• Sonuç bulunamadı

6. Arguvan’ın Tarihi, Coğrafi ve Sosyal Yapısı

4.2. Ağaç ve Orman Kültü

4.2.1. Ağaç ve Orman Kültü ile İlgili İnanış ve Uygulamaların

İlk çağdan günümüze ağaç kültü farklı coğrafyalarda ortaya çıkmıştır. Eski Türk dininde yer-su inanışları içerisinde değerlendirilen bu kült ilahi dinler olmak üzere birçok dinde varlığını korumaktadır.723 Türk topluluklarındaki mitolojilerde dağ ve ağaç

simgeleri birbirlerini tamamlamaktadır. Mitolojik inanmaların sonucu olarak dünya ağacı yerden yükselmekte ve kozmik bölgeleri birbirine bağlamaktadır, denilmektedir.724 Eski Türk destanlarından olan Türeyiş Destanı’nda dünyanın ortasında büyük bir ağaç olduğu, bunun içerisinde kutsal bir suyun aktığı ve boyunun göklere kadar uzandığı belirtilmektedir. Ayrıca bu sudan içenin ölümsüz olduğu ve açlık hissetmediği de destanda geçmektedir. Oğuz Kağan’ın evlendiği ikinci eşinin göl

723 İskender Oymak, “Eski Türk İnanışlarından Ağaç Kültünün Malatya’daki İzleri”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S: 6, Elazığ 2001, s. 55.

724 Ramazan Işık, “Türklerde Ağaçla İlgili İnanışlar ve Bunlara Bağlı Kültler”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S: 9/2, Elazığ 2004, s. 92.

177

ortasındaki bir ağaçtan dünyaya geldiği belirtilmiştir.725 Eski Türklere göre ağaç, yeraltı

ve gökyüzü, dünya-ahiret, insanla Tanrı arasındaki aracı varlık olarak kabul edilmektedir. Kısaca, kozmik ve kutsaldır. Öyle büyük olduğu anlatılmıştır ki kökleri cehenneme, dalları cennete kadar uzanmıştır. Bu mitolojiye göre, Eski Türk inanış ve uygulamalarında Tanrı’ya teşekkür etmek, musibetlerden korunmak, hastalıklardan şifa bulmak için adaklar adanmış, kurbanlar kesilmiştir. Türkler kutsal olan bu ağaçların Tanrı’yı simgelediği ve bu yüzden de yapılan törenlerin burada yapılması gerektiği rivayet edilir. Dolayısı ile kutsal kabul edilen bu ağaçlara bez bağlanır, niyazda bulunulur.726 Bu inanış ve uygulamalar ile Eski Türk inanışlarının izlerinin devam ettiğini söyleyebiliriz.

Anadolu Aleviliği’nde ağaç kültünün önem arz etmesinde Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli ve Vilayetname-i Sultan Şucauddin’de geçen menkıbelerin etkili olduğu düşünülmektedir. Bu menkıbelerden birincisine göre Hacı Bektaş Veli Sulucakarahöyük’e ilk geldiği zaman yörede yaşayanlar onun bir ermiş olduğunu fark etmemişlerdir. Belli bir zaman sonra onun evliya biri olduğunu anlayan yöre halkı peşine düşüp onu geri getirmek istemişlerdir. Ama Hacı Bektaş Veli, gelenlerle birlikte dönmemek için Hırka Dağı’nda bulunan ardıç ağacının yanına gitmiş ve ondan kendisini saklamasını istemiştir. Ardıç ağacı da mucizevi bir şekilde dalları ile bir çadır yaparak onu saklamıştır. Hacı Bektaş Veli kırk gün burada çile çekip ibadet etmiştir. İkinci menkıbede Sultan Şucauddin gezdiği yerlerde ulu bir çam ağacı dibinde oturup kalktığı ve ibadet ettiği belirtilmektedir.727 Yörede ziyaretlerde bulunan ardıç

ağaçlarının, mezarlıklarda dikilen çam ağaçlarının kutsal olarak kabul edilmesinde bu menkıbelerde geçen olayların etkili olabileceğini düşünmekteyiz.

