• Sonuç bulunamadı

A. HABER

2. Haber-i Vâhid

Haber-i vâhid, “bir” manasına gelen “دحاو” kelimesiyle buna muzâf “haber”

“ربخ” kelimesinden müteşekkil “دحاولاربخ” şeklinde ya da sıfat tamlaması biçiminde “دحاولا ربخلا” olarak da kullanılır. Yine sıfat tamlaması biçiminde “دحاو ربخ” (haberün vâhidun) olarak kullanımının yanında “vâhid” kelimesinin çoğulu olan “âhâd” ile beraber bulunduğunda ise “haberu’l-âhâd667 ve ahbâru’l-âhâd” 668 şekliyle de

662 Subhi es-Sâlih, a.g.e., s. 125. 663 Cezâirî, Tevcîhü’n-nazar, I, 114. 664 Serahsî, Usûlü’s-Serahsî, I, 291.

665 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 32; el-Fakîh ve’l-mütefakkih, I, 277.

666 Bağdâdî’den sonraki hadis usûlü müellifleri eserlerinde mütevâtir habere değinmeden

geçmemişlerdir. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. İbnu’s- Salâh, Ulûmu’l-Hadîs, s. 267; Nevevî, Takrîb, s. 85; İbn Hacer, Nuhbetü’l-fiker, s. 196; es-Suyûtî, Tedrîb, I, 85; Cezâirî, a.g.e., I, 33.

129

kullanıldığı da görülür. Genellikle “haberu’l-vâhid”669 şeklinde kullanılmakla birlikte

“haberu vâhid” 670 ve “el-haber el-vâhid”671 tabirleriyle de ifade edildiği

görülmektedir.672

Sözlükte “bir kişinin verdiği haber”673 anlamındadır. Istılahta ise “bir nesilde bir tek râvî tarafından rivâyet edilen habere denir.”674

Usûl kitaplarında çoğunlukla “haber-i vâhid” ile “âhâd haber” birbirinin eş anlamlısı olarak kullanılmakla beraber,675 hadisin “âhâd” vasfını taşımasının onun

her zaman “haber-i vâhid” olduğunu göstermeyeceği de söylenmektedir. Bundan dolayı hadisçiler, usulcüler ve fakîhler tevâtür derecesine ulaşmayan bir haberi “âhâd haber” kabul ettikleri için haberi nakleden râvi sayısının bir, iki, üç veya daha fazla olması arasında fark görmemişlerdir.676

Haber-i vâhidler gerek anlam içeriği bakımından, gerekse değeri bakımından, hadis usulcüleri, fıkıh usulücüleri ve kelamcılar tarafından farklı incelemelere tabi tutulmuşlardır. Mahiyet ve kavram bakımından bu terim ilk zamanlar “bir veya birkaç kişinin haberi”677 anlamına gelirken daha sonra “mütevâtir seviyesine

ulaşmayan heber”678 manasında kullanılmıştır.679 Bir kişinin getirdiği haberle amel

etmenin delilleri asr-ı saâdet zamanına kadar götürülmektedir. Bu devirde haber-i vâhid terim olarak söz konusu olmasa da birçok örnekle hadis kitaplarında yerini

668 Cezâirî, a.g.e., I, 68, 136.

669 Hatîb el-Bağdâdî, el- Kifâye, s. 34; el-Fakîh ve’l-mütefakkih I, 278; İbn Hacer, Nüzhetü’n-nazar, s.

55.

670 İbn Hacer, Nüzhetü’n-nazar, s. 54. 671 Hatîb el-Bağdâdî, el- Kifâye, s. 226.

672 Haber-i vâhid’in değişik tarifleri ve anlamı için ayrıca bkz. Koçkuzu, Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vâhitlerin İtikât Ve Teşrî Yönlerinden Değeri, s. 50-53.

673 Zebidî, Tâcü’l Arûs, I, 20; İbn Hacer, Nüzhetü’n-nazar, s. 55.

674 Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 7. Haber-i vâhid hakkında geniş bilgi için bkz.

Koçkuzu, Ali Osman, Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vâhitlerin İtikât Ve Teşrî Yönlerinden Değeri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, no. 272, Ankara, 1988.

