• Sonuç bulunamadı

II - IUS CİVİLE - IUS HONORARİUM

Roma Hukukunun yaratıcı kaynakları bakımından yapılan ayrım, 'lus civile - lus Honorarium' ayrımıdır. 'Yaratıcı kaynak' kavramının, kamu hayatında hukuku yaratan organlar, güçler anlamına geldiğini daha önce belirtmiştik. Burada, 'lus civile' kavramı, lus civile - lus gentium ayrımm-dakinden farklı bir anlamdadır. Yabancılara da uygulanan ka-vimler hukuku (lus gentium) karşısında, lus civile'nin yalnızca örgütlenmiş Roma halkına, Roma yurttaşlarına uygulanan hukuk olduğunu yukarıda açıklamıştım. Oysa, lus civile - lus honorarium ayrımı, hukuku yaratan güçler bakımından yapılmaktadır. Bu bakımdan, lus honorarium karşısında lus civile, kaynağı halk olan hukuku ifade eder. Bir başka deyişle, halk meclislerinin kararlarına, yani kanunlara (lex), örf ve âdete ya da bunlara benzer bir hukuk kaynağına dayanan hukuku ifade eder. Nitekim, bu anlamda, hukukçuların, hukuku geliştiren çalışma, inceleme ve araştırmaları, Principatus Dönemi'nde senatus'un kararları (senatus consultum'lar) da lus civile'nin kapsamına girer.

lus honorarium ise, resmî bir makamın koyduğu hukuk anlamındadır. Burada, 'honor' (şeref) sözü, Roma'da yüksek devlet işleri Cumhuriyet Dönemi'nde ücretsiz, bir çeşit şeref olarak görüldüğünden, resmî devlet makamını ifade etmektedir. Roma'da resmî devlet makamlarının Cumhuriyet Dönemi'nde ve Principatus Dönemi başlarında magistra'lık adını taşıdıklarını belirtmiş ve magistra'ların devlet memuru statüsünde olmadıklarını, kanun gereğince devletin iktidarını temsil eden ve bu iktidarı fiilen kullanma yetkisine sahip kişiler olduklarını açıklamıştım. Bir başka deyişle, magistra'lar, başka bir organa tabi olmayan, devletin fonksiyonlarının yerine getirilmesinde bağımsız kişilerdi. Bu nedenle, magistra'ların yetkisine 'imperium' adı veriliyordu. Bu ad, devlet iktidarını fiilen kullanabilme yetkisini ifade ediyordu. Böylece, 'lus honorarium', magistra'larca yaratılan hukuk kurallarının tümünü ifade eder. Gene yukarıda açıklandığı gibi, Roma'da magistra'lık makamı, Cumhuriyet Dönemi'nde ortaya çıktı (M.Ö. 509). Çünkü, Krallık Dönemimde bütün devlet iktidarı kralda toplanmıştı. Cumhuriyet Dönemi'nin ilk magistra'ları- nın consul'ler olduğuna daha önce değinmiştik. Consul'lere, ’praetores', 'iudices' adları da verilmekteydi.

Ancak, giderek bunlar için 'consul' adı yerleşti ve M.Ö. 367 yılında kurulan üçüncü consül'lük makamım ilk ikisinden ayırabilmek amacıyla bu makam için 'praetor' adı benimsendi.

Praetor adıyla anılan bu üçüncü magistra, Roma devletinin özel hukuk alanındaki yargılama işlerini düzenlemekle görevliydi. Ancak, yargılama işleri artınca, M.Ö. 242 yılında Romalılarla yabancılar ve değişik asıllı yabancılar arasındaki anlaşmazlıkları çözmek, bunların yargılama işlerini düzenlemek için dördüncü bir magistra'lık daha kuruldu. Gene 'praetor’ adı verilen hu magistra'lığı ötekinden ayırmak için, Romalılar arasındaki anlaşmazlıkları çözmekle görevli praetor'a 'şehir praetor'u anlamında 'praetor urbanus' dendi (Urb, şehir, yani Roma anlamına geliyordu). Yabancılarla Romalılar ve değişik asıllı

62 yabancılar arasındaki anlaşmazlıklarla uğraşan praetor'a ise, 'praetor peregrinus' (yabancılar praetor'u) adı verildi.