Cahiliye Dönemi Araplarında da ağaç kültünün yansımaları görülmüştür. İnanışlarına göre melekler ve cinler kendileri için bazı ağaçları seçmişlerdir. Bu yüzden bazı ağaçlara dilekte bulunulmuş ve onlar için kurbanlar kesmişlerdir.728

Geleneksel Türk Dininde kutsal olarak görülmüş olan yaprağını dökmeyen ağaçlar Gök Tanrı’nın sonsuzluk sıfatı ile bağdaştırılmıştır. Anadolu Türkmen Alevilerinde ise yaprağını dökmeyen bu kutlu ağaçlar (çam, ardıç, dağın) Hz. Ali kültü

725 Necati Gültepe, a. g. e., s. 437-438. 726 Pervin Ergun, a. g. e., s. 465.

727 Ahmet Yaşar Ocak, Alevi Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 128. 728 İskender Oymak, “Eski Türk İnanışlarından Ağaç Kültünün Malatya’daki İzleri”, s. 57.

ile birleştirilmiştir.729 Özellikle yöredeki dağların tepelerinde ve ziyaretlerdeki

yapraklarını dökmeyen ağaçlar bu şekilde düşünülmüştür.

Dede Korkut Kitabı’nda ağaç figürü şu şekilde işlenmiştir: “Kâfirler Uruz’u alıp

kesim için çengelin dibine getirdiler. Uruz der: bırakın beni, bu ağaç ile söyleşeyim, dedi. Çağırıp ağaca söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Erlerin şahı Ali’nin Düldülünün eyeri ağaç Zülfikarın kını ile kabzası ağaç

Şah Hasan ile Hüseyin’in beşiği ağaç Eğer erdir eğer avrattır korkusu ağaç Başına doğru bakar olsam dipsiz ağaç

Beni sana asarlar çekme ağaç”730 Dede Korkut Kitabı’nda geçen bu ifadeler

ağaç kültünün Anadolu Aleviliği’nde de kutsal olduğunun başka bir göstergesidir. Hacı Bektaş Veli ile ilişkilendirilen mucizevi diğer bir ağaç da duttur. Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi’den Anadolu’ya gitmek için izin almış ve yola çıkmıştır. Yolda ilerlerken Türkistan erenlerinin bir meydanda ateş yaktıklarını görmüştür. Orada bulunan erenlerden biri elinde yanan bir odunu alarak Anadolu’ya doğru fırlatırken Anadolu’daki erenlere de malum olsun, demiştir. Bu rivayete göre fırlatılan ve ucu yanık olan bir dut ağacıdır. Kerameti olan bu dut ağacını Konya’da Hâka Ahmet Sultan alıp Hacı Bektaş Dergâhı’nın önüne getirip dikmiştir. Türkistan’dan atılan bu dut ağacının zamanla gelişip büyüdüğü ve ağız kısmının yanık olduğu ifade edilmiştir. Bu dut ağacı Dergah’a gidenler tarafından ziyaret edilir ve dileklerde bulunulur.731

İsaköy’deki kutsal Derviş Baba Dutu’na çaput bağlandığı ve dilekte bulunulduğu düşünülebilir.

Altay Türklerinin daha çok çam ve kayın ağacını kutsal kabul ettikleri ve onlar için kurban kestikleri belirtilmektedir. Yakutlar, Kazaklar, Kırgızlar, Başkurtlar, Çeremisler, Buryatlar ise tek başına duran ulu ve yaşlı ağaçlara (çınar, servi, ardıç, kayın, çam...) adaklar adamış ve kurbanlar kesmişlerdir.732

Anadolu Varsaklarında olduğu gibi, yörede ölen kişilerin mezara konulmasından sonra ayak uçlarına ağaç dikilmektedir. Mezarlığa dikilen bu ağaçlar arasında

729 Nazife Özdemir, “Hz. Ali ve Yaz Kış Yaprağını Dökmeyen Kutlu Ağaç”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S: 56, Ankara 2010, s. 104.

730 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, s. 49-50.

731 Ülkü Gürsoy, “Türk Kültüründe Ağaç Kültü ve Dut Ağacı”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S: 61, Ankara 2012, s. 51.

