• Sonuç bulunamadı

Çocukluk Dönemi ve Benliğin ParçalanıĢı

BÖLÜM 4: AĠDĠYET BAĞLARI VE KĠMLĠK ĠNġASI

4.1. Danimarka – Türkiye arasında Toplum Ötesi Alanın ―Yeni Gelenler-

4.1.2.1. Çocukluk Dönemi ve Benliğin ParçalanıĢı

Çocuk, yaĢadığı sosyal dünyayı, yaĢadığı dünyalar arasında mümkün bir dünya olarak değil, mümkün ve mevcut tek dünya olarak algılayıp özümser. Çocuk burada, kendine önceden hazırlanıp verilmiĢ kategori birikimleri ile dünyayı algılama Ģemalarını programlar, dıĢ dünyayı bir dil ve biliĢsel bir aygıt içinde konumlar, daha sonra tanınacak Ģeyleri kavramaya yarayacak bir yapı oluĢturur. BaĢlangıçta aktarmasız olarak elde edilen bu bilgi, bir benliğin ve bir dünyanın öznel olarak sahiplenmesini ve sosyal

Kurs ĠĢ, Eğitim ġimdiki Türkiye, Akrabalar, ziyaretler, televizyon Evlilik, eĢin çevresi, akrabaları Benlik Türkiye - Danimarka (Çocukluk dönemi)

olarak tanımlanmıĢ davranıĢ biçimlerinin pekiĢtirilmesini sağlar. Diğer bir değiĢle önceden tanımlanmıĢ tipik davranıĢ modelleri ile yaĢanılan durumları tanımlamaya yarayan kodların kazanılmasını içerir. Çocukluk döneminde, farklı bir çevrede (genellikle köyde) edindiği, ―ben‖ ve ―öteki‖ açısından anlamlı model ve kodlar, yani etnik nitelikli kimlik belirleme sürecini (Bilgin, 2007: 89) geçirdikten sonra, bu kategorilere uymayan, insanlar ve davranıĢ biçimlerinin olduğu bir sosyal dünyaya geçiĢ özlemlerle ve hayal kırıklıkları -benlik bir kırılma- ile yeniden ―ben‖e yönelik tanımlama getirilmesini gerektirir. Bu çocukluk döneminde yaĢanan göç, yalnızca mekân değiĢtirme değil, bu mekânın içinde bulunduğu, semboller evreninden (dil, değerler, roller) diğerine geçiĢi ifade eder. Kendini ve ötekileri, belli bir sosyal evrene göre kavramıĢ bir ―ben‖ farklı bir sosyal evrende yeniden tanımlamak zorunda kalmıĢtır.

Katılımcı 7, 10 yaĢındayken kendi isteği dıĢında, bu katılımcı ilk geldiğinde 3 yıl boyunca, babaannesini, komĢularını, evimin bırakıp Danimarka‘ya iki odalı bir eve geldiğini, dıĢarı çıkamadığını, anne babasının çalıĢtığını ifade etmiĢti. Bu yüzden hep anneyi suçlamıĢ, annenin ise sürekli ağladığını ifade etmiĢti Danimarka‘ya adeta koparılarak geldiğinde yaĢamıĢ olduğu travmayı Ģöyle devam etmiĢtir:

“…sonra çok düşündüm, öyle yapmak zorunda kalmış… Ben 10 yaşında geldim…80‟de geldik 82‟de gittik. İlk gittiğimizde Türkiye‟ye nasıl sevinirdik, gece uyuyamazdık sevinçten. Hep özlem içinde… Özlem… Babaanneler, teyzeler. Her gitmemiz bir sevinç, her gün bayramdı… ayy ne kadar büyümüşsünüz derlerdi…Sonra sonra kaybolduk…. Şimdi gitmemizin sebebi, güneş, tatil… Atmosferi değiştirip değişik bir hava almak… Tabi ki ilk geldiğimde çok zorlandım. Dil ve kültür sorunu yaşadım. Okula başladım ama hazırlık sınıfına gittim. Bu sınıflar dışarıdan gelen dil bilmeyen çocuklar içindi. Sonra, aynı zamanda Türk okuluna gidiyorduk. İlkokulu 3 sene Türkiye‟de okudum, burada da dört sene gittim. Bur da okuldan sonra çalışmaya başladım. 5 yıl full-time çalıştım. Küçük kardeşim doğdu ona bakmam gerekiyordu. Annem babam çalışıyordu… Sonra evlendim… Anne ve babamın istediği şey evlensin kocası baksın…”

