• Sonuç bulunamadı

Televizyon sözcüğü Latince kökenli olup, uzağı görme anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle insanoğlunun görme yetisinin ulaştığı en ileri aşamadır. Ancak buna görmenin yanı sıra duymayı da eklemek gerekir. İnsanın zaman ve mekan sınırlarını kısacası gündelik yaşam deneyiminin çeperlerini geliştiren hatta değiştiren teknolojik aygıt da denilebilir (Mutlu, 1991: 15). Televizyon, sesle görüntünün bir yerden diğer yerlere çoğaltılarak aktarılmasını gerçekleştiren bir araç olarak ortaya çıkmıştır (Erdoğan ve Alemdar.2005:22). Kitle iletişim araçlarının gelişimi sürecine bakıldığında, ilk iletişim araştırmalarından bugüne teknolojik gelişmelere paralel olarak, araştırılan aracın içerikleri de sürekli bir değişim göstermiştir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında, radyodan gönderilen iletilerin ve radyo programı içeriklerinin incelendiği çalışmalar, televizyonun icadı ve toplumsal hayata dahil olmasından sonra yerini televizyon üzerine yapılan araştırmalara bırakmıştır. Televizyon günümüz iletişim teknolojilerinin cep telefonundan sonra en yaygın olarak kullanılan aracıdır. Başlangıcından bu yana sürekli gelişim gösteren bu aygıt, geçmişte hayalmiş gibi görünen pek çok teknolojik olanakları sunar hale gelmiştir. İcat edildiği ilk yıllarda görüntülü radyo olarak nitelenirken, bugün High-Definition (Yüksek tanımlamalı) Ultra High-Definition teknolojisinden bahsedilmektedir.

Yazılı basından farklı olarak, televizyon okuma – yazma gerektirmez. Filmlerden farklı olarak, televizyon izlemek (başta sahip olmak dışında ödenilen tutar dışında) bedavadır. Radyodan farklı olarak televizyon konuşmanın ya da söylemenin yanında aynı zamanda gösterebilir (Gerbner ve Gross, 1976:175). Kuşkusuz televizyonun bu denli hızlı değişiminin altında yatan gerçek, tüketimi için sahip olmak dışında herhangi bedel ödenmiyor olmasıdır. Diğer iletişim araçlarının tüketimi için bir bedel ödenmesi veya emek sarf edilmesi gerekirken televizyon programları için ise sadece düğmeye basmak yeterlidir. Zira televizyon izlerken radyodaki anlatılanı insanların beyinlerinde kurgulamalarına veya hayal etmelerine gerek yoktur. Televizyon insanlara her durum için nasıl davranmaları veya nasıl düşünmeleri gerektiğini de söylemektedir. Sesin hemen altında görüntü vardır ve hangi şartlarda insanlara nasıl davranmaları gerektiğini uygulamalarıyla gösterir. Televizyon, tüm toplumsal statü için aynı görüntüyü yayınlamaktadır ve ortalama

zeka düzeyine sahip olan her bireyin anlatılanlardan sonuç çıkarabileceği şekilde program içerikleri hazırlanmakta ve sunulmaktadır. Gündelik hayata bu denli giren televizyon aileden biri durumundadır. Tüm evlere, tüm bireylere ulaşmak suretiyle toplumsal konularda bilgi sağlar ve ortak toplumsal bilincin oluşmasına katkıda bulunur

Günlük yaşantımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen komşuların yerini alan, insanların yalnızlığını gideren ve onların yakın dostu konumuna yerleşmiş olan televizyonun işlevlerinin sorgulanması önem arz etmektedir. Bu denli toplumsal hayata girmiş olan televizyon bireylerin duygu ve düşüncelerini, dolayısıyla da onların tutumlarını etkileyici niteliklere de sahiptir.

