• Sonuç bulunamadı

Öyküleme Zamanı

Belgede Bilge Karasu - insan ve eser (sayfa 151-154)

2. BİLGE KARASU’NUN ESERLERİNİN İNCELENMESİ

2.2. Öykülerde Yapı

2.2.3. Öykülerde Zaman

2.2.3.2. Öyküleme Zamanı

Otobiyografik nitelikli “Beyoğlu Üzerine Metin”, “Lağımlaranası” ve “Bir Söylencedir Beyoğlu” adlı anlatılarda öykü zamanı ile öyküleme zamanı arasındaki fark dikkat çeker. Anlatıcının çocukluk ve gençlik yıllarından izler taşıyan anlatılardan “Bir Söylencedir

Beyoğlu”ndaki “Çevremi alan, başsağlığı dileyen o ahbaplar, dostlar kümesi içinden üç kişi, bunu yazdığım sırada, teyzemin göçtüğü yere göçmüş durumda.” (LYB: 35) cümlesi, bu iki zaman arasındaki farkı belirginleştirirken anlatma zamanı ile yazma zamanının çakıştığını gösterir. Öyküde, geriye dönüşler olduğu gibi zamanda ileri sıçrayışlar da mevcuttur: “Bir gün o çalılıklardan birinin dibine ölen saka kuşumuz gömülecekti; elle eşiliveren bir çukurcuğa...” (LYB: 37). Aynı anlatıda öyküleme zamanı çift katmanlı şekilde kurgulanır:

Bunları yazdıktan aylarca sonra, Barthes’in anasının ölümü ardından fotoğraf üzerine yazdığı denemeyi okuyacak, bir tuhaf olacaktım. (LYB: 67)

Annesinin ölümünden bahseden ben-anlatıcının onun ardından söylediklerini içeren cümle, öykünün iki farklı anlatma zamanı olduğuna işaret eder. Bir zamanlar annesinin ölümü üzerine bazı yazılar kaleme alan ben-anlatıcı, o sıralar yazmış olduklarını da içine katarak yeni bir anlatı ortaya koyar.

Bilge Karasu’nun Susanlar kitabında yer alan “Arkamdakiler” adlı öyküde olayların oluş zamanı ile anlatıldığı zaman farklıdır. Takip edildiğini ilk olarak “geçen yazın bir sabahı” (S: 47) fark eden başkişi, “yazın sonuna doğru bir gün” (S: 47) çok uzakta olan bir eve gitmek için yola çıkar. “İki gün” (S: 48) o evde kaldıktan sonra döner, döndüğü sabah ve “onu takip eden bir sürü sabah” (S: 52) boyunca arkasından gelen adım seslerini duymaya devam eder, ancak sesler (yani onu takip eden kişi) değişir. “Bir kar fırtınası günü” (S: 52) arkasındaki ayak seslerinden nöbetin tekrardan değiştirildiğini fark eden başkişi “her gün” (S: 52) takip edilmeye başlar. Zamana ilişkin bu veriler, öykü ile öyküleme zamanı arasındaki yaklaşık sekiz-on aylık farkı ortaya çıkartır.

Lağımlaranası ya da Beyoğlu içindeki “Mesih” adlı anlatıda vaka zamanı ile öyküleme zamanı arasındaki kırk yıllık fark üzerinde sıkça durulur:

Bunlar da kırk yıl sonra nereden aklınıza geldi kuzum? (LYB: 105)

Tutup başımdan kırk yıl önce geçmiş bir olayı anlatmak, bu olayı gerek benim için gerek başka birtakım kimseler için taşıdığı birtakım değerleri ortaya koymak istiyorum, niye bir gazeteci uydurmağa kalkıyorum? (LYB: 114)

Kırk yıl sonra Adriaan’ın o gün, o yarım saat içinde, yarım saat diye belirlediğim süre içinde anlattıklarını bugün yeniden anlatmağa yeltenmek... (LYB: 121)

Yukarıdaki örnekler, bir yandan kırk yılın insan ömrü için ifade ettiği değeri öne çıkartırken diğer yandan öykünün aynı zamanda ben-anlatıcısı olan ve muhtemelen altmışlı yaşlarını süren başkişi için bugünün gözüyle geçmişi değerlendirmek noktasında taşıdığı önemle ferdî zamanı önceler.

Göçmüş Kediler Bahçesi’ne adını veren aynı adlı anlatı, öykü ile öyküleme zamanı arasındaki farka dair açık veriler barındırır. Anlatının bir kısmı ben-anlatıcı tarafından olaylar yaşanırken

(aynı anda olmasa da sıcağı sıcağına denilebilecek bir zamanda), başkişinin ölümünden sonrasını içeren kısmı ise olaylar olup bittikten sonra kaleme alınır:

Benim tarihçi olduğum gerçek. Gerisinin çoğunu, şu bozkır şehrine tepeden bakan bir geniş pencerenin önünde yazı yazarken, solumdaki yatakta uyurken, ya da masa ile yatak arasında sırtını pencereye vermiş koltukta kitap okurken düzdüm. (GKB: 229)

Kısmet Büfesi içinde yer alan “Turan Erol’un Bir Gençlik Resmi Üzerine Akdeniz’i A/n/ar Bir Metin”, benzer bir kurguya sahiptir. Metin, ben-anlatıcının duvarında asılı duran arkadaşının resmine baktıktan sonra, o resmin kendisine hatırlattıkları/ düşündürdükleri üzerine kaleme alınır. Bir zamanlar oradaki yaşta olan anlatıcı, geçmişe dönüş arzusuyla metnini yazarken öyküleme zamanı hakkında ipucu verir:

