• Sonuç bulunamadı

Benlik ve Sosyal Kimliğin KuramsallaĢması

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL VE BAĞLAMSAL ÇERÇEVE

1.2. Ulusötesi Düzlemde Bireysel Sosyal Kimliğin KuramsallaĢması

1.2.1. Benlik ve Sosyal Kimliğin KuramsallaĢması

Hayatımızın ilk dönemlerinden itibaren kim olduğumuzu öğrenmeye baĢlarız. Sosyal kimlik ya da benlik tanımımız kendimizi nasıl kavradığımız ve nasıl değerlendirdiğimize

bağlıdır. Benlik her bir bireyin sosyal dünyasının merkezidir. Sosyal kimlik bireyin birçok gruba üyeliğiyle ilgilidir. Benlik ise bireyin kendisiyle ilgili inançları ve hislerinin toplamının organize edilmiĢ halidir. Öz kimlik ve benlik kavramı ailedeki etkileĢimlerle baĢlayıp hayat boyu karĢılaĢtığımız diğer insanlarla devam etmektedir. Öz benliğimizi kiĢiler arası etkileĢimler, edinilmiĢ özellikler, ilgi alanları ve aktiviteler, varlıkla ilgili bakıĢ açıları, içsel inançlar, kendimize yönelik farkındalıklarımız, toplumsal farklılıklar ve öz belirlenimlerimizi oluĢturur. Her bir bireyin özgün yönleri vardır. KiĢiler arası dünyada birçok kategori birbiriyle bağlantılıdır ve bu kategoriler hoĢlandığımız ve hoĢlanmadığımız diğer bireyleri gösterir. Birey toplumsal bağlam değiĢtirdiğinde öz benliği ve sosyal kimliğiyle ilgili çıkacak sorunların derecesine göre baĢa çıkma biçimleri geliĢtirir (Baron ve Byrne, 1997: 152-154). Sosyal kimlik, bireysel ve kolektifi içinde barındıran karmaĢık bir kavramdır. Sosyal kimliğin inĢası, bireyin birçok grup içindeki etkileĢimlerinin subjektif temsilidir. Sosyal kimliğin karmaĢıklığı bireylerin birçok gruba aynı anda ait olmasıyla ilgilidir. Çoklu sosyal kimliklerin yapısı bireyin içinde bulunduğu gruplarının etkilerine bağlıdır. Sadece grubun yapısı benlik kavramını etkilemez aynı zamanda benlik ve ötekiler arasındaki iliĢkinin doğasını da etkilemektedir (Roccas ve Brewer, 2002: 88).

Sosyal kimlik teorisi gruplar arası iliĢkiler ve grubun iĢleyiĢi ile ilgili olarak çok fazla katkı sağlamıĢtır. Grupların etkisiyle ilgili oldukça deterministik bir görüĢü miras bırakmıĢtır. Daha sonra öz-kategorizasyon teorisinden karĢıtlık ve kategorizasyonu vurgulayan kognitif bir sürece ilerlemiĢtir. Tajfel ve Turner‘ın sosyal kimlik teorisi sosyal karĢılaĢtırmayla bağlantılı olarak çerçevelenen bireylerin özgüvenlerini sürdürmek için olumlu bir sosyal kategorilendirme içinde edindikleri kimliği kabul eder. Sosyal kimlik teorisi bireylerin kategori ve grup üyeleri olarak nasıl hareket ettiklerini anlamamızı sağlar Tajfel gruplarla ilgili, açık bir Ģekilde kimliğe anlamlı ve zengin bir temel sağlayan kültürel, etnik, dinsel ve diğer geniĢ ölçekli sosyal bölünmeleri düĢünmemiĢtir. Bunun yerine, sosyal kategorilendirme, steretiplendirme ve özdeĢleĢme Tajfel tarafından kolektif eğilimler ve davranıĢlar için bir araç olarak görüldü Benlik kategorizasyon teorisi, grup üyeliklerinin problemini benliğe atfedilen benzerlik, kutuplaĢma, eğilimler ve steretipler üzerine öz-kategorlendirmenin etkisi olarak ifade edilmiĢtir. Ġnsanlar X grubunun üyesi iken Y davranıĢında bulunmaktan ya da Y grubunun üyesi iken X davranıĢında bulunmaktan kendilerini nasıl bir psikolojik

süreklilikten alıkoyarlar? Ve gerçekte X ve Y grupları psikolojik olarak benliğin potansiyel bileĢenleri olarak benliği nasıl bütünleĢirler? Sorularını hem sosyal kimlik teorisi hem de sosyal kategorilendirme teorisi göz ardı etmiĢlerdir (Abrams, 1996: 143-144).

