• Sonuç bulunamadı

Aile ve YetiĢme Biçimi (Birincil-Asli Sosyalizasyon)

BÖLÜM 4: AĠDĠYET BAĞLARI VE KĠMLĠK ĠNġASI

4.1. Danimarka – Türkiye arasında Toplum Ötesi Alanın ―Yeni Gelenler-

4.1.1. Danimarka Doğumlular ve Kimliklenme Mekânları

4.1.1.1. Aile ve YetiĢme Biçimi (Birincil-Asli Sosyalizasyon)

Yeni doğmuĢ bir bebek doğumundan önce baĢlayan bir sosyal sürecin ürünüdür. En azından iki kiĢi arasındaki etkileĢimlerle baĢlamaktadır. Bu kiĢiler aile hikâyelerine ve önceden yaĢanılan yerlere sahiptirler (Jenkins, 1996: 54). Kimlik oluĢumu, bireysellik ve benlik duygusu ailede baĢlar. Kimlik duygusunu oluĢturan öğelerden bir kısmı erken yaĢlarda bir kısmı da ilerleyen yaĢlarda ortaya çıkar. Lipiansky‘e göre kimliklenme mekanizmaları, çocuğun sadece çevresindeki mekanizmaları, sadece çocuğun

22,8

16,5

30,6 28,2

1,6

Sizin için vatan ne ifade etmektedir?

Ekmeğini kazandığım yer Vatandaşı olduğum yer Doğup büyüdüğüm yer Kültürüne bağlı olduğum yer Diğer

etrafındaki modelleri pasifçe alması Ģeklinde tek yönlü bir süreç değildir. Çocuğu çevresi de, onu kendi değer sistemlerine ve kültürel konumlarına göre belirli bir modelle özdeĢleĢtirmeye çalıĢır. Ona bir isim verilir ki bu isim göçmen toplulukları diğerlerinden ayıran bir simgedir. Belirli imgeler ve sembollerle özdeĢleĢtirilir, üyelerini sosyal olarak bir yere konumlanır; kiĢisel yetenekleri, erdemleri, becerileri, zevkleri konusunda değerlendirilir. Ana-babasının mesleği, fakir ve zengin, köylü veya kentli, yerli veya yabancı, sosyal konumunun üst veya alt, azınlık veya çoğunluk grubun üyesi oluĢu, milleti, dini ve mezhebi öğretilir. Çocuk, böylelikle yavaĢ yavaĢ aidiyet grupları, yani katıldığı ―biz‖leri içselleĢtirir. Bu ―biz‖ler iktidar, saygınlık ve servet iliĢkilerinde birtakım olayları, deneyimleri, modelleri ve temsilleri grubun belleğine iĢleyen bir tarihte birbirine göre yerleĢtirir ( Bilgin, 2007: 88-89).

Asli sosyalizasyonda Ģiddetle çatıĢan dünyalara aracılık edildiği zaman, bireyden, gerçek biyografik ihtimaller olarak kavradığı, profili çizilmiĢ kimlikler arasında bir tercih yapması istenir. O, A ırkı tarafından anlaĢılan ya da B ırkı tarafından anlaĢılan bir insan haline gelir (Berger ve Luckmann, 2008: 244). Bu durumu, Katılımcı 9 örneğinde olduğu gibi, Danimarka‘daki Türkiye‘den göçmenlerin, çocuklarına yönelik sundukları kimlik profilini görebiliyoruz. Katılımcı 9, bir göçmen ailenin çocuğu olarak, hâkim topluluğun üyelerinden dil, kültür, etnisite ve din farklılığı noktalarında farklı bir alt grubun üyesi olarak doğmasının etkisiyle yaĢamıĢ olduğu durumu Ģöyle anlatmaktadır:

“Bir ayağın bir kültürde, diğer ayağın diğer kültürde…. Ergenlik çağındaki bunalımını normal olarak algılamıyorsun. Bunu iki kültür arasında olmaya bağlıyorsun. Sorunlar yaşadığında ailen “şimdi Danimarkalı mı oluyorsun” diyordu. Danimarkalılar da Türk kültürü böyle işte diyor. Burada büyüdüğünü anlamıyorsun. Bir şey söylediğinde Danimarkalı gibi düşünüyorsun deniliyor. Türkiye‟de de yabancıyız burada da…”

(Katılımcı 9)

Aile ve dıĢ dünyadaki aidiyet gruplarının farklı ve çatıĢan unsurlar taĢıması sebebiyle katılımcı 9 kendisini hem Danimarka‘da hem de Türkiye‘de ―yabancı‖ hissetmektedir. Bu hislerinin temeli, dâhil olduğu gruplarla tam olarak özdeĢleĢmemesi ya da tam olarak dâhil olup ya da dıĢlanmamasıdır. Bu durum çoğu durumda içinde yaĢadığı toplumla etkileĢim içinde olan, bütünleĢen bireylerde fakat tam olarak özdeĢlememe ya da arada kalma durumu ile ortaya çıkar.

