• Sonuç bulunamadı

VI. Kaynakların Değerlendirilmesi

3. Alman Doğu Misyonu (The East Mission of the Germans)

1.5. Göç Süreci

1.5.2. Avrupa’ya Göç

Avrupa’ya yapılan göçleri üç dönemde incelemek mümkündür:

1. 1965-1975 (Misafir İşçi) 2. 1975-1984 (Mülteci)

3. 1984-2009 (Aile Birleşimi) 193

Bu ayırım hem göç skalasına hem de göçün niteliğine (işçi, mülteci vb.) göre yapılmıştır. Yine de bu dönemler arasındaki çizginin keskin değil, geçişken olduğu belirtilmelidir. Örneğin 1990’lı yıllardan sonra da Avrupa’ya siyasi sığınmacı olarak giden Süryaniler bulunmaktadır. En fazla göç 1975-1984 arasında olurken, en az göç de 2000’den sonra olmuştur.194

1960’lı yıllarda Almanya-Türkiye arasında yapılan “misafir işçi” (gastarbeiter) antlaşmasından sonra yaklaşık 1.4 milyon Türkiye vatandaşı Almanya’ya gitmiştir.

Bunların arasında 9 bin civarında Süryani de vardır. Süryaniler, Avrupa’ya göç başladığında, Güneydoğu Anadolu’daki diğer topluluklara kıyasla bu fırsatı değerlendirmekte hızlı davranmışlardır. Üstelik Avrupa’ya ayak bastıklarında, akraba ve tanıdıklarını peşlerinden çekmiş ve onların da göç etmesine ön ayak olmuşlardır.195 Süryaniler, Avrupa’da kalıcı olma yolunda uğraş vermiş ve 1970’li yıllardan sonra birçok Süryani, aile birleşimi gerekçesiyle Avrupa’ya geçmiştir. 1960 ve 1970’lerdeki göçlere bakıldığında, Turabdin’deki Süryani nüfusun neredeyse yarısının misafir işçi, aile birleşimi, mülteci vb. statülerde Avrupa’ya göç ettiği görülecektir.

192 Roldanus, De Syrisch Orthodoxen in İstanbul, p. 10.

193 Atto, Hostages in the Homeland, Orphans in the Diaspora, p. 144.

194 Taşğın, “Son Süryani Göçü”, ss. 73-92.

195 Martin van Bruinessen, “Reflections on Midyat and Tur Abdin”, Uluslararası Midyat Sempozyumu, 7-9 Ekim 2011, Sempozyum Bildiri Kitabı, Mardin, 2012, s. 8.

49

Avrupa’ya ilk göç eden Süryaniler, Mardin, Diyarbakır, Midyat gibi şehirlerden olmuştur. Şehirde olanlar, köylerdekine nazaran daha önce durumdan haberdar olmuşlardır ve Türkçe bildikleri için nereye başvurulacağını bilmişlerdir. Ayrıca çoğu terzi, demirci vb. meslek dallarına ait olan bu esnafların köydekiler gibi toprağa bağlılıkları olmadığı için, bırakıp gitmeleri daha kolay olmuştur. Bunlar, Süryanilerin orta sınıfı olarak değerlendirilebilir. Amaçları, Avrupa’ya gidip birkaç sene çalışarak sermayelerini hızlı bir şekilde güçlendirip geri dönmekti.196 Ancak yaz tatillerinde ailelerini ziyarete gelen gurbetçilerin Avrupa’ya dair anlattıkları geride kalanlar için bir masal dünyası gibidir:

“Her sene bir aylığına izne gidiyorduk. Gittiğimizde Haziran, Temmuz aylarıydı. Memlekete vardığımızda hava sıcaktı ama üzerimizde paltolarımız olurdu. Tabi Millet hayret ediyordu nasıl palto giymişiz diye; oralarda yağmur yağıyor, hava soğuktur diyorduk ama inanmıyorlardı. 6 kişi aynı takım elbise almışız, Midyat çarşısında yürüyoruz, millet bizi gösteriyordu. Soruyorlardı işte orası nasıldır, nasıl çalışıyorsunuz falan. Parayı sokakta bulmuyoruz, onlar zannediyor biz parayı sokakta buluyoruz. Hepimiz diyorduk ki 4-5 sene çalışalım, hemen dönelim. Buraya tövbe olsun kalıcı niyetle gelmedik. Biraz para toplayıp dönecektik. Sonra mülteciler geldi, biz dönmeyi düşünürken onlar gelince, demek ki geri dönüş yok dedik.(A. Akbaş)”

