• Sonuç bulunamadı

İsim ve Soy İsimlerin Değişimi

Madde 3. Abraşiye meclisine girecek şahıslarda aranan vasıflar:

4. HOLLANDA SÜRYANİ TOPLUMUNDA DİN VE KİMLİK

4.5. Kimlik İnşasında Dilin Rolü

4.5.3. İsim ve Soy İsimlerin Değişimi

150

otoritelerinden bu düğümün işaretlerini okuyup yorumlayacak beceriye sahip kimse yoktu. Çünkü eğer kilise otoriteleri veya politik, kültürel çevreler bunu desteklemiş olsaydı ortaya bir şeyler çıkardı. Ama sadece şahsi destekler verildi, Jan Bet Şawoce ve birkaç kişi daha tek başlarına bu projeyi desteklediler. Ama şimdi her iki televizyon da (Suryoyo Sat, Suroyo TV) bunun haberlerini yapıyorlar. Yani muhtemelen medya bunun pratik bir ihtiyaç olduğunu fark etti.

Turoyo’nun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Bu tamamen bu dili konuşanlara bağlıdır. Birincisi, dilin kendileri için olan önemine inançları nedir? İkincisi de insan yaşamındaki ana problemin ekonomi olduğu bir zamanda yaşadığımızdan, kendilerine ekonomik açıdan katacağı değeri düşünüyorlar. Üçüncüsü, bu mesele aynı zamanda dünya toplumlarının tavrına bağlı, unutulma riski taşıyan dilleri ne derecede desteklemek istiyorlar?

Yani bu sadece Süryanice konuşan toplumların değil, bilakis hepimizin sorumluluğudur. Çünkü bir dilin yok olması bir medeniyetin ve geleneğin yok olmasıdır. Bu yüzden eğer kilise, toplum ve akademik enstitüler bunu desteklerse en azından bunu bizden sonraki nesle aktarabilme imkanımız olur, sonrasında ne olacağını da bize gelecek söyler. Çünkü bir şekilde bunu aktaracağımıza inanıyorum. Ayrıca ilerde ne olacağını bilemezsin, teknoloji ve diğer imkanlar sayesinde belki de bunu çok basit bir şekilde öğretme imkânımız olur, fazla zorluk ve engellerle karşılaşmadan. Mesela şimdi bilgisayar sayesinde bunu daha çok yapabilme imkânımız var.

151

Tam Aziz Nesinlik bir hikaye dedirten cinsten bir olay. Anlatan Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu bir mühendis. Hadise Viyana’da, 1978 yılında geçiyor. Olay şöyle gelişiyor; bir Süryani aile Avusturya’da yeni doğan bebeğini TC nüfus kütüğüne kaydetmek ve nüfus cüzdanı çıkartmak için Viyana konsolosluğuna gidiyor. Konsolosluktaki memur soruyor: “Baba adı?”

“Gevriye”, diye cevap veriyor anlatan mühendis arkadaş. “Olur mu canım”, diye çıkışıyor konsolosluktaki memur, “böyle isim olur mu? Ne demek Gevriye?

Gevriye kadın ismi.” diyor. Uzun bir tartışmadan sonra, Gevriye’nin erkek ismi olabileceğini babanın nüfus kağıdına baktıktan sonra kendi kendine ‘la havle!’

dedikten sonra kabul ediyor. -Ana adı? diye soruyor konsolosluktaki memur.

“Seyde” diyor arkadaş. Bu sefer “Seyde erkek ismi” diyor konsolostaki memur.

