• Sonuç bulunamadı

6. Arguvan’ın Tarihi, Coğrafi ve Sosyal Yapısı

2.4. Arguvan Yöresinde Dar

Dar, kişinin dedenin ve orada bulunanların huzurunda nefsi ile baş başa kalarak yaptığı yanlışları, işlediği suçları toplum önünde itiraf etmesi anlamına gelmektedir. Bu manası ile dar, Alevilikte kişiyi doğruya, güzele ve iyiye yönlendiren, hatalardan ve günahlardan arınmasına sebep olan bir sosyal durumdur. Bu bağlamda darda duran kişinin insanlardan razılık alması için dede şu duayı okur: “Ey cemaat, bu canlar

Darda, Ali divanında, yüzüm yerde, özüm darda, hak divanında, Mansur gibi asılacağız, Nesimi gibi yüzüleceğiz, malımızla, canımızla, yoldayız, ölmek var dönmek yok derler, haklı ister haktır. İçinizde bu canlardan incinmiş ve herhangi bir hakkı olan bir kişi varsa hakkını talep etsin, yoksa hakkınızı helal edin.”439 Dar ifadesi kent

Bektaşilerinde “peymanceye durmak” anlamında kullanılmıştır. Anadolu kırsalında ise “ayak mühürlemek, ayakları mühürlü olmak” gibi ifadeler kullanılmaktadır. Aslında

433 Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, s. 320.

434 M. Süreyya Şahin, “Aforoz” mad., Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C: 1, Türkiye

Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 1988, s. 412-413.

435 Ali Selçuk, Tahtacılar, s. 105-106. 436 Nejat Birdoğan, a. g. e., s. 445. 437 Orhan Türkdoğan, a. g. e., s. 61.

438 Abdulkadir Kıyak, “Alevilikteki Düşkünlük İlkesinin İlahi Dinler (Yahudilik-Hıristiyanlık) Açısından

Değerlendirilmesi”, Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu, C: 1, Bingöl Üniversitesi Yay., Bingöl 2014, s. 688-693.

93

kelimenin çıkış yeri olarak Farsça’da “paymaçan duruşu” olarak Anadolu Aleviliği ayinlerine girmiştir.440 Dar ile ilgili bir deyişte:

O ceme ölü girilir Aşk ile dara durulur Mürşide ikrar verilir

Sen bu ceme gelemezsin441 ifadeleri yer almaktadır.

Dar kavramı, Alevi literatüründe aynı zamanda özünü dara çekmek (kendi kendisini hesaba çekmek) anlamında da kullanılmaktadır. Aslında cem ayininde yapılan bazı uygulamalar darda durma veya özünü dara çekmeyle aynı şekilde görülmektedir. Görgü ceminde önce on iki hizmet sahibi olan kişiler dardan geçerek görevlerine başlamaktadır. Cemler boyunca darda durma pratiği sürekli ön plandadır. (KK: 15, 41, 42) Bu yüzden cemlerde darın hala yerini koruduğunu söyleyebiliriz.

Yörede Hallacı Mansur Darı, Fazlı Darı, Hz. Fatıma Darı, Hz. Hüseyin Darı, Nesimi Darı gibi dar çeşitleri az da olsa görülmektedir. (KK: 8) Yukarıdaki dört çeşit dar, düşünceleri uğruna hayatlarını feda etmiş dört şahsiyetin adıyla anılmıştır. Birincisi, Mansur darı ve bu asılma duruşu ile simgelenir. Bundaki amaç Hallacı Mansur gibi yol uğruna ölümü göze almayı ifade eder. Cemdeki meydanda canını vermeye hazır olduğu, ayakları mühürlenmiş, kollar göğüs hizasında çapraz şekilde bağlanmış, baş öne eğilmek sureti ile bir süre beklenerek yapılan bir uygulama şeklidir. “Ben hakikatim” dediği için öldürülen Hallacı Mansur’un ölüm şeklinin çok kötü olması ve çarmıhla birlikte yakılması, dara isminin verilmesinde etkili olmuştur. İkinci dar şekli Nesimi darıdır. Nesimi de taassubu eleştirmekle dizleri üzerine çöktürülüp derisi yüzülmüştür. Cemde edep erkân üzere oturmaya bu isim verilmiştir. Buradaki amaç Nesimi gibi yol uğruna derisini yüzdürmeye hazır olmayı simgelemektir. Üçüncüsü Fazlı darıdır ve yüzüstü yere kapanma uygulaması ile temsil edilmektedir. Hançerlendiği zaman sağ ve sol elin, sağ ayağın başparmağı, sol ayağın başparmağının üstünde durmaya bu isim verilmiştir. Dördüncüsü Fatma darıdır. Bu darın diğer ismi de Darı Hüseyin’dir. Bu dar da ayak mühürleme ile temsil edilir. Rivayete göre; “Peygamber torunlarından su ister.