Televizyon toplumsal yaşantıya girdiği ilk günden bugüne her zaman kültürel etkinin de merkezinde olmuştur. Çocukların çoğunluğu, okumaya başlamadan çok önce televizyonla yüzleşirler. Bir çocuk okul çağına gelinceye kadar televizyon başında geçirdiği zaman, o çocuğun sınıfta geçireceği zamanda daha fazla olmaktadır (Gerbner ve Gross,1976:176). Modern toplumlarda televizyon günlük yaşamın büyük bir tüketim aracı haline gelmiştir. Bireyin bir gün içerisindeki zamanı göz önüne alındığında uyumak ve çalışmaktan sonra hemen üçüncü sırada televizyon izlemek gelmektedir. Bir başka deyişle insanlar zamanlarının büyük bir bölümünü bu aygıt karşısında geçirmektedir. Bunun bilincinde olan televizyon yapımcıları da her içeriği eğlence formatıyla sunmaya başlamışlardır. Hatta eğlence televizyonun başat ideolojisi konumuna gelmiştir (Postman, 2004). Eğlence formatı kuşkusuz sadece eğlence programlarına özgü bir sunuş biçimini ifade etmemekte; bunun ötesinde tüm bilgilendirici içerikleri de kapsayan bir duruma karşılık gelmektedir. Bu durum bağlantılı olarak siyaseti ve siyaset yapma biçimini de etkilemiştir. Bu gün televizyon politik yaşamın vazgeçilmezlerinden birisi olarak göze çarpmaktadır. Pek çok siyasi anlaşma, politik tartışmalar ve hatta meclis oturumları televizyonda sahnelenir hale gelmiştir. Günümüzde politikacılar televizyon reklamlarına ve tanıtım kampanyalarına milyonlar harcamakta ve adaylar en önemli politik tartışmaları ve kampanyaları yine televizyon üzerinden yapmaktadırlar.

Kendisine atfedilen onca olumsuz nitelendirmeye rağmen, televizyonun toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğu da bir gerçektir. İnsan yaşamının sürdürülmesinde en az ekmek, su, hava kadar önem arz etmektedir. Bu önem

televizyonun sadece dünyada olan bitenlere tanık olmaya olanak sağlamasından değil aynı zamanda insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar çok sayıdaki insanı odanın dört duvarı arasına getirmesinden kaynaklanmaktadır (Mutlu, 1999:77-78).

Televizyon, standartlaşmış davranışları ve toplumun benimsediği rolleri insanların çoğunluğu arasında yaymak suretiyle bireylerin sosyalleşmesini sağlayan bir araçtır (Gerbner ve Gross, 1976,175). Toplumun büyük bir kesimine ulaşabilen televizyon, sosyal iletişim tarzından farklı bir iletişim tarzını her an insanlar arasında yaygınlaştırmaktadır. Televizyonun yaşanılan hayatı her an yeniden kurgulayabilmesi ve bu kurgusal çıktısını hiçbir sosyal grup, din ayırmaksızın tüm izleyenlere ihraç edebilmesi nedeniyle, bir iletişim aracı olarak fonksiyonları daha da önem kazanmaktadır (Uslu, 2000:21). Televizyonun işlevleri diğer kitle iletişim araçlarının işlevlerine benzer. Yine de diğer kitle iletişim araçlarıyla karşılaştırıldığında farklı işlevleri de vardır. Televizyon iletişimin bir gelişmiş biçimi olarak toplumsal işlevleri şöyle sırlanabilir:

a- Gözetim ve haber verme işlevi: 1960’lardan bu yana hızlı bir şekilde artış gösteren, televizyon teknolojisi pek çok teknolojik gelişmeye rağmen pek çok insan için hâlâ en önemli iletişim ve bilgi kaynağıdır. İnsanlar çevresinde olan bitenle ilgili olarak en güvenilir kaynak olarak televizyonu görmektedirler. Televizyonun hem işitsel hem de görsel iletişim kaynağı olması nedeniyle verdiği bilgiler daha çarpıcı etkilerde bulunmaktadır. b- Toplumsallaştırma işlevi: Bireyin toplumun bir parçası olabilmesi

toplumsal yapının işleyişi ile ters düşmemesi, kendisinden beklenen sosyal rolleri yerine getirebilmesi toplumsallaşabilmesi ile doğru orantılıdır. Toplumsallaşmayı bir bireyin toplumun kurallarını edinme süreci olarak tanımlayan McQuail’de iletişim araçlarının çocuğun ilk toplumsallaşması sürecinde önemli rol oynadığını vurgulamaktadır. Kitle iletişim araçları ve özellikle televizyon sosyal hayatın devamını sağlamada ve yeniliklerin kabulünde önemli roller üstlenmektedir(Uslu, 2000:23-24).

