• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: NEO-LİBERAL SÜREÇTE KURUMSAL BİR AKTÖR OLARAK

1.1. Modern Üniversitenin Sorgulanma ve Yeniden Yorumlanma Dönemi

1.3.2. Etkin Üniversite: Uluslararasılaşma ve Hareketlilik

Üniversite pratiğini etkileyen olgulardan biri olan uluslararasılaşma, küreselleşme olgusunun içinde yer alan, ancak küreselleşmeden farklı olarak, akademik sistemler, kurumlar, bireyler tarafından küresel akademik çevre ile rekabet için yürütülen politika ve uygulamalara vurgu yapan bir kavramdır (Altbach ve Knight, 2007: 290).

Tıpkı küreselleşme tartışmalarında olduğu gibi uluslararası hareketliliğin de yeni olmadığı, üniversitenin ve hatta onun da öncesine uzanan çağlardan itibaren hem gezginci ruhuyla gezen bilim insanlarının, hem de bilgiye ulaşma arzusunda olan, hayat boyu öğrenme güdüsüyle hareket eden öğrencilerin varlığından söz edilebilir. Bu mistik arayışların dışında ekonomik koşullar ya da stratejik amaçlarla yer değiştiren akademisyenler olduğu gibi, beyin göçü şeklinde bulundukları ülkeyi terk ederek başka ülke üniversitelerinde çalışmalarına devam eden bilim insanları ve öğrenciler bulunmaktadır (Welch, 2005a: 71-72). Bunun dışında, ülkesinin içinde bulunduğu karmaşadan ya da ideolojik tarafgirlikten uzaklaşmak ve hatta bazen kaçmak suretiyle ulusaşırı kurum değiştirme tarih boyu yaşanmış ve halen yaşanmaya devam etmektedir. Hareketliliğin, akademinin doğasının bir özelliği olduğu anlaşılmaktadır. Ancak son zamanlarda bilim dünyasında görülen hareketliliğin büyük bir ivme kazanması, uluslararası taşımacılık alanında meydana gelen gelişmeler ve küresel iletişim ağlarının yaygınlaşması ile açıklanmaktadır. Bununla birlikte üniversitelerin uluslararasılaşmaya bu kadar meyletmesinin nedeni, sadece kolaylaşan imkanlar ve bireysel tercihlerle açıklanabilirliğin ötesindedir.

Uluslararasılaşma derken bir anlamda yeni bir eğitim dilinden bahsettiğimiz bu durum, kurumsal olarak geleneksel üniversite modelinin sınırlarını zorlayan yeni bir örgütlenme dinamiği ile yerleşmektedir. Üniversitelerin zorunlu olarak ya da isteyerek uluslararası eğitime kapılarını açmaları, dünyada kültürel öğelerin geçişini kolaylaştıran ortak bir anlaşmaya dayandırılmaktadır. Bu anlaşma, 1993 yılının ortalarında gündeme gelen ve esas itibariyle 1995 yılında imzalanan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS)’dır. Hizmet sektörünün önemli bir kurumu olan üniversiteler, bu anlaşma ile hem ulusal bir ikon olarak devletleri temsil etmeleri, hem de ulusun kültürel birikimini taşıması (Welch, 2005b: 89) nedeniyle ön plana çıkmıştır.

60

GATS çerçevesinde sınırların bu karşılıklı kaldırılışının ulusların birbirini tanıma ve bölge kalkınması temelinde toplumların refahını arttırma gibi amaçları olduğu da yadsınmamalıdır. Nitekim politik ve ekonomik kaygılarla hareket edilen, aynı amaca hizmet etmesi beklenilen farklı bölgesel anlaşma birlikleri de söz konusudur. Avrupa Birliği kapsamında gerçekleştirilen anlaşmalar bu durumun tipik bir örneğini oluşturur. Bologna sürecini takip ederek kurulmuş programlar (ERASMUS/SOCRATES) öğrencilere, akademisyenlere ve hatta idari personele ayrılan bütçeleriyle önemli ölçüde hareketlilik imkanı sunar. Yine aynı kapsamda yürütülen çerçeve programları ve projeler, hareketliliği kolaylaştıran politik altyapıyı sağlar. Benzer bir oluşum NAFTA (Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) başta olmak üzere, Avustralya’nın girişimciliğinde Asya-Pasifik Ekonomik Birliği (APEC); bunun yanı sıra yine aynı bölge üniversitelerinin gelişimi için kurulan UMAP; Meksika, Kanada ve Amerika’nın ilişkileri, Fullbright Amerikan bursları sağladıkları imkanlarla üniversitelerin, öğrenci ve akademisyenleri ile geçişkenliğe hizmet etmektedir.

