• Sonuç bulunamadı

2.1. SAĞLIK KAVRAMI 55

2.1.2. HASTALIK ve RAHATSIZLIK KAVRAMLARI 63

Hastalık ve rahatsızlık kavramları, bir birinin aynıymış gibi kullanılan kavramlar olmasına rağmen, aslında farklı kavramlardır. Her iki kavramda bireyin öznel değerlendirmesi tarafından şekillenmesine rağmen, hastalık gözlenebilir ve saptanabilir bir olgudur.

Hastalık, sağlıklı olma durumunun yitirilmesi sürecinin başlangıcı (Cirhinlioğlu, 2001:22), doku ve hücrelerde yapısal, fonksiyonel ve normal olmayan değişikliklerin yarattığı haldir (Fişek, 1983:1). Hastalık, görülebilen, ölçülebilen, vücut yapısında ve işlevlerindeki bir sapmayı tariflerken, rahatsızlık, bireye sıkıntı veren şeyin subjektif bir deneyimi veya ifadesine işaret eder (Kazarian ve Evans, 2001:6). Dünya Sağlık Örgütü hastalığı, organizmanın yaralanması ya da diğer çeşitli nedenlerle organizmada varolan iç dengenin bozulması olarak tanımlamıştır. Hastalık kavramının ortaya çıkışı aslında ilk çağlara dayanır. İlk çağlarda tinsel bir olgu olarak ele alınmış olan hastalığa, o zamanlar tanrıca gönderilen “ceza” gözüyle bakılmıştır. İnsanların işledikleri günahların bir cezası olarak tanrı hastalığı göndermiştir ve onun amacı diğer insanların da bundan ders almalarıdır.

göze çarpmaktadır. Tıbbi uygulamaların iki grup tarafından yapıldığı görülmektedir; birinci grupta; manastırlar ve onların tıbbi işlemleri, ikinci grupta ise: hekimler, eczacılar ve cerrahlar yer almaktadır. Dinsel ve dinsel olmayan sistem aynı amaç için vardır. Kronik hastalar için azizler, tapınaklarda gökyüzüne yükselen İsa’ya dua etmektedirler. İyileştirmek için bir hacının veya bir azizin doğrudan İsa’yla temasına gereksinim vardır. Aydınlanma Çağıyla birlikte azizlerin gücünde bir azalma olurken, yinede hastalık ve rahatsızlığın nedenleri konusunda tıbbi modellerle çatışmaya devam etmişlerdir. İngiltere’de 1660 ve 1800 anayasalarının her ikisinin de hastalığı vücudun fonksiyonlarından birinin bozulması olarak kabul ettiği görülmektedir. Bu iki düzenlemeye rağmen, 18. yy. ortalarına kadar hastalık nedeni olarak, Tanrı görülmüştür. 18.yy ortaları Aydınlanma Çağı ile birlikte çağdaş tıbbın ortaya çıkmaya başladığı dönemlerdir. Bu dönem çağdaş anlamda tıbbın pek çok fikirlerinin, uygulamalarının ve söylemlerinin gelişmeye başladığı dönem olarak kabul edilmektedir (Lupton, 2003:86-87). Aydınlanma Çağıyla birlikte modern tıbbın temelleri atılmış ve insanlarda tıbbi deneylerde kullanılmaya başlanmıştır (Ogden, 2007:1). İnsan yaşamına aklın hakim olmaya başladığı Aydınlanma Çağı pek çok bilimin olduğu gibi tıp biliminin de gelişmesinde kilometre taşı olmuştur. Bilim ve teknolojideki gelişmeler pek çok yanlış inanışında reddedilmesine yol açtığı bu çağda Pasteur tarafından hastalığı yapan şeyin, mikroorganizma denilen küçük canlılar olduğunun bulunması da tedavi işleminin rasyonelleşmesine neden olmuştur. Mikrobun tanımlanmasını takiben, bilimsel ve akılcı bir şekilde gelişen tıp bilimi sayesinde insanoğlunun çeşitli hastalıklarına da çözümler bulunmaya başlanmış ve böylelikle daha önce çoğunlukla kilisenin kontrolünde olan tedavi işlevi yerini tıp adamlarına bırakmıştır. Aydınlanma sonrası özellikle Avrupa’da tıp bilimi, insanları felsefi yaklaşımlardan arındırılmış ve bilimsel prensipler üzerine yapılandırılmıştır.

İlk yüzyıllardaki hastalık anlayışı kadar elbette hastalığın türleri de giderek farklı hale gelmiştir. Geçmişin kişiden kişiye bulaşarak yayılan ve ölümcül olarak algılanan (çiçek, difteri, sarı humma, grip, vb.) hastalıklarının yerini, bugün bulaşıcı olmayan ve bazen de kronik (müzmin) olarak seyreden hastalıklar (kalp hastalıkları, kanser, felç, vb) almıştır (Whitman, 1999:3). 1936 - 1954 yılları arasında aşıların bulunması ve antibiyotiklerin keşfi ile bulaşıcı hastalıkların önlenmesiyle mücadele edilmeye başlanılmış ve ölümlerin sayısında ciddi oranda azalma olmuştur (Polan ve

Taylor, 2007:2) Kuşkusuz yaşam şeklinin ve hastalıkların türünün değişmesiyle birlikte özellikle 1950’li yıllarda hastalık kavramı, onu barındıran kişilerden daha önemli hale gelmiştir.

