• Sonuç bulunamadı

Dünya’da ve Türkiye’de Girişimciliğin Tarihsel Gelişimi

3. GİRİŞİMCİLİK VE TURİZM GİRİŞİMCİLİĞİ

3.3. Dünya’da ve Türkiye’de Girişimciliğin Tarihsel Gelişimi

Bu başlık altında Dünya’da ve Türkiye’de girişimciliğin tarihi gelişimi yer almaktadır.

3.3.1. Dünya’da Girişimciliğin Tarihsel Gelişimi

Girişimcilik insanlığın tarihi kadar eskiye uzanan bir olgu olup tüm toplumun gelişmesinde önemli bir aktör olmuştur. Toplumlar ilk çağlardan bu zamana kadar yaşamlarını devam ettirmek ve bunun yanında tüm ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla pek çok faaliyette bulunduğu görülmektedir. Bu faaliyetler avcılık, çiftçilik, hayvancılık, ticaret ve bunun gibi pek çok faaliyeti barındırmaktadır. Tüm bunlar girişimciliğin tarihin ilk dönemlerinde başladığını tespit etmektedir (Aşkın vd., 2011). Teokratik monarşi ile yönetilen, derebeylik ve imparatorluklardan meydana gelen, inanışları monoteizme dayalı ve uğraşlarının tarım ve ticaret olduğu bilinen feodal toplumlarda girişimcilik kavramı günümüzde sahip olduğu anlama benzemiştir. Makineler endüstri devrimi sonucunda gelişerek kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Girişimciliği önemli derecede etkileyen olaylar 1870’de elektriğin keşfi ile bilimsel yöntemin meydana çıkması, ergonomi biliminin ortaya çıkışı, bilgisayarların ortaya çıkması, 21. yüzyılda nano teknolojiler ve akıllı makine akıllı mamul kavramının ortaya atılması olmuştur (Gümüşoğlu ve Karaöz, 2014: 101).

Girişimcilik olgusunun anlamının ve faaliyetlerinin değişik zamanlarda ve farklı açılardan incelenmesi söz konusu olmuştur. Bu kavramın değişik dönemlere göre kullanımı ve bazı bilim adamlarının görüşleri Tablo 6’da özetlenmiştir (Bozkurt, 2011):

55

Tablo 6. Girişimcilik Teorisinin ve Girişimcilik Kavramının Gelişimi

Dönemler Girişimcilik Kavramı

İlkçağ Dönemi

Hayatını devam ettirme çabasıyla arayış içerisinde olan hür kimselerdir.

Ortaçağ Dönemi

Girişimcilik olgusu bu dönemde, büyük ölçekli üretim projelerini yönlendiren kişi olarak benimsenmiştir. Girişimci burada, risk almadan kaynakları kullanarak projeyi yönetmektedir.

17. Yüzyıl İlk kez bu dönemde girişimcilik kavramı ile risk arasında bir ilişki kurulma söz konusu olmuştur. Girişimci, kar ve zarar etme riskini kabullenerek, devletle anlaşma yapmak koşuluyla mal ya da hizmet sağlayan şahıstır.

1725 (Richard Cantillon)

Sermaye sağlayan kişiden farklı olarak risk üstlenen kişidir. Belirli bir fiyattan satın alarak, belirsiz fiyata satan ve bu sebeple de risk koşuluyla faaliyetlerini yürüten kişidir.

1797 (Beaudeau)

Girişimci, riski kabullenen, planlayan, idare eden, organize eden ve sahip olan şahıstır.

1803 (Jean Baptiste Say)

Girişimcinin elde ettiği kar sermaye karından ayırt edilmiştir. 1876

(Francis Walker)

Fon sağlayıp faiz alan kişi ile yönetsel becerisi sayesinde kar elde eden kişi ayırt edilmiştir.

1921 (Frank H. Knight)

Risk ile belirsizlik birbirinden ayırt edilmiştir. 1934

(Joseph Schumpeter)

Girişimci inovasyon yapan kişidir ve denenmemiş teknolojiler geliştirir.

