• Sonuç bulunamadı

Alieni iuris (başkasının hukukuna tâbi) olanlar (başkasının hâkimiyetine (egemenliğine) tabi olanlar)

I - 'ŞAHIS' (KİŞİ) KAVRAMI VE HAK EHLİYETİ

C) Status Familiae (Aile durumu)

2. Alieni iuris (başkasının hukukuna tâbi) olanlar (başkasının hâkimiyetine (egemenliğine) tabi olanlar)

’Sui iuris' deyimi, kendi hukukundan başka hukuka, başkasının egemenliğine tabi olmayanları anlatır. Bununla kast edilen, aile içinde, baba egemenliği (patria potestas)'ne tabi olmamaktır. Bu nedenle, bu kişilerin, bizzat kendilerinin 'aile babası' (pater fanıilias) statüsünde oldukları söylenir. Ancak, aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi, bu statünün yaşla ilgisi yoktur. Ayrıca, bu statüde bulunan kişinin egemenliği altında başka kişilerin bulunmasına da gerek yoktur. Ancak, bu deyim kadınlar için kullanılmaz.

’Alieni iuris'ler ise, başkasının hukukundan olan, başkasının egemenliğine tabi olan kimselerdir. Başka bir deyişle, ’alieni iuris' olan kimseler, aile içinde baba egemenliğine tâbi olan kimselerdir. Bunlar, özellikle aile evlâtlarıdır (erkekseler, filius familias, kız iseler, filia familia). Bu nedenle, baba egemenliği (patria potestas)'ne tabi kimselerden, 'aile evlâdı statüsündeki kimseler ya da kısaca, 'aile evlâtları' (filius familias) olarak söz edilir. Aile evlâdı statüsünde olmanın yaşla ilgisi yoktur. Çocukları, hattâ tomnları olan bir kişi bile, eğer babası ya da baba tarafından bir usulü ile yaşıyorsa, 'aile evlâdı' statüsünde, yani 'alieni iuris' olabilir.

Aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi, evlilikten sonra belli hukukî işlemlerin yapılmış olması durumunda, evli kadınlar da kocalarının aileleri içinde 'aile evlâdı' (filia familia) statüsüne girerler.

Roma hukukuna göre, hak ehliyetine sahip olabilmenin, yani özel hukuk açısından 'şahıs' (kişi) sayılabilmenin üçüncü koşulu olan 'baba egemenliğine tabi olmama' durumunu saptayabilmek için bir kimsenin 'aile durumu' (status familiae)'nu araştırmak gerekir. Bu ise, Roma'daki aile kurumu hakkında bilgi edinmeyi zorunlu kılmaktadır. Roma ailesinin ayrıntılı olarak incelenmesi, Roma aile hukukunun kapsamına girer. Ancak, kişilerin hak ehliyetini etkilemesi nedeniyle, aile içindeki durumlarının (status familiae) saptanabilmesi için gerektiği oranda, burada, Roma ailesi hakkında bilgi vereceğiz.

97

a)

'Aile' (Familia) kavramı

Bugün, gündelik dilde 'aile' denildiğinde, toplumsal ve hukukî bakımdan geçerli görülen kadın - erkek birliği ve bu birliğin oluşturduğu, kan bağına dayanan, yani doğal bağlarla birbirine bağlı küçük insan toplulukları kastedilir.

Medenî kanunumuzda ise, 'aile' sözcüğü dört ayrı anlamda kullanılmıştır.

1.

En dar anlamda aile, karı - koca'dan oluşur (TMK. m. 185).

2.

Daha geniş anlamda aile, karı - koca ve çocukları belirtir (TMK. m. 282).

3.

Daha geniş anlamda 'aile', karı - koca ve çocuklardan başka, kan ya da hukukî bağlarla birbirine bağlı kimseleri içerir (TMK. m. 364, bk. ayr. TMK. m. 305, TMK. m. 129).

4.

