• Sonuç bulunamadı

Gündelik Yaşamda Süryanicenin Kullanımı

Madde 3. Abraşiye meclisine girecek şahıslarda aranan vasıflar:

4. HOLLANDA SÜRYANİ TOPLUMUNDA DİN VE KİMLİK

4.5. Kimlik İnşasında Dilin Rolü

4.5.2. Gündelik Yaşamda Süryanicenin Kullanımı

Hollanda Süryanilerinde neredeyse herkes Turoyo bilmesine rağmen bu dilin kullanım sıklığı yahut dile hâkimiyet, evden eve, kişiden kişiye değişmektedir. Özellikle ilk neslin Turoyo yanında, Kürtçe, Türkçe, Arapça vb. dilleri de iyi derecede konuşabildikleri gözlemlenmiştir. İlk nesil söz konusu olduğunda birçoğunun ilk öğrendiği dil Turoyo olmasına karşın, bazılarının ilk öğrendiği dil Kürtçe yahut Türkçe olmuştur. Köyden Midyat’a geldikten sonra yahut Türkiye’den Hollanda’ya göç ettikten sonra diğer Süryanilerin arasında Turoyoyu öğrenmişlerdir. Bunun tersi örneklere rastlamak da mümkündür, birkaç görüşmeci Kürtçeyi veya Türkçeyi Hollanda’da öğrendiğini ifade etmiştir. Mesela R.K. küçük yaşlarda Hollanda’ya gitmiş ve Türkçeyi

468 Konuşulan bir dilden yazılı bir dile geçişin serencamı için bkz. Heleen Murre-van den Berg, From a Spoken to a Written Language, Leiden: NINO, 1999; Aro, Turoyo Dili İçin Nasıl Bir Yazı Dili Olmalı, s. 9.

469 Edip Aydın, “Süryani Dili ve Edebiyatına Genel Bir Bakış”, Çev. Osman Deniztekin, Varlık, S.

1075, 1997, s. 30.

470 Bunlardan birisi de Avrupa Birliği himayesindeki “Yaşam Boyu Öğrenme” programlarından Erasmus+ kapsamında, Hollanda Abraşiyesi’nin ve Avrupa’daki dört üniversitenin beraber yürüttüğü bir “Aramaic-Online Project” (Online Aramice Projesi) başlıklı projedir. 2014-2017 yıları arasında yürütülecek olan dört senelik bu projenin diğer ortakları şunlardır: University of Bergen (NO), Free University of Berlin (DE), University of Cambridge (UK), Leipzig University (DE).

Bunun için kurulan www.learn-aramaic.com web sitesinde Turoyo/Surayt öğrenimi için interaktif içerikler yer almaktadır.

146

çok az biliyorken, Nijmegen şehrinde gittiği Üniversite ortamındaki Türkiyeli öğrencilerden Türkçe öğrenmiştir. Aynı şekilde A.G. de küçük yaşlardayken ailesiyle beraber Hollanda’ya gitmiş ve ilkokula başladığında sınıf arkadaşlarından Felemenkçe yerine Türkçe öğrenmiştir.

Birçok Süryani anavatandayken medreseye gittiğini ve orada Ktobonoyo öğrendiğini söylemiştir. Aynı gelenek diasporada da devam etmiş ve çocuklarının dillerini, dinlerini, kültürlerini öğrenebilmeleri için hafta sonları veya yaz tatillerinde kilise ve derneklerdeki kurslara göndermişlerdir. Edinilen izlenime göre çoğu kişi tarafından en azından yazılı metinler okunacak kadar Ktobonoyo hakimiyeti olmasına rağmen bu metinleri anlayabilecek yahut tercüme edebilecek kadar dile hakim olanların sayısı sınırlı kalmıştır.

