• Sonuç bulunamadı

Göçün BaĢlangıcını ve Sürecini Açıklamaya Yönelik YaklaĢımlar

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE BAĞLAMSAL ÇERÇEVE

1.1. Göç Olgusunu KuramsallaĢması

1.1.2. Göçün BaĢlangıcını ve Sürecini Açıklamaya Yönelik YaklaĢımlar

Göçle ilgili birçok eski kuram, göçü açıklamaya yönelik itici ve çekici faktörler üzerinde odaklanmaktadır. Ġtici faktörler, savaĢ, kıtlık, siyasi baskı ya da nüfus baskıları gibi insanları göçe zorlayan köken ülkenin dinamikleridir. Çekme kuvvetleri ise emek piyasası, daha iyi hayat Ģartları, düĢük nüfus gibi tersi faktörlerdir. Günümüzde ise çok yönlü bir süreç olarak kabul edilen göç süreci itme ve geçme kuramlarıyla açıklanamayacak kadar karmaĢık bir süreç olarak kabul edilmektedir (Giddens, 2008: 570 ). Farklı disiplinlerden bilim adamlarının ilgi duyduğu göç olgusu olağanüstü bir kompleksliğe sahiptir (Brettell, 2000: 1). Kompleks bir takım faktörler ve etkileĢimler göçü ortaya çıkarır ve bu akıĢı etkiler. Bu noktada göç sosyal oluĢun bütün yönlerini etkiler ve yine kendi kompleks dinamiklerini ortaya çıkarır. Göç çalıĢmaları literatürde iki farklı dala ayrılmaktadır. Göç güncel bir eylem olarak mekân ötesi bir hareket olarak genellikle coğrafyacılar ve ekonomistler tarafından ele alınmaktadır. Göçü bir ürün olarak ele alan çalıĢmalar ise etnik grupları ve diyasporaları inceleyerek, bu grupların entegrasyonu, etnik iliĢkileri ve kültürel özelliklerinin analizi yaparlar. King‘e göre her ne kadar bu iki alt alan analitik olarak farklılaĢsa da aralarındaki bağlantılar yeteri kadar ortaya çıkarılmamıĢtır. Göç olgusu göçmen topluluk üzerinde etkide bulunduğu gibi Glick Schiller, Portes, Pries ve Faist‘ın son yıllarda kuramsallaĢtırdığı ulusötesi göçmen topluluklar iki veya daha fazla ülke üzerinde yaĢamlarını sürdürmekte ve dönüĢüm göstermektedir (King, 2002: 91-92). Sirkeci (2006) ise bir süreç olarak uluslararası

göçü iki karĢıt bölüme ayırmaktadır. Bunlar göçün, birey ve grupların çatıĢan çıkarlarıyla ajanların hareketini düzenler ya da kontrol eder.

Göçün tarihi göç hareketlerinde kapitalizmin ve piyasaların egemenliğinin yarattığı iĢgücü talebinin belirleyiciliği yanında, göç bireylerin ve bu bireylerin ailelerinin de kararlarının önem taĢıdığı karmaĢık bir süreçte küresel göç örüntülerine makro ve mikro düzeydeki süreçler arasındaki etkileĢimden üretilen sistemler olarak bakılmaktadır (Toksöz, 2006: 117). Giddens (2008: 570) makro ve mikro süreçlerin arakesiti olarak Almanya‘daki geniĢ Türk göçmen topluluğunun durumunu örnek göstermektedir. Makro düzeydeki etmenler, Almanların ekonomik açıdan iĢgücüne gereksinimi, Türkiye‘deki ekonomik durumun çok sayıda kiĢinin arzuladığı düzeyde para kazanmasına engel olması gibi etmenlerdir. Mikro düzeyde ise, Almanya‘daki Türkiye kökenli topluluk içerisinde karĢılıklı desteği sağlayan gayri resmi iliĢki ağı ve kanallarıyla Türkiye‘de kalan aile ve arkadaĢlarla güçlü bağların olmasıdır.

Uluslararası göçü açıklamaya yönelik teoriler göçün niçin baĢladığını ve nasıl devam ettiği sorularını cevaplamaya çalıĢmaktadır. Neo – Klasik Ġktisat: Makro, Neo – Klasik Ġktisat: Mikro Teori, Ġkili ĠĢgücü Piyasa Teorisi, Dünya sistemleri Teorisi göçün baĢlangıcını açıklamaya yönelik iken Ağ Teorisi, Kurumsal Teori, Kümülatif Nedensellik, Göç Sistemleri Teorisi göçün sürekliliğini açıklamaya yönelik teorilerdir (Massey, Arango ve diğ., 1993: 35). Yüzyılı göç çağı olarak isimlendiren Castles ve Miller (2003: 22) göç sürecini açıklarken karmaĢık birçok faktör ve etkileĢimi hem etkilenen hem etkileyen bir süreç olarak tanımlayarak, göçün ekonomik teorilerle, tarihsel – yapısal yaklaĢım, göç sistem teorisi ve disiplinlerarası bir yaklaĢıma eğilim ve ulusöteci teori olarak dört ana baĢlıkta açıklamaktadır. Birçok teorik yaklaĢım göç akıĢını açıklamaktadır. Ekonomik yaklaĢımlar, göçü iĢgücü piyasasına bir tepki olarak ifade ederken, kültürel teoriler merkez-çevre iliĢkisi örüntüsüyle, sosyal ağlar ise göç akıĢının hali hazırda kurulan göç ağları olduğunu öne sürmektedir (Hooghe, Trappers ve diğ., 2008: 476).

