• Sonuç bulunamadı

Bir Öğrenme Kuramı Olarak Yapılandırmacılık

Belgede YÜKSEK LİSANS TEZİ (sayfa 27-31)

1. BÖLÜM: GİRİŞ

1.2. ÜLKEMİZDE PROGRAM GELİŞTİRME ÇALIŞMALARI

1.2.1. Neden Yapılandırmacı Yaklaşım?

1.2.1.2. Bir Öğrenme Kuramı Olarak Yapılandırmacılık

“Yakın geçmişte felsefeciler, psikologlar ve eğitimciler bireyin doğa ve toplumla ilişkisini anlamaya çalışmış ve temel sorunları yeniden düzenlemeye çalışmışlardır. Bilginin doğası ve dolayısıyla öğrenme, yapılandırmacılığın temel dayanağı olmuştur”

(Brook&Brooks,1993; Akt. Demirel ve Erdem, 2002, 82).

Eğitim çevrelerindeki en son anahtar kelime “yapılandırmacılıktır” ki, yapılandırmacılık hem öğrenme teorisine ve epistemolojiye, hem de insanın nasıl öğrendiğine ve öğrenmenin doğasına bağlıdır (Hein, 1991).

Eğitimde felsefe; okulların ne için olduğuna, nasıl öğrenileceğine, hangi yöntem ve materyallerin kullanılacağına yanıt bulmaya yardımcı olur. Hedeflere, içerik ve organizasyona, öğrenme-öğretme sürecine ve genel olarak sınıflarda hangi etkinliklerin yer alacağına ilişkin bir bakış açısı sağladığından, felsefenin program geliştirme sürecinde önemli bir yeri vardır (Demirel, 2005). Eğitimi başlıca dört felsefe etkilemiştir. Bunlar; idealizm, realizm, pragmatizm ve varoluşçuluktur. İlk iki felsefe geleneksel, diğer ikisi çağdaştır. Eğitim felsefelerinden, daimicilik ve esasicilik realist felsefeye, ilerlemecilik ve yeniden kurmacılık pragmatist felsefeye ve varoluşçuluk ise varoluşçu felsefeye dayalıdır (Sönmez, 2006).

Yapılandırmacılık kuramında tek doğru cevaplı, tek yönlü ve tek bakış açılı öğrenme kuramları yerine, çok yönlü bakış açısının, bir sorunun birden çok cevabı

olabileceği düşüncesinin hâkim olduğu görülür. Yapılandırmacı öğrenme, öğrencinin bulduğu uygun bir öğrenme aktivitesi ile ilgili olarak problem çözme ve eleştirel düşünme sürecine aktif katılımına bağlıdır (Gibbons, 2003). Philips’e (1995) göre yapılandırmacı yaklaşımın üç boyutu vardır. Bunlar; zihinsel veya fiziksel, bireysel veya sosyal etkinlikleri içeren aktif süreç, sosyal süreç ve yaratıcı süreçtir (Graffam, 2003).

Bu bağlamda yapılandırmacı kurama göre öğrenme, bireyin zihninde oluşan bir iç süreçtir. Birey dış uyaranların edilgen bir alıcısı olmayıp, onların özümleyicisi ve davranışların etkin oluşturucusudur (Gültekin, 2004). Dünya değişik biçimlerde yapılandırılabilir ve bir olay ya da kavram için pek çok görüş vardır. Öğrenciler kendi anlamlarını öğretim etkinlikleriyle oluşturur. Anlam deneyimden kaynaklanır (Kaya ve Demirel, 2001).

Yapılandırmacılık çerçevesinde eğitim; öğrenme ve anlama, gerçek deneyimler sonucunda eski bilginin üzerine yeni bilgi ve yeni anlayışlar oluşturulması şeklindedir (Can, 2004). Her öğrenci daha önceki deneyimlerinden edinmiş olduğu anlamlı bilgileri içeren bir zihinsel yapıya sahiptir. Bu zihinsel yapıya uzun dönemli bellek ya da bilişsel çerçeve denilmektedir. Dışarıdan alınan bilgi, zihindeki yapılara uymuyor ve belli bir şema içine yerleştirilmiyorsa, birey zihninde bir takım yeni düzenlemeler yapar. Birey bunun için zihinde öğrenilecek bilgiyle ilgili yeni şemalar oluşturur (Deryakulu, 2000; Akt. Gültekin, 2004).