Somaları praetor'larm sayısı daha da arttı. Bir yandan İmparatorluğa katılan yeni eyaletlerin adlî işlerini yönetmek ve düzenlemekle görevli yeni praetor'lar atandı. Öte yandan, bazı özel konular için ayrı praetor'luklar kuruldu. Örneğin, belli (muayyen) mal vasiyetleri, vesayet, vergi anlaşmazlıkları gibi konularla ilgilenen özel praetor'lar vardı. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, 'magistra' deyimi yalnızca 'praelor'- lan ifade etmiyordu. Cumhuriyet Dönemi'nde praetor'larm yanında özellikle kamu alanında devlet işlerini yönetmekle görevli daha birçok magistra vardı. Praetor'lar üzerinde özellikle durulmasının nedeni, bunların adalet ve yargılama işlerini düzenlemek ve yönetmekle yetkili ve görevli kılınmış olmalarıydı.

Böylece, aslında 'Ius Honorarium' bütün magistra'lann yarattıkları hukuku kapsar.

Ancak, praetor'lar, faaliyetlerinin yargılama alanına ilişkin olması dolayısıyla hukuk yaratmak açsından özel bir önem taşıyorlardı. Bu bakımdan, bazı hukuk kitaplannda Ius honorarium'un Praetor hukuku (Ius praetorium) ile eş anlamda kullanıldığına da rastlanmaktadır. Praetor'lar arasında da, özel hukuku tekellerinde bulunduran praetor urbanus ve praetor peregrinus'un faaliyetleri bizim için özel önem taşımaktadır.

Cumhuriyetin son iki yüzyılı (M.Ö. 200-M.Ö. 27) ve Principatus Dönemi'nin başlarında Roma hukukunun gelişmesi üzerinde praetor hukukunun etkisi büyük olmuştur.

Praetor'lar eski Roma hukukunu derin bir biçimde değiştirmiş ve eski lus civile (lus quiritium) yanında zamanın koşullarına daha uygun bir hukuk yaratmayı başarmışlardır.

Hukukun bu değişimi genel politik ve ekonomik gelişimin bir sonucu olmuştur. Roma özellikle Kartaca'ya karşı kazandığı zaferler sonucunda giderek büyümüş ve imparatorluk niteliği kazanmıştı. Bu siyasal gelişme, ticari ilişkilerin artmasını, ekonomik değişiklikleri de gerektirmişti. Eski lus civile biçimci ve dar kalıplara bağlıydı ve küçük Roma şehir devletinin tarımsal yapısına uygun düşüyordu. Roma şehir devleti giderek bir imparatorluğa dönüşünce, ekonomik koşullara ve gereksinmelere uygun olarak hukuk kurallarına ihtiyaç duyulmaya başlandı. Romalıların geleneklere sıkı sıkıya bağlı oluşları, hukukun, kanun koyucunun iradesiyle anî ve kesin bir biçimde değişmesini önlüyordu. Bu yüzden, hukukî gelişme ancak çok küçük bir oranda kanunlarla sağlanabildi. Yeni dönemin gereksinmelerini kavrayan praetor'lar, iki yüzyıla yakın faaliyetleri sırasında bunları karşılayacak yeni hukukî yollar yaratarak hukukun ağır bir süreç içinde gelişmesini sağlamışlardır. Böylece, praetor'lar, hukuk yaratan yeni bir güç olarak ortaya çıkmışlardır. Cumhuriyet Dönemi'nde Praetor'lar da, bütün öteki magistra'lar gibi halk meclislerince seçiliyorlardı.