Birçoğu bulunduğu şehrin sınırları dışına çıkmamış bu insanlar, haritada gösteremeyecekleri ülkelere gitme cesaretini nasıl buldular? Kendi elleriyle yaptıkları evlerini, köylerini, topraklarını, dükkânlarını, akrabalarını, kısaca her şeylerini geride bırakıp bir daha dönmemecesine onları Avrupa’ya gitmek zorunda bırakan nedenler nelerdi? Nasıl olur da bu kadar çok Süryani herhangi bir organizasyon olmadan göç edebilir? Bu soruların cevabını vermeden önce Süryanilerdeki aile bağlarının ne kadar güçlü olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir. Batı’ya yerleşenler arkalarından gelecek akrabalarına hem göç sürecinde hem de yerleşip yeni bir hayat kurmalarında yardımcı olmuşlardı.197

1970’li yıllardan sonra Avrupa’ya göç eden Süryanilerin sayısında artış yaşanmasıyla birlikte, önceden göç edenler planlarında değişiklikler yapmıştır.

Başlangıçta geçici bir süre çalışıp geri dönmeyi hayal ederken, artık geri dönüşün oldukça güç olduğunu anlamış ve temelli yerleşme yoluna yönelmişlerdir. 1970’lerden sonra gidenler, öncekilerden farklı olarak ailelerini de yanlarına almışlardır. Ayrıca

196 Atto, Hostages in the Homeland, Orphans in the Diaspora, p. 167.

197 Atto, Hostages in the Homeland, Orphans in the Diaspora, p. 172-173.

50

akraba ve tanıdıklarına ön ayak olarak, Avrupa’ya göç etmelerine yardımcı olmuşlardır.

Bu dönemde Avrupa’ya göç edenlerin birçoğu, askerlik çağına gelmiş erkekler ve evlilik çağına gelmiş genç kızlardan oluşmaktadır.198

1970’li yılların sonuna kadar Süryaniler, gittikleri Avrupa ülkelerinde “oturum izni” alma konusunda fazla zorlukla karşılaşmamıştır. Fakat 1980’den sonra göçlerin artması ile birlikte, bu göçleri önlemek isteyen Avrupa ülkeleri Türkiye’ye vize uygulamaya başlamıştır. Buna rağmen Süryani göçleri devam etmiş ve Avrupa ülkelerine mülteci olarak sığınmışlardır.199 Mülteci olarak yapılan bu terk edişler, bir daha geri dönmemek üzere olmuştur. Geldikleri topraklara özlem devam etse de âdeta bu duyguyu bastırmak için “geri dönülecek nesi var?” veya “keşke vatan buradan daha da uzakta olsa” demişlerdir. Çektikleri acıları yeterli görmekte ve bir daha hatırlamak istememişlerdir. Geldikleri ülkede yeni bir başlangıç yapacak ve başarılı olmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Bazen genç kesimden birileri “vatan”dan ve “geri dönmek”ten dem vurduğunda büyükler, “Git git! Vatan orda seni bekliyor zaten”

diyerek çıkışmıştır. Anlaşılan onlar için “vatan”ı unutmak geri dönme düşüncesinden ve planlarından daha kolay gelmiştir.200 Öyle ki, 1994 yılında Midyat’ta Dr. Edward Tanrıverdi faili meçhul bir şekilde öldürülünce, Avrupa’ya göç eden birinci kuşak bunun kendi suçu olduğunu iddia ederek, “neden o da bizim gibi vatanı terk etmedi?”

demişlerdir. Oysa genç aktivistlere göre Tanrıverdi ve onun gibiler birer kahramandır;

zira herkesin Turabdin’i terk ettiği bir dönemde onlar âdeta “vatan bekçileri” olarak kalmışlardır.201

Avrupa’ya göç veya iltica eden Süryanilerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasında öncelikli yardım halkası, aile bireyleri ve akrabaları olmuştur. Zaten iltica edilecek ülke seçimi de, çoğu zaman orada akrabalarının olup olmamasına göre tercih edilmiştir. Yardım zincirinin ikinci halkasında meslektaşlar yer almıştır. Söz gelimi anavatanda terzilik yapan birisinin yardımına kendisinden önce Avrupa’ya göçen terzi arkadaşları iş bulma veya kendi işini kurmak için gerekli sermayenin toplanması konusunda yardımcı olmuşlardır. Üçüncü halka Süryani kilisesi ve cemaati olmuştur.

