• Sonuç bulunamadı

Göç ve Seyfo’nun Kimlik Üzerine Etkileri

Madde 3. Abraşiye meclisine girecek şahıslarda aranan vasıflar:

4. HOLLANDA SÜRYANİ TOPLUMUNDA DİN VE KİMLİK

4.1. Göç ve Seyfo’nun Kimlik Üzerine Etkileri

Noriko Sato, “Selective Amnesia: Memory and History of the Urfalli Syrian Orthodox Christians” isimli makalesinde “seçici/istekli unutkanlığın” toplumsal bellekteki karşılığını Urfalı Süryaniler üzerinden göstermeye çalışmıştır. Sato’ya göre 1924 yılında Urfa’dan Halep’e göç etmek isteyen Süryanilerin toplumsal hafızasında belli bir dönem âdeta bilinçli olarak silinmiştir. Yazara göre, 1930’lara gelindiğinde Halep’teki Süryaniler, dönemin milliyetçi tartışmaları arasında Türkiye’deki köklerine özellikle vurgu yapmanın sıkıntı doğuracağını düşünerek söz konusu geçmişlerine vurgu yapmaktan kaçınmışlardır. Çünkü tanıkların anlatılarında bu döneme ait anılar ya geçiştirilmekte ya da hiç anlatılmamaktadır. Bu da bize, tanıkların anlatılarının her zaman olayın aslıyla uyuşmadığını, anıların bazen beklentiye uygun olarak tekrar inşa edildiğini göstermektedir. Bu yüzden de yaşanılan ile anlatılan arasında bir mesafenin bulunduğu akıldan çıkarılmamalıdır.404 Birçok örnekte, tanıkların anlattığı tarihle yazılan tarihin farklı olmasının arkasında da büyük oranda, böyle bir gerekçenin bulunduğu değerlendirilmektedir.

Ancak modern dönemde diaspora Süryanilerinin kimlik oluşumlarında, neden şimdi farklı bir ülkede yaşamak zorunda oldukları sorusunun cevabı olarak ortaya

402 Özcoşar, “Community, Power, Identity: Identity Crisis of the Ottoman Süryanis”, p. 329.

403 Fredrik Barth, Etnik Gruplar ve Sınırları, çev. Ayhan Kaya, Seda Gürkan, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2001, s. 32.

404 Noriko Sato, “Selective Amnesia: Memory and History of the Urfalli Syrian Orthodox Christians”, Identities, 12:3, 2005, p. 318.

117

konulan Seyfo, en önemli birleştirici unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.405 Özellikle 2000’li yıllardan sonra Diaspora Süryanilerinde Seyfo iddiası klasik bir ilginin ötesine, artık üretime geçmiştir. Seyfo’ya dair açılan sergiler, hazırlanan dergiler, belgesel çalışmaları, televizyon programları, sözlü tarih derlemeleri, kitap telifleri ve sempozyum organizasyonları hızla artmaktadır.

Dolayısıyla Seyfo, Süryaniler için modern dönemdeki en önemli tartışma konularından birisini teşkil etmektedir. Özellikle diaspora Süryanileri, Ermeniler’in plânlı soykırım iddialarına benzer biçimde, Seyfo’nun tanınırlığı için büyük mücadeleler vermektedir. Bu çerçevede, birçok şehirde Seyfo anıtları dikilmiş ve bazı ülkelerde Seyfo, “soykırım” (genocide) olarak kabul edilmiştir (İsveç, Ermenistan, Hollanda, Avusturya, Vatikan, Suriye, Çek Cumhuriyeti). Özellikle Avrupa ülkeleri, meclislerinde bunu kabul ettirerek Türkiye üzerinde baskı oluşturmak istemektedirler.

Hatta sırf bu amaç için kurulmuş, uluslararası faaliyet yürüten Seyfo Center adında bir kurumları da bulunmaktadır.406 Son yıllarda artan bir ilgiyle takip edilen “15 Haziran”, Seyfo yıldönümü olarak kutlanmakta; çeşitli mitingler, konferanslar, sergiler düzenlenmekte ve bazı Seyfo anıtlarının açılışı bu güne denk getirilmektedir.