İş başında bir yıl kalan praetor'larm, ’Imperium' yetkisine sahip olduklarından, orduya kumanda etmek, halk meclislerini toplamak, senatus'u toplantıya çağırmak yetkileri vardı.

Ancak praetor'lar kanun koyamazlardı. Gerçi her magistra gibi, praetor'lar da bu dönemde kanun koyma yetkisine sahip olan hak meclislerine kanun önerilerini getirebilirlerdi, ama bu öneriler hakkında son söz halk meclislerinindi. Bu nedenle, praetor'larm kanun yoluyla hukuk yaratmaları ancak dolaylı bir biçimde olabiliyor, bu yüzden de büyük bir önem taşımıyordu.

Yukarıda da belirtildiği gibi, praetor'lar, kendi yetki ve görev alanları içindeki faaliyetleri sırasında birçok yeni hukuk kuralı yaratmışlardır. Özel hukuka ilişkin yargılama işlerinin yönelim ve düzenlenmesi ile görevli olan praetor'larm başlıca faaliyetlerinin hukukî

63 anlaşmazlık içinde bulunan kişilerin davalarını yönetmek olduğuna daha önce değinmiştik.

Praetor'lar bu davalarda bugünkü yargıçlar gibi faaliyet göstermiyorlardı. Praetor'larm hukukî anlaşmazlıkları bir hükme bağlayarak çözme yetkileri yoktu. Çünkü, Cumhuriyet Dönemi'nde özel hukuk davalarında yargıçlar, bugünkü gibi devlet memuru değildirler;

genellikle üstün toplumsal durumları dolayısıyla güven uyandıran özel kişilerdi. Ancak, bu özel yargıçlar, davada taraf olacak kişilerin rızasıyla praetor'ca davaya bakmakla yetkili kılmıyorlardı, Praetor'un, aralarında anlaşmazlık çıkan taraflar için bir özel yargıç saptaması ise, onun bu anlaşmazlıkta öne sürülen iddialar için bir hukukî koruma tanıması ön-şartma bağlıydı.

Cumhuriyet Dönemi'nde her dava, Principatus Dönemi'nde ise davaların büyük bir çoğunluğu praetor önünde başlıyordu. Aralarında hukukî bir anlaşmazlık doğan kişilerin praetor'a başvurmaları gerekiyordu. Tarafların iddia ve karşı-iddialarinı dinleyen praetor, iddia edilen durumun gerçek olması halinde hukukî korumayı gerektirdiği kanısına varırsa, tarafların bir ya da birden çok kişiyi yargıç olarak seçmelerine izin verirdi. Praetor, bundan sonra, sözkonusu anlaşmazlığı, davanın başarıya ulaşma koşullarını bir dava formülü içinde saptayarak yargıca verdiği talimatla birlikte, tarafları seçtikleri ve kendisinin de görevli kıldığı özel yargıçlara gönderirdi. Davanın bundan sonraki aşaması özel yargıç önünde geçer ve dava özel yargıç tarafından hükme bağlanırdı. Roma hukukunda hakların korunma usulleri, başka bir deyişle Roma Usul ve İcra Hukuku, aşağıda ayrı bir bölümde ele alınacaktır. Burada bu konuya, yalnızca praetor'un hukukî anlaşmazlıkların çözülmesi, yani yargılama alanındaki faaliyetleri sırasında nasıl yeni hukuk kurallarının yerleşmesine yol açtığı, başka bir deyişle, nasıl hukuk yarattığını açıklamak için gerektiği oranda değinilmektedir. Bu nedenle, davanın özel yargıçlar önündeki aşamasını şimdilik bir yana bırakarak, praetor önünde geçen aşamasına dönmek gerekiyor.

