• Sonuç bulunamadı

Danimarka‘ya Göçün BaĢlangıcı ve Mekânlar Arası AkıĢkanlık

BÖLÜM 3: SOSYAL BENLĠK, TOPLUM VE AĠDĠYET BAĞLARI

3.2. Danimarka‘ya Göçün BaĢlangıcı ve Mekânlar Arası AkıĢkanlık

Bireyler bir toplum içerisinde belirli bir ya da birkaç grup içerisinde yaĢarken göçün söz konusu olduğu ve ulusötesi ağlar üzerinde zihnen ve fiziksel olarak hareketlilik içinde farklı yaĢam tarzları arasında seyahat ederler. Böyle bir konumda edilgen değil etken bir halde miras aldığı kültür içerisinde yaĢamlarını sürdürmektedirler. Göçmenlerin ve göçmen çocuklarının sosyal dünyası yerleĢik olanlarınkinden farklıdır. Ürettikleri kültür çok katlıdır ve çok kodludur. Kültür, sadece hukukun, sanatın ve dinin resmi kurumlarında var olan bir olgu değil aynı zamanda büyük mağazaların, okul bahçelerinin ve sağlık kaplıcalarının resmi olmayan alanlarında da yüzünü göstermektedir. Kültür günlük olanın dünyasında, yasalarda, öğretilerde ve edebi metinlerde bulunduğu gibi, incelenmek üzere konuĢma biçimlerinde, aile fotoğrafları gibi bütün söylem alanlarında eriĢilebilir ve gözlemlenebilir. Bu noktada bir toplumun kültürü ele alınırken kültürel pratikler ele alınmalıdır (Ünal, 2004: 113). Kültürel

pratikler Danimarka‘da yaĢayan Türkiye‘den göçmenlerin iĢçi göçü furyası ile Danimarka‘ya geliĢi travmatik bir Ģekilde baĢlamıĢtır. KuĢaktan kuĢağa geçerken anlatılarla birlikte günümüze kadar gelirken yeni kuĢaklar da çeĢitli göç hikâyeleri ile büyümüĢtür.

Göçmenlerin durumunu kavrayabilmek için, yaĢadıkları yeni mekânlarının içinde bulunduğu Danimarka‘nın göç deneyimine baktığımızda, 16. Yüzyıla kadar gidildiğinde Almanya‘dan çiftçilerin, bireysel olarak ya da gruplar halinde ülkeye göçleri ile karĢılaĢılmaktadır. 17. Yüzyılda ise farklı Avrupa ülkelerinden Yahudiler Kral IV. Christian‘ın daveti üzerine Danimarka‘nın ticari hayatını canlandırmak üzere göç etmiĢlerdir. O dönemden günümüze kadar birinci dünya savaĢı sırasında Polonya‘dan, Almanya‘dan ve Ġsveç‘ten, ikinci dünya savaĢı da buna eklenince birçok doğu Avrupalı, Yahudi ve Alman Danimarka‘ya göç etmiĢtirler. Fakat bu grupların hiç biri geniĢ ölçekli değillerdi. Ta ki 1960 ve 1973 arasında Danimarkalı Ģirketlerin Türkiye, Pakistan, Yugoslavya ve Fas‘tan misafir iĢçi alana kadar. 15.000 kiĢi bu dönemde göç etmiĢtir. Günümüzde ise en geniĢ etnik grup Türkiye kökenlidir. Fakat Hedetoft‘un ifadesi ile diğer Ġskandinav ülkeleri gibi, Danimarka küçük ve oldukça geliĢmiĢ bu ulus, kültürel homojenliğe ve toplumsal güvene dayanmaktadır. Geçen bu zaman boyunca tarihsel iki baĢlıca öğesi eĢitlik ve homojenlik bu grupları entegrasyonun önündeki engel olarak görülmüĢtür. Göçmenlerin asimilasyonu, beklenenden daha zor olduğu anlaĢılınca politik düzlemde, istenmeyen bir varlık haline gelmiĢlerdir (Hedetoft, 2006). 60lı yıllara dönüldüğünde, o dönemki göç hikâyeleri, göçmenlerin içinde bulundukları durumu ve mekân değiĢtirmenin benliklerini nasıl etkilediği açıkça görülmektedir.

Fotoğraf 1: 1970-71 Yıllarında Danimarka’ya Göç Eden Misafir ĠĢçiler

Kaynak: http://haber.dk/anasayfa/modules.php?name=News&file=article&sid=2806

Bu fotoğraf 1970-71 yıllarında Danimarka‘ya göç eden misafir iĢçilerin fotoğrafıdır. Sosyal Demokrat Partili eski milletvekili Hüseyin Araç tarafından temin edilip Danimarka‘daki yaĢayan Türkiye kökenlilerin hazırladığı online ―Haber‖ gazetesinden alınmıĢtır.

