• Sonuç bulunamadı

1.5. Kişiliğin Sona Ermesi ve İspatı

1.5.1. Ölüm

1.5.3.6. Gaiplik Kararının Sonuçları

TMK’nın 35. madde hükmü mucibince “ ilândan sonuç alınamazsa, mahkeme

gaipliğe karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi kullanılır. Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğurur.” Kanun’un 45. maddesine göre de kişi hakkındaki

gaiplik kararı, kararı veren hâkimin talebi doğrultusunda ölüm kütüğüne kaydedilir. Bu düzenlemeler gaiplik kararının kişiliği sona erdirdiğini ve geriye etkili olarak hüküm ifade ettiğini göstermektedir. Yani mahkemenin vermiş olduğu gaiplik kararı, ölüm tehlikesinin vuku bulduğu veya en son haberin alındığı günden itibaren geçmişe şamil olarak gaibin kişiliği sona erdirir ve hukuki sonuçlar da bu andan itibaren doğar (Budak, 2011: 41).

Ayrıca TMK’nın 35. maddesinde yer alan “aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi” ifadesi gereği, gaipliğine karar verilen şahıs ne hayattadır ne de ölüdür. Kişi hakkında gaipliğe karar verilmesiyle birlikte ölüme bağlı haklar tıpkı gaip ölmüş gibi sonuçlar doğurur (Zevkliler vd. , 2008: 92).

Diğer taraftan TMK’da yer alan şartların gerçekleşmesi halinde hâkimin gaiplik konusunda karar vermesi zorunludur. Hâkim karar vermedikçe gaipliğe bağlanan hukuki sonuçlar açısından, sadece haber alınamama ya da “ölüm tehlikesi içinde kaybolma” yeterli olmaz (Zevkliler vd., 2008: 91).

1.5.3.6.1. Aile Hukuku Bakımından

Gaip kişi evli ise gaiplik kararı ile evlilik ölümdeki gibi kendiliğinden sona ermez. TMK’nın 131. maddesine göre; “Gaipliğine karar verilen kişinin eşi, mahkemece

evliliğin feshine karar verilmedikçe yeniden evlenemez.” Hakkında gaiplik kararı verilen

kişinin eşi evlilik akdinin feshini açacağı bir dava ile kendi ikametgâhının bulunduğu yerdeki mahkemeden isteyebilir.

Evliliğin iptaline karar verildikten sonra gaipliğine karar verilen eş ortaya çıkarsa, taraflar evliliklerini sürdürmek istiyorlarsa yeniden evlenmelidirler yoksa bir kez iptal edilen evlilik kendiliğinden gaibin dönmesiyle geçerlilik kazanmaz. Eş bu arada ikinci bir evlilik yaptıysa ikinci evlenme geçerli bir evlenmedir ve gaibin geri dönmesinin bu evlenme üzerinde herhangi bir etkisi yoktur (Helvacı, S., 2010: 36).

Evlilik feshedilmediği sürece gaip kişi ile eşinin evlilikleri devam eder. TMK’nın 285. maddesine göre bu evlilik birliği devam ederken, gaibin eşi bir çocuk dünyaya getirirse ve çocuk kocanın “ölüm tehlikesi içinde kaybolmasından” veya “en son haber

alma tarihinden” sonra üçyüz gün içinde doğmuşsa, babası gaipliğine karar verilen eştir. 1.5.3.6.2. Miras Hukuku Bakımından

Kişinin hakkında gaiplik kararı verilmesiyle şahsa bağlı hakları son bulur mülkiyet hakları ise “ölüm tehlikesi içinde kaybolma” veya “son haber alma” anından itibaren kendiliğinden mirasçılara geçer. Kimlerin mirasçı olacağı karar tarihine göre değil, kararın geçmişe etkisi sebebiyle, ölüm tehlikesi ya da son haber alma tarihine göre saptanır (Oğuzman vd., 2015: 34). Diğer bir ifadeyle gaiplik kararının verildiği tarihten itibaren değil, kişinin “son haber alma” veya “ölüm tehlikesi içinde kaybolma” anından itibaren kişinin ölü olduğu ispatlanmış gibi, gaibin mirasçıları ölüme bağlı haklarını kullanır (Helvacı, S., 2010: 35). Mirasçıların durumu ise üç ayrı dönemde incelenebilir.

Kişinin kaybolması ile gaiplik kararı arasındaki safhada gaibin yaşadığına ya da öldüğüne ilişkin bir karine bulunmaktadır (Arat, 2006: 270). Bu dönemde gaip mirasçı olamayacağı gibi miras bırakan da olamaz (Oğuzman vd., 2015: 34). Ancak bu dönem içerisinde mirasçı sıfatıyla kendisine düşmesi gereken mirasla, kendi malvarlığı hakkında koruyucu tedbirler alınır (Akipek vd., 2009: 260). Dolayısıyla bu aşamada kendisine düşen miras payı, hem kendisinin olası mirasçılarına hem de miras bırakanın mirasçılarına teslim edilmez ve mahkeme tarafından resmen yönetilir. Nitekim TMK’nın 586/1. maddesine göre “ortada bulunmayan ve mirasın açıldığı anda sağ olup olmadığı

ispat edilemeyen mirasçının miras payı resmen yönetilir.” Gaipten kalan ve tereke olan

adlandırılan malvarlığı için ise TMK’nın 427/1. maddesine göre yetkili mahkeme tarafından “yönetim kayyımı” atanır (Rüzgaresen, 2012: 1374).