Praetor'un, anlaşmazlık taraflarının iddia ve karşı-iddialarını dinledikten sonra, iddianın gerçek olması halinde bir hukukî korumanın gerektiği kanısına varırsa, tarafları bir dava formülüyle birlikte seçecekleri özel yargıca göndereceğini belirtmiştik. Praetor'un söz konusu durumda bir hukukî korumanın gerekip gerekmediği konusunda karar verirken ilk başvuracağı kaynak, lus civile idi. Roma hukukunda hakların korunmasının, yani Roma Usul Hukukunun temel özelliği, özel davalar sistemine bağlı oluşuyla açıklanabilir, lus civile'de korunmaya değer görülen her hak için ayrı bir dava öngörülmüştü. Bir hak, ancak bir davaya bağlanmışsa, yani bir dava konusu olarak saptanmışsa adlî yoldan izlenebilirdi (takip edilebilirdi), lus civile'de kendisi için ayrı bir dava öngörülmemiş olan bir hak iddiasının hukukî korumadan yararlanmasına olanak yoktu. Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi, katı, geleneklere sıkı sıkıya bağlı lus civile kuralları giderek gelişen, siyasal, ekonomik ve toplumsal bakımlardan değişen Roma toplumunun yeni gereksinmelerini karşılamaya yetmez oldu. Bu gereksinmenin, yargılama alanında faaliyet gösteren, bu nedenle de lus civile'nin uygulayıcısı durumunda olan praetor'a verilen yetkilerle karşılanması yoluna gidildi.

Böylece, praetor, lus civile'yi uygularken, bu uygulamayı kolaylaştırmak, boşluklarını doldurmak, toplumun ve zamanın yeni ekonomik ve toplumsal koşullarına uydurabilmek için lus civile'nin bazı kurallarını değiştirme, düzeltme olanağını elde etti. Bu nedenle, praetor'larm Roma hukukunun gelişimi üzerindeki etkileri, yeni hukuk kuralları koyma biçiminde doğrudan doğruya değil, Usul Hukuku alanındaki faaliyetleri sırasında, yani

64 dolayısıyla olmuştur. Çünkü Praetor'lar kendilerine ulaştırılan hukukî anlaşmazlıklardaki hak iddialarında, lus civile kurallarına bağlı kalmaksızın hukukî koruma yolları tanıyıp tanımamakta serbest bırakılmıştı. Böylece, praetor, bu hukukî koruma yolları aracılığıyla lus civile'nin katı, dar, biçim ve geleneklere sıkı sıkıya bağlı kurallarının uygulanmasını önleyerek Roma hukukunun değişmesini sağlamıştır.

Praetor'un bu hukukî koruma yolları, Roma Usul Hukuku incelenirken yeninde ele alınacaktır. Ayrıca, özel hukukun, Genel Hükümler (Kavramlar), Kişiler Hukuku, Aile Hukuku, Borçlar Hukuku. Eşya Hukuku, Miras Hukuku bölümleri ayrıntılı olarak incelenirken, bu alanlara giren her hukuk kurumu (müessese)'nun lus civile'ce düzenleniş biçimlerini, praetor'un bu koruma yollannm hangilerinden ve ne biçimde yararlanarak etkilediği ve bu yoldan özel hukuk alanda nasıl birinci derecede yaratıcı olabildiği açıkça görülür.

Şimdilik, yalnızca praetor'un bu hukukî koruma yollarının en önemli bir ikisine kısaca değinmekle yetineceğim:

1.

Dava (actio) : Praetor'lar, kendilerine getirilen hukukî anlaşmazlıklarda öne sürülen ve lus civile'ce bir davaya bağlanmamış hak iddiaları için, uygun bulunlarsa, bir dava olanağı tanıyabiliyorlardı. Praetor'ca tanınan bu davalara, onları 'actio in ius' tan ayırmak için, 'actio in factum' adı veriliyordu.

2.

