• Sonuç bulunamadı

Hayır 487 92,8 Hayır 503 95,8 Toplam 525 100,0 Toplam 525 100,0 Mutluluk/ Eğlence Evet 289 55,0 Hayır 236 45,0 Toplam 525 100,0

Literatürde konuyla ilgili yapılmış diğer çalışmalardan tezimizin farklılığını ortaya koyan iki yönü bulunmaktadır. Bunlardan birincisi sosyalleşmenin fizikselin yanında sanal süreçleri de içine alan melez biçim ve yeni form kazanmasıyla ilgilidir. İkincisi ise sosyal medya kullanımının gün geçtikçe daha da artmasının önemli sebeplerinden birisinin insanların fiziksel yaşamda bireysel ve toplumsal bazı önemli psiko-sosyal ihtiyaçlarını karşılayamaması olduğu iddiasıdır.

İnternetin diğer medyalara oranla çok hızlı yayılmasında diğer medyalardan farklı olarak insan doğasındaki merak, paylaşma ve duygular ile insanların hassas oldukları yeme, içme, cinsellik, zenginlik, savaş ve şiddet gibi konularda zengin içeriğe sahip olması önemli bir yere sahiptir (Poe, 2015: 352- 356). İnsanların belirli ihtiyaçlarını karşılamak üzere medyayı kullandıkları tezi Lazarsfeld’in öncü çalışmalarını ortaya koyduğu; Eliha Katz ve Denis McQuail tarafından geliştirilen akımının temel yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre medya kimliğin sunumu, eğlenme ve sosyalleşme gibi psiko-sosyal ihtiyaçların karşılanma aracıdır. Önemli olan medyanın içeriği değil insanların medyayı kullanım biçimleridir (Bourse ve Yücel, a.g.e: 91).

Modern dönemin etkilerinin ve post-modern dönemin genel özelliklerinin iç içe yaşandığı günümüzde sosyal medyaya yönelimde temel ihtiyaçlara dair alan araştırması ile elde

edilen dağılım önemli sonuçlar ortaya koymaktadır. Araştırmaya katılan öğrencilerin normal yaşamda yoksunluğunu hissettikleri için sosyal medya kullanımıyla karşılamaya çalıştıkları psiko-sosyal ihtiyaçlarına ilişkin yüzdelikler şu şekilde sıralanmaktadır: %55 mutluluk- eğlence, %41,3 sosyal ortam, %20,6 arkadaş, %19,2 özgürlük, %15,8 beğenilme/ takdir edilme, %7,2 duygusal ilişki ve %4,2 güvende olma (Tablo 19). Analiz sonuçları araştırmaya katılan öğrencilerin yarıdan fazlasının normal yaşamda mutluluk-eğlence ihtiyacını tam olarak karşılayamadığı, her 5 öğrenciden birinin fiziksel ilişkilerinde yalnızlık yaşadığı ve fiziksel dünyada özgür olmadığını hissettiği için sosyal medyayı kullandığını göstermektedir. Elde edilen bu sonuçlar sosyal medyanın kullanımıyla fiziksel yaşamda tam olarak doyumu sağlanamadığından dolayı sosyal medya kullanımı ile karşılanan ihtiyaçların anlaşılması kadar fiziksel yaşamın bu konudaki eksikliklerinin anlaşılması adına da yol göstericidir. Aynı zamanda bağımlılık ölçüsünde sosyal medya kullanımının engellenmesi adına fiziksel yaşamda hangi boşlukların doldurulması gerektiği de bu sonuçlardan yola çıkılarak tespit edilebilir. Fiziksel iletişim ve etkileşim süreçlerinde var olan söz konusu boşluklar doldurulmadan sosyal medyanın yoğun kullanımının önüne geçilemeyeceği açıktır.

Araştırma sonuçlarına bakıldığında duygusal ilişki geliştirilmesi amacıyla sosyal medyanın oldukça az kullanıldığı görülmektedir. Bu durum fiziksel ilişkilerin duygusal bağlanma ve ilişkiler açısından sanal ilişkilere göre daha fazla önemsendiğini göstermektedir. Güvende olma ihtiyacına yönelik kullanım oranının düşüklüğü de fiziksel dünyanın öğrenciler açısından önemli ölçüde güvenilir olarak algılandığını göstermektedir. Bu durum bireysel ihtiyaçların karşılanması noktasında sanal dünyanın fiziksel dünyaya bir alternatif olmadığına da işaret etmektedir.

Araştırmaya katılan öğrencilerin sınıfları ile sosyal medyayı normal yaşamda eksikliğini hissettiği özgürlük amacıyla kullanımı arasında da anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (x2=9,713a

sd=3 p=,021). Hazırlık ve 1. sınıftaki öğrencilerin %14,1’i; 2. sınıf öğrencilerinin %15,8’i, 3. sınıf öğrencilerinin %26,5’i ve 4. sınıf ve üzeri öğrencilerin %24,4’ü sosyal medyayı özgürlük ihtiyacını normal yaşamda tam olarak karşılayamadığı için kullanmaktadır (Ek-2 Tablo 52). Elde edilen sonuçlar sosyal medyanın özgürlük ihtiyacının karşılanması amacıyla en çok 3. sınıf öğrencileri, en az ise hazırlık ve 1. sınıf öğrencileri tarafından kullanıldığını göstermektedir.