En geniş anlamda ise 'aile', Medenî Kanun'umuzun 367. maddesinde söz konusu edilmiştir:

"Aile halinde yaşayan birden çok kimsenin oluşturduğu topluluğun ka nuna, sözleşmeye veya örfe göre belirlenen bir ev başkanı varsa, evi yönetme yetkisi ona ait olur.

Evi yönetme yetkisi, kan veya kayın hısımlığı, işçilik, çıraklık veya benzeri sebeplerle ya da koruma ve gözetme ilişkisi içinde ev halkı olarak bir arada yaşayanların hepsini kapsar".

Bazı köy ve kasabalarımızda hâlâ rastlanan bu son, en geniş anlamındaki aile bir yana bırakılırsa, çağımızda ailenin, geçerli bir kadın - erkek beraberliğinin oluşturduğu doğal bir ilişki olan kan bağına dayandığı söylenebilir. Kan bağına, çağdaş medenî hukuklarda 'kan hısımlığı' denmektedir. Medenî Hukukta ayrıntılı olarak görüleceği gibi, kan hısımlığı doğuma dayanır. Bu hısımlık, evlenme ve miras bakımından önem taşır. Yakın kan hısımları arasında evlenmek yasaktır. Ölen bir kişinin mirası, onun yakın kan hısımlarına kalır. Kan hısımları arasında belli oranda nafaka yükümlülüğü vardır. Kan hısımlığı Ceza Hukuku bakı-mından da önem taşır. Kan hısımlığı iki türlüdür:

1.

Doğrudan doğruya ya da dolayısıyla birbirinin soyundan (dölünden) gelen kişiler arasındaki hısımlığa 'Usul ve furu hısımlığı' denir.

2.

Doğrudan doğruya ya da dolayısıyla birbirinin soyundan sulbünden gelmeyip de, ortak bir asıldan gelen kişiler arasındaki hısımlığa ise 'Yansoy (civar) hısımlığı' denir.

İki kişi arasındaki kan hısımlığının derecesi, o kişileri birbirine bağlayan doğumların sayısı ile saptanır. (Örneğin, baba ile çocuk birinci dereceden, baba ile torun ikinci dereceden kan hısımıdır). Kan hısımlığının yanı sıra, çağdaş medenî hukuklarda 'kayın hısımlığından da söz edilir Kayın hısımlığı, evlenmeye dayanır; bir eşin, diğer eşin kan hısımlarıyla olan ilişkisidir. Eşlerden birisi, kendi kan hısımları ile kaçıncı dereceden hısım ise, diğer eş o kimselere aynı derecede kayın hısımdır. Çok yakın derecedeki kayın hısımlığı evlenmeye engeldir. Evlât edinme işlemi sonucu evlât edinen ile evlât edinilen arasındaki bir çeşit birinci dereceden 'üstsoy ve altsoy hısımlığı, yapılan sözleşmeden doğmaktadır. Bu nedenle 'akdi' nitelikte olan bu hısımlık, evlâtlık bağının kaldırılmasıyla sona erer. Ancak, evlât edinen ile evlâtlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında evlilik yasaktır.

98 Roma hukukunda ise, lus civile'nin tanıdığı, geçerli saydığı ailede doğal bir olgu (vakıa) olan, doğuma dayanan kan hısımlığı esas alınmamıştır. Roma ailesi, tümüyle hukukî bir esasa dayanır, lus civile'ye göre, aile, aynı baba egemenliğine (patria potestas) tabi olanlardan oluşur. Aynı baba egemenliğine tabi olmanın bu kişiler arasında yarattığı bağı lus civile, hısımlık olarak görmektedir. 'Agnatio hısımlığı' adı verilen bu hısımlık, Roma lus civile'sinin tanıdığı, geçerli saydığı tek hısımlıktır.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi, Roma'da aile, baba egemenliği (patria potestas)'ne dayanmaktadır. Kaynaklarda iki tip aileden söz edildiği görülmekledir:

1.

Familia proprio iure: Dar anlamda aileyi ifade eder. Bu aile, aile babası (pater familias) ve onun egemenliği altındaki kişilerden oluşmaktadır.

