• Sonuç bulunamadı

Ankara Türküleri ve Türkü Öykülerinden Örnekler

İcra Ortamları, Türküler, Oyunlar ve Çalgılar

4- Ankara Türküleri ve Türkü Öykülerinden Örnekler

Ankara türküleri, Anadolu türkü geleneğinde olduğu gibi, genellikle belirli yaşanmışlıklar üzerine kuruludur ve bütün türküler gibi kaynağını çoğu zaman gerçek yaşam öykülerinden almaktadır. Bu-nunla birlikte, bu öykülerin bir kısmı bilinmekle beraber, bir kısmı tespit edilmemiş olup günümüze kadar ulaşmamıştır. Aşağıda öyküsü bilinmeyen bir türkü ile ve öyküsü tespit edilmiş altı türkü met-ni ile türkü öyküleri Ankara türkülerine örnek olarak verilmiştir. Türkülerin seçiminde kırık hava, zeybek, bozlak örnekleri dikkate alınmıştır.

4.1- Atım Araptır Benim (Kırık Hava) Atım araptır benim aman aman

Aman yüküm şaraptır benim aman Haydi yüküm şaraptır benim aman Bu yıl böyle giderse aman aman Aman halim haraptır benim vay vay Emişimde gümüşüm bir hoşum aman Çokcada içtim serhoşum aman Atım kara ben kara aman aman

Haydi bin gidelim Bolkara (ılgara) aman Şu dünyada görmedim aman aman Haydi benim gibi bahtı kara aman Emişimde gümüşüm bir hoşum aman

19 Türkünün kaynak kişisi Mucip Arcuman, Derleyen ve notaya alan Nurettin Çamlıdağ. Türkünün çok benzer bir çeşitlemesi için bk. https://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=1715.

Türkü, Orta Anadolu ezgilerinin tipik özelliği olarak 4/4 basit usüllü, bozuk düzende (la-re-sol) sol karar olarak çalınan bir türküdür. Bu çalma düzenine Ankaralı Seğmenlerce “Atım Arap Ayağı” adı da verilir.

ANADOLU’NUN SIRLI SESi: MÜZİĞİYLE ANKARA

Türkünün Öyküsü: Ankara’da meşhur bir elma türü olan “misket” bu türküye ismini vermiştir. Evle-rinin önündeki misket ağacına çıkıp yollarını gözlediği için sevdiği Osman Efe tarafından “Misket”

adı konan Huriye’nin hikâyesini anlatan türküdür. İki genç hep elma ağacının altında buluşurlar ve evlilik hayalleri kurarlar. Ankara’nın gözde efelerinden olan yakışıklı Osman Efe ile Huriye birbirini seven iki gençtir. Günlerden bir gün, yiğitliğiyle meşhur, varlıklı, tuttuğunu kopartan sözü geçen bir ağadır ve Misket’in neredeyse babası yaşındaki Kır Ağa Huriye’yi çeşme başında görür, “Güzel kız kimlerdensin, adı nedir,” diye sorar. Misket cevap verir ama Kır Ağa’nın bakışlarını hayra yormaz.