Bir sürü tartışmadan ve annenin nüfus kağıdını da didik didik ettikten sonra yine ‘ya havle!’ çekip bu iki vatandaşın adlarının doğru olduğunu kabul ettikten sonra kızın adına geliyor. Yeni doğan kıza Angelika adını koymak isteyen anne-babaya memur direnç gösterip “böyle ad mı olur!” diye çıkışıyor. “Bir Türkçe ad bulacaksın” deyip, “mesela Türkan veya Leyla isimlerinden birini seçebilirsin” diyor. “Öyle şey mi olur?” diyor mühendis arkadaş. Baba ortayı bulmak için bir daha konsolosluk kuyruğunda beklemektense Türkan adını seçiyor ve eşine de “biz zaten günlük hayatta Angelika diye çağıracağız kızımızı, boş ver memur ne isterse yazsın” diyor. Bunun yorumunu ve kızın ileride neden okulda başka, dışarda başka bir isimle çağrıldığını ve bunun doğurduğu sorunları analiz etmeyi sizlere bırakıyorum.474

Diasporada Süryanilik bilincinin gelişmesine paralel olarak anavatandayken kullandıkları isimlerin Süryanice/Aramice olan yazılışlarının tercih edildiği görülmüştür. Resmi belgelerde eski isim yazılı olsa da hem kendilerini takdim ederken hem de arkadaş ortamlarında bilinçli olarak tercih ettikleri isimler kullanılmaktadır. Söz gelimi adı Yusuf olan birisi kendisini Yawsef, adı İsa olan da kendisini Yeshu (Yeşu) olarak takdim etmektedir. Muhtelif programlarda ve süreli yayınlarda Süryani kültürüne uygun isimlerin kullanılması gerektiği çağrıları yapılmıştır:

Bugün Avrupa'da bazı Süryani ailelerin çocuklarına taktıkları isim bizi tatmin etmemek gerekir, ki bu Süryani-Aramiliğine yapılan bir darbedir ve sonuna kadar reddediyoruz. Birileri Wolfgang, Hans, Robert koymuş, bazıları Christine, Michaela, Gabriela takmış, birileri Gustavson, Johannson, Erikson koymuş, bazıları Tanja, Ayşe, Mustafa bilmem neyi takmış; bunun neresi Süryani-Aramilik?! Bu isimlerden hangisine edebiyatımızda izlerine rastlamışız, bunların nesine minnettarız?475

Şabo Akçay bu şekilde mevcut isimlere eleştirilerini yöneltip bu tutumun yanlış olduğunu vurguladıktan sonra ne tür isimler verilmesi gerektiği konusunda da şu tavsiyelerde bulunur ve bu görevin aslında ruhanilerde olduğunu, vaftiz öncesi bebeğin ebeveyniyle temasa geçerek Süryani-Arami isimleri hakkında bilgi verilmesi gerektiğini söylemektedir:

474 Can, “Asuri Süryani Göçü ve Tesirleri”, s. 3.

475 Şabo Akçay, “Süryani Arami Ulusu Dikkatine! Çağrı!!!”, Kolo Suryoyo, 1996/110, s. 231.

152

Uyanalım ahunone, bataklığa sürükleniyoruz! Neden kendi öz kimliğimize, adlarımıza sahip çıkamıyoruz… Ata ve dedelerimizden devraldığımız şirin ve tatlı isimlere bir göz atalım: Orom (Aram), Odom (Adam), Abgar, Abrohom, Yavsef (Yusuf), Ya'qub, Sara Kim, Meryem, Rahel, Benyamin, Lahdo, Gevriye, Hanna, Marta, Warde, Saliha, Lobon (Laban) Şabo, Talila ve diğerleri. Bu isimlere sahip çıkmamak... Adeta nankörüz ve kendi öz kültürümüzü kendi ellerimizle, kendi davranışlarımızla tecahül ediyoruz. Atalarımız bu hususta bizleri hep uyarmışlardır, çocuklarımıza sade ve öz Süryani-Aramı isimleri takmamızı buyurmuşlar. Bugün bu görev aslında ruhani liderlerimizin bir vazifesi sayılmalı ki, çocukları vaftiz etmeden evvel, çocuğun ana ve babasıyla temasa geçip, Süryani-Arami isimleri hakkında bilgi vermeleri gerekir.476 4.5.4. Okullarda Süryanice Seçmeli Ders