(Katılımcı 7)

O yaĢlarda Türkiye‘ye gidiĢ ve geride bıraktıkları ile özlem duygusu zaman geçtikçe, Türkiye‘de ki yakınlarıyla farklılıklarının artmasıyla hayal kırıklığına dönüĢtüğünü katılımcı 3 Ģöyle ifade etmektedir;

“Babam her geldiğinde oyuncaklar getirirdi, sürekli birlikteydik gezerdik. Buraya gelince de babamın sürekli yanımızda olacağını oyuncaklarla dolu bir yere geleceğimizi düşünerek geldim... Büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için.

Çalışıyordu, fazla göremiyordum. Hiçbir şey Türkiye‟den göründüğü gibi değildi. Artık orayı arkadaşlarımız özlüyordum. Kapana kısılmış gibi olduk… İlk geldiğimde kendini ifade edip arkadaşlık kurmakta… Bir tek babam çalışıyordu, 4 çocuktuk, bir evi geçindirmek baya zordu. Ekonomikte bazı eksikliklerimiz vardı Danimarkalara nazaran... Zaten 9 sene gidemedik, o zamanlar uçak biletleri çok pahalıydı, sürekli hazırlanıyorduk. Çok büyük özlem vardı. 14 yaşıma gelmiştim ilk gittiğimde, büyük bir sevgiyle karşılandık. Türkiye‟yle ilgili her şey güzeldi… Çocukluk yıllarımda okulla ev arasında farklılıklarla başa çıkmak zordu benim için… Yıllar geçti burada oyun böyle oynanıyor burada böyle diye düşünmeye başladım. Tabi ilk gençlik yıllarında da zorluklar yaşıyordum, Müslüman bir kızdım, Müslüman bir kız kıyafetlerine oturmasına kalkmasına dikkat etmeliydi. Bazen çok bunalıyordum, ya buraya gelmeseydik ya da Müslüman olmasaydık diyordum”.

(Katılımcı 3)

Katılımcı 7‘nin Danimarka‘da yaĢadığı özlemin yanında kültür ve dil sorunu da yaĢamıĢtır. Bunun yanı sıra, anne baba çalıĢtığı için küçük kardeĢe bakarak eğitimden de yoksun kalmıĢtır. Katılımcı 3‘de ise yine ailesinin Türkiye‘de bıraktığı bir süre sonra yanına aldığı çocuklar arasındaydı. Derin bir Ģekilde hissedilen özlemi, Danimarka‘ya gelince evin içindeki sıkıĢmıĢlığı Katılımcı 7‘de olduğu gibi katılımcı 1‘de de çarpıcı bir Ģekilde ifade edilmektedir. O yaĢa kadar edindiği kimlik ise, yeni geldiği toplumda farklılığını öne çıkartıyordu. Her iki katılımcı da kültür farklılığından dolayı sorunlar yaĢamıĢtır.