c- Siyasal işlevi: Görsel mesajlar veren televizyon, toplumu etkileme gücü nedeniyle, siyasi aktörlerin ilgi odağı haline gelmiştir. Siyasi aktörler, bu

kullanmışlardır (Aziz, 2007:56). Televizyon, toplumda siyasi grupların oluşmasında etkin bir role sahiptir. Farklı siyasi fikirlerin oluşturulmasında ve bu fikirlerin toplum içerisinde taraftar bulmasında televizyon en önemli mecra konumundadır. Aynı zamanda televizyon, siyasi gündem hakkında tartışmalara olanak sağlayacak bilgi ve fikirleri bireylere sunmaktadır. d- Ekonomik işlevleri: Televizyon toplumsal bir iletişim aracı olmasının

yanında bir endüstridir. Televizyonun program üretim süreci esasında ekonomik bir faaliyettir (Mutlu, 1991:55). Televizyon programcıları, programın daha üretimi aşamasında izleyici beğenilerini göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Rating adı verilen ve programların izlenme oranını gösteren rakamları düşük olan programların yayında kalma şansı yoktur. Yüksek rating oranına sahip programların reklam gelirleri pastasından daha fazla payı aldığı düşünüldüğünde program üretim ve yayın sürecinin ticari bir faaliyet olduğu gerçeği daha iyi anlaşılacaktır. Televizyon gelirlerinin büyük bir kısmını reklamlar oluştururlar. Reklam gelirlerini artırmak isteyen televizyon kuruluşları da rating oranı yüksek programları satın almak yönünde davranacaklar ve bu ticari faaliyet ekonomik sistem içerisinde döngüsel olarak devam edecektir.

Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımında bireyler bilinçli ve aktif olarak televizyonu bazı psikolojik ihtiyaçlarını tatmin etmek için kullanırlar. Kitle iletişim araçları tarafından yerine getirilen beş ihtiyacı kitle iletişim araçları genelinde ve televizyon özelinde Katz ve arkadaşları şöyle sıralamışlardır (Akt. Fiske ve Hartley, 2004:53):

a- Bilişsel ihtiyaçlar: Bilgiyi anlama ve elde etme ihtiyacı

b- Duygusal ihtiyaçlar: Duygusal veya düşünsel tecrübe, sevgi ve arkadaşlık gibi güzel şeyleri görme ihtiyacı,

c- Kişisel bütünleşme ihtiyacı: Bireyin kendi statüsü, kararlılığı ve özgüven ihtiyacı

d- Sosyal bütünleşme ihtiyacı: Kişinin, ailesiyle arkadaşlarıyla ve çevresindekilerle güçlü ilişkiler kurma ihtiyacı,

DeFleur ve Rokeach (1975), bir bütün olarak medyanın anlaşılmasında temel ihtiyaçların hangisi olduğuna ilişkin olarak şu üç ihtiyaç kategorisini ortaya koymuşlardır (Akt.Fiske ve Hartley, 2004:52):

1. Birinin sosyal dünyayı anlama ihtiyacı için,

2. Dünyada etkili ve anlamlı şekilde davranabilmek için, 3. Günlük problemlerden ve gerilimlerden kaçış için.

Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı televizyonu bir ihtiyaç- tatmin ortamı olarak görmektedir (Fiske ve Hartley, 2004:52).Yukarıda medya kulanım tipolojileri başlığı altında verilen medyadan elde edilen doyumlar televizyonun izlenme gereksinimleri ve kullanımının nedenlerini McQuail ve arkadaşlarının televizyon izlemeden elde edilmesi umulan ve dolayısıyla izleyicilerin gereksinimlerinden kaynaklanan beklentilerini televizyon izleme gereksinimleri olarak şöyle sıralamak mümkündür (Akt.Mutlu 1999:81-90):

1- Oyalanma, kaçış;

a- Gündelik yaşamın alışılagelen ve sıkıcı rutin işlerin dayattığı kısıtlamalardan uzaklaşmak,

b- Sorunların ve dertlerin insana yüklediği sıkıntılardan kurtulmak, c- Duygusal boşalma ve rahatlama elde etmek

Kendisi için cazip bir hayal dünyası sunan bir televizyon programını seyretmek suretiyle izleyici bu dünyayı geçici olarak işgal edebilir. Canı sıkkın olan insanlar uyarıcı programları seçerken, psikolojik baskı altındaki bireyler daha sakinleştirici nitelikteki programları tercih edebilirler. Böylelikle kendilerini baskı altında hisseden bireyler televizyonu endişeye yol açan düşüncelerini bloke etmek ve böylece daha rahat bir ruhsal duruma geçmek amacıyla kullanırlar.

2- Kişisel ilişkiler:

a- Can yoldaşlığı, ahbaplık, b- Toplumsal kullanım.