Mülakat yapılan kiĢilerden birisi olan katılımcı 13, Danimarka doğumludur, ailesi Danimarka‘ya ilk göç eden ailelerdendir. Göç 1970‘li yıllarda yoğunlaĢmıĢtır. Katılımcı göç hikâyesini anlatırken Danimarka‘ya ilk göç eden ailelerin yaĢadıklarını ve bu göç sürecinde aileleriyle birlikte gelip yeterince eğitim alamamıĢ, aileleriyle birlikte çalıĢmaya baĢlamıĢ kuĢağın sıkıntılarını anlatmaktadır. Katılımcı ailesinin göç hikâyesi Ģöyle baĢlamaktadır,

“Babam 1964 yılında Danimarka‟nın bir köyüne (Herfolge) göç etmişler. İşçi talebiyle, fabrika işçisi olarak gitmişler. Babam okula başlamış, okul hayatı fazla sürmeden çalışmaya başlamış. İlk gittiklerinde dil bilmiyorlarmış. Meramlarını hareketlerle anlatıyorlarmış ve çok dalga geçilmiş. Siz yabancısınız kara kafalılar diye çok dalga geçilmiş. Babamla okulda çok dalga geçilince yaramazlık yapmaya başlamış ve okul hayatı fazla sürmemiş. Dil bilmedikleri için aptal muamelesi

görmüşler. Görünüşleriyle dalga geçilmiş, dinleriyle ilgili değil. Onlar Danimarka‟ya ilk gelen ailelerden. Toplum yabancı ve farklı fiziksel görünüşe alışık değil. En büyük sorun dil sorunuymuş. Dedem, babam ve anneannemle göç etmiş. Babam fabrikada çalışıp dedeme destek olmuş. Sonra Türkiye‟den annemle evlenmiş. Küçük bir evde hepsi birlikte kalıyormuş. Çalıştığı parayı hep dedeme veriyormuş. Bir tek sigara parasını alıyormuş. 82de dedem ölmüş. Ben 3-4 yaşıma kadar hepimiz aynı evde kalıyorduk. Dedem çok otoritermiş”.

(Katılımcı 13)

Göçmen yeni yaĢam alanlarında ―yabancı‖dır artık. Ötekidir ve ötekiyle serüveni baĢlamıĢtır. ÇalıĢmanın nicel örneklemine katılımcıların Danimarka‘da bulunma sebepleri %38,4 oranında evlilik-aile birleĢimi ve çalıĢmak %30 ve %19,6 ile Danimarka‘da doğmak, %5,3 iltica ve %4,4 eğitimdir. %38, 4 oranıyla evlilik ve aile birleĢimi ile göç edenlerin oranı en yüksek oranı oluĢturmaktadır. Türkiye‘de üniversite mezunu olan katılımcı 6, Danimarka‘ya geliĢini ve karĢılaĢtıklarını ifade ederken bu durumun sadece fiziksel bir yer değiĢtirme olmadığı aynı zamanda benliğine de nasıl bir etki ettiği görülmektedir.

“94 yılında evlendiğim için Danimarka‟ya geldim. İlk indiğim zaman, bugün gibi hatırlıyorum, Ankara‟dan gelmiştim. Küçük bir kasabaya gelmişim gibi olmuştu, köy gibi geldi. Danimarka‟nın küçük bir ülke olduğunu biliyordum ama binalar falan küçük… İnsanların yaşam tarzları kültürel düzeyleri, mantaliteleri bizim köydekilerden daha geriydi. Haliyle kültürel bir çatışma yaşıyorsun. Bende küçük bir şehirde büyüdüm, normal bir gelişme sağladım. Küçük bir şehirden büyük bir şehre gelip üniversite okuyorsun, ailenle ilgili gelişmeler sağlıyorsun. Ankara‟dan bizim şehre gidince ya da şehirden köye gidince büyük bir kültür çatışmasıyla karşılaşmıyorsun. O insanlarla entelektüel düzeyde aynı olmasa da normal bir gelişim vardı.”

