BİZANS TARİHİ
Yazarlar
Prof.Dr. Ayşe KAYAPINAR (Ünite 1, 4) Prof.Dr. Mustafa DAŞ (Ünite 2, 6)
Prof.Dr. Casim AVCI (Ünite 3) Prof.Dr. Yusuf AYÖNÜ (Ünite 5) Prof.Dr. Levent KAYAPINAR (Ünite 7, 8) Prof.Dr. Zeliha DEMİREL GÖKALP (Ünite 9) Dr.Öğr.Üyesi Hasan YILMAZYAŞAR (Ünite 10)
Editör
Prof.Dr. Levent KAYAPINAR
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Copyright © 2011 by Anadolu University All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without
permission in writing from the University.
Öğretim Tasarımcıları Doç.Dr. Alper Tolga Kumtepe
Öğr.Gör. Orkun Şen Grafik Tasarım Yönetmenleri
Prof. Tevfik Fikret Uçar Doç.Dr. Nilgün Salur Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Ölçme Değerlendirme Sorumlusu
Öğr.Gör. Özlem Doruk Kapak Düzeni Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan
Grafikerler Ayşegül Dibek
Ufuk Önce
Dizgi ve Yayıma Hazırlama Kitap Hazırlama Grubu
Bizans Tarihi
E-ISBN 978-975-06-3087-3
Bu kitabın tüm hakları Anadolu Üniversitesi’ne aittir.
ESKİŞEHİR, Ocak 2019 2343-0-0-0-1902-V01
İçindekiler
Önsöz ... viii
Bizans Tarihine Genel Bir Bakış ... 2
BİZANS TARİHİNE AİT BAZI KAVRAMLAR ... 3
Bizans ... 4
Rum ... 4
Grek ... 5
Hellas ... 5
Yunan ... 6
BİZANS DEVLETİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ ... 6
Antik Yunan Kültürü ... 6
Roma Devlet Geleneği ... 7
Ortodoks Hıristiyanlık ... 8
İstanbul ... 10
BİZANS TARİHİNİN DÖNEMLENDİRİLMESİ ... 12
Bizans Tarihinin Hanedanlara Göre Tasnifi ... 13
Bizans Tarihinin Kronolojik Tasnifi ... 13
Bizans Tarihinin Sosyal ve Kültürel Olaylara Göre Tasnifi ... 15
BİZANS VE KOMŞULARI ... 18
Sasaniler ... 18
Gotlar, Vizigotlar ve Ostrogotlar ... 18
Vandallar ... 20
Lombardlar ... 20
Franklar ... 20
Normanlar ... 21
Varanglar ... 21
Venedik ... 21
Ceneviz ... 22
Alanlar ... 22
Özet ... 24
Kendimizi Sınayalım ... 25
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 26
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 26
Yararlanılan Kaynaklar ... 27
Roma’dan Bizans’a Geçiş ... 28
ROMA DEVLETİNİN DÖNEMLERİ VE YAYILDIĞI COĞRAFYA ... 29
Giriş ... 29
Krallık Devri (M.Ö. 753 - M.Ö. 509) ... 29
Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509 - M.Ö. 27) ... 30
İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 27 - M.S. 284) ... 34
III. Yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun Sınırları ... 36
BÖLÜNEN ROMA İMPARATORLUĞU ... 37
Dioklitianos ve Reformları ... 37
Konstantinos ve İstanbul’un Kurulması ... 38
Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlaşması ve Dini Mücadeleler ... 40
Kavimler Göçü ve Batı Roma’nın Çöküşü ... 42
İustinianos Dönemi (527-565) ... 46
1. ÜNİTE
2. ÜNİTE
Özet ... 50
Kendimizi Sınayalım ... 51
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 52
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 52
Yararlanılan Kaynaklar ... 53
Bizans ve Müslüman Araplar ... 54
GİRİŞ ... 55
HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE BİZANS’LA İLİŞKİLER (610 - 632) ... 56
DÖRT HALİFE DÖNEMİNDE BİZANS’LA İLİŞKİLER (632 - 661) ... 59
EMEVÎLER DÖNEMİNDE BİZANS’LA İLİŞKİLER (661 - 750) ... 62
ABBÂSÎLER DÖNEMİNDE BİZANS’LA İLİŞKİLER (750 - 861’E KADAR) ... 67
Özet ... 74
Kendimizi Sınayalım ... 75
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 76
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 76
Yararlanılan Kaynaklar ... 77
Bizans ve Kuzeyli Türk Komşuları (4-14. Yüzyıl) ... 78
GİRİŞ ... 79
HUNLAR, ATİLLA VE BİZANS ... 79
GÖKTÜRK - BİZANS İLİŞKİLERİ ... 81
AVAR - BİZANS MÜNASEBETLERİ ... 82
BULGARLAR VE BİZANS ... 84
HAZARLAR İLE BİZANSLILAR ... 88
PEÇENEKLER VE BİZANS ... 90
OĞUZLAR (UZLAR) İLE BİZANS ... 92
KIPÇAK/KUMAN - BİZANS İLİŞKİLERİ ... 93
TATARLARLARIN BİZANSLA İLİŞKİLERİ ... 95
Özet ... 97
Kendimizi Sınayalım ... 100
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 101
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 101
Yararlanılan Kaynaklar ... 102
Bizans-Selçuklu Devleti İlişkileri ... 104
BİZANS-BÜYÜK SELÇUKLU İLİŞKİLERİ ... 105
Çağrı Bey’in Anadolu Seferi ve Türkmen Akınları ... 105
Tuğrul Bey Dönemi (1040-1063) ... 106
Pasinler Savaşı (1048) ... 106
Tuğrul Bey’in Anadolu Seferi (1054) ... 106
Selçuklu Beylerinin Faaliyetleri (1054-1063) ... 106
Sultan Alp Arslan Dönemi (1063-1072) ... 107
Alp Arslan’ın Gürcistan ve Doğu Anadolu Seferi (1064) ... 107
Selçuklu Beylerinin Faaliyetleri (1064-1068) ... 107
Malazgirt Savaşı ve Sonuçları ... 109
HAÇLI SEFERLERİ, BİZANS VE İSLAM DÜNYASI ... 109
Haçlı Seferleri Düşüncesinin Doğuşu ... 109
Bizans ve Batı ... 109
Birinci Haçlı Seferi (1096-1099) ... 110 3. ÜNİTE
4. ÜNİTE
5. ÜNİTE
İkinci Haçlı Seferi (1147-1149) ... 111
Üçüncü Haçlı Seferi (1189-1192) ... 112
Dördüncü Haçlı Seferi (1203-1204) ... 113
ANADOLU’NUN FETHİ VE İSLAMLAŞMASI ... 113
Türk Fetihleri Öncesinde Anadolu’nun Siyasî ve Demografik Yapısı ... 113
Selçuklu Sultanlarının Takip Ettiği Siyaset ... 114
Anadolu’nun Siyasî ve Demografik Yapısındaki Değişim ... 116
Moğol İstilasından Sonra Yaşanan Gelişmeler ... 117
Batı Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi ... 117
ANADOLU SELÇUKLULARI VE BİZANS ... 118
Kutalmışoğullarının Anadolu’ya Gelişi ve İlk Faaliyetleri ... 118
İznik’in Fethi ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu ... 119
İznik’in Fethinden I. Haçlı Seferi’ne Kadar Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti ... 119