Türkiye’deki Süryaniler de Seyfo iddiasının yetkililerce kabul edilmesi için çeşitli etkinlikler yapmaktadırlar. Meselâ, Seyfo’nun Türkiye’deki resmi makamlarca kabul edilmesi için Süryani Dernekleri Federasyonu (SÜDEF) öncülüğünde Nisan 2015’te dört günlük bir açlık grevi düzenlenmiştir.407

Seyfo’ya dair sahadaki bu etkinliklerin yanında akademik çalışmaların sayısı da hızla artmaktadır. Dönemin belgeleri için arşivlere başvurulmakta, sözlü tanıklıklar kaydedilmekte ve Seyfo sürecinde yaşananlar en ince ayrıntısına kadar tespit edilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışmalara birkaç örnek verecek olursak; Osmanlı, Almanya, İngiltere arşivlerine dayanarak David Gaunt öncülüğünde hazırlanan Katliamlar, Direniş, Koruyucular: I. Dünya Savaşı Sırasında Doğu Anadolu’da Müslüman-Hristiyan İlişkileri408 adlı kapsamlı b ir çalışma hazırlanmıştır. Almanya’da yaşayan bir Türk öğretmen olan Kemal Yalçın’ın sözlü anlatılardan derlediği Süryaniler ve Seyfo

405 Özdemir, Süryanilerin Dünü Bugünü, s. 162.

406 http://www.seyfocenter.com, erişim tarihi: (01.07.2016)

407 http://www.agos.com.tr/tr/yazi/11323/seyfo-icin-dort-gunluk-aclik-grevi (01.07.2016)

408 David Gaunt, Katliamlar, Direniş, Koruyucular: I. Dünya Savaşı Sırasında Doğu Anadolu’da Müslüman-Hristiyan İlişkileri, Belge Yayınları, İstanbul, 2007

118

adındaki üç ciltlik çalışması da bir başka örnek sayılabilir (2014). Ayrıca, Prof. Dr.

Shabo Talay öncülüğünde SAYFO 1915: I. Dünya Savaşında Asuri/Arami Soykırımına Dair Uluslararası Konferans başlığıyla 24-28 Haziran 2015 tarihlerinde Berlin’de uluslararası katılımlı bir sempozyum düzenlenmiş, bu sempozyuma Süryani patriği Mor Ignatius Efrem II de katılmıştır.

Diasporada Süryanilerce yayınlanan neredeyse her gazete ve dergide, Seyfo’ya ait çeşitli yazı, şiir ve hatıratlar bulmak mümkündür.409 Tanıklar, yaşadıklarını anlatmaya davet edilmekte ve bunlar çeşitli ortamlarda yayınlanmaktadır. Bu anlatılarda Seyfo, Müslümanlar tarafından uğratıldıklarını düşündükleri baskıların doruk noktası olarak gösterilmektedir. Başlangıçta bu yazıların dış dünyaya yönelik bir propaganda aracı olduğu düşünülse de, çoğunlukla Turoyo, Klasik Süryanice, Sureth, Arapça ve bazen de Türkçe yazıldıkları göz önünde bulundurulduğunda, bunların kendi cemaatleri tarafından okunması amacıyla yazıldığı görülecektir.410

Süryanilerin son dönemde Müslümanlara bakışını gündelik konuşmalarında, deyim ve atasözlerinde de bulmak mümkündür. “Bir Müslüman elma bile olsa alıp cebine koyma. Eğer cebine koyarsan da bir delik aç ki kendisi düşsün” sözüyle Müslümanlara güvenmediklerini anlatmaya çalışmaktadırlar.411

20. yüzyılda Süryani tarihi açısından en önemli iki kırılma noktası Seyfo ve Avrupa göçü olmuştur. Avrupa göçünün en önemli nedenlerinden biri olarak değerlendirdiğim Seyfo, genelde bütün diasporada, özelde Hollanda Süryani diasporasında kimlik algısını beslemeye devam etmektedir. Süryanilerin Seyfo’ya bakış açıları politik görüşlerini yansıttığı gibi politik duruşları da kimlik anlayışlarını şekillendirmektedir. Seyfo’nun vuku bulup-bulmadığının tartışma konusu yapılmaması bir yana, Süryaniler arasında Seyfo’yu reddetmek kendi varlığını inkâr etmekle eşdeğer görülmektedir ve büyük bir tepki çekmektedir. Bu yüzden de görüşmelerde Seyfo’nun içeriği, mahiyeti sorulmamış; sadece kimlik inşasındaki rolünün anlaşılmasına yönelik sorular yöneltilmiştir. Bazı cevaplar hüzün dolu, bazıları öfke dolu olmasına rağmen

409 Hollanda’daki Süryaniler tarafından çıkarılan şu dergilerden rastgele birkaç sayı incelendiğinde bile söz konusu iddianın kanıtları görülebilir: Kolo Suryoyo, Shemsho, Shoeshoto Suryoyo.

