• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: NEO-LİBERAL SÜREÇTE AKADEMİSYENİN ÇALIŞMA

2.1. Akademik Kimlik Değişimlerinin Kurumsal Yapıya Yansımaları

2.1.2. Hak Alanı Olan “Akademik Özgürlüğün” Kısıtlandığı Alanlar

Tarihler ve toplumlara göre değişen ve çeşitlenen akademik özgürlüğün anlamı ve tanımı, bireysel ve kolektif bir içerik taşımaktadır. Bu kavram, bireysel olarak kişinin kendi araştırma gündemini seçmede ve takip etmede özgür olmayı ve kişinin çalışma hayatını ve önceliklerini yönetmesinde güven duyulmayı kapsar. Bu yönüyle bir yaşam kalitesi meselesi ve hatta akademik kariyerin esas karşılığı gibi görülür. Ancak tüm bu ifadelerin kolektif önemi de mevcuttur (Henkel, 2005b: 169).

Avrupa geleneğinde akademik özgürlük, eğitim ve araştırmada özgürlük (konu başlıklarını, kavramları, yöntemi ve kaynakları seçme özgürlüğü) ve akademik dünyanın kuralları ve standartlarına uygun olarak akademik cemiyetlere katkı sağlama hakkı olarak tanımlanmaktadır. Bu akademik özgürlük tanımlaması, üniversite ve daha dar olarak akademik cemaat içinde profesyonel özerklik ile ilgili görülmektedir.

Amerikan geleneğinde akademik özgürlük fikri45 ise akademisyenlerin sivil özgürlüklerini işaret eden ikinci bir atmosfer ile desteklenmektedir. Bu sivil özgürlük, onların politik özgürlüğü ve akademik uzmanlıkları dışında konuşma ve yazma hakkı olarak tanımlanmaktadır (Shils, 1991’den akt. Enders, 2007: 12; Yamaç, 2009: 255). Akademik özgürlüğün ne olduğuna dair tartışmalar, iki olgu etrafında birleşmektedir. Bunlardan ilki ve literatürde en fazla yer alan, akademik özgürlüğü negatiften pozitife uzanan bir dizi “haklar” bağlamında yapılmış tanımlamaları kapsamaktadır. Diğeri ise akademik özgürlük kavramının gizli bileşeni olan ve akademik özgürlüğün altında yatan amaç ve hedeflere referansta bulunan “sorumluluklar”a ilişkin tanımlamaları içermektedir (Ǻkerlind ve Kayrooz, 2009: 454).

Akademik özgürlük için haklar, negatifliği çağrıştıran bağlamda, “-den özgürlük” olarak adlanır. Burada, akademisyenlerin bulundukları kurum ve yükseköğretim alanı içerisinde, araştırma yapma ve eğitim-öğretim süreçlerinde yaptıkları çalışmaları

45 XI. yüzyıl sonları, XX. yüzyıl başlarında Amerikan üniversite sisteminin getirdiği, “ifadenin üniversite sınırları dışına da taşınması” uygulaması Humbolt dönemine göre sınırları genişleyen bir akademik özgürlük tanımlaması açığa çıkarmıştır (Yamaç, 2009: 255). Ancak, ilerleyen dönemlerde bunu, yaşatmak ve korumak kolay olmamış; farklı siyasal sistem ve iktidar yapılarının etkileri sonucu akademik özgürlükler ciddi olarak daralmıştır. Özellikle, kapitalist düşünceye karşılık komünist düşüncenin bir siyasal sistem olarak ciddi tehlike oluşturması ve devlete stratejik önem taşıyacak yatırımlarda bulunmanın ön plana çıkması, birçok akademisyenin ifadeleri nedeniyle akademik ortamdan uzaklaştırılmaları ile sonuçlanmıştır.

81

açıklamak veya bir konu/sorun hakkında tartışma/fikir beyan etme noktasında herhangi bir politik otoriteden ya da yönetim kademlerinden müdahale görmeme üzerine bir hak arzusu vardır (Lovejoy, 1992’den akt. Ǻkerlind ve Kayrooz, 2009).

Pozitif anlam ifade eden haklar ise akademik pratiklere katılımı kapsar (Ǻkerlind ve Kayrooz, 2009: 454) ve bunun sağlanmasında yükseköğretim kurumlarının rolünü sorumluluklar çerçevesinde belirlenmesini bekler. “-e özgürlük” olarak nitelenmiş bu durum, akademik katılımın sınırlarının çizilmesi konusunda bir belirsizlikle karşı karşıyadır. Akademik seçime herhangi bir pratik/eylem dahil olabilir midir yoksa bu uygulamalar belirli eylemlere mi ilişkindir? Ve eğer bir belirlilik söz konusu olacaksa bu, kim tarafından ve nasıl belirlenecektir? (Ǻkerlind ve Kayrooz, 2009: 454).

Akademik özgürlüğün ne olduğuna dair tanımın bazı durumlarda bulanıklaşması ve net bir görünüm kazanmaması sorunlara neden olmaktadır. Bunun kaynağı kurumsal veya yasal olarak çizilmiş çerçeveler olabileceği gibi öğretim elemanlarının akademik özgürlüğü nasıl yorumladıkları ve algıladıkları ile ilgili de olabilmektedir (Yamaç, 2009: 253; Balyer, 2011).