2.

Familia communi iure: Geniş anlamda aileyi ifade eder. Bu aile, ortak asıl sağ olsaydı onun egemenliği altında kalacak olan kişilerden oluşur. Bu ikinci aile kavramı çok geniştir. Çünkü, Roma'da bir aile babası öldüğünde, aile, erkek çocukları sayısınca yeni ailelere bölünüyordu. Kız çocuklar ise, 'aile babası' statüsünde olamayacakları, dolayısıyla da egemenliklerine tabi kişiler söz konusu olamayacağı için, ayrı bir aile kınamıyorlardı.

Sadece, aile babasının ölümüyle, ’alieni iuris' durumundan, ’sui iuris’ durumuna geçiyorlardı. İşte bu ikinci aile bütün bu bölünmüş aileleri, aile babası egemenliğinden kurtulmuş kız evlâtlarını içine alıyordu. ’Familia communi iure’nin rolü daha çok miras hukukunda görülüyordu. Bu geniş anlamda aile, ortak ceddin (atanın) ölümü ile birbirinden ayrılan aile fertleri arasındaki miras hukuku ilişkilerinde önem taşıyordu.

Bu nedenle, Roma hukukunda genel olarak, 'aile' söz konusu olduğunda kast edilen, dar anlamda aile, yani ’familia proprio iure'dir. Bu ailede aile babası egemenliği (patria postestas) altında yaşayan bireyler arasındaki agnatio hısımlığı, sadece babanın sulbüne (dölüne) dayanır. Çünkü, kadınlar, yukarıda da açıklandığı gibi, egemenlikleri altında bu-lundukları babanın ölümüyle, ’pater familias’ statüsü kazanamazlar, yani egemenlikleri altında kimse bulunamaz; sadece 'alieni iuris’ durumundan ’sui iuris' durumuna geçerler. Bu nedenle, kadın aracılığı ile agnatio hısımlığı doğmaz. Pater familias durumunu sadece erkekler kazanabilirler, yani baba egemenliği (patria potestas)'ne sadece erkekler sahip ola-bilirler. Baba egemenliği (patria potestas) altında bulunan ya da sonradan bu egemenlik altına giren kişiler arasında agnatio hısımlığı doğar. Böylece, aynı eve mensup, yani aynı ev reisinin baba egemenliğine tabi olan kişiler arasında agnatio hısımlığı vardır. Bunlar birbirlerinin agnat (agnatus)'ı sayılırlar. Bu kişiler arasıdaki agnatio hısımlığı, egemenliği altında bulundukları babanın ölümünden sonra da sürer.

lus civile bakımından sadece bu çeşit bir hısımlığın tanınması birçok sakıncalar doğuruyordu. Örneğin, lus civile'ye göre, bir çocuğun ana tarafı ile, bir ananın, kendi çocuğu ile aynı baba egemenliği altında değilseler, hısımlığı yoktu. Bu durumun ise gerek evlenme, gerek miras ve diğer mamelek ilişkilerinde çokça sakıncaları oluyordu. Bu nedenle, praetor, kan bağına bağladığı hukukî sonuçlarla kan hısımlığının hukuken tanınması yolunu açtı.

Önce mirasla ilgili konularda hukuki sonuçlar tanınan kan bağına, 'cognatio hısımlığı' (kan hısımlığı) adı verildi. Cognatio hısımlığı, ius gentium'da da tanınıyordu. Bu durum lus civile'yi de etkiledi. Giderek, lus civilebakımından da kan bağına bazı hukukî sonuçlar tanınmaya başlandı. Praetor hukuku kurallarının lus civile'ce de benimsenmesi arttıkça,

99 cognatio hısımlığının, agnatio hısımlığına oranla önemi arttı. Sonunda, lustinianus zamanında tek hısımlık biçimi olarak cognatio hısımlığı, yani kan hısımlığı kabul edildi.