Hasan ve Hüseyin koşarak su getirmeye çalışırken İmam Hüseyin sol ayağının başparmağını yere çarpar, parmağını kanatır. Bunun üzerine, Fatıma babası üzülmesin

440 İsmail Kaygusuz, Alevilikte Dar-Dar’ın Pirleri, Alev Yay., İstanbul 1995, s. 12. 441 Hüseyin Orhan (Dede), a. g. e., s. 288.

diye kanayan parmağı bağlar. Hz. Hüseyin dedesinin karşısında yaralı parmağını gizlemek amacı ile sağ başparmağını, sol başparmağının üstüne basarak durur.”442

2.4.1. Dar İnanışının Değerlendirilmesi

Alevilik kaynaklarında Mürşit/Dede huzurunda cemde iken razılık alınması olayının Hz. Peygamber döneminden kalma bir uygulama olduğu iddia edilmektedir. Fazlı b. Abbas’tan rivayet edilen bir hadise göre “Hz. Peygamber hastalık günlerinde

bir gün Fazlı b. Abbas’ın elinden tutup odadan çıktı ve mübarek başına mendil bağlayıp minber üzerine oturdu, sonra da Bilal’e halkı toplanmak için seslenmesini emretti, “Onlara vasiyet kılayım ki bu benim son vasiyetimdir! diye konuştu. Bilal aldığı emir üzerine halkı topladı. Hz. Muhammed hutbesine şöyle başladı. “Ey Kavmim! Size hükümlerimi bildirdim, ıslahınıza çalıştım ve belalara uğradım, artık sohbetinizden alakayı kesmek ve sizden ayrılmak zamanıdır. Kimin bende hakkı varsa alsın, kimin müşkülü varsa sorsun ki Tanrı dergâhına bütün davalardan sıyrılmış olarak gideyim. Yalnızlık eteğimi, kimse tutmasın ve bana sızlanmasın!” bunun üzerine mecliste hazır bulunanlardan biri ayağa kalkıp şöyle dedi. “Ya Allah’ın Resul’ü senin zimmetinde benim üç dirhemim var!” Peygamber emretti ve hemen borç ödendi. Daha sonra ashaptan Ukkuşe isminde biri kalkıp “Ya Resullalah! Tebük seferinden dönerken deveme kırbaç vurdun. Kamçı deve yerine bana erişti. O darbeden çok acı duyuyorum.” dedi ve kısas istedi. Kamçı getirildi. Kısastan vazgeçilmesi için Ukkeşe’ye oradakiler tarafından ısrar edildi. Sonrasında Ukkeşe kırbacı aldı ve peygamberin nübüvvet mührünü gördü kamçıyı elinden bıraktı. Peygambere dönerek dedi ki: “Ya Allah’ın Resulü! Benim kısas istememdeki sebep senin sabırlı ve insaflı olduğunu halka göstermek ve de kavlince mübarek vücuduna yüzümü sürmek cehennemden kurtulmaktı”.443 hadisi gösterilmektedir.

Bektaşiler genelde Muharrem ayının ilk cuma gecesi mürşidin ve cemde hazır bulunanlardan razılık dilerler. Er meydanı denilen cem meydanında dara durmaktadır.444

Osmanlı döneminde Aleviler arasında dar meydanları aktif rol oynamış ve çoğu davayı

442 Hüseyin Orhan (Dede), a. g. e., s. 125-126.

443 Ukkaşe’nin kamçı olayı geçmemekle birlikte anlatılan kıssa için Bk. Muhammed b. Sa’d, et- Tabakâtu’l-Kübrâ, (thk: İhsân Abbâs), Dâru Sadr, Beyrût, 1968, II, 255 (8 Cilt); Hüseyin Orhan

(Dede), a. g. e., s. 123-124.

95

çözüme kavuşturmuştur.445 Arguvan yöresinde dar yani halk mahkemeleri eski

dönemlerde faal olarak çalıştırılmıştır.

Hıristiyanlıkta Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi ile Hallacı Mansur’un darağacına asılması arasında benzerlik bulunmaktadır.446 Hıristiyanlıkta günah itirafı gizli bir

bölmede rahiple konuşularak, Alevilik inanışında ise bu itiraf pir huzurunda direk topluma açık bir şekilde yapılmaktadır.447