Haçlı Seferi’nden Miriokefalon’a Kadar Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti ... 120
Miriokefalon’dan IV. Haçlı Seferine Kadar Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti ... 121
Haçlı Seferinden Kösedağ Bozgununa Kadar Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti ... 122
Kösedağ Bozgunundan Anadolu Selçuklu Devleti’nin Yıkılışına Kadar Yaşanan Gelişmeler ... 123
Özet ... 124
Kendimizi Sınayalım ... 125
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 126
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 127
Yararlanılan Kaynaklar ... 127
Bizans-Osmanlı İlişkileri ... 128
SON HANEDAN PALEOLOGOSLAR YÖNETİMİNDE BİZANS ... 129
VIII. Mihail Paleologos ve Bizans’ın Yeniden Kuruluşu ... 129
II. Andronikos (1282-1328) ve Devleti Yaşatma Çabaları ... 132
BİZANS BİTİNYASI VE OSMANLI BEYLİĞİ ... 134
BİZANS’TA İÇ SAVAŞLAR VE OSMANLI VASSALLIĞI ... 136
İç Savaş: İki Andronikos’un Mücadelesi ... 136
İç Savaş: Kantakuzinos ve V. İoannis Paleologos ... 139
İmparator V. İoannis Paleologos Dönemi ve Bizans’ın Osmanlı Vassallığı ... 141
Bizans: Yıkılmanın Eşiğindeki Devlet ... 143
BİZANS’IN SON YILLARI VE İSTANBUL’UN FETHİ ... 144
Özet ... 149
Kendimizi Sınayalım ... 150
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 151
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 151
Yararlanılan Kaynaklar ... 152
Bizans Hukuku ... 154
BİZANS HUKUKU ... 155
Roma Hukukundan Bizans Hukukuna Geçiş ... 155
6. ÜNİTE
7. ÜNİTE
Bizans Hukuk Kaynakları Olarak Roma Hukukunun Kaynakları ... 156
BİZANS HUKUKUNUN KAYNAKLARI ... 158
Dioklitianos’ tan İustinianos’a Hukuk Derlemeleri (MS. 284-MS.527) ... 158
İustinianos Dönemi ve Medeni Hukuk Derlemesi (527-565) ... 159
İustinianos’un Varislerinden Makedon Hanedanına Kadar Geçen Dönemdeki Hukuk Uygulamaları (565-867) ... 160
Makedon Hanedanından, IV. Haçlı Seferine Kadar Olan Dönemdeki Hukuk Uygulamaları (867-1204) ... 161
1204-1453 Yılları Arasındaki Dönemde Hukuk Uygulamaları ... 162
BİZANS HUKUK SİSTEMİNDE AİLE KURUMU ... 163
BİZANS HUKUKUNDA SUÇ VE CEZA ... 165
Ceza ve Türleri ... 165
Ölüm Cezası ... 165
Köleleştirme ... 166
Bedensel Cezalar ... 166
Hürriyeti Bağlayıcı Cezalar ... 167
Mala Yönelik Cezalar ... 167
Askeri Suçlar ve Cezalar ... 168
Cezaların İnfazı ve Uygulamalar ... 169
BİZANSTA KÖLELİK KURUMU ... 169
Özet ... 172
Kendimizi Sınayalım ... 173
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 174
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 174
Yararlanılan Kaynaklar ... 175
Bizans Devlet Yapısı ve Eğitim Sistemi ... 176
BİZANS SİYASİ KURUMLARI ... 177
İmparator-İmparatorun Maiyeti- Saray Görevlilerinin Unvanları ... 177
İmparatorun Yetkilerini Sınırlandıran Kurumlar ... 180
Senato ... 181
Örgütlü Toplumsal Gruplar (Dimos’lar) ... 181
Kilise ... 181
Ordu ... 182
BİZANS MERKEZİ YÖNETİM TEŞKİLATI ... 182
Adalet Teşkilatı ... 183
Mali Kurumlar ... 185
Ordu Örgütlenmesi ... 186
BİZANS TAŞRA TEŞKİLATI VE KİLİSE ... 189
Patrikhaneler-Metropolitlikler-Piskoposluklar-Mahalli Kiliseler ... 190
Manastırlar ... 191
Devlet ve Kilise İlişkileri ... 192
BİZANS EĞİTİM SİSTEMİ ... 193
Bizans’ta İlköğretim Eğitimi ... 193
Bizans’ta Ortaöğretim Eğitimi ... 194
Bizans’ta Yükseköğretim Eğitimi ... 195
Özet ... 197
Kendimizi Sınayalım ... 198
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 199
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 199
Yararlanılan Kaynaklar ... 200 8. ÜNİTE
Bizans Ekonomisi ... 203
GİRİŞ ... 203
ERKEN DÖNEM BİZANS EKONOMİSİ ... 204
4. ve 5. Yüzyıl Bizans Ekonomisi ... 204
6. Yüzyıl Bizans Ekonomisi ... 205
ORTA DÖNEM BİZANS EKONOMİSİ ... 207
7 - 9. Yüzyıl Bizans Ekonomisi ... 207
9. ve 10. Yüzyıl Bizans Ekonomisi ... 209
11. ve 12. Yüzyıl Bizans Ekonomisi ... 210
GEÇ DÖNEM BİZANS EKONOMİSİ ... 212
TİCARET, ÜRETİM, LONCALAR VE VERGİLER ... 213
Ticaret ... 213
Tarım Üretimi ve İkincil Üretim ... 214
Loncalar ... 216
Vergiler ... 217
PARA SİSTEMİ ... 218
Bizans Sikkesi ... 218
Sikke Metali ve Birimi ... 219
Altın Sikkeler ... 219
Gümüş Sikkeler ... 220
Bakır Sikkeler ... 221
Darphaneler ... 223
Özet ... 224
Kendimizi Sınayalım ... 226
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 227
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 227
Yararlanılan Kaynaklar ... 228
Bizans Sanatı ... 230
BİZANS SANATI ... 231
Sanat Eserlerinin Üretim ve Uygulama Alanı Olarak Bizans Kentleri ... 232
Bizans Mimarisi ... 232
Erken Bizans Dönemi Dini Yapıları ... 233
Geçiş Dönemi (Karanlık Dönem) Dini Yapıları ... 235
Orta Dönem Bizans Dini Yapıları ... 235
Geç Dönem Bizans Dini Yapıları ... 237
Kamusal ve Sosyal İşlevli Bizans Yapıları ... 239
Anıtsal Resim Sanatı ... 241
El Sanatları ... 246
Seramik ... 246
Cam Sanatı ... 248
Maden ... 248
Fildişi ... 249
Sikke ... 250
Özet ... 252
Kendimizi Sınayalım ... 254
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ... 255
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ... 255
Yararlanılan Kaynaklar ... 256
9. ÜNİTE
10. ÜNİTE
Önsöz
Türk dünyası tarihi, Osmanlı Devleti tarihinin erken dönemi, Türkiye tarihinin or- taçağ tarihi, Bizans tarihi olmadan düşünülemez. Çünkü anavatanları Orta Asya coğ- rafyası olan Hun Türkleri batı istikametine IV. yüzyılda ilerleyip Kavimler göçünü baş- lattıktan sonra Bizans tarihinin gelişimini etkilemiş hem de gelişiminden etkilenmiştir.