675 Mesela Hatîb el-Bağdâdî el-Kifâye’sinde bazen “âhâd haber” terimini kullanmayı tercih ederken

aynı meseleyi anlatırken başka bir yerde “haber-i vâhid” ibaresini zikretmiştir. Bkz. el-Kifâye s. 32 ve s. 34.

676 Ertürk, Mustafa, “Haber-i Vâhid”, DİA., “Haber-i Vâhid”, XIV, 349. 677 Ayrıntılı bilgi için bkz. eş-Şâfiî, er-Risâle, s. 369, 370.

678 İbn Hacer, Nüzhetü’n-nazar, s. 55; Hatîb el-Bağdâdî, el- Kifâye, s. 32.

679 Geniş bilgi için bkz. Koçkuzu, Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vâhitlerin İtikât Ve Teşrî Yönlerinden Değeri, s. 78-83.

130

almış, daha sonra da bu örnekler delil olarak sunulmuştur.680 Dolayısıyla bu tezi

savunanlara göre, Hz. Peygamber hem ibadete müteallık konularda hem İslam’ın temel prensipleriyle ilgili konularda hem de devlet idaresiyle ilgili meselelerde bir kişinin getirdiği haberle uygulamalarda bulunmuştur. Kubâ Mescid’inde namaz kılan Müslümanların, bir kişinin haber vermesine güvenerek Kâbe’ye yönelmeleri681 buna

ilaveten Hz. Peygamber’in elçilerini, valilerini, kadılarını, zekat memurlarını çeşitli icraat ve dini hükümlerin uygulanması için teker teker göndermesi ve bu kişiler Hz. Peygamber’in emirlerini söz konusu topluluklara getirdiklerinde bu insanların tek olarak gelen bu kimselerin getirmiş olduğu haber ve emirlere itaat etmeleri gibi birçok uygulamalar, ilk zamanlar haber-i vâhid teriminin içeriğinin “bir kişinin getirdiği haberi” ifade ettiğini gösteren deliller olarak sunulmuştur.682 Daha sonra

“tek kişinin verdiği haber” olarak nitelenen bu terim farklı bir boyut kazanarak “mütevâtir haber seviyesine ulaşamayan haber” şeklinde tarif edilmiş, “tek kişinin verdiği haber” ise daha sonra “muayyen olmayan bir toplulukla” muallakta bırakılmıştır.683 Haber-i vâhid ile ilgili tartışmalar sadece onun tarifiyle sınırlı

kalmamış, tariften de kaynaklanan çeşitli anlayış ve anlam farklılıkları neticesinde haber-i vâhidlerin bilgi değeri, bunlarla amel ve dinde hüccet olma konusu asırlarca hadisçileri, usûl-i fıkıhçıları ve kelamcıları meşgul etmiştir.

a. Hatîb’in Haber-i Vâhid Tanımı

İlk zamanlar haber-i vâhid terimi “Bir kişinin diğer bir kişiden rivâyet ettiği haber”684 olarak lugat manasına uygun bir şekilde tanımlansa da, daha sonraları

hadisçiler arasında meşhur olan tariflerde beyan edildiği gibi; haberi rivâyet eden râvi sayısı şart koşulmamış, bu haberin bir kişi tarafından rivâyet edebileceği685 gibi,

680 bkz. Hatîb el-Bağdâdî, el- Kifâye, s. 32, 43, 45; Şâfiî, er-Risâle, s. 402; el-Âmidî, Ebu'l-Hasen

Seyyüddüddîn Ali b. Ebî Ali b. Muhammed b. Sâlim es-Sa'lebî (ö. 631/1233); el-İhkâm fî Usûli’l-

ahkâm, (I-IV), thk. Abdürrezzâk Afîfî, el-Mektebetü'l-İslamî, Beyrût/Dımeşk. ts. II, 112, 113; IV, 242,

243.