Åkerlind ve Kayrooz (2009), akademisyenlerin akademik özgürlüğü nasıl anladıklarına ilişkin fenomenografik çalışmalarında, akademik özgürlüğün beş farklı kategoride algılandığını tespit etmişlerdir:

Akademik faaliyetlerde bir kısıtlılık olmaması,

Dışsal olarak düzenlenmiş sınırlar içinde kısıtlılığın olmaması,

Bireylerin kendilerinin düzenledikleri alan içinde kısıtlılığın olmaması,

Akademik faaliyetlerin kurumsal desteği içinde kısıtlılık olmaması,

Akademisyen olmanın sorumluluğu çerçevesinde bir kısıtlılık olmaması,

Bu kategoriler, akademik özgürlüğü anlamada bireysel özerklik, meslektaşlık ya da disipliner özerklik ve kurumsal özerklik arasında bir ayrım olduğunu ifade eder. Şöyle ki, akademik özgürlük bir hak olarak bireylere atfedilir (1 ve 2. Kategoriler); bu hakların kısıtlanması ya meslektaşlık ilişkisine ya da disipliner kriterlere (3. Kategori) bağlıdır; veya söz konusu kısıtlılık, toplumun ihtiyaçlarını karşılamada destek veren

82

kurumun (4. Kategori) beklentileri doğrultusunda olmalıdır. Ancak eğer, akademik özgürlüğü aynı zamanda sorumluluğun kendi kendine belirlendiği bir alan olarak görüyorsak, o zaman bütün olarak akademisyenin meslektaşlarına/disiplinine, kurumuna ve topluma karşı sorumluluklarının farkında olması (5. Kategori) beklenir (Åkerlind ve Kayrooz, 2009: 464).

Bu açıklamaların ortak noktası, akademisyenlerin istedikleri her türlü faaliyeti yaparken ya da yönetsel ve politika belirleyici kararlara katılırken, bir takım zorunlulukların varlığının kabulünü içermeleridir. Daha açık bir anlatımla, akademisyenler, akademik işin ve mesleğin, ders anlatmak, araştırma yapmak, topluma faydalı olmak, bilimsel platformlarda bulunmak, kamu desteği ya da özel fonların isteği ile araştırmalarda bulunma gibi belli yaptırımlar içerdiğini ve bunların yönetilmeye açık süreçler olduklarını kabul etmektedirler. Ancak, ne anlatacaklarını, eğitim programlarını nasıl hazırlayacaklarını, hangi araştırma konularını incelemeye değer bulacaklarını ve toplum açısından hangi sonuçların verilmesinin yarar sağlayacağını kendileri karar vermek istemekte ve bunu “akademik özgürlük” olarak algılamaktadırlar. Bu yönüyle akademik özgürlüğün ne olduğuna dair kabul, bireylerin araştırma yapma ve eğitim süreçlerinde her türlü etkiden uzak olabilmelerini içerir (Tierney, 2001: 7).

Araştırma yapma, yapacağımız araştırma konusunun etkisi doğrultusunda fon bulacağı için, temel alan araştırmaları yerine uygulamalı araştırmalar tercih edilir olacaktır. Dolayısıyla bu durum, benim yapmak isteğim araştırmayı doğrudan etkileyecektir. Diğer bir noktada da eğitimin verilmesi ile ilgilidir. Üniversitelerin öğrenci kaydı için girdikleri rekabetin odağında yer olan uluslararası öğrenciler, altın yumurtlayan tavuk gibidir (Tierney, 2001: 12). Dolayısıyla, derslerin içerikleri ve not sistemleri elbette ki bu temelde şekillenecektir.

Akademisyenlerin, ders programlarının ve içeriklerinin belirlenmesinde özgür olma hakları kadar bütçe kullanımı konusunda da bir özgürlüğe sahip olmaları beklenir. Ancak bu idari kısıtlar, üniversite ve fakülte yönetimlerinin bürokratik işleyişlerinden destek bulabilmektedir. Bu gibi durumların dışında bölüm ya da bilim dalı başkanlarının derslerin dağılımı, akademik izin talebi gibi konularda keyfi tutumları da söz konusu olabilmekte; bu sisteme dayalı baskılar usta-çırak ilişkisi gibi, büyüğe saygı gibi kaygan ve belirsiz tanımlamalarla temellendirilmektedir (Yamaç, 2009: 259).

83

Ayrıca özgürlüğe müdahale noktasında bilimsel araştırmalarını yaparken desteğin herhangi bir isteğe bağlı olarak verilmemesini, kendi uzmanlıklarını ilgilendiren bir konuda düşüncelerini beyan ederken ya da tartışmaya katılırken hiçbir korku ve çıkar hissi duymamalarını içeren bir özgürlük anlayışı olması gerektiğine inanmaktadırlar (Åkerlind ve Kayrooz, 2009: 458-461). Tierney'in 2000-2001 yılları arasında Avustralya üniversitelerinde yapmış olduğu görüşmeler de akademisyenlerin konuşma özgürlüğünü hissetmediklerini doğrulamaktadır (Tierney, 2001: 7). Bu bağlamda, örneğin, halktan birisinin zor(un)lu uygulamalar karşısında yorumlarından ya da eleştirilerinden vazgeçmesi mümkünken, akademisyenlerin aldıkları sorumluluk gereği “sessiz kalma” haklarının olmayışı (Turner, 1988’den akt. Ǻkerlind ve Kayrooz, 2009), akademik özgürlüğün bir hak olarak akademisyenlere tanınmasında bazı engeller olduğunu gösterir. Bu durum, akademik işin piyasa talepleri doğrultusunda değişen koşulları ve hesapverebilirlik sisteminin yerleşmesi ile ilişkilendirilmektedir. Çünkü akademik özgürlük hakkındaki bu tür tartışmalar, akademisyenlerin akademik işlerinde açık ve esnek olma yönündeki cesaret ihtiyaçlarının ve genel anlamda topluma ve birbirlerine karşı hesapverebilirliklerinin benimsendiğinin somut bir göstergesidir (Tight, 1988: 132’den akt. Ǻkerlind ve Kayrooz, 2009: 455).