• Sonuç bulunamadı

Türkiye 5.Enerji Sempozyumu (21-23.12.2005, Ankara) Bildiriler Kitabı, TMMOB Yayınları,

1.4.3. Yenilenebilir Enerjinin Önem

1.4.3.1. Küresel Đklim Değişikliği ve Çevresel Etkiler

Yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini artıran ögelerin başında, toplumların taşıdığı çevresel kaygılar gelmektedir. Küresel ısınma, iklim değişikliği, atmosfer kirliliği veya sera etkisi gibi değişik kelimelerle adlandırılabilecek bu kaygıların temelinde, büyük miktarlarda kullanılan fosil yakıtların atmosfere bıraktıkları zararlı gazların artması yatmaktadır. Bunlardan küresel ısınma, yeryüzü sıcaklığının bu gazlar dolayısıyla (her 10 yılda 0,3 0C) artması anlamına gelmektedir. Bu gazlar arasında en önemli olanı ise karbondioksit gazıdır68.

Yerküre ve çevresinde yaşanan bu değişikliklerin yarattığı kaygılar günümüzde öyle bir seviyeye ulaşmıştır ki, atmosfere en çok sera gazı69 salınımı yapan ülkelerden ABD’nin Eski Başkan Yardımcısı Al Gore bile, ani iklim değişikliğine ve onun yarattığı olumsuz etkilere dikkat çekmek için, yılda 100 milyon $ tutarında bir reklam kampanyasını yürütme kararı almıştır70.

Sanayileşme seviyesi ile çevre kirliliği arasındaki ilişkiyi gösteren bu örnek, sadece ABD ile sınırlı değildir. Özellikle, son on yıllık dönemde ekonomik olarak büyük ivme yakalayan ülkeler de yaşanan bu olumsuzluklara ortak olmaktadır.

68

Şen, a.g.e., s. 27. 69

Sera gazları, hem doğal, hem de insan kaynaklı olup atmosferdeki kızıl ötesi radyasyonu emen ve tekrar yayan gaz oluşumları anlamına gelmektedir. Bu gazlar; karbondioksit (% 55), kloroflora karbonlar (% 24), metan (% 15) ve azot oksit (% 6) gazlarından oluşmaktadır. Şen, a.g.e., s. 31; T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, (Türkçe Basım), Ağustos 2004, s. 5.

70

Steve Hargreaves, “Al Gore’s $ 100M Climate Ad Blitz”, (12.10.2007),

http://money.cnn.com/2007/10/12/news/economy/energy_consumption/index.htm?postversion=20071 01209 , (Erişim Tarihi: 21.10.2007).

Şekil1, belirli sanayileşme seviyelerinde olan ülkelerin yaklaşık otuz yıllık dönemde, doğanın tahribatını ne ölçüde etkilediklerini göstermektedir.

Şekil 1: Küresel Karbondioksit Gazı Salınımının Bölgesel Dağılımı (1973 ve 2005) 1973 2005 Latin Amerika 3.5% OECD Dışı Avrupa 1.0% Orta Doğu 4.6% Afrika 3.1% Asya 9.5% Diğer* 3.4% Çin 18.8% Eski SSCB 8.5% OECD 47.6% 15,661 Milyar Ton CO2 27,136 Milyar Ton CO2 * Uluslararası Hava ve Deniz Taşıtlarının Yaydığı Karbondioksit Oranı Kaynak: IEA., 2007 (Statistics); s. 45.

Şekil 1’den çıkartılabilecek en önemli sonuç; Dünya’nın otuz yıl gibi kısa bir zaman diliminde yaklaşık iki katı daha fazla kirletilmiş olmasıdır. 1973 yılında atmosfere bırakılan karbondioksit miktarı 15,661 milyar ton iken, 2006 yılı başında bu rakam 27,136 milyar tona yükselmiştir. Ortaya çıkan bu yeni görünümde, Ekonomik Đşbirliği ve Kalkınma Örgütüne - Organisation for Economic Co- operation and Development (OECD) üye ülkelerin payının azalması dikkat çekmektedir. Buna karşın, aynı oranda fakat ters yönde bir değişim ise, başını Çin’in71 çektiği Asya ülkelerinde yaşanmaktadır. Bu nedenle, oluşan tabloyu, gelişmiş ülkelerin karbon salınımını da Doğu’ya ihraç ettiğinin bir göstergesi olarak değerlendirmek mümkündür.

71

Çin, 2006 yılı sonu için yapılan değerlendirmede, ABD’nin önüne geçerek 1 numaralı sera gazı üreticisi ünvanını almıştır ( Çin: %44, ABD. %36). Bu durumun ortaya çıkmasında en önemli etmen ise, Çin’in, küresel kömür tüketimindeki artışın yaklaşık 2/3’ünü tek başına gerçekleştirmesidir. Netherlands Environmental Assessment Agency (MNP), “China Now No.1 in CO2 Emissions; USA in Second Position”, (19.10.2007),

http://www.mnp.nl/en/service/pressreleases/2007/20070619Chinanowno1inCO2emissionsUSAinseco ndposition.html, (Erişim Tarihi: 09.11.2007).

