• Sonuç bulunamadı

Öykü Zamanı

Belgede Bilge Karasu - insan ve eser (sayfa 148-151)

2. BİLGE KARASU’NUN ESERLERİNİN İNCELENMESİ

2.2. Öykülerde Yapı

2.2.3. Öykülerde Zaman

2.2.3.1. Öykü Zamanı

“Boğaziçi Üzerine Bir Ön Metin” ve “Düş Balıkçıları” öykü zamanının sıradizimsel ilerlediği metinlerdir. Boğaz’ın oluşumunun anlatıldığı “Boğaziçi Üzerine Bir Ön Metin”de öykü zamanı yüz binlerce yıl öncesi ile şimdi arasındaki uzunca bir süreyi kapsar. Boğaz’ın oluşumu eski varlıklar biliminin, Darwin’in, molekül dirimbiliminin çok uzaklarda durduğu, insanların bu işleri henüz bilmedikleri zamanlara denk düşer (KB: 54). Öyküde insan yerleşiminden sonraki süreçte Boğaz’ın eski hali ile şimdiki hali kıyaslanır. Böylece öykü zamanında uzun bir sıçramaya işaret edilir.

Ne var ki, şimdi

bu da yerleşen, töreleşen bir şey olmağa yüz tuttu o günlerin ince, zarif

biribirine değerek, biribirine handiyse sürtünerek kendini akıntıya koyveren kürekleri ağır ağır çekilen

zevkin uzayıp gittiği, konuşmaların kesildiği

dizi dizi sandallarına binilecek yerde arabalara biniliyor, bir koşu gidilip bir koşu dönülüyor. (KB: 61)

“Düş Balıkçıları”nda öykü zamanı akşam vaktinden güneşin doğuşuna dek sürer. “Karanlıkta, inilecek yeri görmek, herkesin harcı değildi doğrusu.”, “Karanlık, gümüşü bir sesle ışımağa başlamıştı.”, “İlerisi aydınlanmağa başlamıştı; ışıma yayılıyordu.” (KB: 21, 22, 22) gibi cümleler, sıradizimsel ilerleyen zamanın kademe kademe karanlıktan aydınlığa geçişini örnekler.

“Sarı Leke”, “Büyü II”, “Yataklar”, “İsabey’den (Fragman)”, “İncitmebeni” ve “Usta Beni Öldürsen E!” vaka zamanının geriye dönüşlerle genişletildiği öykülerdir. “Sarı Leke”nin vaka zamanı “İnkılâp için çarpıştım. Yirmi altıncı yıl; bu haldeyiz.” (S: 23) cümlelerinden ve dışarıdaki Cumhuriyet alaylarından hareketle 29 Ekim 1949 olarak tespit edilir. Başkişinin “parıldayan kol saati üç buçuğu göster[mektedir]” (S: 22). Sayıklama şeklindeki konuşmalarından hareketle arkadaşı İsmail’i öldürdüğünü zannettiği anlar ve öldürmeden önceki anıları, geriye dönüş tekniği ile öykü zamanına taşınır.

Yarın biri gelip soracak olursa Sabiha’nın lâfını bile etmemeli. Hem kim gelip ne soracak ki. Kimse benim İsmail’e gitmiş olduğumu bilmiyor. Kapıcısı da görmemiştir... Sabiha. Evvelleri de İsmail’le münakaşa etmiştik. İnkılaba inanmıyor bu çocuk, du, inanmıyordu. Ölümü bir türlü beceremedim, gözlerimin önü hep nakış. İsmail’se tam nakışsız bir uykuda şimdi... Üslûbunu zannettiğimden de iyi taklit edebiliyormuşum. Ama gelirlerse... Efendim? Nasıl? Ölü mü? Nerede? Evinde mi? Öyle ya sokakta bulunması için henüz pek erken. (S: 23-24)

Bir yaz günü öğle sonrasının bir kaç saatlik diliminde geçen “Büyü II”de, öyküsü anlatılan Pritchett adlı kişinin hayatı, geriye dönüş tekniği ile 1913, 1914, 1916, 1921, 1922, 1931, 1934 ve 1936 yıllarına vurgu yapılarak aktarılır. Annesine, uydurduğu Pritchett adlı kişi hakkında uydurma şeyler anlatan başkişi, bu tarihler vesilesiyle kurguladığı öykünün daha inandırıcı olmasını sağlar.

Öykü zamanı ile öyküleme zamanı arasında 30 yıllık farkın olduğu “Yataklar”ın öykü zamanı yaz ortasıdır: “Yağmur yağmıyor şu anda Ankara’da. Temmuzun son günleri” (LYB: 151). Geriye dönüşlerle vaka zamanının genişletildiği öyküde, yirmi beş yaşını aştıktan sonra evlenip üç yıl sonra dul kalan ben-anlatıcının o yaşlarına yönelik hatıralarının belirleyicisi, yağan yağmurdur. “Önümde yağmur yağıyor.”, “Yağmur başlayalı onbeş dakika olmuştu ancak.”, “Su çılgın bir hızla akıyordu, artıyordu.”, “Kaç bininci yağmur bu?”, “Yağmur durmuyordu bir türlü.” (LYB: 145, 146, 146, 148, 152) gibi ifadelerle geçmiş bugüne taşınır ve şimdide eritilir.