1961 (David McClelland)

Girişimci aktif ve orta seviyede risk alan kişidir. 1964

(Peter Drucker)

Girişimci fırsatları en üst seviyeye ulaştıran kişidir. 1975

(Albert Shapero)

Girişimci teşebbüste bulunan, inisiyatif kullanan, sosyal ve ekonomik mekanizmaları organize eden ayrıca iflas riskini de kabullenen kişidir.

1980 (Karl Vesper)

Girişimci, ekonomistler, psikologlar, iş adamları ve politikacılara göre farklı değerlendirme yapılan kişidir.

1983 (Giffort Pinchot)

İç girişimcilik, işletmede içinde çalışan bireylerin girişimciliği olarak ortaya çıkmıştır.

1985 (Robert Hisrich)

Girişimcilik, finansal, sosyal ve psikolojik riskleri üstlenerek maddi ve kişisel tatmin sağlama amacıyla, gerekli zaman ve çaba harcayarak farklı bir değere sahip bir şey ortaya çıkarma sürecidir. 1995

(Peter Drucker)

Elinde bulunan kaynakları düşük verimlilik alanlarından, yüksek verimlilik alanlarına taşıyan ve burada tutmayı sağlayabilendir. 1999

(Jeffery Timmons)

Davranış-düşünüş biçimi çağdaş önderlik ile dengelenmiş, dürüstlük-samimiyet ile de doğruların inşasını yapabilen kişidir. 2001

(Philip A. Wickham)

Kendi girişimcilik anlayışı ile belirli bir proje geliştirebilen kişidir.

2002 (G. Brenkert)

Girişimci kişi piyasa ekonomisinin vazgeçilmez bir ögesi olmuştur.

2003 ( L.W. Busenitze)

Girişimci kişi ekonomik refahın oluşmasında başrol durumundadır.

56

Hisrich’e göre, tarihsel gelişim süresince girişimci kavramına farklı anlamlar yüklenmiştir. Örneğin, ilk çağlarda girişimci Uzak Doğu ile ticaret ilişkisinde bulunan kişi olarak biliniyor, girişimciye gerekli olan destek ise kapitalistler tarafından temin edilmekteydi. Ticarette etkin rol üstlenerek araştıran girişimci, talep edilen mal ve talepte bulunan pazarları bulmaktaydı. Ayrıca fiziksel ve duygusal nitelikli riskleri yüklenmekte ancak ticaret sonunda, karın %75’inden fazla kısmını kapitalist almaktaydı. Orta çağa gelindiğinde ise girişimci üretimi planlayan kişi olarak bilinmekte, halk veya hükümetle olan parasal ilişkileri de düzenlenmektedir. Bu dönemde girişimci riski üstlenen kişi değil, üretim değerlerinin arttırılması amacıyla kaynakları bir araya toplayan kişidir (İlter, 2008: 25).

17. yüzyıla gelindiğinde girişimcilik anlayışında risk kavramı ortaya çıkmıştır. Bu dönemde girişimciler, yönetimlerle belirli bir hizmeti icra etmek ya da belirli ürünleri sunmak üzere sözleşme ile anlaşma yapan kişilerdir. Sözleşmedeki fiyatlar iş bitimine kadar sabit kalmakta, sözleşme yapan girişimci faaliyetleri sonucunda zarar edebilmekteydi (Kapu vd., 2012: 31). Literatürde girişimcilik kelimesi ilk kez Richard Cantillon tarafından kullanılmış, sermaye bulma özelliğinin yanında risk üstlenen kişi özelliği de eklenmiştir. “Genel Olarak Ticaret Üzerine Deneme” isimli eserinde girişimcilik kavramında önemli çalışmalar gösterilmiş olup, 1955 yılında Fransızcaya çevrilmiştir (Sönmez ve Toksoy, 2014: 42).