Bizans’ın Avrupa Hunları, Göktürkler, Avarlar, Hazarlar, Bulgarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar, Selçuklu ve Osmanlı Türkleri gibi çeşitli Türk unsurlarıyla gerek siyasi ve askeri, gerek ekonomik ve ticari münasebetleri olmuştur. Bu münasebetlerin günümüze ulaşan en önemli sonuçlarından birisi, Bizans’ın irtibat kurduğu bu çeşitli Türk kavimle- ri hakkında zengin bir tarih yazımı geliştirmiş olmasıdır. Dolayısıyla Bizans kaynakları- nın Türk kavimleri hakkında çok müstesna tarihi verileri teyit edici bilgiler ihtiva ettik- lerini belirtmek gerekir. Bu bakımdan Türk tarihinin bazı evrelerini Bizans kaynaklarını incelemeden yazmamız mümkün görünmemektedir. Ancak Bizans kaynaklarını tanıma gerekliliğinin yanı sıra Bizans tarihinin ana hatlarını bilmemiz de elzem gözükmektedir.
Çünkü Bizans tarihinin ana hatlarını, gerekli terimlerini ve Türk dünyası ile hangi ta- rihte ne gibi münasebetleri olduğunu bilmemiz, Bizans kaynaklarına daha kolay intibak etmemizi sağlayacaktır.
Elbette günümüzde Türkiye’de ve Dünya’da Bizans tarihi ile ilgili yapılmış belli başlı konular üzerinde çok sayıda çalışma mevcuttur. Ancak üniversite öğrenimi gören öğren- cilere yönelik olarak bu konuda araştırmaya giriş mahiyetinde olabilecek bir el kitabı (ma- nuel) ya da bir ders kitabı uzun süreden beri hissedilen bir eksikliktir. Elinizdeki Bizans Tarihi kitabı bu eksikliği giderme amacındadır. Belirtmek gerekir ki, bu çalışma Bizans tarihinin farklı alanlarında birikimi olan kişilerce hazırlandı. Ayrıca Türkiye’de ilk defa bu çalışmayla Bizans tarihinin farklı yönleri yani temel kavramlar, dönemlendirme sorunu, genel özellikler, Roma’dan Bizans’a geçiş süreci, kuzeyli Türk dünyası ile münasebetleri, Selçuklu-Bizans ilişkileri, Osmanlı-Bizans ilişkileri, Bizans hukuku ve devlet yapısı, Bi- zans ekonomisi ve toplumsal yaşam, Bizans kültürü ve sanatı gibi konular tek bir kitapta toplanmış oldu.
Kitabın amacı, IV. yüzyıl’ın başından başlayarak XV. yüzyıl’ın ikinci yarısına kadar Bi- zans Devleti tarihinin ana hatlarını kuzeyli Türk dünyası, Müslüman Araplar, Selçuklu Türkleri ve Osmanlılarla ilişkileri çerçevesinde Türkiye ve Türk tarihi içinde öğretmekle birlikte Bizans hukuk ve devlet yapısı, iktisadi hayatı ve Bizans sanatının ana hatlarını açıklamaktır.
Benimsenen amaç doğrultusunda kitap, 10 ünite çerçevesinde Bizans Tarihine Genel Bakış, Roma’dan Bizans’a Geçiş, Bizans ve Müslüman Araplar, Bizans ve Ku- zeyli Türk Komşuları, Bizans ve Selçuklu Devleti İlişkileri, Bizans-Osmanlı İlişkileri, Bizans Hukuku, Bizans Devlet Yapısı ve Eğitim, Bizans Ekonomisi ile Bizans Sanatı gibi başlıklar altında Bizans Tarihinin, öğrenciler için dikkat çekebilecek konuları ön plana çıkartılmıştır.
Kitapta okuyucunun okumasını ve dikkatini içeriğe yoğunlaştırmasını kolaylaştırmak ve ayrıca bu konuda Türkçede farklı yazım stillerini önlemek amacıyla aslı Yunanca olan Bizans terim ve adlarının orijinal yazılış şekillerinin Batı dillerinde yazılışlarına göre de- ğil Türkçe okundukları zaman çıkan sese göre bir çeviriyazı sistemi benimsenmiştir. Bu çerçevede örneğin İngilizce Constantine Palaiologos, Almanca Konstantin Palaiologos, Fransızca Constantin Paléologue şeklinde gösterilen isim bu kitapta Konstantinos Paleo- logos olarak yazılmıştır.
Üniversite düzeyinde öğretilecek Bizans Tarihi dersine yönelik olarak hazırlanan bu çalışmanın, günümüzde Türkçe yazılmış bir Bizans Tarihi Ders kitabı ihtiyacını önemli ölçüde gidereceği inancındayız.