681 Buhârî, Salât, 32; Tefsîru sûre, 2; Âhâd, 1; Müslim, Mesâcid, 13, Nesaî, Salât, 24; Kıble, 3;

Dârimî, Salât 30; İmâm Mâlik, Muvatta, Kıble, 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 10, 16, 113. Bu örnek için ayrıca bkz. Hatîb el-Bağdâdî, el- Kifâye, s. 46.

682 eş-Şâfiî, er-Risâle, s. 288, 369, 401-419; el- Kifâye, s. 46, 47.

683 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 32; Ertürk, Mustafa, “Haber-i Vâhid”, DİA., XIV, 349. 684 eş-Şâfiî, er-Risâle, s. 369.

131

iki, üç veya daha fazla kişi tarafından da rivâyet edilebileceği belirtilmiştir.686 Artıp

giden bu sayı Hatîb’in ifadesiyle “topluluk” olarak tarif edilmiş, dolayısıyla belirli bir sayıyla sınırlandırılmamıştır.687 Hatîb âhâd haberle ilgili görüşlerinde İmam

Şafiî’den birçok nakilde bulunup, bizzat ismini de zikrederek onun verdiği örnekleri delil olarak gösterse de688, müellifin haber-i vâhidle ilgili tanımı Şafiî’den farklıdır. İmam Şafiî haber-i vâhidi “Hz. Peygamber’e ulaşıncaya kadar bir kişinin bir kişiden rivâyet ettiği haber”689 olarak tarif ederken, Hatîb, âhâd haberi “mütevâtir haber

şartlarını taşımayan haber”690 olarak tanımlamış ve devamında haber-i vâhidi rivayet

edenlerin bir topluluk dahi olsa ilim ifade etmeyeceği görüşüyle de Şâfiî’nin tarifindeki “bir kişi” sayısını “topluluk” ifadesiyle muallakta bırakmıştır.691

Haber-i vâhid, râvilerinin sayısına, zan ifade edip etmemesine, makbul ve merdûd oluşuna göre kısımlara ayrılır.692 Âhâd haberlerin çeşitli şekillerde

sınıflandırılması bize kadar ulaşan usûl-i hadis kitaplarında ilk olarak Neysâbûrî’nin

Ma’rifetü ulûmi’l-hadîs’inde görülmektedir. en-Neysâbûrî’nin 23, 24 ve 25.

nevilerde haber-i vâhidin kısımları olan meşhur, garip ve fert hadislerden bahsettiği görülse de693 bu hadis çeşitlerinin haber-i vâhidin kısımları olduğunu açıkça beyan etmemektedir. Fakat farklı bir sınıflandırma olarak haber-i vâhidin kısımları Hatîb’in

el-Fakîh’inde karşımıza çıkmaktadır.694 Müellif burada âhâd haberleri, müsned ve mürsel olarak ikiye ayırmış, müsned olan âhâd haberlerin ilim ifade eden çeşitlerinin olabileceği gibi ilim ifade etmeyen çeşitlerinin de olabileceğin belirtmiştir.695

Mütevâtir haberlerin sayısıyla ilgili konuda da ele aldığımız gibi Hatîb’in sayı bakımından mütevâtir haberlerin çok olduğu yönünde görüşü olabileceğini

686 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 32; Cezâirî, Tevcîhü’n-nazar, I, 108. 687 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 32.

688 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 40, 46; el-Fakîh ve’l-mütefakkih, I, 283-292. 689 eş-Şâfiî, a.g.e., s. 369.

690 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 32; el-Fakîh ve’l-mütefakkih, I, 277.

691 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 32. “Vâhid’in” bir tek kişinin haberi tarzındaki adlandırmadan

kastedilen anlamın, haber verenin mutlaka tek kişi oluşunu ifâde etmediği de ileri sürülmektedir. Bkz. Koçkuzu, Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vâhitlerin İtikât Ve Teşrî Yönlerinden Değeri, s. 78.

692 İbn Hacer, Nuhbetü’l-fiker, s. 166; Cezâirî, Tevcîhü’n-nazar, I, 495. 693 Bkz. Hâkim en-Neysâbûrî, Ma’rifetü ulûmi’l-hadîs, s. 92-102. 694 Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve’l-mütefakkih, I, 277.