19. yüzyılın başlarında Avrupa’nın ilk ekonomi profesörü olan Jean Baptiste Say ise girişimciyi, üretim faktörlerini birleştirmek ve koordine etmek suretiyle yeni bir sonuç ortaya koyan ve problemlerin üstesinden gelen kişi olarak tanımlamıştır (Kapu vd., 2012: 33). 19. Yüzyılın ortalarına kadar süren ve egemen iktisadi düşünce olan Klasik İktisat Teorisi, devlet müdahalesine karşı olup, girişimci güce ve kurulacak piyasaya müdahale edilmemesi gerektiğini savunmuştur. Klasik teori itibariyle gelişme ortamı bulan girişim giderek önem kazanmıştır (Aşkın vd., 2011: 60). Girişimciliğin sanayileşme süreci ile farklı nitelikler kazanmasıyla, ekonomik değeri ve toplumdaki önemi artmıştır. Bunun neticesinde ise girişimcilik bir üretim faktörü olarak görülmeye başlanmıştır. Bunun yanında, şirket sahipliğinin ve yönetimin birbirinden ayrılması 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaşanmaya

57

başlamış ve bu da girişimciliğin önemini arttırmıştır. Bu durum girişimciliğin yeninden değerlendirilerek ticarette daha önemli bir yer almasına neden olmuştur (Küçük, 2005: 32-33).

Joseph Schumpeter “Ekonomik Gelişmenin Teorisi” adlı çalışmasında yenilik olgusunun benimsenmesinde, girişimci kişilerin, iş veya işletme yönetenlerden farklı olduğunu belirtmiştir. Bu sebeple ekonomide refah sağlayan ve dağıtan önemli aktörler konumunda olduklarını ifade etmiştir. Yapmış oldukları yeniliklerle piyasa içinde yeni talepler yarattıklarını ve mevcut piyasayı tahrip ederek yeni bir yapının oluşmasına sebep olduğunu belirtmiştir. Bu durumu Schumpeter “yaratıcı yıkıcılık” olarak nitelendirmiştir. 20. yüzyılın büyük kısmında egemenliğini sürdüren bu anlayış dinamik bir süreci ifade etmektedir (Kapu vd., 2012: 36).

Dünya bazında gerçekleşen ekonomik değişiklikler aynı zamanda siyasi ve sosyal yapıda da köklü değişiklikler meydana getirmiştir. Demokrasiye ait katılımcı yapı, işletmeleri adem-i merkeziyetçiliğe dayalı olan modüler bir yönetim biçimine taşımıştır. Bu da “daha az devlet en iyisidir” görüşünün onaylanmasına neden olmuştur. Schumpeter’in “dinamik girişimcisi” toplumun temel ekseni durumuna gelmiş ve sermayenin önüne çıkmıştır (Aşkın vd., 2011: 60).

Geçmişten bugüne kadar alışılagelen kavram ve kurallar 21. yüzyıl bilgi toplumunda artık hızla değişmekte, birçok alanda bilgi temeline dayalı yeni iş yapma yöntemleri ortaya çıkmaktadır. Bu sosyo-ekonomik ve kültürel dönüşüm içinde kuşkusuz olarak girişimcilik kavramı da değişim göstermiştir. Eski atak ve tuttuğunu koparan girişimci, yerini daha sakin, bilgiye dayalı düşünen ve yenilikçi anlayışa sahip girişimciye bırakmıştır (Ercan ve Gökdeniz, 2009).

3.3.2. Türkiye’de Girişimciliğin Tarihsel Gelişimi

Türkiye’de girişimciliğin tarihsel gelişimi, Osmanlı İmparatorluğu dönemi ve Cumhuriyet dönemi olarak iki ayrı dönemde incelenmektedir. Bu iki ayrı dönem aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.

58 Osmanlı İmparatorluğunda Girişimcilik

Türkiye’de girişimcilik olgusunun istenilen düzeyde gelişememesinin altında yatan nedenler araştırılırken, Cumhuriyet öncesi döneme kadar gidilmesinde fayda vardır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Türkler çoğunlukla askerlik ile çiftçiliği meslek olarak seçmişler, ticaret diğer tebaalara kalmıştır. Yerli halk, savaş sonrası dönemde ticari faaliyetlere uyum sorunu yaşamıştır (Küçük, 2005: 33).