Editör
Prof.Dr. Levent KAYAPINAR
1 Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Bizans tarihine ait temel kavramları açıklayabilecek;
Bizans Devleti’nin genel özelliklerini açıklayabilecek;
Bizans tarihinin dönemledirilmesi üzerine görüşleri tartışabilecek, Bizans ve komşularını açıklayabileceksiniz;
Anahtar Kavramlar
• Bizans Coğrafyası
• Bizans
• Rum
• Grek
• Hellas
• Yunan
• Antik Yunan Kültürü
• Roma Devlet Geleneği
• Ortodoks Hıristiyanlık
• İstanbul
• Bizansın Komşuları
• Bizans Tarihinin Dönemlendirilmesi
İçindekiler
Bizans Tarihi Bizans Tarihine Genel Bir Bakış
• BİZANS TARİHİNE AİT BAZI KAVRAMLAR
• BİZANS DEVLETİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ
• BİZANS TARİHİNİN DÖNEMLENDİRİLMESİ
• BİZANS VE KOMŞULARI
BİZANS TARİHİNE AİT BAZI KAVRAMLAR
Bizans İmparatorluğu olarak adlandırılan devlet Roma İmparatorluğu’nun bir de- vamıdır. Ancak Bizans’ın Roma’dan ne zaman ayrıldığı konusu tartışmalıdır. Bu- nunla birlikte pek çok tarihçi Bizans İmparatorluğunun başlangıcını İstanbul’un 324 yılında inşa edilmeye başlamasıyla almaya ve 1453 yılında İstanbul’un Türkler tarafından fethiyle bitirmeye eğimlidir. Bu yönüyle bakıldığında 11 asırdan fazla yaşayan bir devletin tarihi söz konusudur. Bizans denilen imparatorluğun coğrafi sınırları her zaman aynı olmamıştır. 6. yüzyılda Adriyatik Denizinden Fırat kıyı- larına kadar ulaşan bir Bizans’la karşılaşırken 15. yüzyılda ise İstanbul ve çevresi ile Mora’nın bir kısmına hakim olabilen bir şehir devletiyle yüz yüze geliyoruz.
Bununla birlikte Bizans tarihinin geçtiği coğrafyanın genel bir tanımı da yapıla- bilir. Ortaçağın uzun bir diliminde Bizans’ın hakim olduğu iki ana bölgeden söz edilebilir. Bunlar Anadolu’da Batı Anadolu bölgesi ve İstanbul, Balkanlar’da ise modern Yunanistan’ın bir bölümü ile bazı Ege adaları olarak söyleyebiliriz.
6. yüzyılda Bizans, İspanya, İtalya, Balkanlar, Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır ve Kartaca’nın da yer aldığı Tunus’a kadar uzanan bir coğrafyaya hakimdi. Bu dönemde batı sınırını Atlas Okyanusu, kuzey sınırını Tuna nehri, doğu sınırını Pers İmparatorluğu, güney sınırını da Akdeniz ve Magribî Afrika sahilleri oluştu- ruyordu. 7. yüzyılda 622 yılında İslamiyetin doğuşu ile yarım yüzyıl içinde Mısır, Filistin, Suriye, Güney ve Doğu Anadolu’nun önemli bir bölümü Müslümanların eline geçmiştir. 9. yüzyıla gelindiği zaman ise Roma şehri de dahil olmak üzere Batı Balkanlara kadar eski Batı Roma toprakları Cermen asıllı krallıkların olmuş- tur. Böylece Bizans’ın batı sınırını Atlas Okyanusu değil Adriyatike doğru uzanan Balkan dağları belirlemiştir. Kuzey sınırını oluşturan Tuna ise defalarca bu sınırı aşan Slav ve Türk kavimleri tarafından bozulmuştur. 7. yüzyıldan sonra Bulgarlar Tuna’nın güneyinde yerleşerek Bizans’ın komşuları haline gelmiştir. 10. yüzyılın ve 11. yüzyılın başında Bizans, Balkanlar ve Anadolu’da kaybettiği toprakların önemli bir bölümünü ele geçirmiştir. Ancak 11. yüzyılın sonunda 1071 Malazgirt Savaşını takip eden yıllarda Selçuklu Türkleri Marmara sahillerine kadar gelmişlerdir. 13.
yüzyılın başında yaşanan IV. Haçlı Seferiyle İstanbul işgal edilmiş, Yunanistan coğ- rafyasında Latin Devletleri kurulmuştur. Eski Bizans’tan Trabzon’da, Epir bölgesin- de ve İznik’te olmak üzere üç devletçik ortaya çıkmıştır. Bitinya ve Batı Anadolu böl- gesiyle sınırlı kalan Bizans 1261 yılında İstanbul’u tekrar alarak Bizans coğrafyasını genişletmeye çalışmıştır. Ancak Batı Anadolu’daki topraklarını Anadolu Türkmen
Bizans Tarihine Genel
Bir Bakış
beyliklerine ve Osmanlıya kaptırırken Balkanlardaki topraklarının büyük bir kıs- mını Sırplar ve Bulgarlar ele geçirmiştir. 1453’de İstanbul alındığında Bizans İstan- bul ve çevresiyle sınırlı ancak mazisinin ihtişamlı günlerinde örülmüş güçlü surlara sahip küçük bir şehir devleti konumundaydı.
Bu tarihi süreç içinde sözkonusu coğrafyada yaşayan Bizanslılar için onların döneminde ve daha sonra tarihlerinin yazımında bir takım kavramlar kullanıl- mıştır. Bu kavramlar arasında Bizans, Rum, Grek, Hellas ve Yunan terimlerini açıklamak Bizans tarihini öğrenmemize katkıda bulunacaktır.
Bizans
Günümüzde Bizans diye adlandırılan devlet kendisi için bu kavramı kullan- mamıştır. Bizim Bizans olarak isimlendirdiğimiz devlet ve kişiler kendileri için Romalı tabirini kullanmışlardır. Çünkü gerçekte Bizans, Doğu Roma Devleti idi. Hatta 6. yüzyıla kadar içinde Roma şehrinin de yer aldığı Batı Avrupa bölü- mü Cermen kabileleri tarafından işgal edilmiş olmasına rağmen Bizans, devlet düşüncesi olarak buraları dahi Roma Devletinin bir parçası olarak görüyordu.