İlk nesilde kendi aralarında Süryanice konuşulması yaygındır. Bunun yanında bazen kendi aralarında Türkçe, Kürtçe, Felemenkçe konuştukları gözlenmiştir. Oysa ikinci nesilde Turoyo-Felemenkçe karışık konuşulmasına rağmen, üçüncü nesil söz konusu olduğunda Süryanicenin kullanımı gittikçe azalmıştır. Özellikle gençler kendi aralarındaki konuşmalarda söze Süryanice başlasalar bile birkaç cümleden sonra Felemenkçe devreye girmekte, ardından yine Süryanice bir şeyler söylendikten sonra tekrar Felemenkçeye geçilmektedir. Yahut kurulan cümlelerde her iki dilden kelimeler karıştırılmaktadır. Şüphesiz bu şekilde konuşmalarında aldıkları eğitimin büyük bir payı vardır. Okulda aldığı eğitim sürekli Felemenkçe dilinde olmasının yanında, okuduğu matbu eserler, izlediği veya dinlediği yayınlar genelde Felemenkçe olunca, haliyle kendi aralarındaki konuşmalarda da söz konusu dil devreye girmektedir. Ayrıca modern Batıda yaşayan bu gençlerin kendilerini ifade edebilmesi için Turoyo yetersiz kalmaktadır. Turoyonun yabancı kelimelerden arındırılarak modern ihtiyaçları karşılayacak şekilde güncellenmesine yönelik teklif ve çağrılar olmuşsa da, bu çağrılar yeteri kadar karşılık bulamamıştır.471

Diasporada yetişen gençler arasında hem gündelik konuşmalarda Turoyo kullanımının azaldığını hem de gençlerin eskisi gibi medreseye gidip Ktobonoyo öğrenmekte isteksiz davrandıkları gerçeğini Metropolit Mor Julius J. Çiçek de fark

471 Kolo Suryoyo, 1997/114, s. 48-52.

147

etmiş olacak ki, Kolo Suryoyo dergisinde “Öğrenim için çağrı” başlıklı bir ilan yayınlamıştır:

Öğrenim için çağrı:

Süryaniceyi okumak ve yazmak, kilisenin musiki ve kaidelerini öğrenmek üzere, Hollanda'nın Mor Efrem Manastırı’nda uzun müddet veya bir kaç ay kalmak isteyenler kabul edilir. Öğrenim, yemek, içmek, yatmak ve kitaplar dahil bedavadır.

Manastıra müracaat için, yazılı veya telefon ile mümkündür.472

Aile içi ilişkilerde iletişim için hangi dili kullandıklarına baktığımızda bazı görüşmeciler özellikle Süryaniceyi tercih ettiklerini ifade etmişlerdir. Buna rağmen çoğu zaman konuşmanın seyrine bağlı olarak farkında olmadan sohbetin Felemenkçe devam ettiği itirafında bulunmuşlardır. Türkçe dahil herhangi bir dili konuşmama gibi özel bir tavırları olmasa da kimliklerini korumak için Süryanicenin gerekli olduğunu söylemektedirler. Buna rağmen her zaman Süryanice konuşmak mümkün olmamakta, çünkü Süryanice bilmeyenler bulunmaktadır:

Süryanice konuşuyorum. Çünkü her ne kadar bazen istemeden başka diller konuşsak da Süryanice bizim ana dilimiz. Ama babam Süryanice bilmiyor, onunla Kürtçe veya Türkçe konuşuyoruz. Süryaniceyi annemizden öğrendik.

Babam Süryanice anlar ama konuşamaz. Bazen zorlandığı zaman konuşmaya çalışıyor. (Y.T.)

Yukarıda verilen örneği doğrularcasına kimi ev ziyaretlerinde de duruma göre arada Türkçe veya Kürtçe diyaloglar geçtiğine şahit olunmuştur. K.M. Süryanice konuşmanın önündeki en önemli engel olarak yaşanılan ülkedeki resmi eğitim dilini göstermektedir. Okulda Felemenkçe ders gören, arkadaşlarıyla Felemenkçe sohbet eden, televizyonda Felemenkçe yayın yapan kanallara bakan çocuklardan sürekli Süryanice konuşmalarını istemek gerçekçi bir talep gibi görünmemektedir.

Burası bizim için açık bir cezaevi gibi. Ellerin ve ayakların kelepçeli, konuşabiliyorsun ama o konuşmanın da bir hududu var. Buranın kendisine göre kanun ve değerleri var, çocuklar 4 yaşından itibaren okula giderek bunları öğreniyor. Gençlerimizin %70’i buranın yaşam şartlarına ve kültürüne kendilerini teslim etmiş durumdalar.

Yine de Süryanicenin, kimliğin en önemli parçalarında biri olduğu ve devam ettirilmesi gerektiği anlayışı yaygındır. K.M. bu konudaki düşüncelerini şu şekilde ifade etmektedir:

472 Kolo Suryoyo, 2001-132, s. 115. (Yazım hataları korunmuştur.)

148

Bir halk kendi anadilini kaybetmişse bana göre her şeyini kaybetmiş gibidir.