198 Tuma Bar Şawme, Avrupa’da Süryaniler 1: İsviçre, Södertälje: Nsibin Yayınevi, 1992, s. 6.

199 Bar Şawme, Avrupada Süryaniler 1: İsviçre, s. 7.

200 Atto, Hostages in the Homeland, Orphans in the Diaspora, p. 176.

201 Atto, Hostages in the Homeland, Orphans in the Diaspora, p. 204.

51

Onlar da yeni gelen dindaşlarına yardımcı olmak ve haklarını savunmak için çeşitli sivil toplum kuruluşları kurmuşlardır. Bu yardım zincirinin son halkası da diğer kiliselerden oluşmaktadır. Ortadoğu’dan kendi ülkelerine göç etmek zorunda kalan dindaşlarına yardım etmek için bazı Avrupa kiliseleri kampanyalar düzenlemiş, yardım toplamış, oturum izinlerinin verilmesi için ilgili merciler nezdinde girişimlerde bulunmuşlardır.202

Göçün engellenmesi için yapılan girişimlerin tam tersi etkide bulunduğu hadiseler de olmuştur. Sözgelimi, Avusturya’daki bir kuruluş tarafından, Midin Köyü sakinlerinin yurtlarını terk etmemesi için köye biçer-döver bağışlanmıştır. Ancak komşu köylerin sakinleri biçer-döveri kendiişlerinde kullanmak istemiş, kabul edilmeyince de tartışma yaşanmıştır. Bu çekişmeler zamanla büyümüş ve Midin köyündeki herkesin toplu göçüyle sonuçlanmıştır. 203

Bütün bu yoğun göç süreci boyunca kilisenin tavrı ne olmuştur? Terk edilen köyler ve boşalan kiliselerin durumuna bakarak, bazı ruhaniler de cemaatlerinin ardından Avrupa’ya göç etmiştir. Fakat göçün önü alınamayıp Süryaniler bölgede yok olma tehlikesiyle karşılaşınca, Metropolit Efrem Bilgiç ve ardılı Samuel Aktaş harekete geçmiştir. 1993’te, Avrupa’ya gidecek ruhanilerin aforoz edileceğine karar verilmiştir.

Turabdin metropoliti Samuel Aktaş köy köy dolaşarak, köylüleri gitmemeleri için ikna etmeye çalışmış; bu girişimler sonucunda kısa bir süreliğine de olsa göç durmuştur.204 Ama PKK ve Hizbullah örgütlerinin bölgedeki faaliyetleri çoğalınca, Süryaniler tekrar Avrupa yollarına düşmüşlerdir.

Fakat Süryani göçünü sadece kendilerine yapılan baskılara bağlamak da doğru olmaz. Dönemin rüzgârına uygun bir şekilde birçok kimse “Avrupa’ya kapak atmak”

istemiş olabilir. Kendileri de Avrupa’ya yapılan bu ani ve yoğun göçten rahatsız olmuşlardır. Gebro Temiz’in göç ve göçün nedenlerine dair yazısında geçen aşağıdaki ifadeler konuyu âdeta özetlemektedir:

“Fakat Cumhuriyet’in ilanından bugüne kadar Müslüman çevre ahalisi tarafından öldürülen Süryanilerin sayısı, bu on beş yıldır Avrupa’da trafik kazalarında ölen Süryanilerin sayısından daha az olduğu söylenebilir. Yani Cumhuriyetin ilanından beri Süryanilerin başına gelen bu gibi mağduriyetler

202 Roldanus, De Syrisch Orthodoxen in İstanbul, p. 65.

203 Dale A. Johnson (Bar Yohanon), “Emigration Analysis of Turabdin”, Kolo Suryoyo, 2000/130, s.

249-251; Shemsho, 1992/29, s. 29.