“Örneğin, yaşamında ilk kez akrep, yelkovan ve kadranı olmayan, elektronik bir saatle karşılaşan birey, ‘her saatin en azından akrep, yelkovan ve kadran olmak üzere üç temel öğesi bulunur’

biçiminde zihninde önceden yapılandırdığı genellemeden vazgeçerek saat kavramıyla ilgili yeni bir genelleme ya da şema oluşturur.

Örnekten de anlaşılacağı üzere, bireyin sahip olduğu şema, onun yeni bilgiyi içine yerleştireceği ya da asacağı askılık görevini görür.

İlerideki öğrenmeleri etkileyeceği düşüncesinden hareketle, zihinde

doğru şemaların oluşturulmasına, yani ön öğrenmelerin doğru olarak gerçekleştirilmesine özen gösterilir. Çünkü ön öğrenmeler, yeni öğrenmelerin hazırlayıcısı ya da olanaklı kılıcısıdır” (Yaşar, 1998, 68).

Brooks ve Brooks’a (1999) göre yapılandırmacı eğitimi yönlendiren beş ilke şunlardır:

Öğrenenlere kendileriyle ilişkilendirebilecekleri gerçek sorunlar yaratmak;

Öğrenmeyi genel kavramlar üzerine kurmak: Öz ve gerçeklik arayışı;

Öğrenenlerin bakış açılarını ortaya çıkarmak ve onlara değer vermek;

Öğretim programı, öğrenenlerin hipotezlerini içine alacak şekilde uyarlamak;

Öğrenenleri öğretme bağlamında değerlendirmek.

Yapılandırmacılığı etkileyen eğitimciler, felsefeciler ve psikologların ortak görüşleri şunlardır ( Marlowe& Page,1998):

• Öğrenenler öğrenmelerine aktif olarak katıldıklarında bilgi kalıcı olur.

• Öğrenenler bilgiyi araştırıp keşfederek, yaratarak, yorumlayarak ve çevre ile etkileşim kurarak bilgilerini yapılandırırlar.

• Öğrenme, eleştirel düşünme ve problem çözmeye dayanır.

• Etkin öğrenme ile öğrenenler, içerik ve süreci aynı zamanda öğrenirler.

Yapılandırmacılık kuramını kendi içinde temel olarak iki farklı eğilimi barındırmaktadır. Bunlar Piaget’nin görüşleri çerçevesinde bireyi, onun öğrenme ve gelişimini, bilgiyi oluşturmasını merkeze alan bilişsel yapılandırmacılık ve Vygotsky’nin görüşleri doğrultusunda bireyden çok toplumu, toplumsallığın bireye, öğrenmeye ve gelişime etkisini ve bilgi oluşturmadaki rolünü merkeze alan sosyal yapılandırmacılıktır. Bunun yanında “yapılandırmacı öğrenme kuramları” adı altında birçok kuram incelenmiştir (Can, 2004).

Bilişsel yapılandırmacılar, bilginin nasıl oluştuğu konusunu açıklamada Piaget’nin öğrenme teorisi kullanırlar (Kılıç,2001). Jean Piaget “Bilgi dediğimiz şeyi çocuk nasıl ediniyor?” sorusunu ortaya atmıştır. Bu soruyu yanıtlarken de çocukların bilişsel gelişimini anlamaya çalışmıştır. Genelde bilgiye olan bakış açısı bu şekilde oluşmuştur. Bu bakış açısına göre her şeyden bağımsız olarak var olan gerçekliğin doğru simgeleri (representation) bilgiyi oluşturur (Can, 2004).