Korktuğu başına gelir; kısa zaman sonra Kır Ağa, Misket’i istemeye gelecektir. Misket elma ağacının altında Osman Efe ile buluşur ve olup bitenleri anlatır. Osman Efe ile Kır Ağa meseleyi çözmek için köyün kahvesine gider, Kır Ağa orada olmadığı için ona haber gönderir: Varın Kır Ağaya söyleyin, kendisini sever sayarım, kamil kişidir, büyüğümüzdür; sevenlerin arasına girmesin. Misket ile evlen-meye kavlimiz var, der. Ancak, haber götüren aracılar, bire bin katarak olanları anlatırlar. Kır Ağa’yı kışkırtırlar. O kim oluyor da senin sevdiğin kıza talip oluyor, derler. Demek dünkü çocuk bize karşı koyuyor öyle mi? Ona söyleyin kendisine güveniyorsa karşıma çıksın (dövüşelim) diyerek Osman Efe’ye haber gönderir. İki erkek, kendi usullerince sorunu çözmek için karşı karşıya gelirler. Kazanan Misket’i alacaktır. Kıran kırana bir kavga gerçekleşir. Ancak kavga sırasında Osman Efe’nin yiğitli-ğini gören Kır Ağa bir an durur bıçağını yere atar ve der ki; benimle böylesine boy ölçüşen bir yiğide kıyamam, Misket senin olsun der. Osman Efe de bıçağını yere atarak Kır Ağa’nın elini öper, çevrede-kiler de sevinerek her iki yiğidi kucaklarlar. Kalabalık Misket’in evine doğru güzel haberi vermek için ilerler. Evine doğru gelenleri elma ağacının üzerinden seçmeye çalışan Misket, o kalabalık arasında Kır Ağa’yı görüp de Osman Efe’yi göremeyince başı döner ve baş üstü ağaçtan düşer. Oracıkta can verir. İki sevdalı birbirine kavuşamaz. Son nefesini veren genç kızın ardından Osman Efe bir feryat-lar koparır. Misket ile Osman’ın hazin hikâyesi o günden bugüne bir türkü olup dilimizde dolaşarak bugüne gelir. Türkü, Muzaffer Sarıözen tarafından Mehmet Hulisi Koçer’den derlemiştir.20

4.3- Höyüklü’nün Etrafı Köşk Olsun

20 Türkü ve hikâyesi için birçok kaynak yanısıra görsel kayıtlar da mevcuttur. Öykü “Ankara Türküleri Misket Türküsü Ve Hikâyesi” başlıklı video kayıttan alınmıştır. Görsel kayıtta öyküyü anlatan Bahattin Turan, Türküyü okuyan Yücel Paşmakçı’dır. Bk. “Ankara Türküleri Misket Türküsü ve Hikayesi Sevdamız Avazımız Sevdamız Avazımız”

https://www.youtube.com/watch?v=5QNhgATiYzk Türkü metni, notası ve öyküsü için ayrıca bk. https://www.

turkudostlari.net/soz.asp?turku=758.

Höyüklü’nün etrafı köşk olsun aman Beni vuran efelere de aşk olsun

Aynalı martin mezarıma daş olsun aman Ben vuruldum aman gidiyorum ahrete vay Selam da söylem Yağcıoğlu’nun Ahmet’e vay Varıp bakın değirmenim döner mi aman Değirmene binbaşım da iner mi Binbaşım da kıratına biner mi aman

Ben vuruldum aman gidiyorum ahrete vay Selam da söylen Yağcıoğlu’nun Ahmet’e vay İbram Çavuş Höyüklü’den iniyor aman Elam gözlü kıratına biniyor vay Öcüoğlu da tütünleri veriyor aman Ben vuruldum aman gidiyorum ahrete vay Selam da söylen Yağcıoğlu’nun Ahmet’e vay

Bu türkü, zeybek havasıdır. Yağcıoğlu Fehmi Efe’nin babası, Yağcıoğlu Ahmet Ağa’ya adanmıştır.

Rıfat balaban tarafından derlenmiş, Yağcıoğlu Fehmi Efe tarafından söylenmiştir.21

21 http://www.turkuler.com/sozler/turku_hoyuklunun_edirafi_kosk_olsun.html

Türkünün öyküsü

Devir, Cumhuriyet öncesidir. Dağların kaçak dolu olduğu günlerdir. Kimi yol soyuyor, kimi tütün kaçırıyor. Öcüoğlu adına layık, öcü gibi, canı koltuğunda kaçakçılık yapan biridir. Tütün kaçakçılığı yapan Öcüoğlu’nun sağı solu pek belli olmaz. Ankara’nın ünlü kaçakçıları, Yağcıoğlu Ahmet Efe, Öcüoğlu Efe, İbram Çavuş, çevre illerden tütünü toplayıp Ankara’ya getiriyorlar. Getiriyorlar ya,

kolay olmuyor bu iş. Dağlardaki kaçak kadar da zaptiye geziyor yollarda. Zaptiyelerin çoğu da eski

“ayıngacı”; kaçakçıdır. Bunlar arkadaşı arkadaşa kırdırıyorlar. Öcüoğlu da İbram Çavuş’un iyi arka-daşıdır, birlikte çok iş yapmışlıkları vardır. Yükler dolusu tütünü Ankara’ya aktarmışlar. Yağcıoğlu Efe de iyi ayıngacıdır; kaçakçıdır.

