• Sonuç bulunamadı

Kimlik Bunalımı

Madde 3. Abraşiye meclisine girecek şahıslarda aranan vasıflar:

4. HOLLANDA SÜRYANİ TOPLUMUNDA DİN VE KİMLİK

4.3. Kimlik Bunalımı

127

Öte yandan, anavatanda sıradan bir ruhani için bile yapılmayacak eleştiriler, söylenmeyecek sözler, artık diasporada rahatlıkla söylenebilmiş, dergilerde Metropolit Mor J. Çiçek için sayfalarca eleştiri yazıları çıkmıştır. Mor J. Çiçek, Hollanda Turabdin Federasyonu’nun yayın organı Shemsho dergisi tarafından cemaatin kendisine verdiği imkanları ve paraları çarçur etmekle ve yeterli hizmette bulunmamakla, Asuri-Arami kesimleri arasında taraf tutmakla suçlanmıştır. Söz konusu yazıdan yapılan şu kısa alıntı eleştiri dilinin şiddetine dair bir fikir verecektir:

Küçüklüğünüzden beri Deyrulumur, Deyruzzafaran ve daha birçok yerdeki manastırların ayran ve süt çorbalarıyla büyüdünüz, beslendiniz ve hala besleniyorsunuz. Fakat siz Süryaniliğe ihanet ettiniz. Rahip metropolit olurken kilisenin üyeleri arasında ayrım yapmayacağınıza dair yemin ettiniz. Siz bu yemininize de sadık kalmadınız ve bölücülük yaptınız.415

Yazının devamında, metropolite çağrı yapılarak, kendilerinden özür dilemesi, cemaat arasında Asuri-Arami-Süryani gibi tarafları tutmaması istenmiş, aksi durumda ellerindeki önemli raporları açıklayarak onu zor durumda bırakacaklarını söylemişlerdir.

128

toplumun etkisiyle artık kilise, cemaat üzerindeki tek söz sahibi olmaktan çıkmış ve bazıları son derece iyi eğitim görmüş seküler bir elit tabaka doğmuştur.418

Eskiler her şeyi Suryoye diye isimlendiriyor, Dil Suryoye, Din Suryoye, Halkın ismi Suryoye, Hristiyanları bile Suryoye diye isimlendiriyorlar. Hollanda’ya geldiğimizde anneme Hollandalıların Süryani olmadığını söylediğimi hatırlıyorum. Hayır, onlar da Süryanidir, demişti. Hayır anne onlar Süryani değil, onlar Hollandalı dediğimde “Ama onlar da kiliseye gidiyor” demişti.

Annem henüz farklı bir etnik kökenden geldiğimizin ayrımını yapamıyordu. O zamanlar kendime soruyordum “Ben kimim?” Arkadaşlarım bana ‘Sen Türkiye’den geldin, Türksün’ diyorlardı. Hayır, ben Türk değilim derdim. O zaman nesin? Otuz yıl öncesinde bu soruya iyi bir cevap veremiyordum.

Hristiyanım dediğimde “Christen Turk” oluyordum. (A.G.)

Ortadoğu ülkelerinden Batı’ya göç eden Süryaniler, geldikleri ülkenin dili, kültürü, siyasal rejimi ve bakış açısından etkilenmişlerdir. Bu etkileşim doğal olarak kendi aralarında birtakım farklılıklara yol açmıştır. Söz gelimi Türkiye’den gidenler konuştukları Süryanice lehçesine Türkçe kelimeler serpiştirirken, Suriye ve Irak’tan gidenler Arapça, İran’dan gidenler ise Farsça kelimeler katmışlardır. Bu şekilde dil bütünlüğü bozulurken bunun üstüne bir de yaşanılan ülkelerde konuşulan Batı dilleri eklendiğinde kendi aralarında anlaşmaları zorlaşmıştır.419

İçinden çıkıp göç ettiği topluma nazaran fazlasıyla özgürlükçü olan bir ülkede, mahalle baskısı gibi bir toplumsal otokontrol mekanizmasından da mahrum kalan bazı Süryani gençler kumar, içki, uyuşturucu bağımlısı olmuş veya “Yehova Şahitleri” gibi ana akım Hristiyanlarca heretik (sapkın) kabul edilen dini akımlara yönelmişlerdir. Bu durumdan rahatsız olan Süryani toplumunda özellikle 1980’li ve 1990’lı yıllarda çıkan dergilerde bunların söz konusu edildiğini görmekteyiz.

Abraşiye’nin resmi dergisi Kolo Suryoyo’nun yanı sıra onlara muhalif bir yerde duran Shemsho dergisinde de bu türden yazıları görmek mümkündür. Mesela Shemsho dergisinde “Kumarın Sonuçları” (De Gevolgen van het Gokken) başlıklı yazıda kumar bağımlısı bireylerin nasıl bir ruh haliyle hareket ettikleri, kumar parasını bulmak için ailelerini zor durumda bırakmaları, kumar yüzünden parçalanan aileleri vb. hususlar anlatılmakta, kumar bağımlılığına karşı aileler uyarılmaktadır.

418 Atto, Hostages in the Homeland, Orphans in the Diaspora, p. 16.

419 Abut Can, “Asuri Süryani Göçü ve Tesirleri”, Avrupa Birliği, Türkiye ve Asuri/Süryani Göçü Sempozyumu, (Yayınlanmamış Sempozyum Bildirisi), İstanbul, 2005, s. 4.