132

belirtmiştik.696 Yaşadığı devirde hadislere ve hadisçilere karşı olan çeşitli eleştirilere

karşı Hatîb’in bazı eserler kaleme aldığı bizzat kendi müellefâtında da dile getirilmiştir.697 İşte bu sebeple Hatîb’in âhâd haberin tanımı hususunda Şafiî’de olduğu gibi “tek kişinin tek kişiden rivâyeti” tanımı yerine, bunu bir sayıyla sınırlandırmaması haber-i vâhidi sayı bakımından sınırlandırıp sünnet-i nebevinin kapsamını daraltmak isteyenlere karşı bir tedbir olarak düşünülebilir.

b. Haber-i Vâhid’in Bilgi ve Amel Değeri

Haber, bilginin aracı olduğundan, bilginin mahiyetini anlamak haberin bilgi değerini belirlemede kaçınılmazdır.698 Bir haberin bilgi değeri ifade etmesi, haber

verilen şeye inanmanın vacib olması, yani o şeyin, itikadın bir parçası olması demektir.699 Bu sebeple haber-i vâhid üzerindeki tartışmaların en önemli noktalarından birini de haber-i vâhidin ilim ve amel yönüyle değeri oluşturmaktadır. Kaynaklarda “haber-i vâhid bilgi/ilim ifade eder” ya da “haber-i vâhid bilgi/ilim ifade etmez” şeklinde karşımıza çıkan bu iki farklı iddia etrafındaki tartışmalarla bir sonuca varılmak istenmiş, meselenin özünü de bu tanımlar meydana getirmiştir. Haber-i vâhidin bilgi gerektirmemesinin anlamı, haberin yalan olmasının veya haber hususunda vehme düşülmüş bulunmasının mümkün oluşudur.700 Bununla ilgili

mezhepler arasında yapılan tartışmalara bakıldığında, haber-i vâhidin ilm-i yakîn ifade edip etmediği, dolayısıyla dinde delil olup olmayacağı hakkında farklı görüşlerin olduğu görülmektedir. Genel olarak Hanefî, Şâfiî, Mâlikî mezhepleriyle Muʻtezile ve Hâricîler haber-i vâhidin doğru olması yanında yalan olma ihtimalini de göz önünde bulundurarak ilim ifade etmeyeceğini, hatta Muʻtezile ve Havâric daha da ileri giderek haber-i vâhidle amel etmenin gerekli olmadığını söylemişlerdir.701 Ahmed b. Hanbel, Mâlik b. Enes ve hadisçilerin çoğunluğu ise, haber-i vâhidin sıhhati sâbit olunca ilm-i yakîn ifade ettiği, dolayısıyla ameli gerektirdiği görüşü

696 Örnekler için bkz. Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., I, 276, 277.

697 Bağdâdî'nin hadis ehlini ateşli bir şekilde savunması ve hadis ehlinin karşısında gördüğü diğer bazı

grupları tenkît etmesiyle ilgili görüşleri ve nakilleri için bkz. Hatîb el-Bağdâdî, Şerefu ashâbi’l-hadîs (Dâru İhyâ-i's-sünne), s. 3, 4, 55, Ankara, ts. Bu konuyla ilgili olarak ayrıca farklı baskı olarak şu kaynağa bkz. Hatîb el-Bağdâdî, Şerefu Ashâbi’l-Hadîs (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları), Muhakkikin açıklaması s. IX.

698 Ekinci, Özden Kanter, Haberin Bilgi Değeri, Kelam Araştırmaları, 7:1, s. 155, (Ocak 2009) 699 Hansu, Mutezile ve Hadis, s. 120.

700 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 119; Apaydın, Yunus, “Haber-i Vâhid”, DİA., XIV, 356. 701 İbn Hazm, a.g.e.,, I, 119.