Roma hukukunda Klasik Hukuk Dönemi boyunca ailenin hâkimiyet (egemenlik) ilişkisine dayanmasının bizi burada en çok ilgilendiren, en önemli diyebileceğimiz hukukî sonucu, baba egemenliği (pater familias)'ne tabi olan kimselerin hak ehliyetine sahip olmamalarıdır. Roma ailesinde, özel hukuk bakımından sadece tek bir kişi, 'şahıs" sayılır, yani haklara ve borçlara ehil görülür. Bu kişi, ailenin reisi olan, aile babası (pater familias) statüsündeki kişidir. Aileyi oluşturan diğer kişilerin özel hukuk bakımından hiçbir hak ve borçlan söz konusu olamaz. Başka bir deyişle, Roma hukukuna göre, sadece aile babası (pater familias) statüsünde olan kişiler mameleke ehildiler, yani değerleri para ile ölçülebilen hakların sahibi olabilir, borç altına girebilirlerdi. Öte yandan, aile babası (pater familias), egemenliğine tabi olan, yani 'aile evlâdı' (fllius familias) statüsünde bulunan kişiler üzerinde mutlak bir otoriteye sahiptir. Aile babalarının, egemenlikleri altında bulunan kişiler üzerinde şahsî ve mameleke ilişkin hak ve yetkilerini ayrıntılı olarak incelemeden önce, aile babalarının aile evlâtları üzerindeki egemenlik hakkı (patria potestas)'nm kurulma ve sona erme biçimlerini açıklayalım.

b)

Patria Potestas'ın kurulması (baba hâkimiyeti (egemenliği) altına giriş)

Roma ailesinde 'agnatio' hısımlığı, aile babasının egemenliği altına girmekle doğar.

Aile babasının egemenliği altında bulunan ya da bu egemenlik altına giren kişilerden söz edildiğinde, önce aile evlâtları (filius familias ya da filia familias) akla gelir. Bunların yanı sıra, evlilikten sonra kurulan egemenlik ilişkisi ile aileye giren evli kadınlar söz konusudur.

Gerçi, egemenlik ilişkisinin kurulması ile bu kadınlar da 'aile evlâdı' statüsüne girerler. Bu nedenle bunlar üzerindeki egemenlikten de, 'baba egemenliği' (patria potestas) olarak söz edilir. Ancak, evli kadınlar üzerinde kurulan egemenlik için özel bir deyimin, ’manus'un kullanıldığı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Bu nedenle, önce aile evlâtları üzerinde kurulan baba egemenliği, yani dar anlamda patria potestas'm kuruluş biçimlerini, sonra da kısaca, evli kadınlar üzerinde kurulan egemenliğin yani ’manus'un kuruluş biçimlerini inceleyelim.

Yukarıda da açıklandığı gibi, geniş anlamda ’patria protestas', bu iki grup kişiler üzerindeki egemenlik hakkını kapsamaktadır.

aa) Aile evlâtları (Filius Familias ya da Filia Familia) üzerinde Patria Potestas'm kurulması

Aile evlâtları üzerinde baba egemenliğinin kurulması iki biçimde düşünülebilir:

Doğumla ya da evlât edinme yoluyla.

aaa) Doğumla

Roma ailesine dahil olmanın, başka bir deyişle, aile babası egemenliği (patria potestas) altına girmenin en doğal yolu doğumdur. Klasik dönem'de bir aile babasının doğrudan doğruya kendisinin ya da egemenliği altında bulunan erkeklerin lus civile'ye göre geçerli bir biçimde yaptıkları (iustum matrimonium = hukuka, yani lus civile'ye uygun

100 olarak yapılmış, lus civile'ye göre geçerli) evliliklerden doğan çocuklar, ipso iure, yani başkaca bir işleme gerek olmaksızın aile babasının egemenliği altına girerlerdi.