“Bazı yabancılarda fark oluyor, bazıları diyor senin ve bir Danimarkalı arasında fark yok diyor. Ben evde Türk gibi oluyorum. Bazıları her yerde Türk oluyor. Danimarkalı olamıyor. Bazıları evde de Danimarkalı oluyor. İki taraftan da bilgi almak iyi bir şey. Bilgi her zaman iyi bir şeydir… Hayatım boyu böyle yaşadığım için normal geliyor. Aile içinde hepimiz Türkçe konuşuruz, dışarıda Danca. Mesela kuzenimle kuzenimin evinde Türkçe ama birlikte dışarıya alışverişe gittiğimizde Danca konuşuruz. Danimarkalıların anlayamayacağı bir dilde konuşmak çok ayıp bir şey.”

(Katılımcı 12)

Bir diğer Danimarka doğumlu katılımcı 12 ise aynı durumu farklı yorumlamaktadır. Bu farklı yorumlamaya arada ki on yaĢ gibi bir farkında etkilediği düĢünülebilir. Katılımcı kendi grubunda yer aldığı iması ile ―yabancı‖ olarak tanımladığı kiĢileri kendisinden farklılaĢtırarak ayrıĢtırma yoluna gitmektedir. Ve toplumsal etkileĢimlerin farklılaĢtığı ortamlara göre bireylere etnisite atamakta, Türk ya da Danimarkalı olmayı o grubun kültürel unsurlarını oluĢturan normlarına göre davranmayı ve o grubun dilini konuĢmak olarak eĢleĢtirmektedir. Bu durumu, kurumsal düzenin kökleri olan, kiĢinin kendisinin ve ötekinin icraatlarını tipleĢtirme ile iliĢkilendirebiliriz Bu icraatlar sadece belirli eylemlere değil, tipleĢtirilmiĢ eylem formları olan toplumsal rollere iĢaret eder (Berger ve Luckmann, 2008: 106). Göçmenlerin örneğinde olduğu gibi, farklı kültürel ve sembolik evrenlere geçiĢ yapan kiĢilerde bu durum biraz karmaĢık bir hal alıp, kimlikle iliĢkilendirilip, kimliğe yönelik çatıĢma ya da krizlerle ifade edilmektedir. Katılımcı ise, kendi durumunu ise kriz ya da çatıĢma gibi anormal olarak değil Ģartların gereği olarak yorumlamaktadır.

4.1.1.2. Yuva, Okullar ve Sosyal Çevre (Birincil-asli- ve ikincil -tali- sosyalizasyon)

Birincil (asli) sosyalizasyon sırasında anlamlı ötekilerin Ģiddetle çatıĢan dünyalara aracılık etmesi baĢarısız bir sosyalizasyona sebep olabilmektedir. Berger ve Lukmann (2008: 244) bu konuda Ģöyle bir örnek vermektedir: bir çocuk, sadece ebeveynler tarafından değil, aynı zamanda etnik ya da sınıfsal bir alt-toplumdan gelen bir bakıcı tarafından büyütülebilir. Ebeveynler çocuk ile, sözgelimi bir ırkın galiba aristokrasisi arasında aracılık ederken, bakıcı ise, bir diğer ırktan boyun eğdirilmiĢ köylülerin dünyasına aracılık edebilir. Bu iki aracılığın, çocuğun aynı anda öğrendiği ama ebeveynler ile bakıcının karĢılıklı olarak anlaĢılmaz bulduğu tamamen farklı dillerde dahi gerçekleĢmesi mümkündür. Berger ve Luckmann, böyle bir durumda, Ģüphesiz öz tanım gereği baskın olacağını belirtmiĢtir. Çocuk, ilgili her Ģeyin sonucu ve kendi

baĢına, bakıcının grubuna değil ebeveynlerin grubuna ait olduğunu fark edeceğini ifade etmiĢtir.