Kendi öğrencilerime de anlatıyorum; anadilini konuşmasını bilmeyen kanatsız bir kuş gibidir, uçmak ister ama uçamaz.

Diaspora Süryanilerinde çok dilli yaşam yaygın olduğundan ve her biri birkaç dil bildiği için konuşmanın hangi dilde yapılacağı biraz da şahısların yaşına yahut eğitim seviyesine göre değişmektedir:

Süryani arkadaşlarımla genelde Felemenkçe konuşuyorum; fakat bu biraz yaş grubuna veya Felemenkçeyi konuşabilme durumlarına göre değişir. Genel olarak bu arkadaşlarımla hem Felemenkçe hem de Süryanice iletişim kuruyoruz. (A.T.)

Özellikle gençlerin kendi aralarında Felemenkçeyi yaygın bir şekilde kullanmalarından rahatsız olan isimlerden birisi düşüncelerini şu şekilde örneklendirmiştir:

Seninle bilimsel bir deney yapalım. Şuradan 10 tane Kürt kökenli genci, 10 tane Türk kökenli genci, 10 tane Alevi kökenli genci, 10 tane de Süryani kökenli genci çağıralım. Onlara sor bakalım kimdirler, nereden geliyorlar. 10 Süryaninin neredeyse tamamı ben Hollandalıyım diyecektir. Süryani çocukların neredeyse tamamı birbirleriyle Felemenkçe konuşuyorlar. Oysa Kürt çocukların birbirleriyle Kürtçe, Türk çocukların da birbirleriyle Türkçe konuştuklarını düşünüyorum. Burada bir geleceğimizin olabilmesi için bazı şeylerin gerçekten de değişmesi gerekir.

Günümüzde dilin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Kiliseyi, inancı her ne kadar korumak istesek de gittikçe kaybediyoruz. Aramızda kiliseye gitmeyen ama dili konuşan insanların da olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. O yüzden Aram Centrum gibi dilin konuşulduğu mekanlar mevcut olduğu için mutluyum.

Bizim için tek çıkış yolu eğitimdir. Kültürümüz, tarihimiz, dilimiz, inancımız üzerine eğitim alabilmek için uğraşmalıyız. Dolayısıyla eğitim merkezlerimiz olmalı. Bizden başka kendi okullarına sahip olmayan bir halk var mı dünyada?

Eğitim çok önemlidir. (H.F.)

Bütün Süryanilerin dil konusunda aynı bilince sahip olduklarını savunmak yanlış olur. Y.T.’nun aktardığı örnekte göreceğimiz gibi yeni nesil gençlerden bu dili öğrenmeyi gereksiz ve anlamsız bulanlar da vardır:

Geçenlerde bir Süryani gençle bir konuyu tartışıyorduk, gerçekten cevapsız kaldım ona karşı. Dedi ki: “Eğer biz Avrupa’daysak ve geleceğimiz Avrupa’daysa ben Süryani dilini niye öğreneyim? Süryani kültürünü niye yaşayayım? Bizim kültürümüz Hollanda kültüründen daha mı gelişmiş? Eğer geri döneceksek ki ben böyle düşünmüyorum, o zaman bu dili öğrenelim. Ama ben geleceğimi burada yaşamak istiyorum ve geleceğimi de ona göre burada kuruyorum.

H.F. ise Süryanilere topluluk hissi veren iki temel unsurdan birisi olarak dili kabul etmektedir:

149

Süryanilere topluluk hissi veren, kendilerini evde hissettirmelerini sağlayan iki şey var; din ve dil. Dolayısıyla Süryaniler aynı inanca sahip oldukları insanlarla bir arada olduklarında kendilerini daha rahat hissediyorlar. Bu duyguyu bize yaşatan ikinci şey de dildir. Bundan başka neyimiz var? Hiçbir şey.

Bunun yanında aynı kişi, günümüzde dilin daha önemli olduğu savunmaktadır.

Ona göre, kilise ve inancı korumaya çalışsalar da bunun gittikçe kaybolduğunu oysa kiliseye gitmediği halde kendi aralarında Aramice (Süryanice) konuşan insanların bulunmaktadır.

Son olarak Ktobonoyo önemsenmesine rağmen bunu bilmemek normal karşılanmasına ve ayıplanmamasına rağmen Turoyoyu bilmemek büyük bir eksiklik olarak görülmektedir.

Ktobonoyo öğrenmeleri şart değil ama Turoyo öğrenmeleri şart. Süryani olarak bu lisanı bilmeleri, konuşmaları lazım. Bu lisanın ölmemesi lazım. (F.S.)