129

Özellikle Felemenkçe kaleme alınan bu yazının hedef kitlesinin gençler olduğu anlaşılabilir.420

İki farklı kültür arasında kalmak bazı kimlik çatışmalarına da yol açabilmektedir: Dil, iki kültürle yaşamak, çocuk eğitimi, cep harçlığı, okul, boş vakitlerin değerlendirilmesi vb.421

Dil: Aileler çocuklarının okulda başarılı olması için Felemenkçeye önem vermekte, bundan dolayı Süryanice bazen ikinci plana atılmakta veya ihmal edilmektedir. Süryaniceye önem verilip daha çok buna vurgu yapıldığında da, gidilen toplumun resmi dilin önemsenmeme ihtimali ortaya çıkmaktadır.

İki Kültürle Yaşamak: Eski kuşakla yeni kuşak arasındaki çatışmalar ve çekişmeler her toplumda görülebilen olağan durumlardandır. Fakat Süryaniler örneğinde bu farklılık artmakta, zira yeni kuşak anne-babalarının ait olduğu kültürden tamamen farklı bir kültürde büyümektedirler. Ebeveynler bir yandan eski kültürlerini korumak istemekte bir yandan da “zamana ayak uydurmak” gerektiğini düşünmektedirler. Yeni kuşak da anne-babalarının kendi kültürlerini evlatlarına dayatmasından rahatsız olmaktadırlar.

Çocuk eğitimi: İlk kuşak söz konusu olduğunda, evlatlarıyla sağlıklı bir iletişim kurmaları zor olmuştur. Zira çocuklarının dışarda yaşadıkları, Hollandalı arkadaşlarıyla konuştukları vb. evde geçerli olan kurallardan ve konuşmalardan tamamen farklı olabilmektedir. Ayrıca Felemenkçe bilmeyen aileler çocuklarının okuldaki durumuyla da tam olarak ilgilenmekte zorluk yaşamışlardır. Oysa ikinci nesilde ve henüz ufak yaşlardaki üçüncü nesilde bu tarz bir problemi ya hiç bulunmamakta yahut epey azalmış durumdadır.

Cep harçlığı: Anavatanda çocuklara cep harçlığı verilmesine ihtiyaç hissedilmediği bir ortamdan, arkadaşlarıyla kafelere takılmak istemesinin gayet normal karşılandığı Avrupa ortamına gelinmiştir. Aileler 12-13 yaşındaki bir çocuğun cep harçlığı istemesini bazen tuhaf karşılamışlardır. Tekrar vurgulamak gerekir ki bu problem sadece ilk nesilde olmuştur, ikinci neslin böyle bir gündemi bulunmamaktadır.

420 Shemsho, 1988/9, s. 3.

421 Samuel Elma, “Leven in Twee Culturen”, Shemsho, 1989/11, s. 1.

130

Okul: Okuma yazması olmayan veya okuma yazması olsa bile Felemenkçe bilmeyen aileler, çocuklarının okul başarısını takip edememişler veya derslerde ona destek olamamışlardır. Bir problem olduğunda okuldaki eğitimcilerle konuşmak istediklerinde yine kendi çocuklarının tercümanlığıyla ancak bunu yapabilmişlerdir.

Eğitim sistemini tanımadıkları ve işleyişin nasıl olduğunu da bilmedikleri için ilerleyen yıllarda çocuklarının meslek seçiminde sağlıklı yönlendirmeler yapamamışlardır. Üstelik ilk kuşakta çocuklar kesinlikle okumalı ve başarılı olmalıdır. Evlatları başarısız olduklarında nedenlere bakılmaksızın çoğu zaman evlatlarını suçlamışlardır. Bu zorlu duruma rağmen ikinci kuşak, diğer göçmen gruplara nazaran, eğitim hususunda büyük başarılar göstermiştir.

Boş vakitlerde yapılanlar: Bireylerin boş vakitlerinde neler yaptıkları kimlik gelişimi açısından önem arz etmektedir. İkinci kuşaktaki Süryani gençler Hollandalı arkadaşları gibi tatili başka yerde geçirme geleneğinden uzaktır. Hollandalı akranlarına göre daha fazla televizyon izlemektedirler zira akşamları dışarı çıkmalarına izin verilmemiştir. Tahmin edileceği gibi üçüncü kuşaktaki gençler için yukarıda sayılanlar pek geçerli değildir. Ama akranlarında olmayan aktivitelerde de bulunmaktadırlar: Düğün-nişan-cenaze gibi nedenlerle sık sık başka şehirde veya ülkede diğer akrabalarla bir araya gelinmekte, aile ziyaretleri yapılmakta, kiliseye daha fazla gidilmekte, yaz tatillerinde medreseye katılmaktadırlar.

Türkiye’den Hollanda’ya göç eden Süryanileri sosyo-ekonomik açıdan iki sınıfa ayırmak mümkündür: köylerden göç eden toprak sahipleri ve şehirlerden göç eden iş sahipleri. Köylerde yaşayanların hayat standartları arasında pek fark bulunmazdı, ekonomik gelişmişlikleri birbirine yakındı. Ya kendi tarla-bahçelerinde çalışıyor yahut başkalarının işlerinde çalışarak geçimlerini sağlıyorlardı. Bu sınıf Hollanda’ya göç ettikten sonra yaşam kalitesi ve toplumsal statüsü yükselmiş oldu.

Hem gittiği yerde Batı’nın nimetlerinden faydalanıyor hem de geride kalanlar için imrenilesi bir görüntü çizebiliyordu. Oysa işyeri sahibi olup Hollanda’ya göç edenler, örneğin kuyumcular, tam bir hayal kırıklığı yaşıyorlardı. Zira kendi işlerinin patronu ve toplumsal olarak saygın bir yerdeyken, mülteci kamplarında zor

131

şartlar altında üstelik kimsenin kimseyi tanımadığı bir ortamda yaşamak onlar için tam bir şok etkisi yaratabiliyordu.422