133

üzerinde ittifak etmişlerdir.702 İbn Hazm, haber-i vâhidin bilgi gerektirmediğine dair

öne sürülen, haber-i vâhidde yalan, yanlışlık ve vehmin mümkün olduğu şeklindeki gerekçenin esasen doğru olduğunu, fakat Allah Teâla’nın bazı haberleri bu nitelikten berî kıldığı hususunda “zârûrî-hissî burhân” veya bilgi gerektirecek biçimde nakledilmiş bir “nas türünden naklî-zarûrî burhan” bulunması durumunda, bu haber için artık yalan ve vehmin söz konusu olmayacağını, nitekim hakkında delil bulunduğu için Hz. Peygamber’in sözünde yalan ve vehmin mümkün olmadığında bütün mezheplerin ittifak ettiğini belirtmiştir.703

Âhâd haberlerin katiʻ olduğunu savunanlara karşı Hatîb haber-i vâhidle ilgili olarak el-Kifâye’sinde “haber-i vâhid katiʻdir diyenlere red babı” başlığıyla bu görüşe karşı çıkmıştır. Bu bab başlığı altında; peygamberlik iddiasında bulunup da doğruluğuna dair yanında bir delil olmayan kimsenin bu iddiasının doğru olmadığı gibi, haber veren bir kimsenin verdiği haberle ilgili yanında bir delil olmadan verdiği haberin yalan olacağının aynı şey olduğunu böylece onun yalan olduğu hususunda kesin bilgi hasıl olacağını iddia etmesinin kıyaslanamayacağını belirtir. Çünkü Bağdâdi’ye göre eğer bu doğru bir kıyas olsaydı sahabe, tâbiîn ve onlardan sonra gelen Müslüman imamlardan olan kimselerin tek başına haber verip doğruluklarına dair yanlarında bir delil olmayan kimselerden sadır olan âhâd haberlerin de yalan olması kesin bilgi gerektirirdi. Yine ona göre şahitlik hususunda aynı durum söz konusudur. Yani peygamberlik iddiasında bulunan kimse ile haber-i vâhidin râvisi kıyas edilseydi şahitlik hususunda da durum aynı olurdu ve şahitlik edenlerin sayısı tevâtür derecesine varasıya kadar çok olsa bile onların yanında doğruluklarına dair bir delil olmadıktan sonra şahitlikleri yalan olurdu. Bu ise sonsuza kadar böyle uzar gider ve sonuçta da Müslüman hâkimler şahitliğe dayanarak hükmedemez olurdu.704

Zaten müellif haber-i vâhidi tarif ederken de onun râvilerinin çok olması halinde dahi ilim ifade etmeyeceğini belirtmiştir.705 O’na göre biz haber-i vâhidlere dayanarak

ibâdet etmiş olduğumuz ahkâm ile ilgili konularda bize gelen haberlerin mahiyetini tam olarak bilemeyiz. Dolayısıyla bu bilgide bir kesinlik söz konusu değildir. Âhâd

702 İbn Hazm, a.g.e., I, 119.

703 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 121,122; Apaydın, Yunus, “Haber-i Vâhid”, DİA., XIV, 357. 704 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifaye, s. 34-35

134

haberlere dayanarak yapmış olduğumuz ameller bize haber getiren kimsenin doğruluğuna güvenerek yani onun doğru olduğunu “zannederek” işlemiş olduğumuz fiillerdir.706 Bağdadi el-Kifâye’sinde “kabul edilip amel edilmesi gereken muttasıl haber”707 bab başlığı altında her ne kadar da direkt olarak haber-i vahidden söz

etmese de, kabul edilecek haber-i vâhidin özelliklerinden bir kaçını naklettiği rivâyetlerle aktarmıştır. Bu özellikler;

1. Senedinde meçhûl ve cerhe uğramış bir râvinin bulunmadığı munkatıʻ olmayan mevsûl hadisdir ki bu hadis ihticâca elverişlidir.708

2. Senedin başından ta ki Hz. Peygambere varıncaya kadar seneddeki râvilerin sika olması ki bu sıfatı haiz râvinin rivayeti kabul edilirken buna muhalif olan rivayet reddedilir.709