179

farklılıklar bulunmaktadır.733 Altaylı Tatarlar, dünyanın merkezinde ve en yüksekte

bulunan devasa çam ağacında Bay Ülgen’in (Göksel Tanrı) oturduğunu belirtmektedir.734 Bu da özellikle yöredeki mezarlıklarda çam ağaçlarının fazla oluşunun bir yansıması olarak düşünülebilir.

Yakutlarda çocuğu olmayan kadınlar kutsal ağaçların altında at derisi üzerinde dua etmişlerdir. Bu uygulamadan sonra çocuğu olan kadınlar çocuğun ağaç ruhları tarafından kendilerine verildiği inanışı etrafında birleşmişlerdir. Altay Türkleri de ağaçlara bağladıkları çaputlara “yalama” adını vermişlerdir.735 Ziyaretlerde, yatırlarda

mum yakma Hıristiyanlıktan kalma uygulamalardır. Nazarlıklar, Budizm’den kalma inanışlardandır. Ayrıca bazı ağaçlardan medet ummanın İslam öncesi dinlerden geldiği düşünülmektedir.736

Eski Türklerde ağaçlara zarar vermek veyahut kesmek kesinlikle yasaklanmıştır. Ağaç kültü özellikle Doğu Anadolu’da Alevi Kürtler arasında daha yaygın olarak görülmektedir.737

Ağaç kültü ile beraber ortaya çıkan başka bir durum ise orman kültüdür. Orman kültüne Göktürkler ve Uygurlar Dönemi’nde Ötüken ormanlarının kutsal sayılması örnek gösterilmektedir. Genelde ilkel topluluklarda avcılık ve balıkçılıkla uğraşanlar tarafından orman kültü önemli görülmüş fakat ziraat ve çobanlık ile geçinen toplumlarda da orman tanrıları kötü ruhların olduğu yer olarak gösterilmiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda İran’da ikamet eden Maku Hanlığında yaşayan Karakoyunlu Alevi Türkmenler’de orman kültünün izlerine rastlanmaktadır. Maku Hanlığında yaşayan Karakoyunlular’ın Sofu köyünün etrafında kutsal bir orman varmış. Ormandaki her ağaç kutsal kabul edilmiş ve kesilmesi yasaklanmıştır. Karakoyunlu kadınlar baharın gelişi ile bu çiçekli ağaçlara bez bağlamışlardır. Orman için hayvanlar kurban eder, etini yer, kemiklerini bu ormana gömerlermiş. Orman için kurban edilen hayvanların erkek olması gerekmektedir. Köydeki bu ormana Karaoğlan, adı verilmiştir. Ormanın içindeki kutsal ocakta Şah Ahmet tahtı bulunmaktadır. Orman ruhlarına ava giden her avcı kurban sunmaktadır.738 Meşe ağacının kutsiyeti eski Türk kültürünün

devamı niteliğindedir. Meşe ağacına, Türk topluluklarından Çuvaşlar tarafından kutsiyet

733 Ahmet Gökbel, Anadolu’da Varsak Türkmenleri, s. 176. 734 Jean-Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, s. 155.

735 Ethem Ruhi Fığlalı, Geçmişten Günümüze Halk İnançları İtibariyle Alevilik-Bektaşilik, s. 69. 736 Fuat Bozkurt, a. g. e., s. 280.

737 Ahmet Yaşar Ocak, Alevi Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 134-135. 738 Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, s. 63.

verilmiştir. Çuvaşlar meşe ağacını “ihtiyar meşe bizim babamızdır” deyimi ile ifade etmiş ve meşe ağacını ormanda bulunan tüm ağaçların hükümdarı olarak kabul etmişlerdir. Ayrıca kendilerini kökleri ile toprağa bağlayan şeyin meşe ağacı olduğunu belirtmişlerdir. Çuvaş inanış ve uygulamalarına göre, “ağaca saygı Tanrı’ya

saygıdır”739 Eymir köyünde bulunan Şeyh İbrahim Korusu’ndaki ağaçların çoğu

meşelerden oluşmaktadır. Çuvaşlardaki bu inanışın bir benzerini bu koruluk için söylemenin yanlış olmadığı düşüncesindeyiz.