“Her zaman Danimarkalılardan farklı olduğumu biliyordum. O farklılığı görüyordum, Danimarkalılar gibi değildik. Bizi o kadar da özgür bırakmıyorlardı. Şimdi kızlarıma daha farklı biliyorum dışarıda ki tehlikelerin ne olabileceğini. Annemgil bazı şeylere hayır diyorlardı bilmiyorlardı dışarıda ne gibi tehlikeler olabileceğini. Mesela okul 1 hafta bizi tatile götürmek istiyorlardı, bizimkiler hayır diyorlardı. Öğretmenlere güvenmiyorlardı, kız çocuğu, domuz mu yedirdiler ne yaparlar... Oralarda bazı korkuları vardı. Ben kendi çocuklarımda öyle şeyleri yaşamadım. Biliyordum okulda öğretmenleriyle konuşuyordum… Danimarkalılara bakıyordum onlar bazı şeylerde daha özgür, bizim kısıtlıydı… Bazen çocuklar birbirlerini çok hırpalayabiliyor, bizde bunu çocuktur… yabancıda olmasan belki aynı şeyi yaşayacaktık ama ben onu yabancılığa bağlıyordum..Ama bazen de kızdıklarında paker diyebiliyorlardı. Ama ben şanslıydım..iki tane Danimarkalı sınıftan komşumuz çok iyi arkadaşım vardı, gelirlerdi.. Bizim kültürde kapı herkese açıktır. Bütün gün gelirlerdi yerlerdi içerlerdik beraber... Ben kendimi şanslı görüyorum çok iyi Danimarkalı arkadaşlarım vardı…”

(Katılımcı 3)

Kimliklenme alanı, çocukluktan itibaren yıllar geçtikçe, aileden okula, arkadaĢ çevresine, diğer aidiyet ve referans gruplarına doğru geniĢler. Ergenlik dönemi, kimlik duygusunun oluĢumunda önemli bir dönemdir. Ergenlikte, geleceğe iliĢkin özlemleri ve

geçmiĢ edimleri ile bağ kurarak kendisi hakkında düĢünme, kendisini diğerleri ile karĢılaĢtırma eğilimi oldukça belirginleĢir (Bilgin, 2007: 88). Katılımcı 3‘de de bu farklılığı, göçmenliğinde yüklediği farklılıklarla birleĢtiğinde daha derin bir Ģekilde hissetiği anlaĢılmaktadır.

“Sonra bir çocuğum oldu. 3 yıl çocuğuma baktım, şartları zorladık. 3 yıl sendikadan alıyorduk, 3 yıl sonra iş mi istiyorsun kurs mu dediler. Ben kursu seçtim. Geleceğimle ilgiliydi, O kursta ne yapabilirim onu gördüm. Orda gördüm, eğitim istiyorsan diplomanın olması gerekiyor. 9 ve 10. Sınıf eğitimine gittim ve bitirdim. Sonra birisi bana sen pedagog olsan iyi olur, sen sakin ve çocukları seven birisin. Sonra o kafamda kalmış. Öğretmenden bilgi aldım ve ne yapmam gerekiyorsa yaptım. 9 ve 10. Sınıfı bitirdikten sonra seminere başvurursun dedi, ben başvurdum ama yeterli görmediler. Sonra bende bir okulda yabancı anneler Danca ders alırlarken onların çocuklarına baktım. Bu arada orda çalıştığım 20 saatti. Sendika ya tam çalışırsın ya da bizim bulduğumuz işi kabul edersin dedi. O sene hem okula gittim hem de iki dilli çocuklara baktım hem de 10 saat yuvada çalışıyordum. Bir günde üç iş yapıyordum. Aynı zamanda çocukta vardı, ona da ilgi gerekiyordu. İnsanın çok çalışması gerekiyor. Benimde çok çalışmam gereken yıllardı… Okulu bitirdim. İki dilli çocukların olduğu 20 saatlik yuvayı bıraktım. Danimarkalı çocukların olduğu yuvadan beğendiler iyi de bir teklif gelince kabul ettim ve 12 yıldır çalışıyorum… Bir yıl yardımcı kursu aldım (pedagog yardımcısı) 3 yıl sonra pedagog seminaryumuna başvurdum, 1 yıl işten ayrılıp okuma izni aldım, iki yıl da hem okuyup hem de çalıştım. ”

(Katılımcı 7)

Katılımcı 7‘nin evlilik ve içinde yaĢadığı toplumla bütünleĢme mücadelesi görülmektedir. Bu durum, bu dönemdeki bir diğer olgu olarak karĢımıza çıkmaktadır.