410 Herman Teule, “Middle Eastern Christians and Migration”, Journal of Eastern Christian Studies, Vol. 54, Is. 1-2, 2002, p. 11-12.

411 Atto, Hostages in the Homeland, Orphans in the Diaspora, p. 134.

119

birçok görüşmecideki ortak noktalardan biri de, canlarına kasteden Müslümanların412 yanında onları koruyan Müslümanların da olduğu ve bunların unutulmaması gerektiği olmuştur.

Yaşadığımız ilk soykırım değildi. O dönemdeki bütün Müslümanları da aynı görmemek lazım, yardım edenler de Müslümandı. (H.F.)

Özür dilensin, gerçekler inkâr edilmesin. Bize iyi davranan Kürtler de vardı kötü davrananlar da. (S.D.)

Çok önemlidir. Birincisi, Seyfo’da Süryanilerin üçte ikisi öldürüldü veya açlıktan, hastalıktan vs. öldü. Eğer Seyfo yaşanmasaydı bugün belki de 2 milyon civarı insan olurduk. Ve eğer bugün güneydoğu Türkiye’de 2 milyon insan olsaydık Batıya falan göç etmezdik. Kilisemizi, kültürümüzü ve kimliğimizi de daha iyi korurduk. İkincisi ve daha kötü olanı da, bir halk inancından dolayı başka bir halk tarafından zulüm görmemelidir, kim olursa olsun. Üçüncüsü ve benim için en kötüsü de Seyfo’nun Türkiye tarafından tanınmamasıdır.(S.C.) Dedelerimin hikâyeleri benimle yaşıyor. Ömrüm oldukça Türkiye’nin soykırımı tanıması gerektiğini tekrarlayıp duracağım.(A.G.)

Birçokları için Seyfo kimliğin en önemli parçalarından biridir. Zira Seyfo onlar için ulusal bilincin oluşmasındaki en önemli dönüm noktasıdır. Öncesinde çeşitli mezheplere bölünmüş olan Süryaniler, bir savaş durumunda mezhepleri yüzünden ayrı muamele görmediklerini ve topyekûn olarak aynı zorluklarla karşı karşıya kaldıklarının idrakine varmışlardır. Bu yüzden de Y.T., Seyfo’yu kimliğin asli parçalarından birisi olarak görüyor:

1915 soykırımı, Seyfo, benim için bir kimlik sorunudur. Aslında benim kimliğimi ifade ediyor. Çünkü 1915’te halkımın üçte ikisi yok edildi. Bu yok edilmeyle birlikte kültürümün, dilimin, örf ve adetlerimin üçte ikisini kaybettim. Benim için şahsen 1915 Soykırımına, Seyfo’ya sahip çıkma kimliğime sahip çıkmanın bir ifadesidir. Ne kadar Seyfo’ya sahip çıkabilirsek, Seyfo şehitlerini, kurbanlarını ve mağdurlarını anabilirsek o kadar da kimliğimize sahip olabileceğimize inanıyorum. O yüzden de kimliğimin, tarihimin en kilit noktası olarak görüyorum.

Y.T., daha memleketteyken gündelik dile yerleşen Seyfo sözlerinden, deyimlerden örnekler vererek bu bilincin nasıl canlı tutulduğunu açıklamaya çalışır.

Meselâ anneler çocuklarını uyutmaya çalışırken bile, “uyu yoksa Kürtler gelecek”

diyorlarmış. Özellikle Müslüman komşuları, Seyfo’nun tekrar gerçekleşeceğiyle tehdit ediyorlarmış. Bazen Kürt veya Türk tabirlerini kullansalar da, burada kastettikleri Müslümanlardır. Bu nedenledir ki büyükler askere giden gençlere Yezidi veya Alevi bir arkadaş edinmek konusunda öğütler verirler.