Ailenin kadın fertlerinin çocukları aileye dahil olmazlardı. Çünkü, bu çocuklar babalarının ya da onların tâbi oldukları aile babalarının egemenliği altına girerlerdi. Eğer evlilik lus civile'ye göre geçerli değilse, bu birlikten doğan çocuğun baba ile herhangi bir hukukî bağı söz konusu olamazdı. Evlilik dışı doğmuş sayılan bu çocuk, anasının tabi olduğu 'aile babas'mn egemenliği altına girerdi. Yukarıda da belirtildiği gibi, çocuğu doğan erkeğin kendisi de baba egemenliği altında ise, doğan çocuk da aynı baba egemenliği altına girerdi. Babanın tabi olduğu aile babasının ölümünden soma ise, çocuk kendi babasının egemenliği altına girerdi.

bbb) Evlât edinme yoluyla (Adoptio-Adrogatio)

Baba egemenliği altına girmenin bir yolu da evlât edinme işleminin yapılması idi. Bir aile babası, 'evlât edinme işlemi' denilen bir işlemle, aileye yabancı bir kimseyi aile evlâdı statüsüne sokabiliyor, bu kimse üzerinde kendi baba egemenliğini kurabiliyordu. Çağdaş medenî hukuklarda da görülen evlât edinme işlemi, aileden olmayan bir kimseyi, aile ferdi haline getirme amacına yöneliktir. Ancak yukarıda da açıklandığı gibi, çağdaş aile kavramı, temelde kan hısımlığına, yani doğal bir bağa dayandığından, çağdaş hukukta evlât edinmede söz konusu olan, doğal kan bağı yerine hukukî bir bağ koymaktır. Bu işlem sonucu aileye giren kişilerin, gerçek çocuklarmkine benzer haklarla donatılmasında çağdaş medenî kanunlar farklılıklar gösterir. Bununla birlikte, ailede kan bağını esas alan bütün çağdaş medenî hukuklarda, babaya kan bağıyla bağlı olan çocuklarla, evlât edinme sonucu hukukî bağla bağlanan çocukların durumları arasında daima fark gözetilmektedir. Oysa, yukarıda da açıklandığı gibi, Roma lus civile'si aileyi, aynı baba egemenliği altında bulunmak gibi sadece hukukî bir temele dayandırmaktadır. Bu nedenle, lus civilebakımından, bir kimsenin, egemenliği altında bulunduğu aile babasına kan bağıyla bağlı olup olmaması, yani onun sulbünden (dölünden) gelip gelmemesi önem taşımaz, lus civile'ye göre, önemli olan baba egemenliğinin kurulmuş olmasıdır. Bu egemenliğin kurulmasının, doğum gibi doğal bir olaya dayanması, ya da geçerli bir hukukî işlem sonucu olması arasında lus civile'nin tanıdığı hukukî sonuçlar bakımından hiçbir ayrım gözetilmemiştir. Nitekim, kaynaklarda ’fılius familias' ya da ’fîlia familia'dan söz edildiğinde, bu kişilerin, egemenlikleri altında bulunduk lan aile babalarına doğum sonucu mu, yoksa bir hukukî işlem sonucu mu bağlandıklarını saptamak olanağı yoktur. Çünkü, lus civile, her iki durumda da aile babasına bağlanan, aile babasının egemenliği altına giren kişilere aynı hak ve yükümlülükleri tanımıştır, lus civile'ye göre, doğum dışında, bir aile babasının egemenliği altında girmenin hukukî yolu, evlât edinme işlemidir, demiştik. Böylece, Roma lus civile'sine göre, evlât edinme işlemini, bir kimse üzerinde bir aile babasının egemenliğinin kurulması olarak tanımlayabiliriz, lus civile'ye göre, evlât edinme iki türlü olabilirdi:

1.

Adoptio

2.

Adrogatio (ya da arrogatio)

Her iki evlât edinme türü de, Roma aile hukukunda ayrıntılı olarak incelenir. Biz, burada, yalnızca, bu iki türün niteliklerini kısaca açıklamakla ye-tinelim.

101

1.