Bundan dolayı Roma’nın devamı olarak algıladıkları için kendilerini Romi yani Romalı olarak görüyorlardı. İstanbul şehrinin 330 yılında inşa edildiği şimdiki Sarayburnu civarında bulunan eski Antik Yunan kolonisi Bizantion olarak ad- landırılıyordu. Çok sık olmamakla birlikte devletin başkenti İstanbul için de za- man zaman Bizantion tabiri kullanılıyordu. İstanbul’da yaşayanlar da yine nadir olmakla birlikte İstanbullu manasında Bizantios olarak ifade edilebiliyordu. Dola- yısıyla Bizans tabiri sadece coğrafi bir bölgeyi işaret etmek ve İstanbul’da yaşayan- ları göstermek için kullanılmış bir tabirdir. Ancak 1453 yılında İstanbul’un fethi ile Doğu Roma Devleti, tarihin bir konusu haline geldiği zaman bu devletin nasıl adlandırılacağı sorunu yaşandı. Tarihçiler, Roma dedikleri zaman M.Ö. 7. yüzyıl- da Roma şehri ve çevresinde kurulan devlet akla geliyordu. Batı Roma daha çok Roma’nın devamı olarak algılanıyordu. 7. yüzyıldan itibaren Roma ve Batı Roma İmparatorluğu’ndan pek çok şey taşımakla birlikte kendine özgü bir sistem oluş- turan Doğu Roma İmparatorluğu’nun diğerleriyle karışmaması için 16. yüzyıldan itibaren Bizans tabiri kullanılmaya başladı. 1557 yılında Corpus Historiae Byzan- tinae adlı seriyi başlatan Alman tarihçi Hieronymus Wolf, Bizans tabirini Doğu Roma İmparatorluğu için kullanarak bu tabiri bilim dünyasına yerleştirdi. Doğu Roma İmparatorluğu’nun sakinleri için Bizantinus teriminin kullanılması ise an- cak Rönesans döneminde Avrupa’da kullanılmaya başlandı. (Mango, 2008, s. 9)
Rum
Devletin yıkılışından sonra tarihçiler tarafından Bizans olarak isimlendirilen Doğu Roma İmparatorluğu, resmî dilinin Latince olduğu 7. yüzyıla kadar kendini Roma İmparatorluğu manasında Imperium Romanum şeklinde adlandırıyordu. İmpa- ratorluğunun resmî dilinin 7. yüzyıldan sonra Yunancaya dönüşmesinden sonra Doğu Roma İmparatorluğu kendini Vasilia ton Romeon yani Roma İmparatorluğu olarak isimlendirdi. Bu imparatorlukta yaşayanlar da kendilerini Romalı anlamın- da Romi, ülkelerini de Romalıların yaşadığı topraklar manasında Romania olarak adlandırdılar. İslam Dünyası’nda ise Romalılar için Rûm kelimesinin kullanımına Kuran-ı Kerim’de rastlanır. Rum suresinin ikinci ayetinde Rum sözcüğü geçer ve sureye adını verir. Arap kaynaklarında Bizans imparatorlarının sıfatı için Meliku’r- Rûm, ‘Azîmu’r-Rûm, Akdeniz’i ifade etmek için Bahru’r-Rûm ve Bizans ülkesini anlatmak içinde Bilâdü’r-Rûm veya Arzu’r-Rûm, tamlamalarının kullanıldığı gö-rülür (Demirkent 1998, s. 212). Türk Dünyasında ise Bizans’tan bahseden ilk yazılı kaynak Göktürk yazıtlarıdır. Burada geçen Apurum kelimesi tartışmalı olmakla birlikte Yunanca -den/-dan eki olan “apo” edatı ile Roma kelimesinin telaffuzu olan Rum kelimesi birleşerek Bizans’tan (Apurum) gelen elçiler için kullanılmıştır (Ögel, 1945, s. 63-87). Selçuklular ve Osmanlılar da Arapların kullandığı Rûm ke- limesini benimsemiştir. Selçuklular, daha önce Doğu Roma’nın sahip olduğu Ana- dolu için Diyâr-ı Rûm tamlamasını kullanırlarken Osmanlılar da Balkan toprakları için Rumeli sözcüğünü kullanmışlardır. Fatih Sultan Mehmed de İstanbul’u fethet- tikten sonra Kayser-i Rûm unvanını almıştır. Ayrıca Bizans’tan Osmanlıya intikal eden Bizans kökenli Ortodoks Osmanlı tebaası için de Rûm tabiri kullanılmıştır.
Grek
M.Ö. 197 yılında bugünkü Yunanistan topraklarının büyük bir kısmına hakim olan Romalılar burada yaşayan insanlar için Latinlerin hizmetkarı, Latinlerin kölesi manasında Grek kelimesini kullanmışlardır. Ancak Grek kelimesinin si- yasi manada kullanılması M.S. 800 yılında gerçekleşmiştir. Bu dönemde Kutsal Roma Cermen imparatoru olan Şarlman, Bizans imparatoru sıfatıyla papanın elinden taç giymiştir. Bu sıfatın kendilerine ait olduğunu iddia eden Bizanslılar Şarlman’ın bu unvanı kullanamayacağını dile getirmişlerdir. Halbuki, bu tarihte Bizans Devleti’nin başında kocası IV. Leon’un 780 yılında ölümü üzerine küçük yaştaki oğlu VI. Konstantinos’un önce naipliğini üstlenmiş sonra da iktidar için öz oğlunu öldürtmüş olan imparatoriçe İrini bulunuyordu. Şarlman bir kadının Roma imparatoru olamayacağını sadece Greklerin kralı manasında “Rex Gra- ecorum” unvanını kullanabileceğini iddia etti. Şarlman’ın bundaki amacı, artık Yunanca konuşmaya başlayan Bizans imparatorlarını, daha önce Roma’nın köle- leri olan Greklerle özdeştirerek onları küçümsemek ve kendini meşru Roma im- paratoru kabul ettirtmekti. Bizans gerçek Roma imparatoru unvanının kendisine ait olduğunu, imparatorluğun yıkıldığı son güne kadar iddia etti. Ancak Bizans imparatoru I. Mihail 812 yılında imzalanan Aachen Antlaşmasıyla Kuzey İtalya ve Adriyatik’teki bazı toprakların iade edilmesi karşılığında Şarlman’ın Roma imparatoru sıfatını kendisiyle birlikte kullanabileceğini kabul etti. Bugün de batı dillerinin pek çoğunda Yunanistan için Greece, Yunanlılar için de Grek kelimesi kullanılmaya devam etmektedir. (Haldon, 2007, s. 167)Hellas