İşte Bağdâdi bir râvide ve rivayette bulunması gereken bu özellikleri sayarak aslında kabul edilip amel edilecek haber-i vâhidin özelliğini belirtmiş oluyor. Bab başlığı ve konunun içeriği doğrudan haber-i vâhidle ilgili olmasa da,710 hem bu bab

başlığından önceki hem de daha sonra gelen “ hadisiyle ihticâc edilip, kabul edilmesi gereken râvinin vasfı” ile ilgili bab başlığı içeriğinde verilen rivâyetler haber-i vâhidle ilgili olması hasebiyle Hatîb bu nakillerle, kabul edilecek haberi vâhidden bahsetmektedir. Aynı konuyu Hatîb “ancak sika râvinin rivayetlerinin kabul edilebileceği” ile ilgili bab başlığı altında da naklettiği rivâyetlerde işlemiştir.711

Haberi vahidin kesinlik ifade ettiği görüşünü reddeden Hatîb doğru ve yalan olma ihtimalinden dolayı712 sağlamlığı bilinmeyen haberlerle, Rasûl-ü Ekrem’den

şerî ahkâm konusunda hadis ehlinin rivâyet ettiği ihtilaflı hadisler hususunda

706 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 35. 707 Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., s. 36. 708 Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., s. 36. 709 Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., s. 36.

710 Bu bab başlığı “kabul edilmesi ve amel edilmesi gerekli olan muttasıl haber” adıyla yer alıyor.

Bkz. Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., s. 36.

711 Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., s. 48.

712 İbn Hazm, el-İhkâm adlı eserinde haber-i vâhidde yalan ve yanılmanın söz konusu olabileceğini

ileri sürerek haber-i vâhidin ilim gerektirmediği görüşünde olanlara şiddetle karşı çıkmıştır. O’na göre esas olan, butlan olduğu veya nesh edildiği kesin olarak bilininceye kadar sünnetle amel etmenin vâcib olmasıdır. Aksine bir haber ortaya çıkıncaya kadar sünnetin bu tür yalan ve yanılmadan beri olmasıdır. Bkz. İbn Hazm, el-İhkâm, I, 120.

135

tevakkuf edilmesi gerektiğini söylemektedir.713 Çünkü Bağdadi’ye göre bu

hadislerde doğru ve de yalan olma ihtimalinin olmasından dolayı hangisinin diğerinden daha üstün/baskın olduğu bilinememektedir. Bağdadi devamında şöyle der: “Ancak bu rivayetlerde zikrettiğimiz şartlar714 bulunduğu takdirde bunlarla amel

edilebilir.”715

Hâtib’in eserlerinde ortaya koyduğu düşünceleri topluca ele alındığında aslında onun görüşünün haber-i vâhidin ilim ifade ettiği yöndedir. Müellif temelde haber-i vâhidin ilim ifade ettiği görüşüne karşı çıksa da bazı şartlar altında haberi vahidin ilim ifade ettiğini söylemiştir. el-Fakîh adlı eserinde âhâd haberi mürsel ve müsned diye ikiye ayırması, daha sonra da müsned olan haber-i vâhidin ilim ifade edeceğini açıkça söyleyip bunu örneklendirmesiyle de bazı şartlar altında haber-i vâhidin ilim ifade ettiğini kabul etmiştir.716 Hatta ümmetin kabul edip de bir kısmının kendisiyle

amel ettiği bir kısmının da amel etmediği haber-i vâhidin bu konu da aynı seviyede olduğunu, bu haber-i vâhidlerle amel edilebileceğini ve bu haberlerin istidlâli ilim ifade ettiğini söylemiştir.717

Hatîb fukâhadan bazılarının “haber-i vâhid bâtınî değil zâhirî ilim ifade eder” sözüne de karşı çıkmış, tıpkı İbn Hazm gibi718 hakikatte ilim için bâtın ve zâhir diye

bir ayrımın olamayacağını savunmuştur. Söz konusu fukahânın dayanak gösterdikleri “…Eğer siz onların inanmış kadın olduklarını öğrenirseniz…”719 ayetinin

kastettikleri manadan uzak olduğunu belirtmiştir.720

Usûl-i hadisçilerden İbnu’s- Salâh, sıhhatinde problem olmayan, Buhârî ve Müslim’in ittifak ettiği ya da ikisinden birinin tahrîc ettiği haber-i vâhidin bilgi ifade

713 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 33.