Özellikle kilisede Süryanice kullanımı ve Turoyonun Latin harfleriyle yazılmasına dair görüşlerine başvurduğumuz Mor Polycarpus’un açıklamaları şu şekilde olmuştur:

Kim başlattı Latin harflerle yazmayı?

İsveç’te bir okul müdiresi, İsveç devlet okullarında Süryanice ders alan öğrencilerin Klasik Süryanice öğrendiklerini ve bu dilin evde öğretilmediğini fark ediyor. Neden evde kullanılan konuşma dilini öğretmiyoruz diyerek bir alfabe yapma teklifinde bulunuyor. Sanırım daha sonra Prof. Otto Jastrow’a ulaşıyorlar, alfabe harflerinin ortaya çıkmasına yardımcı oluyor. Orada başka bir proje de vardı. Prof. Yusuf İshaq’ın (Irak) yardımıyla, ki kendisinin anadili Doğu Süryanicesidir, okullarda okunup yazılması için ders kitapları yaptılar.

Yeni metodolojinin kullanıldığı, resimlerle donatılmış harika kitaplardı. Ama insanlar hazır değildi, kilise otoriteleri, kültür dernekleri, politik gruplar vs.

hepsi karşıydı.

Şimdi karşı çıkıyorlar mı?

Hayır.

Ne değişti?

Sanırım o zamanlar uygun bir dönem değildi. İkincisi, bazen birtakım şeyleri zihnen anlarsınız ama kalbiniz tatmin olmaz, içinize sindirmeniz zaman alır.

Muhtemelen bu projenin takdim edilmesi farklıydı ve insanlar bunun için bir neden göremiyorlardı. Mesela Klasik Süryanice dersi veren bazı hocalar belki şöyle düşünmüştür; ‘Biz şimdi bu dersi veriyor ve maaşımızı alıyoruz, ama durum değişirse bunu kaybedebiliriz’. Veya başkaları da şöyle düşünmüş olabilir; ‘Eğer Turoyo/Surayt üstünlük sağlarsa, kültürel kuruluşlarımız, politik görünüşümüz veya dinamiklerimiz değişebilir’. Dolayısıyla ortada bir gelecek korkusu vardı. Ama yine de benim düşüncem büyük ihtimalle hazır olmadıkları yönündedir. Bir değişime hazır değildiler. Konuşma dilinin önemini yüreklerinde hissetmeye hazır değildiler. Ve yine muhtemelen Kilise

150

otoritelerinden bu düğümün işaretlerini okuyup yorumlayacak beceriye sahip kimse yoktu. Çünkü eğer kilise otoriteleri veya politik, kültürel çevreler bunu desteklemiş olsaydı ortaya bir şeyler çıkardı. Ama sadece şahsi destekler verildi, Jan Bet Şawoce ve birkaç kişi daha tek başlarına bu projeyi desteklediler. Ama şimdi her iki televizyon da (Suryoyo Sat, Suroyo TV) bunun haberlerini yapıyorlar. Yani muhtemelen medya bunun pratik bir ihtiyaç olduğunu fark etti.

Turoyo’nun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Bu tamamen bu dili konuşanlara bağlıdır. Birincisi, dilin kendileri için olan önemine inançları nedir? İkincisi de insan yaşamındaki ana problemin ekonomi olduğu bir zamanda yaşadığımızdan, kendilerine ekonomik açıdan katacağı değeri düşünüyorlar. Üçüncüsü, bu mesele aynı zamanda dünya toplumlarının tavrına bağlı, unutulma riski taşıyan dilleri ne derecede desteklemek istiyorlar?

Yani bu sadece Süryanice konuşan toplumların değil, bilakis hepimizin sorumluluğudur. Çünkü bir dilin yok olması bir medeniyetin ve geleneğin yok olmasıdır. Bu yüzden eğer kilise, toplum ve akademik enstitüler bunu desteklerse en azından bunu bizden sonraki nesle aktarabilme imkanımız olur, sonrasında ne olacağını da bize gelecek söyler. Çünkü bir şekilde bunu aktaracağımıza inanıyorum. Ayrıca ilerde ne olacağını bilemezsin, teknoloji ve diğer imkanlar sayesinde belki de bunu çok basit bir şekilde öğretme imkânımız olur, fazla zorluk ve engellerle karşılaşmadan. Mesela şimdi bilgisayar sayesinde bunu daha çok yapabilme imkânımız var.