İzleyici, televizyon sayesinde ister gerçek isterse medya kişilikleri olsun başka insanlarla televizyon sayesinde ilişki kurar. İzleyenler bazı medya kişilikleri ile, sanki bunlarla gerçek kişilerin yerine geçebilirlermiş gibi, gerçek arkadaşlıkların yerine koyabilecekleri türden bir dostluk kurma sürecine girmektedirler. Onların kurdukları bu sözde samimi ilişki onlara yalnızlıktan kurtulma imkanı sunar. İzleyicileri kendi izledikleri programı pek çok insanın da başka mekanlarda izlediklerini bilir ve onlarla zamansal bir cemaat oluştururlar. Bu cemaat aynı anda uyaranlara muhatap olma, aynı uyaranlara aynı yanıtı (heyecanlanma, duygulanma, gülme, ağlama vb.) vermeyle tanımlanmaktadır. İzleyicinin bu cemaatin mensubu olduğunu bilmesi ona bir aidiyet duygusu kazandırır ve yalnızlığını bir ölçüde giderir. Televizyonun toplumsal kullanımı, insanların tanıdıkları ve çevresindekilerle toplumsal etkileşim için bir iletişim malzemesi olarak televizyonu kullanmasıyla ilgilidir. Televizyon konuşma ve diğer toplumsal durumlarda bir değiş-tokuş aracı olması özelliği de vardır.

3- Kişisel kimlik: a- Kişisel referans,

b- Gerçekliğin araştırılması, c- Değer pekiştirme.

Kişisel kimlik terimiyle kastedilen, televizyondaki program malzemelerinin izleyicinin kendi yaşamında önem verdiği bir şeye ek ağırlık kazandırması veya üzerinde düşünme maksatlı olarak televizyon programını kullanmasıdır. Bu işlev, izleyicinin kendi anlam dünyasındaki unsurlarla, televizyonda sunulanları ilişkilendirmesi şeklinde işler ve televizyon programlarında kendinden bir şeyler bulma, fantezilerinin kurmaca da olsa gerçekleşmesi ve inançlarının pekişmesi olarak tanımlanabilir. Gerçekliğin araştırılması süreci, program içeriğinin izleyicinin daha yakın toplumsal ortamında yaşadığı veya yaşayabileceği belli sorunlar hakkında fikir vermesini ifade eder.

4- Gözetim altına alma:

Gözetim altına alma amaçlı olarak televizyonun kullanılması, çoğunlukla haberlerin ve güncel olayları konu alan programların izlenmesiyle ilgilidir. Ekranda olup bitenle çok fazla ilgilenilen veya karakteriyle özdeşleşilen bir program olabilir ancak haberlerin izlenmesinde durum farklıdır. Bireyler haberleri dünyayla ilişkide olmak ve olanların farkında olmak için izlerler.

Bireylerin televizyon izleme ile ilgili gereksinimlerini ve izlemeden elde edecekleri doyumu, kuşkusuz onların önceki deneyimleri ve içinde bulundukları sosyal durum etkilemektedir. Kuzey Irak’taki çuval geçirme olayından sonra, vizyona giren “Kurtlar Vadisi Irak” filminin Türk Sinema Tarihi’ndeki tüm rekorları alt –üst etmesi de kişilerin anlam dünyalarındaki unsurlarla sinemada sunulan içeriği ilişkilendirmesi ve toplumsal duruma uygun olan içeriğin izleyiciye sunulmasındandır. Diğer bir deyişle fantezi dünyasının kurmaca da olsa gerçekleşmesidir. Sonuç olarak Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımında yapılan pek çok araştırma insanların, duygusal rahatlama, zaman geçirme, enformasyon elde etme, sosyal ilişkiler kurma, eğlence ve arkadaşlık kurmak gibi ihtiyaçlarını tatmin etmek için televizyon içeriklerini tükettiklerini ortaya koymuştur.

Buraya kadar anlatılanlar ışığında çalışmanın ilk bölümünü şöyle özetlemek mümkündür; bu bölümde etki araştırmalarının temel yaklaşımları ana hatlarıyla irdelenmeye çalışılmıştır. Tartışma, bu etki araştırmalarından Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımının araştırma için en uygun yöntem olduğu sonucunu ortaya koymuştur. Bu nedenle çalışmanın uygulama aşaması Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı geleneğinde yapılacaktır.