714 Bağdâdî’nin bu şartlarını daha önce/yukarıda “kabul edilip amel edilmesi gereken muttasıl haber”

bab başlığı altında zikretmiştik. Bunun yanında Bağdâdi’nin şartları bunlardan ibaret değildir. İlerleyen bölümlerde bu şartlar geniş şekilde ele alınacaktır. Bu şartlara ilave olarak Bağdâdî’nin eserlerinde geçen diğer şartlardan bazıları için bkz. Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 472; el-Fakîh, I, 354.

715 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, s. 33. 716 Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh, I, 277. 717 Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., I, 278. 718 İbn Hazm, el-İhkam, I, 127. 719 Mümtahine, 60/10.

136

ettiğini iddia etmiştir.721 İbnu’s-Salâh bu şekilde düşünürken Hatîb daha önce

zikrettiğimiz gibi senedin sağlam olması halinde haber-i vâhidle amel edilebileceğini söylemişti.722 Müellif İbnu’s- Salâh devamında icmaâlarında hatadan masûm olan

ümmetin bu iki kitabı tasdik ve amel edilebilir olarak gördüklerini de belirtmiştir.723

Nevevî bu görüşe karşı çıkmış; Buhârî ve Müslim’in rivâyet ettiği hadislerin kuvvetli zan ifade ettiğini kabul ederek bunu çoğunluğun ve tahkîk ehlinin görüşüne dayandırmıştır.724 İbn Hacer ise karînelerle elde edilen haber-i vâhidin, tercih edilen

görüşe göre nazarî ilim ifade ettiğini söylemiş ve karînelerle elde edilen bu haber-i ahâdın birkaç çeşidi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Buhârî ve Müslimin bu konulardaki üstünlüğünün de hafızlar tarafından kabul edildiğini de vurgulamıştır.725

Haberi vâhidlerin bilgi değeri üzerinde durulduğu kadar onunla amel etme konusu da âlimleri uzun süre meşgul etmiştir. Birçok usûl âlimi gibi Hatîb de eserlerinde bu iki konuyu iç içe ele almıştır. Haber-i vâhidin dinde delil olup olmadığına dair görüşlerin I. (VII.) yüzyılın sonlarına doğru itikadî mezheplerin ortaya çıkması ve fıkhın II. (VIII.) yüzyılın ilk yarısında tedvin edilmeye başlamasıyla birlikte ortaya çıktığı iddia edilmektedir.726 II. Hicri asrın başlarından

itibaren siyasi buhranlar neticesinde tarih sahnesine çıkmaya başlayan bazı itikadî mezhepler, Kur’an’a uygun olarak İslam akâidine belirli bir yön veren Hz. Peybamber’in hadislerini red ve inkâr yoluna sapmışlar ve bu akâid üzerinde derin tesirler, tebdîl ve tağyîrler yapmışlardır.727 Ağırlıklı olarak usûl-i fıkhın ve Kelam

ilminin konusu olan haber, mütevâtir haber ve haber-i vâhid ve bununla amel meselesi Hatîb’in eserleriyle728 hadis usûlü konusu olarak müstakil bab başlıkları

721 İbnu’s- Salâh, Ulûmu’l-Hadîs, s. 28. 722 Hatîb el-Bağdâdî, a.g.e., s. 33. 723 İbnu’s- Salâh, Ulûmu’l-Hadîs, s. 28. 724 Nevevî, Takrîb, s. 28.

725 İbn Hacer, Nüzhetü’n-nazar, s. 59-65.

726 Ertürk, Mustafa, “Haber-i Vâhid”, DİA., XIV, 350.

727 Koçyiğit, Âhâd Haberlerin Değeri, AÜİFD., 14, Sayı 0, s. 137. Ankara, 1996.

728 Biz burada Bağdâdî’den önce günümüze kadar ulaşan hadis usûlü eserlerini kastetmekteyiz. Bu

telifatlardan er-Râmehürmüzî’nin el-Muhaddisu’l-fâsıl beyne’r-râvî ve’l-vâî adlı eseriyle Hâkim en-