Kaçakçılık sürecinde kimsenin kimseye zararı yok. Herkesin yolu ayrı. Gün oluyor birlikte iş yap-maları gerekiyor. Yolu pay ediyorlar o zaman. Şuradan şuraya kadar Öcüoğlu getiriyor tütünü. Ora-dan öteye İbram Efe, sonra da Yağcıoğlu alıyor. Böylece tütün, Ankara’ya ulaşıyor.

Zaptiye bu ekiple başedemiyor. Öcüoğlu doğma büyüme Ankaralı. Yağcıoğlu da öyle. Karış karış biliyorlar yolları. Çevre halkı da yardım ediyor bunlara. Kaçağı da zaptiyeye inat yapmıyorlar. Ge-çim meselesi. İyi para var bu işte. Herkes geGe-çim için nasıl bir yol tutturmuşsa, bunların da yolu bu.

Ayıngacılık, tütün kaçakçılığı.

Zaptiye işin içinden çıkamıyor. Sonunda kaleyi içten fethetmeye karar veriyor. El altından haber salıyor Yağcıoğlu’na: “Ne kazanıyor bu ayıngacılıktan? Kaç para geçiyor eline? Ne kazanıyorsa biz verelim ona. Vazgeçsin bu işten. Gelsin bizimle birleşsin. Birlikte çalışalım. Kendisine daha çok verelim. Yeter ki bize yardım etsin. Bizimle çalışsın”. Yağcıoğlu Efe bu teklifi önce reddediyor. “Biz bu işin içinde piştik. Geçimimiz böyle yazılmış. Başka iş zor gelir bize.” diye cevaplıyor.

Zaptiye derseniz günümüzde de uygulanan adam çalma, parayla satın alma taktiğini iyi biliyor.

Yağcıoğlu, haberi getireni tersliyor. Geri gönderiyor. Ama zaptiye kararlıdır. Çünkü, başka çıkar yolu yok. İstanbul’dan tel üstüne tel geliyor: “Ne biçim zaptiye teşkilatınız var. Dünyanın tütünü Anka-ra’ya akıyor, sizin bir şeyden haberiniz yok. Yerinizden olmak istemiyorsanız tez elden halledin bu işi. “Sözün özü zaptiyenin başı dertte; zaptiye başı koltuk korkusunda: “Nefes alışlarını bile dinleye-ceksiniz. Adım adım izleyedinleye-ceksiniz. Ya leşlerini, ya sizin leşinizi.” diyor. Hal böyleyken, ayıngacılar işi daha da azıtıyor. Silahlı çatışmaya giriyorlar zaptiyeyle. Zaptiyenin şerefi sıfır! İlla ki Yağcıoğlu Efe. Can damarı o. Bir gelip birleşse zaptiyeyle gerisi kolay.

Yağcıoğlu derseniz, yorulmuş zaten. Kaçmaktan da usanmış. Bakıyor zaptiye zorluyor; dayanamıyor.

Üstüne bir üniforma giydiriyorlar. Oluyor zaptiye. İbram Çavuş da sağ kolu. Ayıngacılık bitiyor, zaptiyelik başlıyor. İyi! Hoş! Ama Öcüoğlu yanaşmıyor bu teklife. “Ben sıkıya gelemem. Yerim dağ-lar benim. Geçimim bu yolda. Varın gidin, işiniz rastgelsin.” diyor. Böylece, yoldağ-ları ayrılıyor Öcüoğ-lu’yla, İbram Çavuş’un, Yağcıoğlu Efe’nin. Birisi bir yanda; ötekiler öte yanda. Öcüoğlu ayıngacı yine. Çevre illerden topluyor tütünü, Ankara’ya taşıyor. Gün oluyor işi iyi gidiyor; gün oluyor zaptiye kesiyor yolunu! Vuruşa vuruşa gelebiliyor Ankara’ya.