Günümüzde Yunanistan Devletinin kendi topraklarını tanımlamak için kullandı- ğı Hellas kelimesi, Bizans döneminde Selanik ile Atina arasında kalan bölge için kullanılıyordu. 7. yüzyılda bu bölgede oluşturulan kolordu bölgesinin adı, Hellas temasıydı. Bu kelimenin Yunanlıların yaşadığı ülke ve bundan türeyen Yunanlılar manasındaki Hellas kelimesinin siyasi bir mana kazanması 1204 yılında gerçekle- şen IV. Haçlı Seferinden sonra olur. İstanbul’un Hıristiyan-Katolik Latinler tara- fından işgal edilmesi ve kaynakların belirttiğine göre hiçbir şehirde o güne kadar yapılmayan yağmanın İstanbul’da gerçekleştirilmesi, Bizanslıları kimlikleri konu- sunda bir arayışın içine sevketmiştir. 1204 ila 1261 yılları arasında İstanbul’dan ayrılarak İzmit’te varlıklarını sürdürmek zorunda kalmaları Bizanslıların, Romalı tanımının kendilerine ne kadar uyup uymadığını düşünmeye sevk etmiştir. Çünkü başkentlerini işgal eden, kendilerini sürgüne gönderen Latinler de ana kimliklerini Hıristiyan ve Romalı olarak tanımlıyorlardı. Bizanslılar da aynı değerlere sahip çı- kıyorlardı, ama tarihin gördüğü en büyük yağma ile karşılaşmışlardı. O zaman on-
lardan bazı farkları olmalıydı. Bu farklılık Ortodoks olmaları, Yunanca konuşma- ları ve yaşadıkları ülkeye de Hellada denmesi olarak belirlendi. 1204’den sonra Hellas ve Hellen kelimeleri Antik Yunan geçmişlerine atfen yoğun olarak kullanıldı. Bundan dolayı bazı tarihçiler, Bizans’ın 1204 yılında sona erdiğini ve bu tarihten sonra mo- dern Yunan tarihinin başladığını iddia ettiler. (Savvides-Hendrickx, 2001, s. 26-27)
Yunan
Yunanlılar günümüzde kendilerini Hellas, batılılar Grek olarak tanımlarken Türkiye’de ve İran’da Yunan sözcüğü ile tanımlanmaktadır. Bunun kökeni milat- tan önce Atina ve Sparta ile İran’da yaşayan Persler arasındaki ilişkilere dayanır.
Tarihi kayıtlara göre Atina ve Spartalıların yanı sıra Batı Anadolu’da İonia bölge- sinde yaşayanlarla temas kuran ilk doğulu toplum Persler olmuştur. Persler bu insanları İon olarak kaydederler. Perslerin kullandıkları Fars dilinde canlılar için ismin çoğul hali sona getirilen “-an” ekiyle gerçekleştirilir. İonyalılar diyebilmek için İonan kelimesi türetilmiştir. İran’da 7. yüzyıldan sonra İslamiyet yayılmaya başlayıp Arap alfabesi ile Farsça yazılmaya başlandığı zaman İonan kelimesi Yu- nan şeklinde okunmaya başlamıştır. Yunanistan kelimesi de İonların yaşadığı ülke manasına gelmektedir.
Bizans ve Rum tabirlerini açıklayınız.
BİZANS DEVLETİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ
Bizans Devleti’ni Roma İmparatorluğu’ndan ayıran genel özellikleri vardır. Bu özellikleri yeni Roma olarak anılan İstanbul şehri, Hıristiyanlığın resmî din ola- rak kabul edilmesi, antik Yunan kültürünün bazı değerlerine sahip çıkılması ve 7.
yüzyıldan sonra Latinlikten uzaklaşma manasına gelen delatinizasyon politikası- nın izlenmesine rağmen Roma devlet geleneğinin sürdürülmesidir.
Antik Yunan Kültürü
M. Ö. 323 yılında Büyük İskender öldüğü zaman Balkanlardan Hindistan’a kadar uzanan bir imparatorluk bırakmıştı. İskender’in imparatoluğu bütün imparatorluk- lar gibi çok dilliliği, çok etnik yapıyı ve çok inancı içeriyordu. Bu çokluk içinde “kini glosa” olarak adlandırılan ortak anlaşma dili, Yunanca olmuştu. Halkın büyük bir bölümü kendi dilini konuşurken şehirli yöneticiler, tüccarlar ve şehirlerin elitleri anlaşma dili olarak Yunancayı da kullanıyorlardı. İskender döneminde doğu, batı- dan Yunanca başta olmak üzere pek çok şey ithal ederken yönetim anlayışı, saray teşrifatı gibi konularda da batıyı etkiledi. İskender’in ölümü ile Balkanlarda Make- donya Krallığı, Bergama ve çevresinde Attalid Krallığı (M.Ö. 283-133), Adıyaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş bölgesinde Kommagene Krallığı (M.Ö. 162-M.S. 17) ve Güney-doğu Akdeniz ve Suriye’de Selefki Krallığı (M.Ö. 305-64) kurulmuştur.
Romalılar, Balkanları ve Anadolu’yu İskender’den sonra kurulan bu devlet- lerden aldılar. Romalılar bu bölgeye geldiğinde şehirli zümreler üzerinde Antik Yunan etkisiyle karşılaştılar. İçinde doğu etkisi de bulunan İskender dönemi kül- türünden etkilendiler. Romalılar M.S. 3. ve 4. yüzyılda Antik kültürünün etkisini azalttılar. İstanbul’un 330 yılında başkent ilan edilmesinden sonra doğuda Yunan- ca bilmeyen ve Latince konuşan memurlar görevlendirilmeye başlandı. Doğuya gönderilen bu memurlara Latince kelimelerin Yunanca karşılığını gösteren ve ye- rel terminolojiyi açıklayan kitapçıklar dağıtılıyordu. Memuriyet elde etmek ancak 1
Latince öğrenmekle mümkün olabiliyordu. Bu dönemde Yunancaya pek çok La- tince kökenli kelime geçti.