Davalara karşı defi (exceptio): Praetor, lus civile'nin bir davaya bağladığı bir hak iddiası karşısında gerçi iddia sahibinin dava açma olanağını elinden alamazdı; ama karşı tarafı dinledikten sonra bu davanın açılmasını haksız, adalete aykırı bulursa, dava edilene karşı - iddiasını bir defi şeklinde öne sürmek hakkını verirdi. Böylece, davalı öne sürdüğü defıyi kanıtlayabilirse (ispat edebilirse) yargıç tarafından beraat ettirilmesi gerekirdi. Sonuç olarak, lus civile'nin tanıdığı bir dava, praetor'un davalıya verdiği bir defi ileri sürme olanağı ile etkisiz bırakılabiliyordu.

3.

Eski duruma getirme (restitutio in integrum): Bazı durumlarda praetor, lus civile'ye göre geçerli bir biçimde yapılmış olmakla birlikte, sonuçları hak ve adalete uygun bulunmayan hukukî fiil ya da hukukî işlemleri, bu fiil ya da işlemden zarar gören kişilerin başvurmaları üzerine, olmamış, yapılmamış sayabiliyordu. Söz konusu işlem ya da fiili iptal ederek, sanki bu işlem ya da fiil hiç yapılmamış gibi, ilgilileri bu işlem ya da fiilen önceki hukukî durumlarına döndürebiliyordu.

4.

Yasak (interdictum): Bazı durumlarda da, praetor, kendisine başvuran bir kişinin haklı durumunu koruyabilmek için, bu durumu ortadan kaldırmaya çalışan kişilerin bu davranışlarını yasaklayabilirdi, (interdicere = yasaklamak). Bu yasağa uymayan kişiye karşı, praetor, durumunu korumak istediği kişiye bir dava açma hakkını tanıyordu.

5.

Zilyetliğin sağlanması (missio in bona): Praetor'lar korunmalarını hakkaniyet gereği gördükleri bir takım kişilere, lus civile hükümlerine göre başkalarına ait malların tümünün ya da bir bölümünün fiilî hakimiyetini ellerine geçirme yetkisini tanıyabiliyorlardı.

Yani, bu kişilere, o malların zilyetliğini sağlayarak, açılacak bir davada o kişilerin durumunu güçlendirebiliyorlardı.

Praetor'lar, yargılamaya ilişkin faaliyetleri sırasında uygulayacakları hukuk kurallarını saptayıp halka bildiriyorlardı. Başlangıçta, bu bildirme, halk meclisler halinde toplu bulunduğu sırada sözlü olarak yapılıyordu. Bu bildiriye, ’edicere’ (açık olarak beyan

65 etmek, bildirmek) fiilinden türetilerek 'Edictum' deniyordu. Sonraları, bu bildiri, adı gene 'Edictum' kalkmakla birlikte, yazılı olarak yapılmaya başlandı.

Böylece, praetor'larm görev yıllarının başında, adlî işlerin yönetiminde izlemeyi düşündükleri kuralları bir bildiri (beyanname - edictum) halinde yayımlamaları usulü yerleşti. Bu bildiriler bir kanun niteliğinde değildi; halkın davranış biçimlerini düzenleyen hukuk kurallarından oluşmuyordu. Praetor'un kanun koyma yetkisine sahip olmadığı yukarıda da belirtilmişti. Söz konusu bildiri, praetor'un faaliyet yılı içinde uygulayacağı kuralları, kendisine tanınmış yetkiden yararlanarak hukukî yollarla koruyacağı durumları (hakları) bir çeşit program halinde saptıyordu. Böylece, her türlü hukukî korumanın praetor'a bağlı olması nedeniyle, haklarının hukuken tanınmasını isteyen herkesin, praetor'un saptadığı bu kurallara uymak zorunluluğunu duyması doğaldı.