Türklerin Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşmeleriyle, yerleşik toplum düzenine geçmeye başlamaları sonrasında ticaret ve zanaatkârlık konularında etkin oldukları bilinmektedir. Dolayısıyla Selçuklular ve Osmanlı kuruluş döneminde bir esnaf-sanatkâr örgütü olan Ahilik teşkilatı oldukça etkin ve başarılı olmuş, hatta bu örgüt Osmanlının kuruluş ve yükselme dönemlerinde politik açıdan da rol oynamıştır. İmparatorluğu oluşturan toplum grupları içinde iş bölümü sağlanarak Türkler ticaret dışı bırakılmıştır (Müftüoğlu ve Durukan, 2004: 9). Rum, Yahudi ve Ermeniler ticareti üstlenirken, Türkler ise askerlik, ulemalık, bürokratlık, tarım ve hayvancılık türünden işlere yönlendirilmişlerdir. Bu sebeple Türk toplumu ticaretin dışında kalmış, sosyo-kültürel ve etik açıdan arzulanan ticaret altyapısı ve kültürü oluşturulamamıştır. İmparatorluğun son dönemlerinde özellikle İttihat ve Terakki döneminde “Türk’ten iş adamı ve tüccar yapma”, “Müslüman ve Türk ticaret adamı

oluşturma” konusunda önemli çaba gösterilmiştir (Durukan, 2006: 27).

Türk’ten iş adamı ve tüccar yapma çabaları, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ile yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde önem kazanmıştır. Bu çaba Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik alandaki başlıca stratejilerinden birini oluşturmuştur. 1930’lu yıllara kadar, 1929 Dünya Ekonomik Krizi ile klasik piyasa ekonomisine güvenin kalmaması ve devletçi paradigmaların ağırlık kazanmasına kadar devam etmiştir (İlter, 2008: 28). Cumhuriyetin ilanından dokuz ay önce toplanan 1. İktisat Kongresinin temel ilkelerinden biri ise Türk insanını girişimci yapmak olmuştur (Küçük, 2005: 34).

59 Cumhuriyet Döneminde Girişimcilik

Cumhuriyet döneminde girişimcilik araştırmalarına göre, tarihsel açıdan belli dönemlere ayrılarak incelendiği görülmektedir. Bu tarihsel sınıflandırma ayrı ayrı ele alındığında 1923-1930 yılları arası birinci dönem ulusal ekonominin kuruluşu olarak ifade edilmektedir (Candan, 2011). Yabancıların farklı alanlardaki egemenliğine son verilmeye çalışılması ve girişimciliğin teşvik edilmesi amaçlı birçok önlemin alınması bu dönemde gerçekleşmiştir. Fakat tüm bu yapılanlara rağmen bazı yetersizlikle ve savaşın etkilerinin sürmesi sebebiyle önemli bir gelişme sağlanamamıştır (TÜGİAD, 1993: 19).

Dünya çapında yaşanan 1929 Ekonomik Krizi, özellikle ABD ve Avrupa ülkeleriyle birlikte genç Türkiye Cumhuriyetinde de, ekonomik istikrar ve gelişmede devlet müdahaleciliğini ön plana çıkarmıştır. Sümerbank, Etibank, Merinos vb. gibi kuruluşların ortaya çıkması ve gelişmesi bu anlamda değerlendirilebilir (Küçük, 2005: 34). 1929 Dünya Ekonomik Krizi ile birlikte liberal paradigmanın çökmesi ve o yıllara kadar süren “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” sloganı ile belirtilen klasik piyasa ekonomisine güvenin sona ermesi ve devletçi paradigmaların ağırlık kazanmaya başlamasıyla genç Türkiye Cumhuriyeti’nin de politikasını değiştirdiği görülmektedir. Devlet teşekkülleri art arda kurulmaya ve devletçi politikalar devreye sokulmaya başlamıştır. Bu yıllarda başlayan ithal ikamesi politikası -1950 ile 1960 arasındaki- kısmi liberalleşme uygulamalarına rağmen varlığını devam ettirmiş ve 1961’den itibaren resmi kalkınma politikası olarak kabul edilmiştir (Müftüoğlu ve Durukan, 2004: 11).