(Katılımcı 6)

70‘lerde, ailesi ile birlikte gelen ara kuĢak olarak adlandırılabilecek, Türkiye‘de doğmuĢ, çocukluğu Türkiye‘de geçmiĢ ve ilk gençlik yıllarında Danimarka‘ya çalıĢmak üzere gelen Katılımcı 20 Ģöyle ifade etmektedir:

“Danimarka‟ya 16 yaşımda geldim (1970) ve çalışmaya başladım, hala çalışıyorum. İlk dışarı çıktığımda bir kâğıda adresimi yazdım ve İngilizce olarak bu adreste durduğumu ve gösterdiğim kişinin bana yardımcı olmasını istediğimi yazdırdım. Sokaklarda geziyordum ve çevremi öğrenmeye çalışıyordum, kaybolunca da bu şekilde insanlardan yardım istiyordum. O yıllarda insanlar biz yabancılara çok iyi davranıyorlardı. Her gün işe giderken bindiğim otobüste uyur kalırdım. Aynı otobüsten nerde ineceğimi takip edip öğren insanlar benim başımı okşayarak nazikçe bir durak önce uyandırırlardı”.

(Katılımcı 20)

Katılımcı o yıllarla günümüzü karĢılaĢtırmakta ve günümüzde kendilerine olan yaklaĢımın değiĢtiğini ifade etmektedir. Kendileri ve çocuklarını halen dıĢarıdan gelen tanımlamanın da etkisi ile ―yabancı‖ olarak kategorilendirmektedir. Diğer bir katılımcının ifadeleri de bu katılımcıyı desteklemektedir;

“Benim geldiğim yılların Danimarka‟sıyla şimdiki Danimarka arasında çok fark var. Çok hümanist insancıl bir Danimarka‟ydı. O zamanlar Danimarka Halk partisinden birisi yabancılar fare gibi ürüyor dedi diye ceza bile almıştı. Şimdi ise denilmeyen kalmıyor. Bu içinde bulunduğumuz bin yılın sorunu. 5.5 milyonluk nüfüs az bir nüfus, Danimarkalılık bilinci daha baskın.”

(Katılımcı 22)

ÇalıĢmanın nicel örneklemine baktığımızda aileden ilk göç eden büyük anne-baba, anne-baba ve diğer akrabalar olarak ayrıldığında katılımcıların cevapları Ģöyledir:

Tablo 20: Örneklemde Aileden Ġlk Göç Eden KiĢi

Sıklık Yüzde Geçerli Yüzde Geçerli Buyükanne-Büyükbaba 114 25,3 26,2 Anne-Baba 138 30,7 31,7 64 14,2 14,7

Benden önce göç eden

olmadı 92 20,4 21,1

Diğer 27 6,0 6,2

Toplam 435 96,7 100,0

Cevapsız 15 3,3

Toplam 450 100,0

Aileden ilk göç eden kimdi sorusuna benden önce göç eden olmadı diyenlerin sayısı % 20,4 iken, % 25,3‘ü büyük anne – baba, % 30,7 anne- baba ve % 6 diğer (amca, teyze, dayı, kardeĢ vs.)dir.

O dönemde, bazı Avrupa ülkeleri ve Türkiye arasında imzalanan misafir iĢçi anlaĢması Danimarka ile Türkiye arasında yapılmadı. Bu sebeple diğer Avrupa ülkelerinde iĢ bulmak zorlaĢınca Danimarka‘ya göç ettiklerini ifade eden birçok kiĢi olmuĢtur. Danimarka doğumlu kardeĢler olan, katılımcı 11 ve 12 ise ailesinin göç hikâyesi ise büyükbabanın önce Belçika‘ya göç edip sonra Türkiye‘ye geri dönüp bir süre kaldıktan

sonra Danimarka‘ya göç etmesi ile baĢlamaktadır. Büyükbabanın göç hikâyesi torunlarının dilinden nasıl yeni bir sosyal dünyaya girdiği Ģöyle aktarılmaktadır:

“Dedem 65den 69‟a kadar Belçika‟da kalıyor, sonra Türkiye‟ye dönüyor. Zaten bir şeyleri varmış. Annem Belçika‟ya 1 yaşında gitmiş. Otobüsüm var, tarlam var evimde var ihtiyacım da yok diye dedem geri dönmüş. O zamanlar Avrupa‟dan davetiyeler gönderiyorlarmış şimdiki gibi değilmiş”.