Yunanca 4. yüzyılın ortasından itibaren tekrar önem kazanmaya başladı. İm- parator Arkadios (395-408) ve II. Teodosios (408-450) İstanbul’da doğmuş ve yetişmiş imparatorlardı. Zamanla Yunanca, Bizans sarayında etkisini arttırdı. 6.
yüzyıldan sonra Bizans hukuk dili Latinceden Yunancaya dönüştü. Bunun so- nucu olarak 7. yüzyılda Yunanca, Bizans Devletinin resmi dili hale geldi. Bizans eğitim sisteminde orta ve yüksek eğitimde Antik Yunan yazarlarının eserleri öğ- retildi. Hıristiyanlık kabul edildikten sonra Antik Yunan kültürü pagan olarak nitelendirilse dahi Antik Yunan tarihi, Antik Yunan felsefesi ve bilimi Bizans eğitim sisteminde kabul edildi ve yeni nesillere aktarıldı. Homeros’un destan- ları ders kitabı olarak okutuldu. Aristo, Eflatun, Evripidis, Sofoklis, Herodotos ve Tukididis öğretildi. Bunun bir sonucu olarak Bizans’lı tarih yazarları, Antik Yunan müverrihleri olan Herodotos ve Tukididis’in yazdığı gibi zaman zaman kuzeyden gelen Got, Hun ve Bulgarları İskit, Arnavutları İliriyalı, Türkleri de Pers sözcükleriyle adlandırdılar.
Bizans, Antik Yunan kültürünün bazı ürünlerini koruyarak modern dünyaya aktarma görevi görmüştür. Aynı şekilde Abbasiler döneminde Bizans’a karşı yapı- lan askeri seferler esnasında ele geçirilen Bizans şehirlerinde Antik Yunan kültü- rüne ait yazmalar toplanmış, Bağdat’a götürülmüş, burada 80 yakın Antik Yunan bilgin ve filozofunun eseri Arapçaya çevrilerek korunması ve daha geniş kitlelere aktarılması sağlanmıştır. Özellikle Aristo’nun İslam dünyasında etkisi çok büyük olmuş ve kendisi ilk öğretmen manasında muallimü’l-evvel unvanıyla anılmıştır.
Roma Devlet Geleneği
Bizans Devleti 6. yüzyıldan sonra Roma geleneklerinden uzaklaşarak kendine ait değerler oluşturmaya başlamıştır. Bununla birlikte imparatorluğun siyasi düşüncesi, devlet organizasyonu, idari kurumlar, mali teşkilat, diplomasi, ordu ve hukuk alanın- da Roma’nın etkisi azalarak da olsa imparatorluğun sonuna kadar devam etmiştir.
Roma dünyasının merkezi yönetim anlayışı, taşranın merkeze yollar kanalıyla sıkı bir şekilde bağlanması ve imparatorluk otoritesine karşı gelenlerin sert bir şe- kilde cezaladırılması ilkesi Bizans döneminde de sürdürülmüştür. Bizans da Roma gibi merkezi otoritesini sağlamak için gelirlerinin büyük bir kısmını orduya ve me- kezi bürokrasiye harcıyordu. Bu harcamalarını finanse etmek için imparatorluğun tüm eyaletlerinde vergi toplama kapasitesine sahip mali bürokrasiyi oluşturmuştu.
Roma’da görevliler, halkın sahip olduğu mülk ve arazileri vergilendirmek için nü- fus sayımı gerçekleştiriyorlardı. Bu gelenek Bizans’ta da sürdürüldü. Kayıt siste- mi Roma’da olduğu gibi İstanbul’da da her türlü imparatorluk kararının üç nüsha olarak tutulması olarak devametti. Adaletsizik konusunda imparatorluğun dört bir tarafından impatora yazılan dilekçelere cevap verilmeye özen gösteriliyordu. Bu ge- niş bürokrasi ağı, imparatora itaat eden ve imparatorun atama ve azletme yetkisine bağlı olarak, monarşik rejimin bir göstergesi şeklinde Bizans imparatorluğunun so- nuna kadar varlığını korudu. Bütün imparatorluğu etkileyecek kararların alındığı İstanbul’daki imparatorluk sarayı Roma’daki Palatine tepesinde yer alan Augustus Sarayı model alınarak oluşturuldu. Saray, büyük tören salonları, imparatorluk aile- sinin ve hizmetkârlarının yaşam alanlarını, hamam, garnizon, kilise, merkezi yö- netimin pek çok bürosunu da içeriyordu. Bu sarayda büyük bir kütüphane bulunu- yordu ve imparatorun çocuklarına eğitim verilen yer olarak kullanılıyordu. Saray kütüphanesi imparatorlara bilgi kaynağı olarak hizmet verirken burada çalıştırılan
uzman kadrolar tarafından el yazmaların çoğaltılan nüshaları yabancı hükümdar- lara hediye olarak sunuluyordu. (Herrin, 2010, s. 54-66)
Doğu Roma İmparatorluğu’nun M.Ö. 100 ve M.S. 100 yılları arasında 2 asır içinde inşa ettiği askeri yollar, Bizans döneminde de kullanıldı. Bu yollar askeri seferlere hizmet ettiği kadar nakliye, posta ve istihbarat ağının da oluşturulma- sını sağlıyordu. Yolların onarılması için yerel nüfusa vergi konuldu ve yollardaki güvenliğin sağlanması için de derbentçi teşkilatları oluşturuldu. Zaman içinde Bizans döneminde yeni güzergahlar açılmakla birlikte Roma’nın oluşturduğu ana yollar Bizans’ın son yıllarına kadar kullanıldı. Bizans ordusu, dış güçlere kar- şı askeri sınır bölgelerine yerleştirilmiş savaşçı kuvvetleri, imparatorluk arazisi içinde asayişi temin etmek için yaya ve atlı birlikler ile İstanbul’da imparatorun ve başkentin güvenliğini sağlayan ve çoğunlukla Cermen ve İskandinav köken- li Varangların oluşturduğu muhafız kıtalarını içeriyordu. Zaman içinde tıpkı Roma’da olduğu gibi ücretli askerler Bizans ordusunun vazgeçilmez unsurları ha- line geldi. Bizans ordusunu yöneten subaylar sonucu zafer olmayan muharebeye girilmemesi konusunda sıkı bir eğitim alıyorlardı. Bu arada Bizans diplomasisi imparatorluk için yaklaşan tehlikeyi anlaşmalar ya da haraç vererek önlemeye çalışıyordu. Bu başarılamazsa düşman olarak algılanan siyasi oluşumunun rakibi ile anlaşmalar yapılıyor ve Bizans devreye girmeden iki yabancı gücün birbirini yok etmesi planlanıyordu. Bütün diplomasi çalışmaları başarısızlıkla sonuçlan- dığı zaman Bizans ordusu savaş için hazırlanıyordu. Roma geleneğinden alınan bu unsurlar yeni başkent İstanbul’a taşındığı zaman, şehir, yeni Roma manasında Neva Roma olarak adlandırıldı. (Haldon, 2007, s. 28-29; Nicolle-Haldon-Turn- bull, 2010, s. 53-65)