Göçün Ekonomik Temelli Açıklanması: Neo – klasik iktisat teorisi,

coğrafyacı Ravenstein‘in formüle ettiği en eski sistemli göç teorileri olan göçün istatiksel kanunlarından gelmektedir. Bunlar, birçok demografyacının, coğrafyacının hala kullandığı daha önce de söz ettiğimiz itme çekme teorileridir.

Neo – klasik iktisat yaklaĢımları her ne kadar sosyologlar, demografyacılar veya diğer disiplinlerden bilim adamları tarafından da kullanılsa daha çok ekonomistlerin çalıĢmalarında görülmektedir. Bireyin göç kararında görece maliyet ve faydanın rasyonel karĢılaĢtırmasını referans noktası olarak almaktadır (Castles ve Miller 2003: 22). Neo – klasik iktisat yaklaĢımı makro ve mikro olarak ayrılmaktadır. 1954‘te Lewis‘in, 1961‘te Ranis ve Fei, 1970‘te Harris ve Todaro emek göçünü ekonomik geliĢim süreci içerisinde geliĢtirmiĢlerdir (Massey, Arango ve diğ., 1993: 36). Bireylerin ülkeler arasındaki farklılıklara göç ederek tepki göstermesini inceleyen bu teoride, göçün yapısal belirleyicileri üzerinde odaklanan makro yaklaĢımın yanısıra bireyin davranıĢını belirleyen mikro yaklaĢıma dayanmaktadır. Makro düzeyde göç sermaye ve emeğin eĢitsiz coğrafi dağılımından kaynaklanmaktadır. Bu durum kendini ücretlerin ve yaĢam standardının eĢitsizliğinde göstermekte ve göç arzın itmesi, talebin çekmesine bağlı yaratılmaktadır.

Neo – klasik teorinin egemenliğini 1970‘lerde ideolojik yelpazenin diğer ucunda duran bir düĢünce okulu olarak ta Neo – Marksist bağımlılık okulunun, özellikle Singer göçe iliĢkin çalıĢmalarında kırdan büyük kentlere hareket üzerinde durmuĢtur. Burada odak noktası sanayileĢmiĢ merkez ile kırsal çevre arasında ki eĢitsiz iliĢkilerdir. Ġkili iĢ gücü yaklaĢımı ise 1970‘lerin sonlarında Piore‘in de içinde olduğu bazı bilim adamlarının geliĢtirdiği bu teori göçü modern sanayi toplumlarının yapısal ihtiyaçlarıyla bağlantılandırmakta ve göç alan ülkelerin göç örüntüleri üzerine odaklanmaktadır. Bu yaklaĢıma göre göçmen iĢgücü için sürekli talep sanayileĢmiĢ ülkelerin tabakalı iĢgücü piyasalarının sonucunda ortaya çıkmaktadır. GeliĢmiĢ ekonomilerde gerek iĢgücü piyasasının genelinde gerekse iĢletme düzeyinde sermaye yoğun sektörler ve iĢler ile emek yoğun sektörler ve iĢlerin varlığına bağlı olarak iĢgücü piyasasında ikili bir yapı vardır. Profesyonel göçenlerin yeni ekonomisi teorisi ise 1990‘larda Stark tarafından geliĢtirilmiĢ olup Neo – Klasik geleneğe dayanmakta ve göçe yol açan süreçte göçmenin ailesinin veya hanesinin rolü üzerine odaklanmaktadır. Rasyonel seçim kararı bireyin değil aile stratejisinin önemli bir öğesidir (Toksöz, 2006: 16 – 17, 20).