Ankara’nın da dumanlı vaktidir. Ortalık karışıktır. Kemal Paşa Samsun’a çıktı çıkacak. İyi günler yak-laşıyor. Millet umutlu. Yer yer çete harbi oluyor. Kaçakçı çeteciye karışmış. Zaptiye ikisinin de peşinde.

Yağcıoğlu da zaptiye. Eski ayıngacı. Öcüoğlu’nun eski arkadaşı. Durmadan haber salıyor Öcüoğlu’na:

“Gelsin teslim olsun. Vazgeçsin bu işten. Kaçakçılığın sonu yok. Birgün bir yağlı kurşuna kurban gider.

Yazıktır gençliğine. Acısın. Ben kıyamıyorum. Ne de olsa eski arkadaşımdır. Elim tetiği çekemiyor.

Yoksa yatarım yoluna. Gecenin karanlığında bir kurşun bitirir işini.” Yağcıoğlu böyle diyor.

İbram Çavuş da yaveri Yağcıoğlu’nun. Dediklerinde birler. Şu var ki, İbram Çavuş: “Çağırtıp konu-şalım. Açık açık anlatalım durumu. Bıraktıralım bu işi. Yoksa sonu iyi olmayacak diyelim. Uyaralım Öcüoğlu’nu.” diyor.

Haber salıyorlar: “Vakit geçirmeden gelip görsün bizi,” diyorlar. Bir de sofra donatıp gün veriyorlar.

Ne de olsa eski arkadaşları. Sazı sözü de eksik olmasın diye birkaç da saz çalan çağırıyorlar. Günü gelince Öcüoğlu yanında arkadaşlarıyla görünüyor. Sarmaş-dolaş oluyorlar. Hal hatır soruluyor. Ar-dından “Nasıl gidiyor işler? Ege’den tütünü çıkarırken bir zorluk görüyor musunuz?” diyor Yağcıoğ-lu. Öcüoğlu, “İşler zorlandı. Bir yandan işgalciler, bir yandan zaptiye. Elimiz kolumuz bağlanıyor.

Geçen hafta malın yarısını yollarda bıraktık. Gayri zorlandı bu işler. Dağlarda güvenecek adamımız

ANADOLU’NUN SIRLI SESi: MÜZİĞİYLE ANKARA

da kalmadı. Kimseden destek göremiyoruz. Herkes kendi başının çaresine bakıyor.” deyince; Yağ-cıoğlu umutlanıyor. İbram Çavuş da içten içten gülüyor. İkisi birden: “Gel vazgeç bu işlerden. Sonu yok. Bak bizim kafamız rahat. Neydi eskiden! Tütün Emirdağı geçti mi acaba? Haymana’ya ulaştı mı diye dövünürdük. Bitti gayri. Rahatımız yerinde. Keyfimizce oturup, keyfimizce kalkıyoruz. Bir üzüntümüz var ki, eski arkadaşlar! Elimiz tetiğe varmıyor. Gönlümüz razı değil. Eee bir yanda da görev sorumluluğu. İkisi birden yürümüyor ki. Düşündük taşındık çağıralım Öcüoğlunu dedik.

Anlatırız durumu. Sözümüzü dinler de vazgeçer.” Öcüoğlu almış sözü: “Çağrınızın sebebi anlaşıldı.

Ben de sanmıştım ki, şöyle kafa kafaya bir akşam yemeği yiyeceğiz. Eski günleri dillendireceğiz.

Desenize siz görev yapıyorsunuz. Öcüoğlu’nu razı ettik, diye pay kapacaksınız. Yazıklar olsun! Ben yokum bu işte. Ne masanızda oturur, ne de bir yudum içkinizi alırım. Yollarımız ayrı. Yoluma çı-karsanız vuruşurum. Eski arkadaş demem. Ben yolunuza çıkarsam, siz vurun.” deyip, çekmiş kapıyı.

İbram Çavuş üzgün, Yağcıoğlu ezik: “Anlamıyor. Anlatması zor. Biz eski ayıngacı efeler değiliz. Ar-kadaşlığın da bir haddi hududu var. Boşa mı veriliyor bize bu para? Arkadaşsa arAr-kadaşlığını bilsin.”