Hollanda hükümeti misafir işçiler nedeniyle artan yabancı nüfus için okullarda haftanın belirli saatlerinde anadil eğitimi verilmesi için uzun yıllar boyunca imkânlar sağlamıştır. Hollanda’nın bu politikasından dolayı Araplar ve Türkler gibi azınlıklar çocukları anadillerini seçmeli ders olarak öğretme imkânına sahip oldular. Süryani cemaati de bu yönde girişimlerde bulunmuş ve dilekçeler vermiştir. Nihayet 1984 yılının ilk aylarında müracaatları olumlu neticelenmiş ve ilgili kurumlar tarafından Süryani çocukların okullarda seçmeli dil dersi almasına müsade edilmiştir. Karar, Süryaniler tarafından sevinçle karşılanmış ve bu müjdeyi dergilerinde de yayınlanmışlardır.477

Süryanice seçmeli ders verilirken el yordamıyla hazırlanan ders kitaplarından sonra sözlük ihtiyacı hissedilmiştir. Bu açığı kapatmak için Süryanice eğitmenlerinden Malfono Simon Atto “Süryanice-Türkçe Sözlük” hazırlamıştır. 1989 yılında yayınlanan sözlükte yaklaşık 20 bin sözcüğün Türkçe anlamları alfabetik bir şekilde verilmiştir.

Kelimelerin sadece karşılığı verilmiş, herhangi bir açıklamaya yahut örneklendirmeye gidilmemiştir.478 Söz konusu sözlük bazı hatalar barındırmasına karşın bu alanda yapılan ilk Süryanice-Türkçe sözlük olması hasebiyle önem arz etmektedir. İlk sözlükte sadece Süryanice-Türkçe bölümü yer almış, Türkçe-Süryanice ihtiyacı karşılanmamıştır. Malfono Aziz Bulut, biraz da bu eksikliği kapatmak için daha kapsamlı bir sözlük hazırlama yoluna gitmiştir. Bulut’un 39 bin kelime479 ihtiva eden

476 Akçay, “Süryani Arami Ulusu Dikkatine! Çağrı!!!”, s. 231.

477 Kolo Suryoyo, 1984/36, s. 11.

478 Simon Atto, Süryanice-Türkçe Sözlük, Esnchede 1989.

479 Kolo Suryoyo, 1997/115, s. 93; Shemsho, 1993/32, s. 29. Sözlükteki kelime sayısı, Kolo Suryoyo dergisinde Aziz Bulut’la yapılan röportajda 39 bin olarak, Shemsho dergisindeki haberde ise 35 bin şeklinde verilmiştir.

153

sözlüğü 1996 yılında “Sözlük: Türkçe-Süryanice, Süryanice-Türkçe” ismiyle yayınlanmıştır.480 İlk çıktıkları dönemde büyük ilgi gören her iki çalışma da daha sonra güncellenip yeni baskıya gitmediği için şu an piyasada bulunmamaktadır. Yukarıda adı geçen her iki sözlükte de Türkçe’nin tercih edilmiş olması, en azından ilk nesil arasında uzun yıllar boyunca Türkçe’nin yaygın olarak kullanıldığına bir kanıt olarak kullanılabilir.

Hollanda’daki bu uygulamadan Türkiye’deki Süryaniler de haberdardır. 2000 yılında Türkiye’deki Süryaniler, dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanına 7 maddelik bir rapor sunarak Süryanilere azınlık haklarının sağlanmasını talep etmişlerdir. Mor Julius J. Çiçek de Hollanda örneğini vererek, 1979 yılında 120 kadar aile olmalarına rağmen devlet tarafından kendilerine azınlık hakkı tanındığını, okullarda Süryanice dil dersi eğitimi verebildiklerini, fakat halen Türkiye’de bu haktan mahrum olduklarını söylemiştir.481

Hollanda Süryani toplumunda dinin ve onu temsil eden kilisenin kimlik inşasında önemli bir rolü olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu bağlamda kilisenin onayıyla gerçekleşen evlilik, kiliseye gitme alışkanlığı, din eğitimine verilen önem gibi konular incelenecektir.