Tarihsel – Yapısal yaklaĢım: Göçe Tarihsel – yapısal yaklaĢım birçok model içinde yer almaktadır. Bunlar bağımlılık teorisi, iç sömürgecilik, merkez çevre sistemi ve küresel birikim yaklaĢımıdır (Wood, 1982: 292). Entellektüel kökleri Marksist politik ekonomi ve dünya sistemleri teorisine dayanan Tarihsel – yapısal yaklaĢım, uluslar arası göçe 1970‘lerde alternatif bir yaklaĢım olarak ortaya çıkmıĢtır. Bu yaklaĢım dünya ekonomisi içinde ekonomik ve politik gücün eĢitsiz dağılımı üzerine vurgu yapmaktadır. Göç esas olarak ucuz iĢ gücünün sermaye için bir tür hareketlendirilmesi olarak görülmektedir. Tarihsel - yapısal yaklaĢım birçok göç kuramcısı tarafından eleĢtirilmiĢtir. KarmaĢık bir yapı arzeden çağdaĢ göç hareketlerini hem Neo – klasik yaklaĢım hem de tarihsel yapısal yaklaĢım tek yönlü bir Ģekilde analiz yapmaktadır. Neo – klasik yaklaĢım göç hareketlerinin tarihsel sebeplerini göz ardı etmekte ve devletin rolünü önemsizleĢtirmektedir. Tarihsel fonksiyonel yaklaĢım ise bireylerin ve grupların hareket ve motivasyonuna yeteri kadar ilgi göstermeyip sermayeyi tamamıyla belirleyici olarak görmektedir (Castles ve Miller, 2003: 25-26). Bu yaklaĢımda kültürel elementlerin rolü üzerine vurgu yapılmaktadır. Göçmenlerin çevre ülkelerden merkezdeki ülkelere doğru bir harekete eğilimleri olduğu farzedilmektedir (Hooghe, Trappers ve diğ., 2008: 476).

Göç Sistemleri Teorisi ve Disiplinlerarası Bir Eğilim: Göç sistemleri teorisi

göç deneyiminin bütün açılarını kapsaması için, çok çeĢitli disiplinleri dâhil etmeya çalıĢmıĢtır. Bu giriĢim daha çok bölgesel göç sistemlerini analiz etmeye eğilimli olsa da uzakta ki bölgelerle iliĢkilendirilebilmektedir (Castles ve Miller, 2003: 26). Uluslararası iliĢkilere, politik ekonomiye, kolektif eyleme ve kuramsal faktörlere önem verilmektedir. Göç sistemi kendi aralarında göçmen değiĢimi olan iki veya daha fazla ülke arasında kurulmakta ve teori bölgesel göç hareketlerinin çözümlemesinde kullanılmaktadır. Uluslararası göç özellikle geçmiĢte sömürgeci olan devletlerle eski sömürgeleri arasında cereyan etmektedir. Sömürgecilik döneminde bu ülkelerle kurulan kültüre, idari ve finansal, ulaĢım ve iletiĢimi kapsayan bu bağlar bu süreci kolaylaĢtırmaktadır. Böylece ortaya kendine özgü ulusötesi piyasalar ve kültürel sistemler çıkmaktadır. Ülkeler arası iliĢkiler devletlerarası olabileceği gibi kültürel bağlar, aile bağları ve sosyal temeller üzerinden olabilmektedir. Göç hareketlerini

anlayabilmek için hem makro hem de mikro yapılara bakmaktadır (Toksöz, 2006: 20).

Son zamanlardaki sanayi uluslarına doğru göçün altında yatan asıl sebep aile, arkadaĢlık ve cemaat ağlarıdır. Bu ağlara mevcut ilgi Göç Sistemleri teorisinin ardından gitmektedir. Göçün makro ve mikro belirleyicilerine artan bir ilgi sözkonusudur (Boyd, 2004: 639). Göç sistem teorisi göç teorisinin yeni bir ana akımı olarak ortaya çıkan daha kapsayıcı ve disiplinlerarası bir yaklaĢım eğiliminin bir parçasıdır. Bütün göç hareketlerinin temel prensibi makro ve mikro yapıların etkileĢimi olarak görülmektedir. Makro yapılar büyük ölçekli kurumsal faktörlere vurgu yaparken mikro yapılar göçmen ağları, pratikleri ve inançlarını ele almaktadır. Bu iki seviye mezo – yapılar olarak bahsedilen birçok orta seviye mekanizma tarafından bağlantılandırılmaktadır. Makro, mezo ve mikro yapılar göç sürecini açıklamak için iç içe geçmiĢtir ve bunları birbirinden ayırmak için açık bir çizgi bulunmamaktadır. Niçin insanların ülkelerini terk etme kararı aldıkları ve farklı bir ülkeye yerleĢtiklerini açıklayabilmek için tek baĢına yetecek bir sebep yoktur. Göç sürecini bütün yönleriyle anlamaya çalıĢmak gerekmektedir (Castles ve Miller, 2003: 27).