Terekenin teminat karşılığı mirasçılara geçtiği dönemde, gaiplik kararının alınmasıyla birlikte ölüme benzer bir şekilde geçmişe etkili olarak durum tesis edildiğinden, gaibin terekesi mirasçılarına geçer. Gaibin ölmüş olması ne kadar muhtemel ise de yaşıyor olması da mümkündür. Dolayısıyla gaibin bir gün ortaya çıkması olasılığı söz konusudur. TMK’nın 584. maddesi gereği terekeden pay alanlar mallar kendilerine verilmeden önce, ileride gaibin zuhur etmesi durumunda kendisine ya da ortaya çıkabilecek üstün hak sahiplerine iade edeceklerine ilişkin teminat göstermek zorundadır (Oğuzman vd., 2015: 35).

Ölüm karinesinde güvence/teminat gösterilmesine gerek yok iken gaiplik söz konusu olduğunda güvence zorunludur (Hatemi, 2005: 75). Bu güvencenin de TMK’da belirtildiği gibi “ölüm tehlikesi içinde kaybolma durumunda beş yıl, uzun zamandan beri

haber alınamama durumunda ise on beş yıl ve her halde en çok gaibin yüz yaşına varmasına kadar geçecek süre için” gösterilmesi gerekir. Beş yıllık süre, mirasa konu

malların mirasçıya tesliminden; on beş yıllık süre ise, gaiplik kararı verilen kişinin en son haber alma tarihinden başlayarak hesaplanmaktadır. Ancak gösterilen teminat gaibin mallarına el konulması durumunda geçerlidir. Şayet davacılar sadece gaiplik kararının verilmesini istemişler ise bu takdirde davacıların herhangi bir teminat göstermeleri gerekmez (Yargıtay 2. Daire, 30.04.1960 Tarih, E.1959/2128, K.1960/2642 Sayılı Karar). Ayrıca gaibin mirasçısı Devletse, teminat gösterme yükümlülüğü yoktur (Arat, 2006: 271).

Öte yandan üstün dereceli mirasçıların kimler olduğu TMK’nın 495 ve devamındaki parantel sisteme göre tayin edilmektedir. Aynı parantel içindeki üstün mirasçılık, bu mirasçılar ile ölen arasındaki hısımlık derecelerine göre saptanır. TMK’nın 495. maddesine göre ölenin altsoyu, ana ve babasından daha üstün dereceli mirasçıdır. Altsoy söz konusu olduğu zaman ölenin birinci derecedeki altsoyu yani çocukları, ikinci derecedeki altsoyundan yani torunlarından daha üstün dereceli mirasçılardır. Saklı paylı (mahfuz hisseli) mirasçıların söz konusu olmadığı hâllerde, atanmış mirasçıların yasal mirasçılardan daha üstün dereceli mirasçı sayılmaları gerekir. Üstün dereceli mirasçılar mirasa tercihen diğer mirasçılardan önce sahip olurlar (Akipek vd., 2009: 265).

Mirasın nihai olarak mirasçılara geçtiği dönemde yani TMK’da belirtilen “ölüm

tehlikesi içinde kaybolmalarda” beş yıl, “uzun zamandan beri haber alınamamalarda”

on beş yıl ve her halükarda hakkından gaiplik kararı verilenin en çok yüz yaşına varmasına kadar geçecek süreler tamamlandıktan sonra teminat sona ermekte, kişisel güvence oluşturan kefiller kefaletten kurtulmakta ve tereke hiç bir şarta mukayyet olmaksızın mirasçıların olmaktadır. Ancak bu süreler dolduktan sonra dahi gaibin veya üstün hak sahibi birinin ortaya çıkma ihtimali söz konusu olabilir (Helvacı, S., 2010: 37).

TMK’nın 585/1. maddesine göre de gaip zuhur ederse ya da bir başkası üstün hakka sahip olduğunu ispat ederse terekeden pay alan her kimse aldıklarını gaibe ya da üstün hak sahibine geri vermekle mükelleftir. Ancak gaibin mirasçısı Hazine ise aynen

gaibin mirasını teslim alanlar gibi gaibe veya üstün hak sahiplerine malları geri vermekle yükümlüdür (Oğuzman vd., 2015: 35).

TMK’nın 585/2. maddesinde geri verme zorunluluğu gaibe karşı sınırlandırılmamışken üstün hak sahibi kimselere karşı miras sebebiyle istihkak davasındaki zamanaşımı ile sınırlandırılmıştır. TMK’nın 639. maddesine göre de geri verme yükümünün süresi mirasçı iyi niyetli ise 10 yıl, kötü niyetli ise 20 yıldır. Sürelerin başlangıcı son haber alma veya “ölüm tehlikesi içinde kaybolma” tarihidir (Arat, 2006: 271).