Uluslararasılaşmayı arttıran etkenlere baktığımızda İngiliz dilinin yaygınlaşması ön plana çıkmaktadır (Welch, 2005b: 71). ABD’nin piyasayı belirleyen hakim güç olması ve dünya politikalarına nüfuz etme şekli, İngiliz dilini bireylerin geleceğini belirleyen bir anahtar haline getirmiştir. Üniversite eğitiminin ardında iş bulmak isteyen ya da akademik kariyerinde yükselmek isteyen bireylerin İngilizce eğitimini mutlaka almaları gerekmektedir. Bu anlamda dili İngilizce olan ülkeler eğitim alanında en çok öğrenci ve başarılı akademik çalışan çeken mekanlar haline gelmiştir.

Bugün pek çok ülkede İngilizce eğitim veren kurumların sayısı artmıştır. Bu durum uluslararasılaşmanın belli merkezlerden çıkarak oldukça geniş bir alana yayıldığının bir göstergesidir. Ancak, durum bundan ibaret değildir. GATS süreciyle birlikte dil ve tarih gibi kültürel öğelerin bir ticari sözleşme kapsamına girmesi, eğitimin de ticarete konu edilebilirliği hususunda endişe bırakmaz şekilde meşru zeminine oturtulmuştur. Özellikle uluslararası öğrenci kabulü, finansman sıkıntısı çeken üniversitelerin öğrenci harçlarından elde ettiği gelirlerle üniversite bütçesine oldukça ciddi bir kaynak akışı sağlaması nedeniyle önemli bir fırsat olarak görülmüştür. Hizmetler sözleşmesinin WTO (Dünya Ticaret Örgütü) ve OECD ile birlikte açtığı bu yolda ülkeler birbiri ile

61

rekabet etmek için birer şirket gibi hareket etmekte, pazarlama taktiklerine başvurmaktadırlar. Tüm bu gelişmeler ise ticarileşme sürecini hızlandırmaktadır.

Bugün birçok Avrupa ülkesi, en iyi üniversiteleri saymazsak, ülke dışından gelen öğrencilerden yüksek harçlar talep etmemekteler. Bunun nedeni ülkeler arasındaki uluslararası öğrenciye sahip olmadaki yarıştır. Ancak Avustralya gibi gelir elde etmeyi önemseyen ülke üniversiteleri de bulunmaktadır. Öyle ki, kimi üniversitelerde %25’i bulan yabancı öğrenciler37 nedeniyle yerli öğrenciler kayıt yaptıramama gibi durumla karşı karşıya kalabilmektedirler (Currie ve Vidovich, 2009: 448).

Uluslararası hareketlilik bağlamında bilinen en yaygın kurumsal aktörlerden biri ERASMUS kapsamındaki değişim programlarıdır. Her seviyeden öğrencinin katılabildiği bu programdan, akademik ve idari personel de yararlanabilmektedir. Avrupa Birliği kapsamında gerçekleştirilen ERASMUS değişim programı, birçok akademisyen ve öğrencinin farklı ülkelerde bir deneyim yaşamasını verdiği hibelerle desteklemektedir. ERASMUS, Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenen Yaşam Boyu Eğitim Programı (The Lifelong Learning Programme) ve staj hareketliliği ile birlikte mesleki eğitim programı olan Leonardo Da Vinci de hareketlilik kapsamına alınmıştır. 1990’ların başında programa katılan akademisyen sayısı 1500’den azken, 1990’lerin sonlarına gelindiğinde 7000’i bulmuştur (Enders ve Teichler, 2005: 110). Özellikle, Almanya ve Fransa ERASMUS programı ile öğrenci hareketliliğinden en çok yararlanan ülkeler olarak gösterilmektedir. Fransa eski sömürgelerinden gelen öğrenciler nedeniyle daha avantajlı durumda (Currie ve Vidovich, 2009: 449; Welch, 2005b) olmakla birlikte Avrupa Birliği’ne aday ülkeler de dahil olmak üzere anlaşmalı üniversite sayısı her geçen gün genişlemektedir (Altbach ve Knight, 2007: 291).