Ulusötesi Teori: Ulusötesi eğilim birçok çalıĢmada çok çeĢitli gerilimi, anlam

belirsizliğini ve çeliĢkiyi içinde barındıran küresel temele oturtulmaktadır ( Morris, 1997: 193). Çağımızın en tartıĢmalı konularından biride küreselleĢmedir. KüreselleĢmeye yaklaĢımlardan biri de ortaya çıkan küresel ekonominin yeni iletiĢim ve bilgi teknolojisinde ağ toplumuna temellenmesi olarak tanımlanmaktadır (Keller, 2002: 285 – 286). Ulusötesi sermayenin ve kitle iletiĢim araçlarının yayılımı küreselleĢme, ulusötecilik ve ulus devletin krizi tartıĢmalarını alevlendirmektedir (Smith ve Guarnizo, 1998: 3). Düzenli olarak birçok yer arasında hareket eden insanların ulaĢım ve iletiĢim teknolojisinin hızlı geliĢimi içinde göçmenlerin köken ülkeleriyle olan bağlarını artan bir Ģekilde sürdürmeleri küreselleĢmenin görünümlerinden biridir. Göçe dayalı olarak ülkeler arasında oluĢan yeni bağlantılara son yıllarda ilgi artmıĢtır.

Göç olgusuna yaklaĢımlardan biride, ulusötesicilik ve ulusötesi topluluklara dayanan Ulusöteci teoridir (Castles ve Miller, 2003: 29). Basch, Schiller ve

Blanc (1994: 7) ―ulusötesicilik‖i köken ülke ve göç edilen ülke arasında bağlantı kuran, göçmenler tarafından yapılan ve sürdürülen çok sarmallı toplumsal iliĢkiler süreci olarak tanımlamaktadır. Çok sayıda göçmen coğrafi, kültürel ve politik sınırları aĢarak toplumsal alanlar inĢa etmektedirler. Göçmenleri ailevi, ekonomik, toplumsal, örgütsel, dinsel ve politik çoklu iliĢkilerini sürdüren ve geliĢtiren göçmen (transmigrant) olarak tanımlamaktadırlar. Bu göçmenler köken ülkeleri için ―vatan‖ kavramını kullanırken, göç ettikleri ülkede de kendilerine bir ―yuva‖ kurmaktadırlar.

Ulusötecilik Smith ve Guarnizo‘ya göre küresel sermaye, medya ve politik kurumlar (üstten), mahallî ve halk aktiviteleri ile (alttan), Itzigsohn (dar) ulusötecilik kurumsallaĢmıĢ ve devam eden aktiviteler, (geniĢ) tesadüfî bağlantılardır. Gardner‘ın ―yüksek‖ ulusötecilik devlet ve ekonomi, ―düĢük‖ ise aile ve hane halklarıdır. Itzigsohn ve Giorguli-Saucido ise ―doğrusal‖ ulusötecilik köken ülkedeki diğer kiĢilere etkili bağlara dayanırken kaynak bağımlı ulusötecilik ise emek piyasası fırsatlar ve kısıtlamaların zorunlu ekonomik birikimlerin ve diğer kaynakların etrafında ulusaĢırı pratiklerin ortaya çıkmasını sağlar ya da yeniden aktive ettiğini belirtir. Portes ise ―geniĢ‖ ulusötecilik düzenli ve rastlantısal aktiviteleri içerirken, ―sıkı‖ ulusötecilik sadece düzenli katılımdır. Levitt, çekirdek ulusötesici aktiviteleri, sosyal hayatın bir bölgesi etrafındaki örüntülü ve öngörülebilir olarak, geniĢletilmiĢ ulusötesi aktiviteleri daha geniĢ düzlemde rastlantısal pratikler olarak tanımlar (Vertovec, 2009: 18). Sirkeci (2009: 3) ulusötesi hareketlilik için makro, mezo ve mikro seviyede çatıĢmalara vurgu yapan bir model geliĢtirmiĢtir. Bu model göre birey, hane halkı, toplum ve devlet seviyesinde çatıĢma ve gerilimleri birbirinden izole etmeden birbiriyle iliĢkilendirilmiĢtir. Bu modele ulusötesi hareketlilik insan güvensizliğinden güvenliğine doğru bir akıĢtır. Faist (2003: 19) ulusaĢırı olguların araĢtırılmasında devletaĢırı alan kavramının önemini vurgulamaktadır. DevletaĢırı alanları, insanlar, ağlar, topluluklar ve örgütler arasında ülke sınırlarını aĢan çok mekânlı bağlar olarak tanımlar.

Göç araĢtırmacıları arasında ilk nesiller ve devam eden nesiller arasında köken ülkeyle olan, ulus sınırlarını aĢan iliĢkilerin ve ağların güçlü bir Ģekilde korudukları yolunda

artan bir uzlaĢma söz konusudur. Bu olgunun varlığı çağdaĢ göçü, bu göçün geniĢlemesi ve etkilerini anlamada önemli bir boyutu oluĢturmaktadır (Parella ve Cavalcanti, 2008: 717).