204 Atto, Hostages in the Homeland, Orphans in the Diaspora, p. 191.

52

geçen asırlara nazaran önemsizdir. Mamafih, Batı Avrupa’ya ani göçümüze kadar vatanımızda dil, din, örf ve adetlerimizi yürütmekten bizi kimse alıkoymadı. Zaten can ve mal emniyeti yanında, bu hususta daha fazlasını asla talep etmiyorduk. Batı Avrupa’ya ani göçümüz hangi sebepten dolayı meydana gelmişse de, bu adımı attığımıza bugün çoğumuzun pişman olduğunu görüyoruz. Örneğin eğer vatanda ikinci sınıf vatandaş alıkoyuluyor idiysek, Avrupa’da ise üçüncü sınıfa layık görülüyoruz."205

Hollanda’daki Abraşiye dergisi Kolo Suryoyo, “Tur’Abdin kime terk ediliyor?”

başlığıyla şu çağrıda bulunmuştur:

“Milliyetçi olan, vatanını terk etmeyecek, tarihi eserlerini bırakmayacak, çıkmışsa dahi çözüm için, Tur’Abdin’i yeniden yaşatmak için, geri dönecektir.

1895’ten beri, Tur’Abdin’den Batı’ya doğru göç ediyor ve yavaş yavaş büyük tohumlar arasında kayboluyor… ve kaybolmaya maruz kalıyor.”206

Göçün getirdiği yıkımın farkında olan başkaları da olmuştur; Shemsho dergisinde “Turabdin seven Süryani gençler” imzasıyla çıkan “Bunu hak etmiş miydik acaba?” başlıklı yazıda baskı ve asimilasyon iddiasıyla bölgeyi terk etmenin doğru olmadığı, Süryanilerin 20. yüzyıla gelinceye değin benzer olayları defalarca yaşadığı anlatılmıştır:

… Peki varlığımızdan bu yana geçen binlerce yılın zor şartlarına rağmen bütün manevi değerlerimizi (dil, din, kültür vs.) hiçbir yıpranmaya uğramadan günümüze kadar taşıyabildiğimiz tek yer Turabdin değil midir? Ama 25-30 yılı bulmayan Avrupa’daki geçmişimizle bunların hepsinden olmadık mı? Şimdi asıl yok oluşun Turabdin’de mi, Avrupa’da mı olduğuna siz karar verin.207

Yazının devamında Avrupa’da yaşayan diaspora Süryanilerine çağrı yapılmış ve anavatandan göç etmek isteyen yakınlarına yeşil ışık yakmamaları; aksine geri dönüş için teşvik etmeleri öğütlenmiştir. Yine Shemsho dergisinde göç olgusuna dair yazdığı yazıda Abrohum Nuro şunları söylemiştir:

Göç yanlıştır. Hatta yanlıştan da daha büyük bir yanlıştır. Göç ölümdür. Hatta ölümden de beterdir. Bu göç, intihardır, genosit yani soykırımdır.208

Abrohum Nuro, sadece göçün Süryanilere verdiği zararı anlatmakla yetinmemiş, bu olgunun önüne geçmek için atılması gereken somut adımları da şöyle sıralamıştır:

1. Güvenliği ve barışı güçlendirmek,

2. Sorumluluk bilincini ve uyanış ruhunu halka aşılamak,

205 Gebro Temiz, “Göç”, Kolo Suryoyo, 1982/29, s. 9.

206 Kolo Suryoyo, 1985/41, s. 16.

207 Shemsho, 1994/36, s. 29.

208 Shemsho, 1995/40, s. 29.

53

3. Yararlı sanatsal ve tarımsal projeler geliştirmek,

4. Yeni kuruluşlar oluşturmak (Hastane, huzurevi, çoçukevi vb.).209

Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Hristiyan dindaşları tarafından sevinçle karşılanacaklarını ve kendilerine kolaylıkla vatandaşlık verileceğini umarken; dini kimlikleriyle ilgilenmeyen Batı toplumunu görünce, büyük bir hayal kırıklığı yaşamış olmalıdır. Dini kimlikten ziyade etnik kimliğin revaçta olduğu Batı toplumlarında Süryaniler de etnik kimliklerine ve kültürlerine vurgu yapmışlardır. 210 Süryanileri Avrupa’ya çeken nedenlerin başında “Hristiyan Avrupa” algısının olduğu iddia edilmiştir:

Avrupalının bizim gibi Hristiyan olup bizi din kardeşi olarak alıkoyacağına (Zaten en çok bu fikir Batı Avrupa’ya göç etmemize sebep oldu) düşündüğümüz gibi asla çıkmadı.211

Aslında buna benzer birçok yazıda memleket özlemini ve Avrupa’nın her açıdan eleştirildiğini görmek mümkündür. İklimin farklılığı, doğal olmayan ürünler, sürekli solunan zehirli gazlar vb. birçok meselede “memleketimiz başkaydı” vurgusu öne çıkmaktadır.