İlk zamanlarda praetor, görevine başlarken yayımladığı bildiriden ayrılma özgürlüğüne sahipti. Ancak, bu durumun bir takım kötüye kullanmalara yol açması nedeniyle bu olanak kaldırıldı ve M.Ö. 67 yılındaçıkarılan ’Lex Cornelia' adlı kanunla, praetor'lar yayımladıkları bildirilere bağlı kalmaya mecbur tutuldular. Böylece, praetor'un görev yılı başında yayımladığı bildiri bütün görev süresince yürürlükte kaldığından, 'sürekli bildiri' (Edictum Perpetımm) adını aldı. Ancak, yeni durumlar ve koşullar gerektirdiğinde praetor'larm yeni ek bildiriler çıkarma hakları vardı. Praetor'larm görevleri yalnızca bir yıl sürdüğünden, yayımladıkları bildiriler de bir yıl yürürlükte kalıyor ve yıl sonunda kaldırılıyorlardı. Böylece, görev başına gelen bir praetor, hiçbir şekilde kendisinden önce görevde bulunmuş olan praetor'un bildirisiyle bağlı değildi. İsterse onu tümü ile kaldırabilir, isterse kısmen değiştirerek yayınlayabilirdi; eski bildiriyi olduğu gibi benimseyerek yayımlamak hakkı da vardı. Ancak, yeni praetor'un, eski praetor'un bildirisini hiçbir değişiklik yapmaksızın olduğu gibi yeniden yayımlaması, zamanla gelişen ve değişen toplumun yeni gereksinmelerinin yeni hukukî koruma yollarını zorunlu kılması nedeniyle çok rastlanmayan bir durumdu. Romalıların eskiye, geleneklere sıkı sıkıya bağlı düşünüşlerinin etkisiyle eski bildirinin tüm olarak değiştirilmesi yoluna da, çoğu kez, zorunluluk olmadıkça, başvurulmuyordu. Genellikle, her yeni gelen praetor, kendisinden önceki praetor'un bildirisinden hâlâ bazı gereksinmelere karşılık veren bölümleri kendi bildirisine alıyor, bunlara yeni koşulların gerektirdiği eklentiler yapıyordu. Böylece, giderek yerleşen bu gelenek, zamanda genişleyen bir grup hukuk kurallarının bir bildiriden ötekine aktarılması sonucunu doğurdu. Bu durum, sayıları yıllar geçtikçe artan bazı temel ilke ve kuralların, praetor bildirilerinin sürekli olarak geçerli olan bölümünü oluşturmasına yol açtı. Böylece, praetor bildirileri, bir yandan, giderek, saptanmış kurallardan oluşan bir derleme niteliği kazanırken, öte yandan, sürekli olarak değişme ve gelişme içinde olan bir hukuk kaynağı olarak ortaya çıktılar. İçinde, geçmişte denenmiş olan bazı ilkelerin saklandığı praetor bildirileri, değişen toplum koşullarının gereksinmelerine uygun olarak sürekli bir değişme ve yenilenmeye açık bir özellik taşıyordu. Praetor bildirileri bu özellikleri dolayısıyla çağlarındaki hukukun sürekli bir gelişme ve ilerleme öğesini oluşturuyorlardı. Nitekim, praetor'larm yargılama alanındaki faaliyetleri, özellikle de bildiriler yoluyla yerleşen hukuk kuralları ve hukukî kurumlar (müesseseler) giderek hukukun özel bir bölümü olarak görülmeye başlandı.

Özel hukukun bu bölümüne, yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü, 'Ius honorarium’ adı verilerek, bu bölüm (kurallar bütünü), eski örf ve âdetler, kanunlar,

66 hukukçuların faaliyetleri ve senatus'un kararlarından oluşan 'lus civile'den ayrıldı.