Bu sayılar giderek artmakla birlikte, giden öğrencinin/akademisyenin misafir olduğu okulda kalma süresinde ciddi düşüşler gözlenmektedir. Örneğin, haftalık olarak gerçekleştirilen ziyaretler, verilen hibe miktarlarının düşmesine rağmen daha fazla tercih edilmektedir. Bu durum, hareketliliğin hızlandığını göstermektedir. Ancak bu hızlanmış hareketlilik, henüz uyum sürecinde olan Avrupa üyeleri için bir takım zorunluluklar da getirmektedir. Derslerin uyumunu akreditasyon sisteminin işlerlik

37 Bu öğrenciler 1990’ların sonrasında Asya krizi sonrasında ve Eylül 2001 olaylarından sonra ülkeye gelen Asyalı öğrencilerdir.

62

kazanmasıyla aşmaya çalışan üniversiteler, ev sahibi ülke ile misafir ülke arasındaki bürokratik işleyişi, Bologna sürecine uyumlaşma adımlarıyla çözmektedirler.

Uluslararası hareketlilik, öğrencilerin yanı sıra akademisyenler arasında da yaygınlaşan hatta gerekli olan bir durum haline gelmiştir. Ulusaşırı bir partner edinme, projelerde muhakkak dikkat edilen hususlardan biri olmakta, akademisyenler uluslararası alana kaydıkça iş tatminleri de yayın potansiyelleri de artmaktadır. Farklı kültürleri ve öğrenme biçimlerini tanıma akademisyenler için taze bir nefes gibi olmaktadır. Farklı ülkelerden akademisyenleri buluşturan, ortaklaşa yürütülen çalışmalar, hem uluslararası yayınların fazlalaşmasını, hem de meslektaşlık ilişkisinin iletişim ağları üzerinden yerel bağlamdan öteye taşınmasını sağlamaktadır.

Ancak uluslararası hareketlilik teşvik edici olduğu kadar kısıtları da mevcuttur (Welch, 2005b: 86). Öncelikle, hali hazırda finansal zorluk yaşayan üniversiteler akademisyenlerine yurtdışı talepleri için bütçe ayırmakta zorlanmaktadır. Bu durum sözü geçen burslar ve programlar aracılığıyla aşılmaya çalışılmakta, ancak ideolojik karşılığı ya da daha iyimser bir ifadeyle kurumların fon sağladığı araştırmacılara yönelik beklentileri konusunda bir netliğin olmaması, araştırmacıların bu tür kurumlara yönelmesini engelleyebilmektedir. Ayrıca ulusal ve kültürel ayrımlar, ortak bir dil ve amaç birliği oluşturmak için aşılması gereken zorluklar olarak açığa çıkmaktadır. Bunun yanı sıra akademisyenleri ortaklaşa çalışmaya iten yönetsel gereklilikler, uluslararasılaşmanın doğasını bozmaktadır. Ayrıca aynı yönetsel uygulamalar, akademisyenleri artan iş yükleri dolayısıyla isteseler dahi yerlerinden kımıldayamaz hale getirmektedir.

Hareketliliğin genel anlamda hem akademisyenlere, hem de üniversiteye olan katkısını inceleyen çalışmalar, değişim programlarından yararlanan öğretim elemanlarının ders verme performanslarının olumlu yönde geliştiğini ve deneyimi yaşayan öğrencilerin de kesinlikle yaşamamış olanlara göre geleceklerine daha olumlu katkıları olduğunu belirtmektedir (Enders ve Teichler, 2005; Welch, 2005a; Enders, 1998). Bu hem farklı kültürleri tanıma, anlama tecrübesi edinmeleri, hem de başka bir ülke sisteminin verdiği eğitimi alarak farklı bilgi birikimleriyle karşılaşmalarına bağlıdır.

Eğitim-öğretim alanında önemli katkıları olan öğrenci hareketliliğinin üniversite ve akademisyenler açısından bazı sıkıntılı yönleri bulunmaktadır. Bu süreç, hem yönetime

63

hem de personele ekstra görevler yüklemektedir. Öğrencilerin değişim sürecine adapte olmaları için yönetilmesi gereken süreç, bunun için eğitilmesi gereken personel ve oluşturulması gereken prosedürler anlamına gelmektedir. Sözü edilen bu işler, personel ihtiyacını doğurmakta, ancak çoğu zaman ilave ücret ödemeksizin araştırma görevlilerinin iş yüküne eklenmektedir.