Armstrong, 1950’li yıllarda, hastalığı bir durumdan diğer bir duruma geçiş olarak yorumlamıştır. Ona göre, hastanın pasifliği sorgulanmalıdır. Bu bakış açısında hastalık, kişinin kendi ifadeleri sonucu teşhis edilen ve insan vücudunda var olan bir işlev bozukluğuyken; rahatsızlık, çoğunlukla bireyin toplumsal bir algısını ifade etmektedir ve toplumsal bir boşluktan kaynaklanmaktadır (Akt. Lupton, 2003:86-91). Bu yüzden rahatsızlık, kişinin hekimle veya ona sağlık bakımını sunan sağlık profesyonelleriyle arasında bir etkileşime neden olan sosyal bir olgu olarak tanımlanmıştır. Hastanın hastalıkla ve rahatsızlıkla ilgili bilgisi, önceki deneyimlerinden, sağlık profesyonelleriyle kurduğu iletişimden, arkadaş veya akrabalardan ya da televizyon gibi kitle iletişim araçlarından elde edilmiş olan bilgidir (Gwyn, 2002:33).

Hastalık kavramı, bir insanın vücudunda tanımlanan, kategorize edilmiş bir kavramdır ve tıbbi açıdan kişinin tedaviye ihtiyaç duyduğunu belirtmek için kullanılmaktadır. Hastalık, insanın işlevlerinden birindeki yoksunluğu ifade etmektedir. Rahatsızlık ise, hastanın sübjektif değerlendirmesi sonucunda, onun çevresinden veya kendisinden memnun olmaması durumudur. Ayrıca rahatsızlık, psikolojik, tinsel ve toplumsal değişkenlerle de ilişkili olan bir kavramdır. Bu yüzden de bireyler tarafından toplumsal farklılıklar nedeniyle hastalık ve rahatsızlık kavramları aynı kavramlar gibi tanımlanmamaktadır (Gwyn, 2002:35; Lupton, 2003:93). Rahatsızlığın aksine hastalık, bilimsel olarak belirlenmiş biyolojik standartlardan teknik bir sapma veya bir işlev bozukluğu şeklinde tanımlanabilir. Field (1976), hastalık durumu (disease) ile bireyin kendini hasta hissetmesi- rahatsızlık (illness) arasında bir ayrım yapılması gerektiğini belirtmiştir ona göre; hastalıkta, olumsuz durumun nesnel yanları, rahatsızlıkta ise öznel yanları odak noktasıdır. Hastalık bir organın normal dışı çalışması veya çalışmaması, rahatsızlık ise bu normal dışı durumun algılanmasıyla ilişkilidir (Akt. Cirhinlioğlu, 2001:28). Rahatsızlık, hastalıktan daha az teknik bir kavramdır. Buna göre rahatsızlık ile hastalık arasındaki fark nesnel ile öznel arasındaki farktır (Çınarlı, 2004:14). Hastalık,

değişikliklere neden olur ve bir nedene (kimyasal ajanlar, bakteriler, genetik yatkınlık, vb.) bağlıdır. Rahatsızlık ise, biyolojik değişimlerin de ötesinde, bireylerin iç dünyasındaki değişikliklere bağlıdır (Ogden, 2007:2). Birey fiziksel olarak ortaya çıkan semptomlara bağlı olarak rahatsızlığını tarif edebilecektir. Örneğin, kemoterapi gören hastaların tedavi olmalarına neden olan faktör (kanser) hastalık, kanserin ve kemoterapinin etkisine bağlı olarak bireyin iç dünyasında ortaya çıkan ve bireyin ifade ettiği psikolojik durum ise rahatsızlıktır.

Yukarıda da belirtildiği gibi hastalık ve rahatsızlık kavramları, sıklıkla birbirlerinin yerlerine kullanılmaktadır. Özellikle psikiyatrik açıdan sorunu olan kişilerde bu konunun ayrımının yapılması oldukça güçtür. Ruhsal bir sorunu olan kişinin, bu durumunu kendi ifade etmesi her zaman mümkün değildir. Birey kendisini sağlıklı olarak tanımlıyor olabilir, ancak çevresindekiler onun hasta/rahatsız olduğunu iddia edebilmektedirler. Bu durumda birey günlük yaşamsal aktivitesini kendi yerine getirebilmesinin yanında, dışarıdan vücuda giren veya nesnel olarak gösterilebilecek bir durumdan söz edilememektedir. Aynı şekilde durum, bireyin iç dünyasına bağlı bir davranış göstermesi sürecidir. Şu halde hastalık, bireyin tıbbi bir tedaviye gereksinim duyduğu, fiziksel, ruhsal veya mental yönden bir muhtaçlık hali, rahatsızlık ise bireyin veya yakın çevresinin bu durumundan duyduğu/duyabildiği üzüntü veya hoşnutsuzluk durumu şeklinde tanımlanabilir. Rahatsızlığın bu tanımlamasından, tedavi edilmemesi gerektiği şeklinde sonuç çıkarılması da yanlıştır. Günümüz modern tıbbında pek çok hastalığın olduğu gibi rahatsızlığında, gerek medikal ve gerekse telkin yoluyla tedavisi mümkündür. Her iki durumda da sağlığın tanımından yola çıkılarak “tam iyilik hali”ni bozan ve bireyde istenmeyen davranışlar ortaya çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılması gerektiği gerçeğinden hareket edilmelidir.