlamda, bu teoriye getirilen çeşitli eleştiriler söz konusudur. Zira sadece emek değer teorisine dayanması ve üretim ve maliyet unsurlarının sadece tek bir üretim faktörü ile açıklanması en büyük eksik olarak görülmektedir. Diğer taraftan, emek üretim faktörünün homojen olduğunun kabulü de bir diğer eksikliktir. Emeğin vasıflı ya da vasıfsız olması ve bunun maliyet unsuru üzerindeki etkileri bu teoride dikkate alınmamıştır. Bununla birlikte azalan verimler kanunun etkilerini de göz ardı etmesi bu teorilerinin bir diğer eksik tarafını oluşturmaktadır.

3.2.2.3 Mill teoremi (talep yanlı yaklaşımlar)

Dış ticareti talep açısından inceleyen görüşlerden biri John Stuart Mill (1848)’in bir çalışmasıdır. Mill (1848), Karşılıklı Talep Yasası ile dış ticarette talep koşullarına yer veren ilk iktisatçıdır. Dış ticaret kazançlarının belirlenmesinde diğer klasik iktisatçıların ihmal ettiği talep unsurunu da dikkate alan Mill bu yaklaşımla karşılıklı talep kanununu ortaya koymuştur49,50.

Mill, bir ülkedeki ithal malı miktarlarını bir birim arttırmak için kendi ürettiği maldan önereceği miktarı gösteren eğriye teklif eğrisi adını vermiş ve teklif eğrisi ile dış ticaret teorisi geliştirmiştir. Teklif eğrileri ülkenin hem arz hem de talep koşullarını yansıtmaktadır. İki ülkeli bir modelde, iki ülkenin teklif eğrilerinin kesiştiği noktadan geçen ticaret haddi (nispi fiyat oranı) denge ticaret haddini, bir diğer ifade ile denge fiyatını göstermektedir. Zira Mill’e göre bu nokta, bir ülkenin

49 Mill (1848) aslında bu çalışmasında, klasik iktisatçıların ihmal ettiği talep unsurunu da analize dahil

ederek, karşılıklı talep kanunu ile, dış ticaretin teknolojik gelişmeyi de etkileyeceğini belirtmiştir. Mill, ihracat kapasitesinin artmasına yönelik ya da yeni bir ihraç malının üretilmesine yönelik bir teknolojik gelişme ihraç mallarındaki verimliliği arttırarak, karşılıklı talep unsuru ile belirlenen ithal mallarının daha ucuza elde edilmesine olanak sağlayarak dış ticarettin kazancını arttıracağını ifade etmiştir (Bayraktutan, 2003).

50

Daha sonra neoklasik iktisatın öncülerinden olan Marshall (1890) bu kanunu geliştirerek teklif

satmak istediği mal miktarı (ihracat) ile diğer bir ülkenin satın almak istediği mal miktarını (ithalat) birbirine eşitlemektedir (Seyidoğlu, 2009).