Yapılan alan araştırması sonuçlarına göre öğrencilerin alanları ile sosyal medyayı normal yaşamda mutluluk/ eğlence ihtiyacını yeterince karşılayamadığı için kullanmaları

arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (x2=9,787a sd=3 p=,020). Sayısal alan öğrencileri

%44,7; sözel alan öğrencileri %62; eşit ağırlık alanı öğrencileri %55,2 ve özel yetenek alanı öğrencileri %57 oranında normal yaşamda mutluluk/ eğlence ihtiyacını yeterince karşılayamadıkları için kullanmaktadırlar (Ek-2 Tablo 53). Elde edilen sonuçlar sözel alanındaki bölümlerde okuyan öğrencilerin araştırmaya katılan diğer alanlar içinde sosyal medyayı en fazla normal yaşamda mutluluk/ eğlence ihtiyacını yeterince karşılayamadıkları için kullandıklarını, sayısal alandaki bölümlerde okuyan öğrencilerin ise en az düzeyde bu amaçla sosyal medyayı kullandıklarını göstermektedir. Sosyal medya mutluluk/ eğlence amaçlı kullanılıyor olsa da bu ihtiyacının karşılanmasına ne ölçüde hizmet ettiği de tartışmalıdır.

Frankfurt Okulu tarafından kitle iletişim araçlarına yöneltilen eleştiriler postmodern dönemin iletişim araçları olan internet ve sosyal medyayı da yakından ilgilendirmektedir. Zira medyanın mutluluk üretebileceği inancına ve medya kullanılarak mutlu olma beklentisine yönelik bir eleştiri söz konusudur. Kitle iletişim araçlarıyla sağlanan eğlence konusunda eleştirel yaklaşan Horkheimer ve Adorno (1996: 36), kitle iletişim araçları ile sağlanan eğlencenin anlamının her zaman için hayatın içindeki acıların unutulması ve onlar hakkında düşünülmemesi olduğunu savunur. Temelinde ‘‘acizliğin’’ olduğunu savunduğu bu eylem değersiz gerçeklikten bir kaçış değildir. Medya aracılığıyla sağlanan eğlence, aslında zorluklara karşı direnme düşüncesinden bir kaçıştır. Eğlencenin vaat ettiği ‘‘kurtuluş’’ hayatın içindeki sorunların inkâr edilmesinden değil, sorunların düşünülmesinden kurtuluştur.

İnternet ağları üzerinden gönderilen mesajın resim, ses, görüntü gibi birden fazla duyu organına hitap eden ''ikonik'' yönü ''toplumsal pratiklerin ve değerlerin duyusallaşmasına'' neden olmuştur. Görsel-işitsel medyalar ''ucuz uyarıcı eğlencelerin'' tüketimi ile meydana gelen toplumsal pratikler meydana getirmişlerdir. İnternet bu ''ucuz uyarıcı eğlencelere'' ulaşımı ve aktif katılımı kolaylaştırmıştır. Bu durum toplumsal pratik ve değerlerin hazza dayalı meydana gelmesinde de etkili olmuştur. Diğer taraftan görsel-işitsel medyanın hâkim olduğu döneme göre internet ile eğlence, zaman ve mekândan bağımsız, her istenildiğinde ulaşılabilir hale gelmiştir. Bu durum boş zaman ile boş zaman olmayan zaman arasındaki ayırımı ortadan kaldırmıştır. Eğlence daha önceden kendisine ayrılan zaman ve mekânın sınırları ortadan kalktığı için eğlence dışı zamanı da ele geçirmiştir. Bu durumun meşrulaştırılmasında kullanılan iki argüman vardır: Modern yaşamın stresi ve insanın kendini ifade etmesinde internetin bir nimet olduğu inancı (Poe, a.g.e: 370- 376). Hazzın değer ölçüsü haline gelmesi ve sosyal ilişkilerin devamlılığına yön verecek ölçüde karşılığının gündelik yaşamda olması görsellik temelli eğlencenin sürekli tüketimine bağlı olarak gelişmektedir. Görsellik ve tüketim

eğlenmenin yegâne yolu olma yolunda ilerlemektedir ki, bu ilerleyiş insanların sahip olduğu tüm zamanların serbest zaman sosyal kurumu tarafından ele geçirilmesi ile neticelenmektedir. Serbest zaman sosyal kurumu, üretime ayrılması zorunlu olan ve çalışmanın merkezi etkinlik olduğu zamanın daha verimli olmasına önemli katkılar sağlasa da serbest zamanın, sahip olunan zamanın tamamı üzerinde hakimiyet kurması bireysel ve toplumsal sorunlara yol açacaktır.