(Katılımcı 11)

Katılımcı 11, ailesinin göç hikâyesini anlatırken Ģimdi ve geçmiĢ arasındaki köprü oluĢturuyor. Katılımcının kardeĢi konuĢmaya dâhil oluyor ve Ģöyle devam ediyor:

“Çünkü Avrupa‟da çok ihtiyaç varmış iş yerleri boş duruyormuş, Türkiye‟de de iş yokmuş, çalışmak isteyen çokmuş. Avrupa‟da işçi yoktu böylelikle dengelediler. Annem 64 doğumlu 77de geldiler. Dedem 1-2 sene Türkiye‟de kalıyor. Ortanca dayımla (18-19 yaşlarında) geliyor ve 2 sene içinde ailesini getiriyor. Dil sorunu varmış, en küçük dayım 8 yaşındaymış, kolaylıkla okula başlamış ve ona kolay gelmiş. Annem 12 yaşındaymış ve dayımla özel dil okuluna gitmişler, hiç bir şey anlamıyormuş. Annem 5 kardeş, diğerlerinin böyle bir şansı yokmuş”.

(Katılımcı 12)

Göçle birlikte göçmenler Türkiye‘de ilk çocukluk dönemini geçirmiĢ ve yeni bir ülkede ailesi ile birlikte bu yeni ülkenin ilk dönem sıkıntılarını derinden yaĢamıĢtır. Ġkinci kuĢak olarak adlandırılan, ilkokul çağlarında memleketini bırakıp farklı bir dünyaya giren bu kuĢağın kendi gözünden göç Ģöyledir:

“Ben 10 yaşında geldim. Tabi ki ilk geldiğimde çok zorlandım. Dil ve kültür sorunu yaşadım. Okula başladım ama hazırlık sınıfına gittim. Bu sınıflar dışarıdan gelen dil bilmeyen çocuklar içindi. Sonra, aynı zamanda Türk okuluna gidiyorduk. İlkokulu 3 sene Türkiye‟de okudum, burada da dört sene gittim. Burada okuldan sonra çalışmaya başladım. 5 yıl full-time çalıştım. Küçük kardeşim doğdu ona bakmam gerekiyordu. Annem babam çalışıyordu… Sonra evlendim… Anne ve babamın istediği şey evlensin kocası baksın.”

(Katılımcı 7)

Katılımcı 7‘nin hikâyesinde o dönemin çocuklarının yaĢadıklarını görebiliyoruz. Dil sorunun yanı sıra kültür farkı sorunu da bir sosyalizasyon alanı olan okulda çalıĢmak için gelenlerden, anne babalardan daha derinden hissedildiği anlaĢılmaktadır. Katılımcı 7‘nin duygusal dünyasında, doğup büyüdüğü topraklardan kopuĢunun ne denli derin izler bıraktığı Ģu ifadelerinde görülmektedir:

“İlk geldiğim 3 yıl, kendi memleketinden kalkıp, babaanne, komşular, doğa, evimiz, her şeyimiz varken Danimarka‟ya iki odalı bir eve geliyorsun. Dışarı

çıkamıyorsun, komşuları tanımıyorsun, anne baba 8 saat çalışıyor… İyi ki kardeşlerim varmış evde oynardık…3 yıl annemler gittikten sonra babaannemle kaldık, nasıl kızardık Danimarka‟ya geldiğimizde “babaanneme gönderin bizi, sizi istemiyoruz… Annem hep ağlardı… Hep annemi suçlardım. Sonra çok düşündüm, öyle yapmak zorunda kalmış”.

(Katılımcı 7)

Çocukluk döneminde ilk yıllarında göç deneyimini yaĢamıĢ bireylerin sosyalizasyonu farklı bir ülkede baĢlamıĢ, bağlarından koparılarak yeni bilmedikleri anlamadıkları bir dünyaya girmiĢlerdir. Diğer yandan, göçün Türkiye doğumlu kuĢağın mekânlar arasındaki kültür, dil ve yaĢam tarzlarındaki ani değiĢiklikler benliğinde derin etkilere yol açmıĢtır.

ġekil 4: Çocukluk Döneminde Göç ve Benlik – Mekân ĠliĢkisi

.

* Anılar ve özlemler * Yeni mekânlar ve sorunlar

* Göçmen Alanları ve geleneksel ailenin Endüstri topluma giriĢi

Göçün ilk yıllarında yaygın varsayım, göç eden grupların geçmiĢte yaĢadıkları ortamdan kopup yeni yerleĢtikleri mekânın sosyal ve kültürel ortamına (bir süre uyumsuzluk gösterdikten sonra) adapte olacakları, giderek göçmenler ile yerleĢik nüfus arasındaki farkların eriyeceği yönündedir. Büyük kentlere göçen köylüler, kentliler, farklı bir ülkeye göçenler ise yeni vatanlarının dilini, kültürünü benimseyip asimile olacaklardır

köy, arkadaşlar, okul...(özlem) Okul, dil ve kültür sorunları Ev, kardeşler, çalışan anne baba

(Öncü ve Weyland, 2007: 19). Bu sebeple göçün ilk yıllarında göçmenlere tavırlar farklıdır.