Lağımlaranası Ya da Beyoğlu içinde yer alan “İsabey’den (Fragman)”ın öykü zamanı haziran sonudur: “Dil-Tarih’in ıhlamurları, hâlâ soğuk sayılabilecek bu haziran sonu gecesinde kokularını bütün görkemiyle salıyorlardı” (LYB: 154). Başkişinin içinde bulunduğu haziran gecesinin ona daha önceki başka bir haziranı hatırlatmasıyla öykü zamanı genişletilir: “Önce, otobüsteki çocukla ağabeyini götürdüm bu eski haziranlardan birine” (LYB: 155). Haziran ayının, anlatıcının yaşamında doldurulmaz yere sahip İsabey’in gelişini imliyor olmasından dolayı önem taşıdığı öykü, yılın her haziran ayında onun ritüel halini alan gelişleri ve başkişi ile yaşadıkları üzerinden geriye dönüşlerle ilerler.

Mekân-insan çatışmasını işleyen “İncitmebeni” adlı öyküde başkişinin yaşadığı ülkeyi terk etme nedeni geçmişe dönük bir anlatımla sunulur. Anlatının ana dinamiğini oluşturan adanın büyüme süreci ise zamana ilişkin belirgin ifadeler içerir. “Dört gün sonra” (GKB: 150) adayı küçültmek amacıyla vurulan kazmaların yetersiz kaldığı anlaşılır; “on ikinci günün sabahı” (GKB: 150) yayımlanan genelge herkesi şaşırtır; “on dördüncü günün sabahı” (GKB: 151) yalı boyundaki ilk sıra evler kıyıya indirilen makine yardımıyla yıkılır; aynı gün artık duyamaz hale gelen işçilerden biri “sağırlıklarının üçüncü gününde” (GKB: 152) kazma makinesini çalıştırırken çarpılmış gibi yere yığılır. Günden güne adanın geçirdiği değişim ve dönüşümde zamanın yıpratıcı etkisi ön plana çıkar.

İp cambazı bir usta ile çırağının ilişkisinin anlatıldığı “Usta Beni Öldürsen E!”de çırağın çocukluğuna dair anılar (babasının ölmesi; babaannesinin bunaması; annesinin, amcasının getirdiği

parayla hepsine bakması) geriye dönüş tekniği ile dikkatlere sunulur. Öyküde zaman, anlatıya yön veren fonksiyonel bir etkiye sahiptir. Çırağın, kendini yaptığı işe verebilmek için ip üstündeyken anılarından, düşlerinden, gönlündekilerden arınması gerekir. Bu da ancak geçmişini silip atmasıyla mümkündür. Şimdi ve şu anda’nın önemine dikkat çekilirken geçmiş, hiçlenmesi istenen bir zaman dilimi mahiyetindedir.

Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı içinde yer alan “Ada” adlı öyküde başkişi Andronikos’un yaşadığı olaylar bir günlük zaman diliminde geçer. Andronikos sandalıyla adaya yaklaşır, su bulmak için tepeye tırmanır, suyu bulduktan sonra kıyıya iner, göç eden leylekleri izler, karnını doyurur ve ardından uyumak için sandalının arkasına çekilir. Bütün bunları yaparken bir yandan da getirilen yeni inanç üzerine akıl yürütür, kararlarını sorgular, kendiyle hesaplaşır. Böylece “Andronikos’un adaya ait fiziki hareketi, bilinç akışı, hatırladığı olay örgüsü (anı bellek) ve “yorumlayan bellek” durumları “Ada”daki zamansal akışı kuran temel katmanlar” (Şenürkmez, 2012: 34) haline gelir. Öyküde “düşüncelerin ve hafızanın zamanı ile bedenin tâbi olduğu fiziksel zaman paralel biçimde ak[ar]” (Armaner, 2013: 140). Aşağıdaki cümleler günün ilerleyişinin, güneşin konumu ve zaman zarfları sayesinde olduğu kadar başkişinin duyumsaması ile de belirlendiğini gösterir:

Karşısındaki karanlık artmağa başlıyor. (s.9), Gökyüzü belli belirsiz aydınlanıyor. (s.9), Işık artık denizin yüzünü yalamağa başlayacak neredeyse. (s.9), Sabah oluyor şimdi. (s.9), Güneş yalıyor şimdi suları. (s.11), Suların dibi görünmeğe başlıyor. (s.11), Sular gene aydınlandı şimdi. (s.11), Tepenin üstünde gök iyice aydınlık. (s.13), Güneş yükselmiş. (s.14), Güneş epey yükselmiş olacak. (s.17), Öğleye daha üç saat vardır demek. (s.17), Güneş ışığı daha yakıcı şimdi. (s.23), Güneş her günkü yolunda ilerliyor. (s.42), Gün epey ilerlemiş olsa gerek. (s.43), Güneşin batmasına en az üç saat vardır daha. (s.50), Batmağa başlayan güneş, birazdan, şehri kızılımsı, bakırımsı, altınımsı bir ışığa boğacak (s.52), Ortalık iyice kararmış. (s.55)

“Zamansal örgüsü, anlatı tekniği açısından geriye dönüşler ve ön-deyilemerle belirlenen” (Akatlı, 1982: 264) öyküdeki bu geriye dönüşler, Andronikos’un adaya kaçmadan önceki hayatına dair pek çok farklı zaman dilimini içerir. Bunlar manastırda bulunduğu dönem, manastırdan adaya kaçış süreci, çocukluk dönemi, uzak geçmiş ve gelecek zamandır (Kırşallıoba, 2004: 20). Andronikos’un geçmişi hakkında düşünmesi ile ortaya çıkan bu zaman dilimleri kronolojik sıra izlemez. Parça parça ve kopuk haldeki bu hatıralar yapbozun parçalarını birleştirir gibi bir araya getirilerek geçmiş kurgulanır.

“Ada”nın yapı, konu ve izlek yönünden hem devamı hem tamamlayıcısı niteliğindeki “Tepe”nin öykü zamanı başkişi İoakim’in, Aventinus’un eteğine tırmanışına ve inişine kadar geçen süreyi kapsar. Kasım sona ermekte, “güneş Aventinus’un ardına çekil[mektedir]” (USBGA: 63). “Ada”da olduğu gibi fiziksel aksiyondan ziyade zihinsel aksiyonun ön planda olduğu öyküde zaman geriye dönüşlerle genişler. İoakim’in hatırlamaları ile şekillenen geçmiş “İoakim’in Bizans manastırında bulunduğu dönem, Bizans manastırından Ravenna’ya kaçtığı süre, Ravenna’da

bulunduğu dönem, Roma’da bulunduğu dönem ve gelecek zaman” (Kırşallıoba, 2004: 47) olmak üzere beş farklı zaman dilimi içerir. Onun Bizans manastırında bulunduğu dönem, Andronikos’un öyküsüne ışık tutuyor olması dolayısıyla önem taşır. Bu geriye dönüşler hem Andronikos’un adaya kaçmadan önceki ve sonraki dönemi aydınlığa kavuşturur hem de adadan manastıra döndükten sonra işkence görüp öldürüldüğünü ortaya çıkartır.

“Ada” ile “Tepe”nin birbirini tamamlayan/ bütünleyen yapısında zaman etkin unsurdur. İkisinin oluşturduğu öykünün “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı” adını taşıması öykülerin zamana yönelik taşıdığı işlevin önemini gösterir. Andronikos’un adada yaşadığı uzun sürmüş bir gün, güneşin doğuşundan batışına kadar geçen 14-15 saatlik süreyi kapsar. İoakim’in Aventinus’a tırmanışı ve inişi ile geçirdiği süre ise uzun sürmüş o günün akşamı gibidir. Bu yönüyle yapıttaki zaman anlayışı, romanda “kronoloji” denen zaman anlayışıyla örtüşür (Canpolat Yanardağ, 2009: 7). Çünkü “Ada”da anlatılanların iç yüzü, öykü zamanında elli sene sonrasına denk gelen “Tepe” ile netlik kazanır.

Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı’nda yer alan “Dutlar”, öykü zamanının hatıralar yoluyla genişletilmesi bakımından “Ada” ve “Tepe” ile benzerlik gösterir. Uzak geçmişe ait altı adet anının haricinde ben-anlatıcının öykü zamanından bir ay öncesine ve yakın geçmişe ait anıları ve reel zaman da diyebileceğimiz öykü zamanı ile birlikte “Dutlar”a ait dokuz zaman dilimi ortaya çıkar:

1. Reel zaman

1.1.Reel zamandan bir ay öncesi 1.1.1 Beşinci anı 1.2. Yakın geçmiş 1.3. Birinci anı 1.4. İkinci anı 1.5. Üçüncü anı 1.6. Dördüncü anı 1.7. Altıncı anı

Bu anıların bir kısmı tek seferde verilirken başkişinin piyano hocasının yaşantısı gibi bir kısmı ise parçalı şekilde metne dahil edilir. Böylece öykünün zaman kurgusunda katmanlı bir yapı oluşturulur.

Belgede Bilge Karasu - insan ve eser (sayfa 148-151)