Bir yandan, Ius civile, öte yandan lus honorariumün varlığıyla ortaya çıkan bu ikilik, Roma özel hukukunun bütün alanlarında kendini gösteren en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim, Genel Hükümler (Kavramlar), Kişiler Hukuku, Aile Hukuku, Borçlar Hukuku, Eşya Hukuku ve Miras Hukuku incelenirken birçok hukukî kurumun (müessese- nin) düzenlenişiyle ilgili olarak bu hukuk ikiliğiyle karşılaşılır. Sert, katı, biçimlere ve kalıplara sıkı sıkıya bağlı geleneksel lus civile sisteminin karşısında, hak ve adalet duygusunun gereklerine uyan, iyi niyet (hüsnüniyet) kurallarına yer veren, toplumun gelişen ve değişen gereksinmelerini karşılayan ve daha ileri bir hukuk ülküsüne (idealine) yönelen lus honorarium sistemi yer alır.

Başlangıçta, lus honorariumün amacı, Ius civile'yi ortadan kaldırmak değil, ona destek olarak bu hukuk sistemini daha etkili kılmaktı. Ancak, lus civile'yi uygulamak durumunda olan praetor'lar, ekonomik ve toplumsal koşulların yarattığı yeni gereksinmelere uyarak lus civile'nin uygulanmasını kolaylaştırmak, boşluklarım doldurmak, bazı durumlarda da onu düzeltmek, değiştirmek zorunluluğunu duydular. Böylece, lus honorariumün, lus civile karşısında üç fonksiyonu vardı:

1.

Ius honorariumün, Ius civile'yi ayrıntıları bakımından açıklayıp uygulanmasını sağlayarak ona yardımcı olması;

2.

Ius honorariumün Ius civile tarafından düzenlenmemiş konularda kurallar koyarak bu hukuk sisteminin boşluklarını doldurması, onu tamamlaması;

3.

Ius honorariumün Ius civile'nin artık gereksinmeler karşılık vermeyen kurallarını değiştirmesi, düzeltmesi.

Ancak, principatus rejiminin kurulmasıyla praetor'lann Cumhuriyet Dönemi'ndeki özerklikleri kısıtlanmaya başladı. Bu durum, praetor'la- nn giderek kendilerinden önce gelen praetor'lann bildirilerini aynen yayımlamaya başlamalarına yol açtı. Bu nedenle imparator Hadrianus (M.S. 117-138) zamanının büyük bir hukukçusu olan Salvius lulianus'u, o zamana kadar çıkarılan praetor bildirilerinde oluşmuş dava formüllerini, benimsenmiş hukuk kurallarım saptamakla görevlendirdi. M.S. 130 yılında Salvius lulianus'un böylece derlediği bildiri, praetor hukuku (Ius honorarium)'nun bir derlemesi (kodifîkasyonu) niteliğindedir.

Bu bildiri, M.S. 130 yılında imparator Hadrianus'un bir emirnamesiyle ’Edictum Perpetuum' (Sürekli Bildin, Ebedî Beyanname) adıyla yayınlanınca kanun niteliği kazandı.

Gerçi gene her yıl praetor'lar, edictum perpetuum'u yayımlıyorlardı, ama artık bu, bir geleneği sürdürmekten öte bir anlam taşımıyordu. Çünkü, imparatorların kendilerince yapılanların dışında, artık bu bildiride herhangi bir değişiklik yapma olanağı kalmamıştı.

lulianus'un derlediği bu bildiri Klasik Dönem'de hukukun temel kaynağı, hukuk edebiyatının en önemli konularından biri oldu.

Principatus Dönemi'nin sonlarına doğru artık özel hukuk işlerini düzenlemek ve yönetmek için bir praetor atanmaz oldu. Bu görev de imparatorluk memurlarına devredildi.

Gerçekte, imparator Augustus zamanından beri eski, iki aşamalı yargılama usulünün yanı sıra uygulanmaya başlanan yeni bir yargılama usulü giderek yaygınlaşıyordu. Davanın

Gerçekte, imparator Augustus zamanından beri eski, iki aşamalı yargılama usulünün yanı sıra uygulanmaya başlanan yeni bir yargılama usulü giderek yaygınlaşıyordu. Davanın

Outline

Benzer Belgeler