Adoptio'da, bir baba egemenliği altında bulunan bir kimsenin, başka bir baba egemenliği altına girmesi söz konusudur. Başka bir deyişle, adoptio, bir aile evlâdının (fılius familias ya da fîlia familia) aile değiştirmesidir.

2.

Adrogatio'da ise, aile babası (paper familias) statüsünde olan bir kimsenin, bir başka aile babası (pater familias)'nm egemenliği altına girmesi söz konusudur. Başka bir deyişle, adrogatio'da, aile babası (pater familias) statüsündeki bir kimse, aile evlâdı (fîlius familias) statüsüne geçmektedir. Yani, ’sui kiriş’ bir kimse, bu işlemle ’aileni iuris' olmaktadır. Oysa, adoptio’da, evlât edinilen, zaten ’alieni iuris’ durumunda bulunduğundan, bu işlem onun hukukî durumunu etkilememektedir.

Yukarıda da açıklandığı gibi, ius civile'ye göre, her iki evlât edinme biçimiyle, evlât edinilen kişilerin hukukî durumu, doğumla aile evlâdı olan kişilerinkinin aynıdır.

Adoptio'da, evlât edinilen kişinin o zamana kadar egemenlik ilişkisi ile bağlı olduğu aile ile ilişkisi kesilir, bu ilişkinin doğurduğu bütün hak ve yükümlülükleri sona erer. Yeni girdiği ailenin bir ferdi (bireyi) olarak, bu ailenin adını alır, bu aileye bağlı olmanın doğurduğu bütün hakların sahibi olur, yükümlülükler altına girer.

lustinianus zamanında ise, bir kimsenin kendi soyundan bir kimse tarafından evlât edinilmesi ile, tamamen aileye yabancı bir kimse tarafından evlât edinilmesi durumları farklı hukukî sonuçlara bağlandı. Bir kimsenin kendi soyundan olan bir başka kimse tarafından evlât edinilmesi durumunda, bu evlât edinmenin yukarıda belirttiğimiz hukukî sonuçlan doğurması doğal görülüyordu. Oysa, aileye yabancı bir kimse tarafından evlât edinilen kişinin eski ailesinden tamamen kopmayacağı, eski aile babasının egemenliği altında kalacağı esası kondu. Böylece, bu tür evlât edinmede, evlât edinilen kişinin eski ailesi ile ilişkisi süreceğinden, bu ilişkiden doğan

hak ve yükümlülükler de ortadan kalkmıyordu. Sadece, bu şekilde evlât edinilen kişi, kendisini evlât edinmiş olan kişiye karşı bazı haklar kazanır, yükümlülükler altına girerdi.

lustinianus zamanında böyle bir ayrımın yapılması, ailenin artık kan bağı temeline dayandırılmasının doğal bir sonucu olarak kolayca açıklanabilir.

bb) Evli kadınlar üzerinde hâkimiyet (egemenlik) hakkının (Manus) kurulması Yukarıda da açıklandığı gibi, Roma ailesi, ius civile'ye göre, aynı baba egemenliği altında bulunan kişilerden oluşuyordu. Bu nedenle, evli kadın, eğer kocasının ya da kocası da egemenlik altında ise, onun aile babasının egemenliği altına girmezse, kocasının ailesi dışında kalıyordu. Bu durumda da, ne kocası, ne de bu evlilikten doğan çocukları ile arasın-daki ilişkiler hukukî bir önem taşıyordu. Çünkü, ius civile'nin tanıdığı tek hısımlık olan

’agnatio’ hısımlığı, egemenlik ilişkisine dayanıyordu. Bu durumun yarattığı sakıncalar, evli kadının, kocasının ya da kocasının aile babasının egemenliği altına girerek kocasının ailesine dahil olmasıyla gideriliyordu. Aile babası (pater familias) statüsünde olan kocasının egemenliği altına giren evli kadın, kocasının bir çeşit kızı statüsü kazanıyordu. Kocası, aile evlâdı (fılius familias) statüsünde olan evli kadın ise, kocasının aile babasının (pater familias) egemenliği altına girince, kocasının bir çeşit kız kardeşi statüsü kazanıyordu. Her iki durumda da, evli kadın üzerinde kurulan bu egemenliğe, yukarıda da açıklandığı gibi,

102

’manus' deniyordu. Manus'un kuruluş biçimleri aile hukukunda bütün ayrıntıları ile incelenir. Burada, yalnızca, 'manus’un kuruluşunun evli kadının hukukî durumunda yarattığı değişikliklere kısaca değinelim.