Bu durum göçmen çocuklarda, kimi birincil (asli) sosyalizasyonun Luckmanın örneğinde olduğu gibi, çift taraflı olarak, aileye paralel olarak yuvada da gerçekleĢirken kimi zaman anaokulları ve okulla birlikte ikincil (tali) sosyalizasyon yoluyla dıĢarıda ki topluma dâhil olurlar. DıĢ dünyada, sadece onlar diğerlerini kategorize etmek, diğerlerinin de onlar için hazır kategoriler olabilir. Özellikle azınlık ve göçmen çocukları için eğitim kurumlarındaki farklılıklara yönelik uygulamalar çocukların kimlik inĢalarında önemli bir yer edinmektedir. Danimarka doğan Müslüman kökenli aileleri çocuklarının iki dilli olması sebebiyle, yuvalardan itibaren çocuklar farklılıkları ile kategorize edilmeye baĢlamaktadırlar.

“Ben burada doğma büyümeyim. Annem çalıştığı için 5 aylıkken bebeklerin gittiği yere gittim. Eskiden evimizin etrafında hep Danimarkalılar vardı. Dancayı iyi bildiğim için kolaylık oldu, Danimarka kültürünü biliyorum. “Onlar” da da büyüklere saygı var, fark, burada büyükler de yanlış yapsa söyleyeceksin. Eşitlik var buna bayılıyorum. Öğretmenine bile yanlışlarını söyleyebiliyorsun. Danca konuşulan yerlerde büyüdüm.”

(Katılımcı 12)

Burada katılımcının ―onlar‖ olarak ifade ettiği Danimarkalıların farklılıklarının içini dolduran nitelikler, dil ve normlardır. ―Biz‖ ve ―onlar‖ ayrımı, topluluklar da iç grup ve dıĢ grup ayrımı olarak verilir. Bu zıt tutumlar bu grupları birbirinden ayırmaz. Çünkü dıĢ grup duygusu olmazsızın iç grup duygusu olamaz, tabii tersi de geçerlidir. Bu kavramsal-davranıĢsal zıtlığın iki üyesi birbirini tamamlar ve koĢullandırır. ―Onların‖ olan ―bizim‖ olmaz ve ―onlar‖ ―biz‖ değildir. ―Biz‖ ve ―onlar‖ ancak birlikte ve karĢılıklı anlaĢılabilir (Bauman, 2009: 51). Katılımcı bu noktada, okulda öğretmenine yanlıĢlarını söyleyebildiğini ifade ederek, toplumsal mekânların normlarına göre uygun görünen davranıĢ biçimlerini sergileyerek çatıĢma yaĢamadan uyum geliĢtirmektedir.

“Oğlum yuvadayken kültür farklılığını yaşamadı, bu okulla beraber başladı. Anasınıfında da başlamadı. İlk farkı, arkadaşlarını sünnetli olmadığını söylemesi oldu. Ergenlik dönemin de en üst düzeyde hissediyor… Bir gün oğlum 5.sınıftayken okulda Müslüman çocuklara bir test yapıldığını söyledi sonra baktım iki dillilerle yapıldığını anladım, dedim oğlum Müslüman çocuklarla değil iki dilli çocuklarla ilgili, oda anne ne farkeder ki dedi. Baktım negatif bir şey simgeliyor, biz ve onlar, yani iki dilliği, Müslümanlığı ve göçmenliği aynı şey olarak algılıyor.”

Katılımcı 6‘nın Danimarka‘da doğan oğlu farklılığını yuvada değil ilkokulda sistemin iki dilli çocuklar adı altında Müslüman kökenli çocuklara uygulamaları ile fark ettiğini ifade etmektedir. Sistemin, eğitim kurumlarındaki uygulamaları ve yaklaĢımları ile göçmenlik, iki dillilik ve Müslümanlığa dair bireylere kim olduklarına dair sinyaller göndermektedir. Diğer bir Danimarka doğumlu katılımcı ise kardeĢleri ve kendisinin yuva deneyimini Ģöyle anlatmaktadır;

“Ben sadece 1 hafta yuvaya gitmişim, her gün ağladığım için babam bu ne demiş ve geri almışlar beni. Anaokuluna yani sıfırıncı sınıfa gittiğimde hiç Danimarka‟ca bilmediğim için iki kere gittim. Kardeşlerim yuvaya gitti, hepsi okula başladığında Danimarkaca biliyordu. Bu yüzden aralarında en iyi Türkçe ben bilirim. Ama bende onlar kadar Danca bilirim.”