Gırtlaklarımızın yorulmağa başladığı saatlerde çoktan başlamış bir günün ilk solgun renginin belirmesini beklemeden tırmanmağa başlarken çok yokuş, çok düzlük aştıktan sonra varacağım yatağıma doğru, duvardan, derinliği sınırlayan karşı duvara bakıp duran koca gözlü resmin, bilmezdim bir gün derinliği, derinlere bakmağı bir türlü unutamadan boyanmış bunca resimden sonra duvarımda dururken bana bunları yazdıracağını. (KB: 35)

“Yirmi yaşımın diz boyu karlı kışı” (KB: 33), “tükenmez gençliğinde donmuş bir resim” (KB: 34), “hiç yaşlanmayacak gözlü bu resmin” (KB: 35) gibi ifadeler zamanın hep ileriye akan niceliksel yapısına meydan okurcasına belli bir anda sabitlenmesi istenen içselleştirilmiş yönünü önceler.

Şefika, Hikmet ve Ferdane adlı üç kadının ilişkisinin üstkurmaca düzlemde kurgulandığı “Kısmet Büfesi, ya da, Çeken (Küçülen) Bir Kadın Üzerine Metin”de öyküleme zamanı, öykü zamanının öncesine taşınır. “Yerleştirecek, arayacak, razı edecek, sürmeyecek, sevinç duyacak, uzayacak, başlayacak” (KB: 91) örneklerinde olduğu gibi gelecek zaman kiplerinin kullanılması, metnin kurgusallığını açık eder. Yazar-ben’in devrede olduğu kısımlarda ise öykü zamanı ile öyküleme zamanı çakışır: “Burada gene bir değişikliği belirtmek gerekiyor” (KB: 100). Öykünün, üç kadının pastanede otururlarken aralarında geçen konuşmaların aynı anda verildiği kısımlarında eş zamanlılık ön plandadır. Üç kadının konuşmasının ses kaydedilmiş üç şerit gibi düzenlenmesi sonucunda “göz kulakla iş birliği yapar” (Arıcı, 2013: 55). Hangi konuşma çizgisinin hangi kadına ait olduğunun bilinmediği bu yerlerde diyalogları takip etmek, boşlukları doldurmak ve seslerin zamanın akışı içindeki girişmelerini belirgin hâle getirmek okura düşer.

___ şaşkına çevirir beni o hayvanların dirim gücü... ___ yaşamak, yaşayabilmek...

___ kızın hasta olduğunu unutuyorsam kendi hastalığımı ka- ___

___ /Ne zamandır anlamağa çalışıyorum seni, Şefika. Bu, ___ famdan çıkaramıyorum da ondan, belki de olmayan hasta- ___

___ lığımı Nur’a, o gün, öyle dedimse o sözleri, avut- (KB: 109-110)

“Çapavulun Çattığı Çaparız” adlı öyküde zaman belirleyici bir yapı unsurudur. “Sabahın bozluğunun pembeye dönüştüğü saatte” (KB: 65) yani günün ağarmaya başladığı vakitlerde, bulundukları çukurluktaki on kişinin durumunun anlatıldığı metin, başlangıçta, güneşin doğuyor olduğu düşünülerek kurgulanır. Sonrasında güneşin belki de batıyor olduğu fikri belirir ve anlatının buna göre yeniden düzenlenmesi gerektiği üstünde durulur: “Şimdi, bunu yırtmalı, güneşin battığını kabul ederek yazmağa yeniden başlamalı” (KB: 74). Çünkü anlatılanlar, güneşin pozisyonuna göre farklılık gösterecektir.

Göçmüş Kediler Bahçesi içindeki “Avından El Alan”, benzer şekilde kurgulanır. Öykü, “güneşli, ılık, ilkyaz koktu kokacak bir kış günüyle, onun dört gün ardından gelecek tipili, kürtünlerin iki üç karışı bulduğu bir kış günü arasında” (GKB: 15) başlar. Balıkçı ile balığın yaşadıklarının böyle bir güne uydurulmasının ardından anlatıcının “tipili bir güne rastlatırsak bu olanı, olacağı...” (GKB: 17) sözleriyle olay örgüsü farklı bir seyir kazanır. İki öyküde de zamanın, olayların gidişatını belirlemedeki etkin rolü ön plana çıkartılır.

“Sevilmek” ve “Aşk” biri radyoda seslendirilmek diğeri sahnede gösterilmek üzere kaleme alınmış iki oyundur. Olaylar, olduğu esnada aktarıldığı için öyküleme zamanı ile öykü zamanı çakışır. Öykü/ öyküleme zamanının net bilgisi radyodan gelen ses sayesinde edinilir. “Aşk”ta radyo spikeri, memleket saat ayarını verdiklerini, saat tam on dokuzda gonga vurulacağını söyledikten sonra gong sesi vurulur ve haber bülteni başlar (LYB: 200). “Sevilmek”te de radyodan gelen kadın sesi saatin on dokuz olduğunu, haberleri okuyacaklarını söyler (LYB: 228). İki saatlik bir süreci kapsayan, iki saat içerisinde başlayan ve biten; süresi gerçek yaşamla birebir aynı giden (Mete, 2013: 119) oyunlar saat 19.00’da biter.

Belgede Bilge Karasu - insan ve eser (sayfa 151-154)