Aile babası egemenliği altında olan, yani aile evlâdı statüsünde bulunan, başka bir deyişle, alieni iuris olan evli kadın, manus'un kuruluşundan sonra kendi aile babasının egemenliğinden çıkar ve kocasının, ya da kocasının aile babasının egemenliği altına girer.

Yani, kadın kendi ailesinden ayrılır ve kocasının ailesine girer. Böylece kadının kendi aile fertleriyle olan agnatio hısımlığı da sona erer. Artık kadının eski ailesine ilişkin hiçbir hak ve yükümlülüğü kalmamıştır; bütün hukukî sonuçlarıyla kocasının ailesine girmiştir. Eğer evli kadın bir baba egemenliği altında değilse, başka bir deyişle, sui iuris ise, manus'un kuruluşundan sonra kocasının ya da kocasının aile babasının egemenliği altına girer, yani alieni iuris olur. Ancak bu açıklanan hukukî sonuçlar toplumda değişen zihniyetle bağdaşmamaya başladı. Bu durum da, Klasik dönem'in sonlarından başlayarak manus kurulması yoluna gittikçe daha az başvurulması sonucunu doğurdu. Böylece, evli kadın, ius civile'ye göre, kocası ve çocuklarıyla hısım sayılmıyordu; çünkü aralarında agnatio kurulmuş olmuyordu. Evli kadın ancak, praetor'un, kan bağı (cognatio)'na tanıdığı hukukî sonuçlardan yararlanabiliyordu. Yukarıda da açıklandığı gibi, giderek kan (cognatio) hısımlığının ius civile'ce de tanınmaya başlanmasından sonra, evli kadının durumu daha da düzeldi, lustinianus zamanında kan (cognatio) hısımlığının hukuken tanınan tek hısımlık durumuna gelmesinden sonra, artık kadının kocası ve çocuklarıyla ilişkilerinde manus'un

Yani, kadın kendi ailesinden ayrılır ve kocasının ailesine girer. Böylece kadının kendi aile fertleriyle olan agnatio hısımlığı da sona erer. Artık kadının eski ailesine ilişkin hiçbir hak ve yükümlülüğü kalmamıştır; bütün hukukî sonuçlarıyla kocasının ailesine girmiştir. Eğer evli kadın bir baba egemenliği altında değilse, başka bir deyişle, sui iuris ise, manus'un kuruluşundan sonra kocasının ya da kocasının aile babasının egemenliği altına girer, yani alieni iuris olur. Ancak bu açıklanan hukukî sonuçlar toplumda değişen zihniyetle bağdaşmamaya başladı. Bu durum da, Klasik dönem'in sonlarından başlayarak manus kurulması yoluna gittikçe daha az başvurulması sonucunu doğurdu. Böylece, evli kadın, ius civile'ye göre, kocası ve çocuklarıyla hısım sayılmıyordu; çünkü aralarında agnatio kurulmuş olmuyordu. Evli kadın ancak, praetor'un, kan bağı (cognatio)'na tanıdığı hukukî sonuçlardan yararlanabiliyordu. Yukarıda da açıklandığı gibi, giderek kan (cognatio) hısımlığının ius civile'ce de tanınmaya başlanmasından sonra, evli kadının durumu daha da düzeldi, lustinianus zamanında kan (cognatio) hısımlığının hukuken tanınan tek hısımlık durumuna gelmesinden sonra, artık kadının kocası ve çocuklarıyla ilişkilerinde manus'un

Outline

Benzer Belgeler