(Katılımcı 5)

Danimarka‘da göçmen çocuklarının yuvalara gönderilmesine iliĢkin tartıĢmalarda en önemli nokta da dil kazanımı dile ilgilidir. Fakat dil kazanımı, bir kimlik olarak görülen kültürden bağımsız bir süreç değildir. Katılımcı 5, yuvaya giden kardeĢlerinin Türkçelerinin kendisi kadar iyi olmamasının sebebini de kendisinin yuvaya gitmemesi onlarınsa yuvaya gitmesine bağlamaktadır. Kendisinin ise sıfırıncı sınıfa iki defa gitmesine rağmen bugün üniversite de okuduğuna ve yüksek lisans yapmak istediğini konuĢma sırasında belirtmektedir.

“Beş yaşındayken bir yuva gibi bir yere gittim orada sadece yabancılar vardı ve aramızda bir ben ve birkaç arkadaş Danimarkaca biliyordu ama oda küçük sözcüklerdi, mesela evet, Hayır, ben var gelmek, sen var gitmek…”

(Katılımcı 21)

Kimliklenme süreci daha fazla Ģimdiyle ilgili olan, kim olduğumuzu ve diğerlerinin kimler olduğu öğrendiğimiz süreçtir. Kimliğin değiĢmezliği ise bizim Ģuana yönelik anlayıĢımızla ilgilidir. Kimliklenme ve Ģimdi asla değiĢmez değildir (Jenkins, 2002: 275). Ġçinde bulunan mekân ve etkileĢimlerle paylaĢılan aidiyetler ölçüsünde değiĢmektedir. Katılımcı 21‘in ifadesinde sadece yabancılar olarak ifade ettiği kendisi ve kendisi ile aynı sınıfa giren kiĢiler, Danimarka doğumlu fakat Müslümanların yoğunlukta yaĢadığı ülkelere referans göndermektedir. Bu konuĢulan dil ile pekiĢen fakat din temelli iç ve dıĢ grup bağlarının etkileĢiminde ortaya çıkan bir kimliklenmeyi göstermektedir. Bu katılımcının dıĢtan gelen bir sinyalden ziyade grup içinde geliĢen algıyı görebiliriz.

“İlkokulda Danimarkalılar bir grup bir de farklı olanlar bir grup oluyordu. Gruba almıyorlar dışlıyorlardı beni çünkü farklıydım. Onlar Danimarkalı ben Türk, onlara göre her şeyim değişikti. O zamanlar Danimarkalı arkadaşım yoktu, gruptan çıkarıyorlardı beni. Şimdi ise birçok farklı arkadaş grubuna sahibim. Burda biz Uşaklıların bir grubu var. Danimarkalılardan oluşan arkadaşlarım var, birde yabancılardan oluşan karışık (Iraklı, İranlı ve Pakistanlı birde Konyalı) arkadaşlarım da var. Hiç biri birbirine karışmaz, sadece uşaklı olanlardan bazıları karışır bazen diğer gruplara ama öbürlerinin hiç biri birbirini tanımaz Hiçbir zamanda birbirine karışmaz…”

(Katılımcı 14)

ġekil 10: Danimarka Doğumluların Dâhil Oldukları Gruplar

Kendi grubu ile diğer grupları aynı görmeme, her gruba aynı duygularla yaklaĢmama, birisi için gösterilen özen ve özveriyi diğerlerinden esirgeme gibi yaklaĢımlar toplum içinde çatıĢma alanı açmaktadır (Bilgin, 2007: 269). Alt grup üyelerinin içinde yaĢadığı toplum içerisinde farklılıklardan dolayı çatıĢma alanları oluĢabilmektedir. Ailesi UĢak‘tan gelen, Danimarka‘da doğan ve yuvadan itibaren Danimarka‘nın toplumsal mekânlarına dahil olan Katılımcı 14‘ün ifadelerinden, kimliklenme sürecinde okuldaki akran grupları arasındaki farklılıklar neticesinde oluĢan ayrıĢmaları görmekteyiz. Bunun bir ileriki noktası ise Danimarka‘da yaĢayan etnik kökeni farklı gruplar arasında merkeze oturan grubun kendi kimliğinin bileĢenlerinin en çok kesiĢtiği grup olan UĢaklı, Danimarka doğumlu akranları olduğunu görmekteyiz.