Yağcıoğlu bunları diyor ya, bir yandan da üzülüyor. İçi ezik. “Allah kahretsin böyle mesleği. Arkadaşı arkadaşa; dostu dosta düşman ediyor. Keşke girmeseydim bu işe.” diyor içten içten.

Derken günler geçiyor. Kulaktan kulağa Öcüoğlu’nun mal geçireceği duyuluyor. Yağcıoğlu fırsat kol-luyor zaten. Gece yol kesip, pusuya yatıyor. Tam Öcüoğlu yaklaşınca, ayağa fırlayıp “Hey gidi Öcüoğlu hey! Zaptiyenin kolu uzundur. Kaçması zordur zaptiyeden. Sana söyledik bunu. Şimdi elimize düştün.

Eski arkadaşsın. Kurşunlamak olmaz. Var git yoluna. Var git ya; bu son olsun. Bir daha ayıngacılığa çıkma.” diyor. Öcüoğlu ne desin, sürüp gidiyor atını. Sürüp gidiyor ya, içine korku da düşmüyor değil.

Eski dostlardan korkuyor. “Ya bunların elinden giderim; ya da birini ben götürürüm,” diyor. İbram Ça-vuş sevinçli. “Dersini aldı Öcüoğlu. Gayri vazgeçer bu işten. Can tatlı. İnsanın canı, tüfeğin namlusun-da olmamalı. Tetik düşerse kötü, Gayri Öcüoğlu yapmaz bu işi. Tez zamannamlusun-da bırakır.” diyor. Öcüoğlu derseniz, kinlenmiş. Daha kızgın. “Vay be! Şu dünyanın işine bak. Eski dostlar düşman oldu. Nerdeyse canımıza kıyacaklar. Ama alacakları olsun. Bir daha yoluma çıkarlarsa ben onlara gösteririm.” diyor.

Aradan çok geçmeden, Yağcıoğlu bir ihbar alıyor. “Ege’den külliyatlı tütün geliyor. Ayıngacıların başı da Öcüoğlu.” diye. Yağcıoğlu tez elden pusu hazırlıyor. İbram Çavuş’u alıp, kendisi de Höyüklü’yü tu-tuyor. Höyüklü dar geçit. Ayıngacının can damarı. Ankara’ya ulaşması için, Höyüklü’yü geçmesi gerek kaçakçının. Gecenin bir yarısında pusuyu atıyorlar. Sabaha doğru da ilk ayıngacı grubu görünüyor.

Yağcıoğlu yolun sağını; İbram Çavuş solunu tutuyor. Ayak seslerini dinliyorlar. Ayıngacıları tam arala-rına alınca fırlıyor İbram Çavuş. “Kıpırdamayın. Ellerinizi kaldırın. Dizilin yola.” diye komut veriyor.

Gerilerden bir ses geliyor: “Sen kazandın İbram Çavuş. Teslim al gayri. Dostluk, düşmanlık oldu, gayri.

Kendi ellerinle silahımı teslim al da bitsin bu iş.” diyor Öcüoğlu. İbram Çavuş seviniyor. Bir koşu sesin geldiği yana gidiyor. Öcüoğlu dimdik ayakta. Bir elini belindeki kasaturaya atmış. Öteki eli havada.

İbram Çavuş kasaturayı almak için elini uzatırken Öcüoğlu birden silahını çekiyor. Ateşliyor. İbram Çavuş cansız yere yığılıyor. Yağcıoğlu silahına sarılıyor, ateşliyor; Öcüoğlu’nun sol kulağını sıyırıyor kurşun. Acıyla yere atıyor kendini Öcüoğlu. Varıp üstüne çullanıyorlar. Kıskıvrak yakalayıp, ellerini bağlıyorlar. İbram Çavuş kanlar içinde. Öcüoğlu bir yandan acı çekiyor, öte yandan İbram Çavuş’a üzülüyor. İbram Çavuş’un aynalı martini başucuna yığılmış, mezar taşı gibi.