412 Bazen de “Kürtler” ifadesi kullanılmıştır.

120

(…) Babam, annem, ninem, dedem, ara sıra ağızlarından kaçırsalar da bunu unutmaya, bundan hiç bahsetmemeye çalışıyorlardı. Ama sağ olsun Kürtler, Türkler bizi ikaz ederek “Fırmana fıllaha tekrar olacak, haddinizi bilin, atalarınızın kanı daha kurumadı, kendinizi ne zannediyorsunuz, ne yapmaya çalışıyorsunuz” gibi sözlerle hatırlatırlardı. Ve biz buna pek anlam veremiyorduk, sorup soruşturuyorduk neden diye. Sonra bazı şeyleri yapboz parçaları gibi yan yana koyduğumuz zaman anne babamızın bizi neden bir Kürt ile tehdit ettiğini anlıyorduk. “Uyu yoksa Kürtler gelecek” diyorlardı. Bir soğanı bile doğrarken gözleri yaşardığında “Uff, bu tam bir Müslüman, tam bir Kürt soğan” demeleri aslında gündelik konuşma dilimize bile yerleşmiş olduğunu gösteriyor. Kimisi Kürt kimisi Türk demesine rağmen genellikle Müslüman denilerek “Bir Müslüman elma bile olsa cebini yırt, düşsün” sözünü söylerlerdi. Mesela şunu hep söylerlerdi bize; Türk dostun olmasın, Kürt dostun olmasın. Ama askere gidenlere şunu da söylerlerdi: “Alevilerle dost olun, Aleviler zararsızdır.” Yezidiler keza böyle. Alevi bir arkadaşın olsun, Yezidi bir arkadaşın olsun ama Kürt Türk arkadaşın olmasın, derlerdi.

Bu konuda farklı düşünenler ve Seyfo’nun kimliğin asli unsurlarından birisi olarak görülmesine itiraz edenler de bulunmaktadır. Seyfo’nun neden olduğu acıları ve verdiği zararları inkâr etmeden, inanç, din, kültür, dil vb. konuların kimlik için daha önemli olduğunu söyleyenler olmuştur:

O olayları yaşamadım ama bahsedildiğinde hissettiğim tek şey acı ve üzüntü.

Anne-babam sorulmadıkça Seyfo hakkında konuşmazlardı. Seyfo kimliğimin bir parçası değil. Benim kimliğim; inancım, dinim, kültürüm, dilimdir. Şimdi buradan çıkıp bir trafik kazası geçirsem ve komalık olsam, bu beni etkiler ama kimliğim olmaz. Bütün hayatımı bunun üzerine kurmam, bu kaza hayatımda sadece bir olay olarak kalır. Seyfo’yu da böyle görüyorum. Ama yaşanan son Seyfo (kıyım) olduğu için toplumumuzdaki etkisi büyüktür.(R.K.)

Bir din adamı olarak B. S. Doğan farklı bir açıdan olaya bakmakta ve bunun yaşadıkları ilk ölüm olmadığını söylemektedir. Avrupa’ya yapılan göçü de öncekilerden daha büyük bir Seyfo’ya benzetmektedir.

Yalnız 1915 başımıza gelmiş değildir, biz Mesih’ten beri öldürülüyoruz. Şimdiki gençler Mezopotamya’yı tanımazsa zaten ölüdür. Şimdiki Avrupa’ya göç hareketimiz bütün o ölümlerden büyüktür.

Seyfo, arka plandaki büyük neden olarak dursa da, Avrupa’ya işçi göçü başladığında Hollanda’ya göç eden Süryanilerin göç etme nedenlerine verdikleri cevaplar farklı olmuştur. Görüşmecilerden biri için o dönemde Türkiye’de ortalık karışıktır; sağ-sol kavgasına girmez ve ülkeyi terk etmeye karar verir (S.C.). Bir başkası, kuyumcu olmasına ve işleri yolunda gitmesine rağmen, çevresindeki Süryanilerin çoğu Avrupa’ya göç ettiği için peşlerine takılmıştır (B. S. Doğan). Anne-babası daha önce misafir işçi olarak Hollanda’ya gittiği için, eğitimini bitirdikten sonra göç edenler de vardır (F.S.). Bazıları için de ekonomik gerekçeler göç nedeni olmuştur:

121

Göç etmemizin asıl nedeni ekonomik gerekçelerdi. Babam papazlıktan başka bir iş yapamıyordu ve bu da ona pek kazandırmıyordu. Almanya’da fabrikada çalıştı bir süre. Babamın Süryanice öğretmeni olduğunu bilen birileri babamı papaz olması ve çocuklara ders vermesi için Hollanda’ya davet ettiler. (R.K.)

28 yaşında mülteci olarak Hollanda’ya sığınmış olan S.D., İstanbul’da konfeksiyon işletmiştir ve işleri çok iyi gitmesine rağmen, o dönemde kendisinden zorla haraç alınması, sağ-sol kavgaları onu iyice İstanbul’dan soğutmuş ve göç etmeye karar vermiştir. K.M. ise askerlik dönüşü kendisine haber verilmeden göç eden ailesini evde bulamamanın üzüntüsünü halen unutamamıştır:

Anne-babam göç ettiğinde ben askerdeydim, onlardan haberim olmadı. Babam da vukuatlı biri olduğu içi mektuplarım hep yırtılıyordu. Askerliğimi bitirdikten sonra Midyat’a gittim. Gece saat 9 civarı eve vardım, kapıyı çaldım, Kürt bir kadın kapıyı açtı, bana anne-babamın göç ettiğini söyledi. Zaten babam tehdit edilmişti, birkaç defa bizim eve saldırmışlar. Babam demiş “ya kızımı vururlar ya beni vururlar, en iyisi ailemi alıp göç edeyim”. Bu olay halen bir düğüm gibi boğazımdadır, yutamıyorsun. Bir laf vardır erkekler ağlamaz diye ama o akşam gece yarısına kadar ağladım. Çok zor oldu benim için, çok zor.