1930-1950 yılları arası devletçilik dönemi olarak ifade edilmekte olup, devletin ekonomik faaliyetlerin içine bizzat girdiği, ülkedeki birçok ticari ve sanayi faaliyetin başlamasında yönlendirme ve teşviklerde bulunmanın yanında bunları bizzat yürüttüğü dönemdir (Candan, 2011). Özel sektörün yetersiz kaldığı alanlarda, devletin yatırım yapmasını hedefleyen devletçilik politikası bu dönemde uygulanmıştır. Bu politikanın benimsenmesinde özel girişimin yetersizliği, sermaye yetersizliği ve 1930 Buhranı etkili olmuştur. Beş yıllık birinci, ikinci ve üçüncü sanayi planları bu dönemde yapılmıştır. 1930 Ekonomik Bunalımı ve İkinci Dünya Savaşının bu döneme denk gelmesi ve savaş ekonomisinin uygulanması girişimcilik

60

açısından engel oluşturmuştur. Ancak özel sektör girişimciliği bir önceki döneme göre gözle görülür derecede bir gelişim yaşamıştır (Aşkın, 2011: 66).

1950-1970 yılları arası ekonomide liberalleşme ve planlı ekonomiye geçiş dönemi olarak adlandırılabilir. Ekonomide liberalleşme eğilimlerinin ön plana çıkması 1950’li yıllarda olmuştur. Tarıma ağırlık verilmesinin beraberinde, altyapı yatırımlarında da atış gözlenmiştir. Bu dönemde diğer bir kayda değer gelişme ise, özel girişimin sanayideki payının %70 oranına çıkmasıdır. Planlı ekonomiye geçiş ise 1960’lı yıllarda olmuştur. İki tane Beş Yıllık Kalkınma Planının hazırlanması ve uygulamaya konulması bu dönemde gerçekleştirilmiştir. Etkileri devam eden devletçilik ilkesine rağmen, bu dönemde özel sektöre ağırlık verilmiş ve özel sektör yatırımları artış göstermiştir (TÜGİAD, 1993: 19).

1970-1980 yılları arası ithal ikamesi politikasının gittikçe yaygınlık kazandığı bir dönem olmuştur. Kamu yatırımlarında düşme eğilimi bu dönemin başlarında yaşanmış, sanayileşme eğilimi ve özel sektör girişimciliği artış göstermiştir. Bu dönemin temel hedeflerinden biri geleneksel mal üretimini bir ileri seviyeye getirmektir. Kıbrıs Harekâtı dönemi etkilemekte olup, sonucunda gelen ambargo, petrol şokları, enflasyonun yükselmesi, siyasal ekonomik istikrarsızlık, ithal ikamesi politikasının tıkanması, döviz sıkıntısı, dışa açık olmama ve gittikçe dönemin gereksinmelerine yanıt vermekten uzaklaşmaya başlayan teşvik uygulamaları girişimcilik üzerinde olumsuz etkiler oluşturmuştur (Marangoz, 2017: 20).

1980’li yıllar piyasa ekonomisine geçiş ve dünya ekonomisiyle uyumun sağlanması sebebiyle yeni düzenlemelerin uygulandığı bir dönem olmuştur (Durukan, 2006: 28). Girişimciliğin yaygın hale getirilmesi konusundaki gelişmeler iyimser olmuştur. Türk insanının çok başarılı olabileceği fikrinin benimsenmesi 1980 sonrası uygulanan yoğun piyasa ekonomisi ve buna bağlı gelişen girişimcilik ortamlarında başlamıştır. Girişimcilik ve iş adamlığı, gençler arasında bir meslek olarak en üst sıralarda tercih edilmeye başlamıştır (Marangoz, 2017: 21).

1980 yılından itibaren Türkiye’de girişimcilik konusunda önemli gelişmeler yaşanmıştır. 24 Ocak 1980 kararı ile yürürlüğe konulan ekonomik gelişme konusundaki strateji değişikliği bu gelişmede önem arz etmektedir. Bu karar ile ithal

61

ikamesine yönelik kalkınma stratejisinden vazgeçilerek, serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde ihracata yönelik kalkınma stratejisine geçilme kararı alınmıştır. Bu konuya paralel olarak serbest piyasa ekonomisi sistemi ile bu sistemin en önemli aktörleri durumunda bulunan girişimciliği ve özelikle ihracata yönelik girişimciliği destekleme politikaları devreye sokulmuştur (Esen ve Çetin, 2012: 76).