Öncelikle kimliğin benlik tanımlaması ile bireysel ve kolektif kimlik arasındaki ayrımın yapılması gerekmektedir. Jenkins‘e (1996: 19-24) göre sosyal kimliği kuramsallaĢtırırken bireysel ve kolektif olana eĢit ölçüde yer verilmelidir. Bireysel ve kolektif kimlikler arasındaki önemli fark, bireysel kimliğin farklılığı kolektif kimliğin ise benzerliği vurgulamasıdır. Bu görüĢ Giddens‘ın yapı ajan (eyleyici-agents) tartıĢması bağlamına alınabilir. George Herbert Mead, Erving Goffman ve Fredrik Barth‘ın, Jenkins‘ın bu savı üzerinde etkisi sözkonusudur. Kimlik toplumsal hayat için, toplumsal hayat ta kimlik için önceliktir. Bireysel kimlik benlik içinde somutlaĢmaktadır ve bireysel kimlik diğer bireylerin oluĢturduğu sosyal dünyadan ayrı bir anlam ifade etmemektedir. Bireyler özgün ve değiĢkenken benlik tamamen inĢa edilmiĢtir. Bireysel ve kolektif olarak bütün kimlikler aracılığıyla, kimliklenmenin iç ve dıĢ diyalektiği bir süreç olarak Jenkins‘ın modelini oluĢturmaktadır. Bireysel kimliğin oluĢumunun kökleri sosyalizasyon sürecinin ilk dönemlerindedir. BaĢkalarının bizim hakkımızdaki hükümleri bizim kendi hakkımızdaki hükümlerimizden daha az öne çıkmamaktadır. Sadece kendimizi kimliklendirmeyiz aynı zamanda diğerlerini de kimliklendiririz. Bunun tersi de geçerlidir. Kendi imajımızla toplumsal imajımız arasında içsel ve dıĢsal bir diyalektik vardır. Trafimow tarafından iki farklı bileĢene ayrılan benlikle ilgili olarak biliĢsellikleri yapısal bir model uyarlanmıĢtır. KiĢisel benlik-kavramaları genel bir benlik kavramı etrafında ve kolektif bir benlik kavramasını ise genel kolektif bir benlik algılamaları etrafında organize edildiği düĢünülmektedir. Kolektif benlik, bütün biçimlerde kolektifliklere bağlanma, iliĢki, grup üyelikleri ve bağlantıları içermektedir. KiĢisel benlik ise birinin kendi eğilimlerini, hislerini, davranıĢlarını ve kiĢisel özelliklerinin bilgisini içermektedir (Abrams, 1996: 146). Diğerleri hakkında bazı yollarla bilgi edinmeden ve kendimizin ne olduğuyla ilgili bir bilince sahip olmadan toplumsal hayat düĢünülemez. Bireylerin ve topluluklar toplumsal iliĢkileri içerisinde diğer bireyleri ve toplulukları ayırtederler. Birliktelik, benzerlik ve farklılık kimliğin prensipleri ve sosyal hayatın kalbidir. Kısacası kendimizi

ve diğerlerini ayırt etmeden, sosyal kimlik ve kimlikler olmadan toplum olamaz (Jenkins, 1996: 4-6). Kimliği tutarlı ve yaĢam boyunca hemen hemen aynı kalabilen eĢsiz bir öz olduğunu kabul eden özcü yaklaĢımlara, kimlik tartıĢmalarının esas olarak bürünmüĢ olduğu psikodinamik ve sosyolojik yaklaĢım tarafından da karĢı çıkılmaktadır (Marshall, 2003: 405). Kimlik kavramı birçok disiplinde tartıĢılmaktadır. Kimliğin tekil mi yoksa çoklu mu olduğu tartıĢılmakta ve toplulukların yapılanmasında, belleğin, imgelerin ve simgelerin, özellikle dilin gücü giderek daha çok kabul edilmektedir (Burke, 2005: 56).

Kimlik öznel gerçekliğin kilit unsurlarında biri olduğu gibi öznel gerçeklikte toplumla diyalektik bir iliĢki içindedir. Kimliği, sosyal süreçler oluĢturmaktadır. Kimlik somutlaĢtığı zaman sosyal iliĢkiler yoluyla devam ettirilir, değiĢtirilir hatta yeniden biçimlendirilir. Bireysel bilincin ve sosyal yapının karĢılıklı etkileĢimi ile üretilen kimlikler, belirli bir sosyal yapı üzerinde devam ettirme, değiĢtirme ve yeniden biçimlendirme suretiyle etkide bulunurlar (Berger ve Luckmann, 2008: 250). Bireylerin belli bir gruba aidiyet hissi duymaları kolektif kimliklerinin göstergeleridir. Kimliğin belirleyicileri, yer, cinsiyet, ırk, ulus, dil, dini inançlar ve etnisitedir.