Bilgi teknolojileri alanında devrim ölçüsünde meydana gelen ilerlemeler endüstri sonrası toplumuna göre bilgi toplumu olarak adlandırılan günümüz toplumunda ''kültür-kimlik arayışlarının'' artmasına neden olmuştur. Bu arayışlar büyük ölçüde ''belirsizlik'' temel durumu ile karşılaşmaktadır. Günümüzde tatmin edici bir kültürel bütünlüğe ve kimlik üretimine ulaşamayan birey teknolojinin eğlence yönünü ağırlıklı kullanarak yaşanan teknolojik devrimi ''anlamaya ve ona yetişmeye'' çalışmaktadır (Güvenç, 2009: 32). Sosyal medyanın en çok mutluluk/ eğlence amacıyla kullanılması aslında günümüzde bireysel olarak en çok ihtiyaç duyulanın ne olduğu konusunda da fikir vermektedir. Sosyal medya mutluluk/ eğlence üretebilmekten ziyade sağladığı oyalanma ile gündelik yaşamın stres ve sorunlarından uzaklaşma sağlaması yönüyle bu ihtiyacı karşılar görünmektedir.

Araştırmaya katılan öğrencilerin sosyal medyayı normal yaşamda arkadaş ihtiyacını yeterince karşılayamadığı için kullanmaları ile öğrenim gördükleri fakülteler arasında anlamlı bir ilişki vardır (x2=29,743a sd=10 p=,001). Sosyal medyayı normal yaşamda arkadaş ihtiyacını

yeterince karşılayamadığı için en çok %40,5 oranla Turizm Fakültesi öğrencileri kullanmaktayken, bu amaçla sosyal medyayı en az kullanan öğrenciler %4,3 oranla Hukuk Fakültesi öğrencileridir (Ek-2 Tablo 54).

Sosyal ortam, arkadaş, duygusal ilişki, mutluluk/ eğlence, beğenilme/ takdir edilme, özgürlük ve güvende olma ihtiyaçlarına yönelik sosyal medyanın bu çeşitlilikte ve yoğunlukta kullanımı günümüzde özellikle gençler tarafından yaşanan sanal sosyalleşme süreçlerinin gelişiminin açıklayıcılarındandır. Sosyal medya, günümüzde insanların bireysel ve toplumsal önemli psiko-sosyal ihtiyaçlarının fiziksel iletişim ve etkileşim süreçlerinde karşılanamamasından kaynaklanan boşluğa yerleşmiştir. Söz konusu boşluğu ne ölçüde doldurduğu ya da doldurabileceği konusu ise tartışmalıdır. Bununla birlikte bireysel farklılıkların bu konuda ölçüt olduğu düşünülmektedir. Sosyal medyayı bilinçli ve kontrollü kullananlar aradıklarını sosyal medyada büyük oranda bularak yaşamlarını zenginleştirirlerken, bilinçsiz ve kontrolsüz olarak sosyal medyayı kullananlar sorunlarının üstünü geçici olarak örtmekten başka bir sonuç elde edemeyeceklerdir.

4.5. Fiziksel ve Sanal Sosyalleşme Süreçlerine Etki Eden Faktörlere İlişkin Bulgular

Sosyalleşme süreçlerinin sosyal medya kullanımına bağlı olarak kazandığı melez biçimin ve yeni formun anlaşılabilmesine yönelik yapılan alana araştırmasında kullanılan anket formunun ikinci bölümü likert tipi 39 ifadeden oluşmaktadır. Alan araştırması kapsamında bu 39 ifadenin tamamı faktör analizine tabi tutularak sosyal medya kullanımına yönelik değişkenlerin yapısı anlaşılmaya çalışılmıştır. Faktör analizi sonucunda anket formunda yer alan 19 ifade amaçlanan faktör gruplamasında birden fazla grupta ve düşük yükleme puanına sahip olduklarından dolayı elenmiş ve böylelikle faktör dağılımlarının heterojen bir şekilde gruplanması sağlanmıştır. Elde kalan 20 ifadenin (KMO değeri= ,869) toplam varyansın % 60,26’sını açıklayan 5 faktör altında gruplandığı görülmüştür (Ek-2 Tablo 55). Söz konusu faktör analizi ile birlikte ölçeğin bir bütün olarak güvenirlik analizi yapılmış ve ölçeğin güvenilir olduğu (Cronbach's Alpha= ,856) görülmüştür (Ek-2 Tablo 56).

Tablo 20: Fiziksel ve Sanal İletişim/ Etkileşimleri İçeren Sosyalleşme Süreçleri İfadelerinin Faktör Yüklemeleri (Principal components, Varimax) (N=550)

Ort. S.S 1 2 3 4 5

1. İhtiyaç ve Bağımlılık

Sosyal medya olmadan yapamam. 2,29 1,262 .766 Sosyal medya olmasa internet anlamsızdır. 2,55 1,379 .732 Sosyal medyada paylaştığım şeylerin beğenilmesi

önemlidir.

2,81 1,255 .730

Her an sosyal medyaya erişebilmek benim için çok önemlidir.

2,69 1,246 .702