“1972‟de 17 yaşında evlenip geldim buraya. Eşim dedi ki 2-3 yıl kalıp döneceğiz. 38 yıl oldu hala döneceğiz. Hayatımız film olurdu bizim. Eşim ev tutmuş, iki aile kalıyorduk, mutfak ortaktı. 73‟de doğum yaptım, oğlum oldu taşınalım dedim, eşim yok yok Türkiye‟ye döneceğiz ne gerek var dedi. Sonra fabrikaya girdim. Doğumdan sonra oğlumu Türkiye‟ye bıraktım, 6 aylıktı. Yuvaya kıyıp bırakamadık. Gittim ertesi yıl geri aldım. Eşimle fabrikada çalışıyordum. Dil kursuna gitmeden iş yerinde öğrendim. O zamanlar yabancılara çok değer veriliyordu. 2. ve 3 çocuk olduktan sonra… Şu saatten sonra dönemem. Her yaz izine gidiyoruz”.

(Katılımcı 8)

Yine bu dönemde evlenerek gelen kesimin dâhil olduğu sosyal evrenin aynı olmasına rağmen yaĢ, göç biçimi ve dâhil oldukları mekânlardaki farklılıklar sebebiyle deneyimleri farklıdır. Bir diğer katılımcının Danimarka‘ya geliĢ hikâyesi çoğunluktan farklı olarak eğitim amaçlı baĢlamıĢtır fakat hikâyesinin seyri farklı bir yönde devam etmiĢtir.

“Ben Bursla geldim, fizikçiyim aslında. Üniversiteyi bitirmiştim. Odtüden mezun oldum, master için gelmiştim. Teorik fizikçiyim. Başlangıçta mutlaka kalayım diye bir fikrim yoktu. Dil öğrenmeyi de seven bir insanım. Dancayı en üst düzeyde öğrenme düşüncesi işin içine girince, Dancayı iyice öğrenme ağırlık noktası oldu. Kendimi bildim bileli edebiyatla ilgili buldum. Danca şiirler yazmaya başladım sonra onlar basılmaya başladı.”

(Katılımcı 22)

1970‘lerde yaĢanan bunalımın ardından, ekonomik, sosyal, siyasal yapılar ve değiĢen iliĢkiler küreselleĢme ekseninde, sınırların giderek önemini yitirmesi ve artan iletiĢim olanakları ile farklı ülkeler ve bölgeler arasında ekonomik ve sosyal iliĢkiler güçlenmiĢtir (Eraydın, 2006: 45). Tüm coğrafi mesafelerin etkileĢime engel teĢkil etmediği bu süreçte göç olgusu da dönüĢüm göstermiĢtir. Bir zamanlar anavatanlarını farklı sebeplerle terk ederek farklı ülkelere yerleĢmiĢ kiĢiler, asimilasyon teorilerinin tersine, yerleĢtirdikleri ülke ile de çeĢitli bağlar kurarak, geride bıraktıkları memleketlerini, kültürel kimliklerini tekrar keĢfetmiĢler, turizm, yatırımlar, iĢ ve akrabalık iliĢkiler vb. yoluyla, yeni insan haritalarının bir parçası haline gelmiĢlerdir. Bu örnekler kimi zaman klasik göçmen-göçebe-turist-diaspora gibi klasik kategorileri kesen kimi zamanda aĢan bir dizi yeni oluĢumu karĢımıza çıkarmıĢtır. Çok daha geniĢ bir etkileĢim alanı içerisinde, hareket halinde olan bu gruplarla yerleĢik olanlar arasında

karmaĢık bir iliĢkiler ağı bulunmaktadır. Coğrafi mekânlarda yolculuk ile kültürel mekânlarda yolculuğu kesiĢtiği bir düzlemde sınırlar arası yolculuk kültürler arası yolculuk için zorunlu olmaktan çıkmıĢtır (Öncü ve Weyland, 2007: 20). Bu noktada göç yeni ülkede inĢa edilen kültürel ve ulusötesi nitelikteki mekânlar eĢ zamanlı olarak kültürel etkileĢimi çok yönlü olarak mümkün kılmaktadır. Danimarka‘da yaĢayan Türkiye‘den gelen aileler ve çocuklarının farklı geliĢ yaĢlarına göre göç deneyimleri ile birlikte sahip oldukları, süreç içinde değiĢim ve dönüĢüm gösteren aidiyet bağları içinde bulundukları iliĢkiler ağına yön vermekte aynı zamanda bu iliĢkilerle Ģekillenmektedir.