1980 yılı sonrasında Türkiye’de girişimcilik konusunda yaşanan gelişmeler ile Türk insanı, piyasayı, kaliteyi, rekabeti öğrenmeye başlamıştır. Aradan geçen çeyrek asırlık süreçte Türkiye olumlu ve olumsuz, başarılı ve başarısız tecrübe ve gelişmelere sahne olmasından sonra da bugün belirli bir konuma gelmiştir. Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girişi sonrası ve son ekonomik krizlerde (2001 ve 2008 krizi) Türk girişimcileri oldukça başarılı bir sınavdan geçmiştir (Marangoz, 2017: 23-24).

21. yüzyıl, insanların adını bilgi veya iletişim toplumu olarak belirttiği bir dönem olmakla birlikte bu dönemde, girişimcinin ve girişimciliğin ekonomik değeri ile toplumdaki önemi oldukça artarak, bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelere paralellik göstermiştir. Bunların sonucu olarak ise bireye ve bireysel yeteneğe dayalı girişimcilik ön plana çıkmış, ayrıca insanın entelektüel üretkenlik yeteneğinin önemi artmıştır (Aşkın vd., 2011: 70).

Tüm bunlara istinaden, 2000’li yıllarda girişimci bireylerin sahip olması gereken özellikleri konusunda bazı sanayici ve iş adamlarının görüşleri Tablo 7’de gösterilmektedir:

Tablo 7. 2000’li Yıllarda Girişimci Bireylerin Sahip Olması Gereken Özellikler  İyi eğitimli  Sermaye birikimine sahip olan

 Dünyadaki gelişmelere uyum sağlayan

 Teknolojiyi yakından takip eden

 İleriyi görebilen  Araştırmacı ruha sahip olan

 Yeniliklere açık olan  Risk üstlenen

 Yabancı dil bilgisine sahip olan  Yaratıcı ruha sahip olan

 İyi bilir çevreye sahip olan  Lider

 Bilgi birikimine sahip olan  Kendi pazarını iyi bilen

 Nitelikli kadrolara sahip olan  Hizmet anlayışını ön plana koyan

 Katılımcı yönetime önem veren  Rasyonel olan

62

Tablo 7. (Devam) 2000’li Yıllarda Girişimci Bireylerin Sahip Olması Gereken Özellikler

 Başarma hırsı olan  Eğitimci

 Sabırlı olan  Paylaşımcı olan

 Heyecanlı olan  Çalışkan

 Atılımcı olan  Takım çalışmasına önem veren

 Üretici ruha sahip olan  Güçlü iletişime sahip Kaynak: Aşkın vd., 2011:70’den uyarlanmıştır.

Bu dönemin bir özelliği de girişimciler tarafından istikrar ve bu istikrarın yarattığı güven ortamı bakımından olumlu bir gelişme olarak kabul edilen üst kurulların yaygınlaştığı yılları kapsamasıdır. Genel olarak bu kurulların üstlendiği görev, siyasi iradenin popülist uygulamalarıyla girişimcilik ortamının istikrarını bozacak müdahalelere karşı tedbir almaktır. Piyasalarda oluşan bu istikrar ve güven ortamının oluşturduğu katkı ise, yatırım anlamında olup, ülkeye yabancı sermayenin girişinin kolaylaşmasını sağlamıştır (Candan, 2011: 167-168).

Girişimcilik olgusu, insan yeteneği, içinde bulunulan ortam ve kaynak sorunu üzerinde yükselmektedir. Dünya’da ve Türkiye’de koşullar değişmiş ve buna bağlı olarak, yepyeni bir girişimcilik anlayışı ve ihtiyacı ortaya çıkmıştır (Marangoz, 2017: 24). Türkiye’de birçok birey girişimcilik niteliğine sahip fakat yeterli finansman bulamadığı ve yeterli olanaklara sahip olamadığı için, bu alanı değerlendirememektedir. Finansman imkânına sahip ve girişimcilik niteliklerini barındıran bireyler ise birer girişimci olarak faaliyet sürdürmektedirler (Küçük, 2005: 35).