Bilişsel yapılandırmacılar öğrenmeyi, Piaget’nin öne sürdüğü özümleme, düzenleme ve bilişsel denge teorileriyle açıklarlar. Bu yaklaşımda başlangıç noktası kişinin o zamana kadar oluşturduğu bilişsel yapılardır. Bilişsel yapılar dengededir.

Kişi yeni bilgiyi bu bilişsel yapıyı kullanarak anlamlandırır. Bu yeni bilgi önceki bilgilerle çelişmiyorsa, bilişsel yapının içinde özümsenir (Kılıç, 2001). Eğer yeni bilgi ön bilgi ile çelişiyorsa, yeni bilgi var olan yapı ile özümsenemediğinden dolayı dengesizlik yaşanır. Birey bu dengesizlikten kurtulmak için bir çaba içine girer ve bunun sonucunda yeni bir bilişsel yapı oluşturur. İşte zihindeki yaşantıların dönüştürülmesi özümsemedir (Demirel ve Koç, 2004).

Dengesizlik, bireyi yeni karşılaştığı şeyi zihindeki şemaya uydurmaya veya bilişsel dengeyi sağlamak için yeni şema oluşturmaya zorlar. Piaget’e göre bu bilişsel aktivite öğrenmeye neden olur. Öğretmen öğrenmede bu dengesizlikten yararlanabilir. Örneğin; eğitimin yararlarını öğrenci bilmektedir, yeni bir durum olarak öğretmen eğitimin zararlarının neler olabileceğini sorarak bir dengesizlik yaratır, böylece öğrenci modern eğitimi yararları ve sınırları ile daha iyi tanıyabilir (Yeşilyaprak, 2002).

Sosyal yapılandırmacılık, temelinde L.S.Vygotsky’nin görüşlerini barındırır.

Vygotsky, Piaget’e alternatif güçlü bir kuram geliştirmiştir (Demirel ve Koç, 2004).

Birey ve toplum arasındaki ilişki ve buna bağlı olarak da sosyal etkileşim, dil ve kültürün öğrenme üzerindeki etkileri Vygotsky’nin çalışmalarının odak noktası olmuştur (Fosnot, 1996). Sosyal yapılandırmacı yaklaşıma göre bilgi, sosyal etkileşim yoluyla yaratılır ve kabul görür (Kavak ve Köseoğlu, 2001). Öğrenme

sosyal bir aktivitedir. Öğrenmelerimiz diğer insanlarla, öğretmenlerimizle, akranlarımızla olduğu kadar bizden önceki veya sonraki insanları da kapsayan rast gele tanıdıklarımızla olan ilişkimizle de yakından ilgilidir ( Hein, 1991).

Sosyo-kültürel etkinliklere öncelik veren Vygotsky, üst düzey bilişsel süreçlerin evriminin, sosyalden bireysele doğru gittiğini ileri sürmektedir (Demirel ve Koç,2004). Vygotsky’e göre sosyal yaşantılar, düşünmeyi ve dünyayı yorumlama yollarını şekillendirmektedir. O’na göre bireysel biliş sosyal bağlamda ortaya çıkmaktadır ve bilişsel gelişim çevreden bireye doğrudur. Bu süreçte grup, üst düzey öğrenme için oldukça önemli bir öğrenme yolu olarak değerlendirilmektedir (Demirel, 2005).

Bilişsel ve sosyal yapılandırmacılığın dayandığı kabul “bilginin kişinin dışında ve aktarılabilecek bir gerçekler bütünü olmadığı, kişi tarafından içselleştirilerek oluşturulduğu”dur. Bu ikisi sadece bilginin nasıl oluşturulduğunu açıklarken ayrılırlar. Bilişsel yapılandırmacılar bilginin kişi tarafından bilişsel olarak oluşturulduğunu savunurlar. Kişinin çevresiyle etkileşmesine de önem verirler ama bu sosyal yapılandırmacılarınki kadar değildir. Oysa sosyal yapılandırmacılar öğrenmeyi açıklarken bile sosyal etkileşimi kullanırlar (Kılıç,2001).

Belgede YÜKSEK LİSANS TEZİ (sayfa 27-31)