Giderek artan çok kültürlü, çok etnikli ve çok dinli toplumlarda yaĢamak hem göçmen toplulukların hem de yerli halkın farklı nesillerinde farklı imkânlar sunduğu kadar riskler de taĢımaktadır. Bu durum sosyal bilimciler, politik filozoflar ve özellikle politikacılara bazı zorluklar getirmektedir. Zamanla artan sayıda bilim adamı, post modern toplumların içerisinde göçmenlerle birlikte artan farklılaĢma, kültür, etnisite, topluluk ve kimlik gibi kavramların bu bağlamda yeninden kuramsallaĢmasının bir zorunluluk getirdiği düĢüncesinde birleĢmektedir. Kültürel dönüĢümlerin dinamikleri, dil geçiĢleri, topluluk inĢalarının kuramsal, değiĢim, melezlik, diyasporik, çoklu ve en düĢük benliklerin ve kimliklerin analizinde diferansiyel söylem kuramı ya da oluĢturmacılık (constructivism) paradigmasının altında kuramsal olarak çerçevelenmesi gerektiği düĢünülmektedir (Bader, 2001: 251). Dinamik oluĢturmacı (constructivist) yaklaĢım kültür ve bilgiye ulaĢılabilirlikte ki biliĢsel geliĢim iliĢkisini açıklamaya çalıĢmaktadır (Morse, 2001: 252).

Kaynağı, bir gruba aidiyet bilinci olan kolektif kimlik üzerinde fikir birliğine varılabilen ve tek bir tanımı olmayan bir kavramdır. Uzun bir tarihsel dönemden günümüze kadar

psikoloji, sosyoloji ve ilgili bilimler içerisinde kavramsal bir geliĢim göstermiĢtir. Kimlik, disiplinleri aĢan bir noktada bulunmakta, gerektiğinde değiĢtirilmekte, bazı durumlarda benlik kavramı olarak bazı durumlar da ise kiĢiler arası bir süreç olarak kavramsallaĢtırılabilmektedir (Ashmore, Deaux ve diğ., 2004: 80).

Geleneksel toplumlarda bireysel kimlik duygusu modern toplumlara göre çok zayıftır. Geleneksel toplumlarda kolektif, etnik veya aileye iliĢkin kimlik duyguları geliĢmekte ve bireyler kendilerini ait oldukları gruptaki rollere göre tanımlamaktadırlar. KentleĢmiĢ, endüstrileĢmiĢ toplumlar heterojen niteliklidir. KentleĢmiĢ, endüstrileĢmiĢ bir toplumda sosyal bağın niteliği ve yeniden tanımlanması hem kolektif aidiyetler hem de yurttaĢlık kavramı üzerinden sorgulanmaktadır. Durkheim‘ın sosyal sözleĢmesinde, bireyin bağımsız ve geleneksel sosyal bağdan sıyrılmıĢ, bir topluluğa aidiyet ve bir iliĢkiler ağından beslenmek söz konusu değildir (Bilgin, 1999: 83-85).

Kimlik oluĢumu üzerinde çalıĢmalar modern sosyolojik düĢünce içerisinde kritik bir köĢe taĢıdır. Günümüz sosyolojik söylemde geliĢen kimlik Cooley ve Mead‘in çalıĢmalarından gelmektedir. 70‘lerde Sosyal psikoloji ve sembolik etkileĢimciliğin kullandığı ve mikro yaklaĢımla bireylerin üzerine odaklanan çalıĢmalar çoğunluktaydı. Sosyologlar öncelikle bireylerin benlik hissini oluĢturan bireyler arası etkileĢimle ―ben‖in (me) inĢasına odaklanmıĢlardır. Fakat son yıllarda kimlik üzerine çalıĢmalar yön değiĢtirmiĢtir. Toplumsal ve milliyetçi hareketler sosyal bilimcilerin ilgisini grup ve politik eylemler üzerine çekmiĢtir. Böylelikle kimlik kavramını cinsiyet, ırk/etnisite ve sınıf kutsal üçlüsünü inĢa ederek kolektivitenin alanına tekrar yerleĢtirmiĢtir. Ajan ve benlik yönetimiyle ilgili entelektüel ilgi kimliklenme süreci çalıĢmalarında tekrar güçlenmiĢtir. Yeni iletiĢim teknolojileri etkileĢimi fiziksel alanlardan bağımsız hale getirmiĢtir. Benliğin inĢasına ötekilerin katkısını geniĢletmiĢtir (Cerulo, 1997: 385-386). Toplumsal bir pratik olan kültür kimlikle ilgili en çok iliĢkilendirilen kavramdır. Bunun altında yatan sebep, kimliklerin oluĢum süreçleri toplumların kültür anlayıĢlarını yansıtmasıdır. Berger‘in ( 2004: 3) ifadesiyle her toplum belli bir dünya inĢa etmektedir.