Katılımcı 25‘te ise iç grupta oluĢan dıĢ grup olarak tanımlanan grup üyeleri ile sınır çizilmekte ve bu noktada birey üzerinde bir grup baskısı uygulanmaktadır.

Danimarka Toplumu HemĢehriler (UĢaklılar) Türkiye‘nin diğer Ģehirlerinden ve Müslüman ülkelerden akranlar

“Arkadaşlarım daha çok Danimarkalı. Bir gün iki Türkle yolda karşılaştım, biriyle konuşurken diğeri bırak onunla konuşma o hep Danimarkalılarla geziyor dedi.” (Katılımcı 25)

SosyalleĢme sürecinde bir diğer ayırıcı nokta ise grup sınırlarıdır. Barth (1969: 15), etnik sınırlar toplumsal hayatı yönlendirirlerken davranıĢın ve toplumsal iliĢkilerin karmaĢık ve sık bir organizasyonunu gerektiğini belirtmektedir . Göçmen toplulukların, göç alan ülkedeki toplulukla dil ve kültürel farklıklarının yanı sıra inanç ve inancın gerekleri noktasındaki farklıkları, kimlik kazanma sürecinde grup sınırlarını grup üyeleri ve grup dıĢında kalanlara sınırlarla belirlemektedir.

“Sınıftan bir Danimarkalı çıktı ve domuz neden yemiyorsun, yesen ölür müsün dedi. Birden tartışmaya başladık. Diğer Danimarkalılarda ona kızdı, ne alakası var ölmeyle onların inancı bu saygı duymalısın dediler.”

(Katılımcı 9)

Farklılıkların yanı sıra göçmen topluluklar ulusötesi bir alanda etkileĢimlerle baskın kültürün pratiklerini kendi kültürlerine uyarlayarak bir nevi kültürü yeniden yorumlarlar. Bu yorumlamalardan biride doğum günleridir.

Fotoğraf 2: Danimarka Doğumlular ve Doğum Günleri

Danimarka‘da genelde her çocuğun doğum günü kutlanır ve doğum günü olan kiĢilerin kapılarında bir simge olarak Danimarka bayrağı bulunur. Yukarıdaki resim, Konya‘nın bir köyünden gelen bir ailenin kızlarının dıĢarıda yapılan doğum günü kutlamasından alınmıĢtır. Bu aile, 90‘lı yıllarda Türkiye‘ye dönmek istemiĢler fakat o sıralarda Türkiye‘nin içine girdiği ekonomik sıkıntılar sebebiyle vazgeçmiĢlerdir. Hala dönmeyi

planlamaktadırlar fakat bir türlü dönememektedir. Doğum günü olan kız çocuğunu annesi, yerel kıyafetlerini giymekte, gelini Türkiye‘dendir. Evde 11 yaĢındaki kız çocuğu dil konusunda zaman zaman yengesine resmi kurumlarda dahi yardımcı olmaktadır.

KiĢiler arası iliĢkilerde, insan iki temel eğilime sahiptir. Bunlardan ilki, diğerleriyle iliĢkilerinde, bir yandan onlara benzemek, onlarla bütünleĢmek, onlar gibi olmak, diğer yandan ise onlarla aynı olmamak onlardan daha iyi ve iler olmak isteğidir. Tüm bunlar grup içinde gerçekleĢirken, insanın duygu ve istekleri ister diğerleriyle ayrıĢma yönünde olsun isterse benzeĢme yönünde olsun her Ģeyden önce kendini diğerleri ile karĢılaĢtırması gerekmektedir (Bilgin, 2007: 110). Bireyin, içinde doğduğu, yetiĢtiği ve yaĢadığı toplumun genelinden farklı bir etnik kökene sahip olduğu durumlarda, resmi eğitim ve öğretim kurumlarındaki sosyalleĢme ortamlarında gruplarla özdeĢleme süreci kendisini benzerlikleri ile diğerleri ile karĢılaĢtırması yoluyla baĢlar. Bu süreçte çeĢitli grup içi ve dıĢı sinyallerle grupların sembolik sınırları çizilir.