İKİNCİ BÖLÜM İLETİŞİM ve SAĞLIK

Sağlık, insanın doğumuyla başlayan ve ölene kadar devam eden süreçte korunması gereken ve yasalarla güvence altına alınmış devredilemez bir haktır. Sağlığa ilişkin yapılmış pek çok tanımlama vardır. Her bir kültür ve her bir birey için sağlık, farklı anlamlar ifade eden bir kavramdır. İnsanlar farklı zamanlarda içinde bulundukları şartlara göre, kendi değerlendirmeleri ışığında farklı sağlık tanımlamaları yapabilmektedirler. Şişman bir birey için sağlık kilo vermek, şeker hastası için şeker düzeyinin normal seyretmesi veya hamile bir bayan için çocuğunu bir an önce sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmek sağlığın öznel olarak tanımlanmasına örnek olarak verilebilir. Pek çok farklı tanımının yanı sıra sağlığın üzerinde en çok uzlaşılanı, Dünya Sağlık Örgütünce (WHO) yapılmış olanıdır. Buna göre sağlık, sadece sakatlığın ya da hastalığın olmayışı değil, aynı zamanda kişinin bedenen, ruhen, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içerisinde olmasıdır. Kuşkusuz bu tanımlamanın en önemli kısmı, sağlığın sadece hastalıktan yoksunluk değil, aynı zamanda ruhsal ve sosyal açıdan da tam iyilik hali şeklinde genişletilmiş oluşudur.

Bireyin sağlığı, toplum sağlığı içinde önemlidir. Toplumların bireylerden oluştuğu gerçeğinden hareketle, sağlıklı bireylerden oluşan toplum sağlıklı toplumdur. Toplum içerisindeki bireylerin, sağlıklı olmaları kendileri için olduğu kadar ülkeleri içinde önemlidir. Sağlıklı birey üreten bireydir ve dolayısıyla sağlıklı olan birey, içinde yaşadığı topluma katkı sağlayan bireydir. Ülkelerin sosyal devlet anlayışı ilkesi gereği bireylerin sağlık ve bakım giderlerini finanse ettiği ve sağlığını kaybetmiş bireyin çalışamamasından kaynaklanan maliyet göz önüne alındığında sağlıksız bireylerin ülke ekonomisine getirdiği finansal yük üzerinde dikkatle durulması gereken düzeylere ulaşmaktadır.

İletişimin en çok gerekli olduğu alan belki de sağlık alanıdır. Kişinin hastalığının farkına varması, bunu ifade etmesi ve nihayet tedavi sürecine başlaması aşamalarının tümünde iletişim sürecinden yararlanılmaktadır. Sağlığa ilişkin bilginin ve sağlıkla ilgili uygulamaların, bireylere iletişim stratejileri kullanılarak sunulması kısaca sağlık iletişimini ifade etmektedir. Sağlık iletişimi, sağlık ve iletişim

disiplinlerinin ortak olduğu bir ara disiplin konumundadır. Sağlık iletişimi, hastalıkların önlenmesi, sağlık davranışının geliştirilmesi ve yaşam standartlarının yükseltilmesi, buna bağlı olarak da toplumsal sağlığın gelişmesine yardımcı olacak bilginin iletişim araçlarıyla veya sağlık profesyonellerince sağlanmasını içine alır. Sağlık bilgisinin aktarılması kapsamındaki pek çok uygulama bu ara disiplinin içerisinde sayılabilir. Hekim hasta iletişiminden, kitle iletişim araçları aracılığıyla verilen bilgilere kadar geniş bir yelpazede sağlık iletişiminden söz etmek mümkündür.

Sağlık iletişimi alanında bu güne kadar yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu halk sağlığına yönelik çalışmalardır. Devletlerin yaptığı sağlık kampanyaları bu disiplinin en karakteristik uygulamalarıdır. Bu kampanyalar kitle iletişim araçları vasıtasıyla olduğu kadar, sağlık profesyonellerinin belirli dönemlerde yaptıkları hane ziyaretleri şeklinde de olabilmektedir. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla gerçekleşen sağlık iletişimi, kitlesel hedefler bağlamında yapılandırılırken, hane ziyaretlerinde ileti alış verişi yüz yüzedir ve öznel nitelik taşımaktadır. İnsanlar gündelik yaşamlarında çeşitli kanallardan pek çok farklı sağlık iletisine maruz kalmaktadırlar. İletiler, televizyon, internet, gazete, dergi, bilboard ya da eczane vitrini üzerinden alıcıya ulaşmaktadır. İletiyi alan birey, içinde bulunduğu sosyal ve psikolojik duruma göre çıkarımlar yapmakta ve belirli davranışlar ortaya koymaktadır. Bu gerekçelerle çalışmanın ikinci bölümü sağlık iletişime ayrılmıştır. Öncelikle sağlık, sağlık davranışı ve sağlık geliştirme gibi bazı temel konuların üzerinde durulmaktadır. Takiben, çeşitli kaynaklardan gönderilen sağlık iletilerinin, bireyler üzerinde etkilerinin neler olduğu sorusundan hareketle; sağlık iletişiminin temel kavramları tanımlanmakta ve sağlık iletişimi alanında ortaya konulmuş bazı kuramsal yaklaşımlar açıklanmaktadır.