S. Kaya için ise Seyfo sadece acı ve üzüntüleri değil, sevgiyi de çağrıştırmaktadır. Kendilerini yok etmeye çalışanların yanında, onları, tehlikeleri göze alarak korumaya çalışan Müslümanların sevgisinden bahsetmektedir:

Tekrar içimi üzüntü kaplıyor. Çok acıklı, hoş olmayan bir dönem oldu. Birçok masumun kanı akıtıldı. Neredeyse yok edilecektik ama yok olmadık. Bunun nedeni de sevgidir; dedelerimi saklayan Müslüman komşularımızın sevgisi.

Aile büyükleri ona kendi köylerinin yok edilmesine dair her ayrıntıyı anlatmış ve bunları unutmamasını söylemişlerdir. Ailesinin kendisine Seyfo’ya dair anlattıklarından hareket ederek Echo uit een Onverwerkt Verleden (İşlenmemiş Bir Geçmişten Yankılar) kitabını yazdığını söylüyor:

Neredeyse bütün köyün (Kafro) yok edildiğini anlatıyorlardı. Kafrolu Kürtler bizi saklamış ve bu şekilde kurtulmuşuz. Neredeyse bütün erkekler öldürülmüş.

Kilise ateşe verilmiş. Birçok çocuğu ve kadını yanlarına almışlar ve Müslüman olmaya zorlamışlar. Ben küçükken annem bunları bize anlatıp ağıt yakardı, bunları unutmayın derdi. O sözü çok ciddiye aldım ve bu hikâyeleri yazmam gerekir yoksa kaybolurlar diye düşündüm. Kitabımı yazma fikri de böyle ortaya çıktı.

A.T., yüzyıl önce kendi halkına uygulananları unutmadıklarını söyleyip tam da yüzyıl sonra Suriye ve Irak topraklarında IŞİD/DAEŞ’in yaptıklarını yeni bir soykırım olarak tanımlamaktadır:

1915’teki Seyfo benim için çok önemli. Tabii ki anne-babam Seyfo’yu anlattılar bana. Babamın dedesi de bana çok şey anlattı ki Seyfo döneminde bilinen ve

122

bundan kurtulan bir şahsiyet de olan babamın dedesi hakkında o dönem yaşadıkları ile ilgili bazı şeyler de yazdım. Onun adı Şem’un Hanne Haydo’dur.

İran’da dahi bilinen ve wikipedia’da hakkında yazı bulunan bir kişidir.

1915’teki Seyfo, bizim tarihimizdeki kara bir sayfadır. Benim kuşağım, bize karşı uygulanmış olan soykırım konusunda daha bilinçlidir. Sadece Hristiyan olduğumuz için yarım milyon Süryani katledildi. Bu sanki hiçbir şeymiş gibi unutulacak bir şey değildir. Hatta tarihimizin de bir parçası olan Seyfo’yu çocuklarıma da aktarıyorum. Bugünlerde tam da 100 yıl sonra Orta Doğu’da benim halkıma ikinci bir soykırım uygulanmaktadır. Bu asla unutulmayacak, asla!

Alan çalışması boyunca ilk nesilden görüşülen birçok insanın göç etme hikâyesinin burada verilen örneklere benzediğine şahit olunmuştur. Göç ettikleri ülkelerde kısmen refah ve huzura kavuşsalar da, atalar yurdunu bırakmanın hüznü, utancı yahut öfkesi bazen açıkça ifade edilmiş; bazen de satır aralarında gizlenmiştir.

Süryani Ortodoks Kilisesi’nin Seyfo konusunda net bir tavır otaya koyup bunu sahiplenmemesi diasporadaki Süryani kuruluşları tarafından tepki toplamıştır. Bunun üzerine 1998 yılındaki sinod kararı gereği, her yıl Büyük Oruç döneminde kiliselerde 1915 şehitleri anılmakta ve kendileri için âyin yapılmaktadır.413