Latin Amerika 2.7% OECD Dışı Avrupa 1.7% Orta Doğu 1.0% Afrika 1.9% Asya 3.0% Diğer* 3.7% Çin 5.7% Eski SSCB 14.4% OECD 65.9%

Doğal hayatın kirlenmesinde ülkelerin ve bölgelerin paylarını ortaya koyan bu şekil, bunun temel nedeninin fosil enerji kaynakları olduğunu da göstermektedir. Ancak, fosil kaynakların bu gelişmelerdeki konumu ve yenilenebilir enerji kullanımının artması halinde gelecek nesillere nasıl daha iyi bir hayat bırakılabileceği Şekil 2’de görülmektedir.

Şekil 2: Farklı Enerji Kaynaklarının Ürettiği Karbondioksit Miktarı

Linyit Kömür Petrol Doğal gaz Güneş Hidrolik Biyokütle Rüzgar Nükleer 0 50 100 150 200 250 300 350 400 Gram/KWh

Kaynak: TAEK., “Nükleer Enerji ve Çevre”,

http://www.taek.gov.tr/bilgi/elkitabi_brosur/brosurler/genel/4.html, (Erişim Tarihi: 08.11.2007).

Şekil 2’ye göre; yakıtın çıkarılması, taşınması, işlenmesi ve kullanılmasını kapsayan elektrik üretimi zincirinde ortaya çıkan karbondioksit miktarı, fosil kaynaklarda 100-350 gram/KWh arasında iken, yenilenebilir kaynaklarda 100 gram/KWh seviyesinin oldukça altında gerçekleşmektedir. BM’nin yaptığı bir çalışmada, 2030 yılındaki enerji tüketiminin, 2005 yılı değerlerlerine kıyasla yaklaşık % 60 oranında artacağına işaret etmesi dikkate alındığında, gelecekteki durumun ne ölçüde ciddi olabileceği daha kolay anlaşılmaktadır72.

72

Ortaya çıkan bu tehlikenin farkında olan BM ise, konuya ilişkin ilk ciddi adımı, hazırladığı “Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi” ile atmıştır. Sözleşme, 1992 yılında, Brezilya’nın Rio şehrinde düzenlenen Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda, 154 ülkenin devlet başkanları ve üst düzey temsilcileri tarafından imzalanarak 1994’te yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin “Yükümlülükler” kısmında yer alan 2. maddesi ise, imza sahibi ülkelere, 2000 yılı başında sera gazı salınımlarının 1990 yılı seviyelerine indirilmesi yükümlülüğünü getirmiştir73.

1997 yılında da, sözleşmenin en yetkili organı olan Taraflar Konferansı, 3. oturumunu, “Başkentlerin Başkenti” olarak bilinen Kyoto’da yapmıştır. Burada hazırlanan ve “Kyoto Protokolü” olarak bilinen metnin 3. maddesi de, imza sahibi ülkelere, 2008-2012 döneminde sera gazı salınımlarını 1990 yılındaki değerlerin en az % 5 altına çekmeleri yükümlülüğünü getirmiştir74. Başta AB ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin taraf olduğu Kyoto Protokolü’ne ABD henüz taraf olmazken; Hazine bütçesine 20 milyar $ tutarında bir yük getireceğini belirten Türkiye’de75, Protokol imza için Meclise sunulmuştur.

Yapılan bu ve benzeri çalışmalar, sonuç olarak ortak bir amaca hizmet etmektedir. Bu amaç ise, atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemi üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir seviyede tutmayı başarmaktır76. Ancak 2007 yılında, küresel enerji talebinin yaklaşık % 80’inin fosil enerji kaynaklarından karşılandığı ve tüm bu iyi niyetli çalışmalara karşın 2030’lı yıllarda da bu oranın düşmesinin beklenmediği düşünüldüğünde; yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik çalışmalar kadar, enerji tüketiminde verimlilik ve tasarrufu artıracak teknolojilere dönük yatırımların da hızlanması gerekmektedir.

73

T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, a.g.e., s. 12. 74

UN, “Kyoto Protocol to the United Nations Framework Convention On Climate Change”, s. 4, http://unfccc.int/resource/docs/convkp/kpeng.pdf, (Erişim Tarihi: 06.10.2007).

75

Türkiye’nin sera gazı salınım miktarı, OECD ortalamasının altındadır. Ancak, Türkiye’nin 2000 yılındaki gaz salınımıyla bugünkü değerler arasında da büyük bir fark vardır. 2000 yılında yaklaşık 210 milyon ton olan sera gazı miktarı, 2006 yılı itibariyle 300 milyon ton düzeyindedir. Bu

rakamların, 2008-2012 döneminde 450-500 milyon ton arasında olması beklenmektedir. TÇV, Kyoto

Protokolü ve Türkiye, Yayın No: 172, Önder Matbaacılık, Ankara, 2005, s. 18.

76