Haber Ankara’ya ulaşınca, yer yerinden oynuyor. Kimi nalına vuruyor, kimi mıhına. “Yiğit adam Öcüoğlu. Silahını teslim etmedi. Vuruşarak ele geçti.” diyen oluyor. Kimi de vurulan İbram Çavuş’a acıyor, “Yazık oldu, eski arkadaşlardı, keşke hiç bu işe girmeseydi İbram Çavuş” diyorlar. 22 Sonunda olay; bir türküyle dile getiriliyor ve günümüze dek ulaşıyor.

22 Türkü, La karar, 7/8, 9/8 değişken karma usullü, bağlama düzeninde (la-re-mi) çalınan kerem ayağında sözlü bir Zeybek havasıdır. Bu Zeybek Yağcıoğlu Fehmi Efe’nin babası, Yağcıoğlu Ahmet Ağa’ya adanmıştır. Rıfat Balaban tarafından derlenmiştir. Rept. No: 1160. Yaşar Özürküt, Öyküleriyle Türküler 2. Bkz. https://www.turkudostlari.net/hikaye.

asp?turku=1253 .

4.4- Karaşar Zeybeği

Zeybek misin zeybek donu giyecek efem Katil misin tatlı canı kıyacak

Cahil misin el sözüne uyacak efem Koç gibi meydanlarda dönenlerdeniz

Zeybek, adını Ankara’nın Beypazarı ilçesine bağlı Karaşar bucağından almıştır. Tütün kaçakçılığı-nın yapıldığı yıllarda bu kaçakçılık işini yörede takaçakçılığı-nınmış ağalar yaparlardı. Karaşar’da kaçakçılık ile ilgilenen ve halk tarafından sevilip sayılan beş kardeşin bir baskın sonucunda öldürülmesi Karaşar halkını yasa boğmuş, 1885 yılında silahlı çatışmada öldürülen bu beş kardeşe söylenen türküden hareketli, canlı, kıvrak bir zeybek ezgisi ve oyunu doğmuştur. Ezgisindeki akıcılık ve oyundaki ayak figürleri ile gösterişli bir oyundur.23

Türkünün kısa öyküsünü Ankara Kulübü Derneği üyesi ve Ankara halk müziği geleneğinin araş-tırılmasında ve sürekliliğinde önemli katkıları olan Haluk Balaban şöyle anlatıyor: IV. Murad’ın ayıngayı bugünkü adıyla tütünü yasaklamasından sonra kıymetli bir meta haline gelen tütünün tica-reti önem kazanır. Karaşar Zeybeği türküsü, Ankara seymenlerinin tütün ticatica-reti yaptığı ve zaman zaman dağlarda ayınga (tütün) kaçakçılığı yaptığı bir dönemde, bir seymen grubunun o zamanın şartlarında mecbur kaldıkları için ayınga kaçakçılığı yaptığını anlatıyor. Karaşar yaylalarında padişa-hın zaptiyeleriyle beraber çarpışmaları sırasında onlara kurşun atmamak için kendi vatan sevgilerini, ama mecbur kaldıkları için tütün kaçakçılığı yaptıklarını anlatan çok önemli bir türkümüzdür.24

4.5- Hüdayda

23 Türkünün kısa öyküsü ve sesli kaydı için bk https://www.youtube.com/watch?v=6uuBBx5alHo Türkünün Çankırı varyantı için ayrıca bk. Öztelli 1972: 571-572. ; https://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=13182 (Erişim tarihi:

27.06.2017)

24 Ankara Kulübü Genel Merkezinde FERFENE Ankara Türküleri Ve öyküleri üzerine söyleşi. KANAL B TV “SESLE GELEN PROGRAMI”. Kayıtları. Bk. https://www.youtube.com/watch?v=kTjnbppiYVU (Erişim tarihi: 27.06.2017)

Aman bulguru kaynadırlar Başını da yesin bu sevda25

25 Türkü, 1964 yılında Nida Tüfekçi tarafından Sadık Ergun ve Bayram Aracı’dan derlenmiştir. Yine Nida Tüfekçi tarafından notaya alınmıştır. Buradaki metin ise, Hayrettin İvgin tarafından Ankara yöresi mahalli sanatçısı Necmettin Palacı’dan alınmıştır. Re kararlı, 4/4 basit usüllü, Hüdayda düzeni ile (la-re-re) çalınan Kerem ayağında sözlü bir oyun havasıdır. Bu bilgiler Ankara türkülerinde kaynak kişi, mahalli sanatçı Necmettin Palacı ve Araştırmacı Hayrettin İvgin’den alınmıştır. http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=8567

Türkünün Öyküsü

Hüdayda, adını, Ankaralı güzel bir kızın adından alan bir türküdür. Ankara’nın en güzel kızının ismi Hü-dayda. Dünyalar güzeli bir kız ki, cemali aya benzetiliyor, kaşı gözü bembeyaz teniyle tarif edilemeyecek kadar güzel bir kız. Ankara’nın bir Garip Alisi Gökçiçek çiftliğinin yanındaki bir derede atını sularken bu kızı görür ve aşık olur. Sonra bu güzeller güzeli kız Polatlı ile Haymana sınırları arasında bulunan çok zengin bir çiftliğin ağasıyla evlendirilir. Ancak, Çiftlik ağası bilinmeyen bir nedenle başkası tarafından

ANADOLU’NUN SIRLI SESi: MÜZİĞİYLE ANKARA

27 Türkü, Muzaffer Sarısözen tarafından Keskinli Hacı Taşan’dan derlenmiştir. 1. Varyantta Şemsi Yastıman da kaynak olarak gösterilmektedir.

öldürülür fakat bu suç Garip Ali’nin üzerine atılır ve Ali hapse düşer. Kız da Garip Ali’yi sevmektedir.

Sevdiğine kavuşamayan Garip Ali’nin mücadelesini anlatır bu türkü. Bu sevda bu mücadelenin Keskin dolaylarından Karaşar ve Koç dağlarına kadar uzanan bir aşk hikâyesinin öyküsüdür. 26

Bağlantı bölümünün sözleri: “Fidayda da Ankaralı fidayda” olarak okunmaktadır. Fidayda sözcü-ğünün aslı «Hüdayda”dır. Hüda’dan gelmektedir. Bilindiği gibi Hüdai Anadolu’da erkek adı olarak kullanılmaktadır. Ali’nin Aliye’ye dönüştüğü gibi Hüdai’de Hüdaiye’ye dönüşmüştür. Hüdayda, Hü-daiye’nin halk arasında söylenişidir.

4.6. Ankara’da Yedim Taze Meyvayı (Bozlak)

26 Ankara Kulübü Genel Merkezinde FERFENE Ankara Türküleri Ve öyküleri üzerine söyleşi. KANAL B TV “SESLE GELEN PROGRAMI”. Kayıtları. Bk. https://www.youtube.com/watch?v=kTjnbppiYVU (Erişim tarihi: 27.06.2017).

Ankara’da yedim taze meyvayı Kadir Mevlam böyle yazmış yazımı27 Keskin’e bağlı Cinaliuşağı köyünde 1921’de dünyaya gelen Sefer Ceyhan, tüberküloz (verem) has-talığına yakalandığı için askere alınmamış. Babası Selim tarafından Ankara’ya getirilen Sefer, Sa-manpazarındaki Selahi Vehbi adlı doktora muayene ettirilmiş, iyi olmaz raporu verilerek köyüne geri yollanmıştır. Başından iki evlilik geçen Sefer, 1942 yılının Nisan ayında yakalandığı tüberküloz hastalığından kurtulamayarak vefat etmiştir. Genç yaşta ölen ve taze hanımı kalan talihsiz Sefer için, akrabalarından Kerem Ceyhan şu ağıdı söylemiştir. Keskin’li Hacı Taşan bu ağıdın bazı dört-lüklerini plağa okumuştur. 28

Ankara’nın Keskin kazasının Cinaliuşağı köyünde 1921’de dünyaya gelen Sefer Ceyhan güçlü,

Ankara’nın Keskin kazasının Cinaliuşağı köyünde 1921’de dünyaya gelen Sefer Ceyhan güçlü,