Ortodoks Hıristiyanlık
Hz. İsa ile zuhurundan yaklaşık üç asır sonra Hıristiyanlık, horlanma ve yasaklan- ma süreçlerini tamamladıktan sonra Roma İmparatorluğu tarafından önce ser- best bırakılmış, daha sonra da resmî din olarak benimsenmiştir. Ancak bu nokta- ya gelindiğinde İsa ve Havarilerini tanıyanları tanıyan kuşaklar ortadan kalkmış, Hıristiyanlığın temel ilkelerinin neler olduğu konusunda genel belirsizlik ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı her grup Hıristiyanlığın kendi yorumunun doğruluğunu savunurken farklı yorum getiren grupları ise sapkın (heretik) olarak tanımlamış- tır. Bu belirsizliğe son vermek üzere 325 yılından itibaren Hıristiyanlık inancının ilkelerini belirlemeye yönelik sinod ya da konsil denilen ve yetkili tüm dinî oto- ritelerin katıldığı toplantılar gerçekleştirilmiştir. Bu toplantılar sonucunda herkes tarafından kabul edilmese de imparatorluğun resmî dinî görüşünün ilkeleri ve Hı- ristiyanlığın kaynakları belirlenmeye çalışılmıştır. Hıristiyanlığın temel kaynakla- rı İncil, Havari pederleri, kilise babaları ve kilise öğretmenleridir. Hıristiyanlığın yazılı kaynağı olarak Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerinin sahih olduğu kabul edildi. Havariler zamanında yaşamış ya da havarilerin öğrencileri olmuş olan Romalı Clement, Antakyalı İgnatius, İzmirli Polikarpos ve Pamukkaleli Pa- pias gibi erken dönem Hıristiyanlık yazarları olan havari pederleri Hıristiyanlı- ğın kaynaklarından birisi kabul edildi. Büyük evrensel öğretmenler olarak kabul edilen Büyük Vasil, Nenizili Gregor ve İoannis Hrisostomos gibi Hıristiyan kili- sesinin tarihini yazanlar kilise pederleri adı altında Hıristiyanlığın diğer kaynak grubunu oluşturdu. Ayrıca İskenderiyeli Kiril, Kudüslü Kiril, Şamlı İoannis gibi din ve bilim adamları da kilise öğretmenleri adıyla Hıristiyanlığın temel kaynak- larından birisi olarak kabul edildiler.
İlki 325 yılında İznik’te gerçekleştirilen yedi konsilde Hıristiyan dünyasının geniş bir katılımı ile ortak ilkeler belirlendi. Bu konsillerin siyasi ve dini olmak üzere iki temel amacı vardır. Siyasi algılayışa göre Bizans imparatoru, Tanrı’nın yeryüzündeki krallığını onun adına yöneten kişiydi. Yetkisi, Tanrı tarafından ve- rilmişti. Ortodoks bakış açısına göre yeryüzünde tek bir krallık olabilirdi. Bundan dolayı da Hıristiyanlığın tek bir doğru yorumu olabilirdi. Bu tek doğru yorumu da kilise yapmalıydı. İmparatorun gözetiminde kilisenin yaptığı yoruma doğru yorum manasında Ortodokslukluk denildi. Ortodoksluk düşüncesi temellerini havariler geleneğine dayandırdı. Ancak teslis olarak adlandırılan Baba (Tanrı), Oğul (İsa) ve Kutsal Ruh konusundaki teolojik tartışmalar hiç bitmedi.
Rahip Arius 4. yüzyılda Oğul’un (İsa), Tanrı gibi ezeli olarak mevcut olmadı- ğını ve Baba (Tanrı) tarafından yaratılmış olduğunu iddia etti. 325 yılında İznik’te toplanan ilk konsilde bu görüş aforoz edildi. Konsil, Oğul’u Tanrı ile aynı özlü ve Baba ile birlikte ezeli ve ebedi olarak bir arada bulunan ve aynı ilahi ruhu payla- şan olarak tanımladı. Böylece resmî Ortodoksluğun ilkesini de belirlemiş oldu. An- cak bu dönemde Hıristiyan teolojisinde ortaya çıkan diğer bir tartışma konusu ise İsa’nın bedeninde insan ve Tanrı’nın nasıl birleştiği sorusu idi. İsa’nın ve Tanrı’nın özünün ve doğasının aynı olduğunu iddia eden monofizist görüşe karşı 431 ve 449 Efes konsilleri ile 451 yılındaki Kadıköy konsilinde İsa’nın bölünmeyen, ayrılmayan, değişmeyen ve karışmayan iki doğasının (insan ve Tanrı) olduğu şeklindeki öğreti resmî Ortodoksluğa ilave edildi. Bunun üzerine 5,6 ve 7. yüzyıllarda monofisizm, 8 ve 9. yüzyıllarda ikonoklazma (tasvirkırıcılık), 9. yüzyılın ortasında pavlikanizm ve 12. yüzyılda bogomilizm sapkınlık olarak nitelendirilerek mücadele edildi. Her ne kadar bu mücadele esnasında bazı kesimler resmî Ortodoksluğun dışında bı- rakıldıysa da geniş bir kitle imparatorluk otoritesi ve kilise teşkilatı yoluyla resmî Ortodoksluğun içine çekildi. Böylece Ortodoks bakış açısına göre yeryüzünde nasıl tek bir Tanrı krallığı olması gerekiyorsa, Hıristiyanlığın da tek bir “doğru” yorumu gerçekleştirilerek imparatorun meşruiyetini sürdürmesi sağlandı.
İmparator Teodosios (379-395) zamanında Katolik kilisesi kuruldu. Kendi- lerini İsa’nın havarisi Petros’un Vatikan’da kurduğu kiliseye bağlayan Katolik Roma kilisesi Hıristiyanlık hiyerarşisi içinde üstün olduğunu iddia ediyordu.
Roma’yı yine havarilerin kurduğu İskenderiye ve Antakya kiliseleri takip edi- yordu. Bu üç kiliseye Bizans imparatorunun siyasi gücü ile İstanbul ve Kudüs kiliseleri de ilave oldu. Konsiller yoluyla İstanbul patrikliğinin kiliseler hiyerar- şisindeki yeri yükseltildi. Ancak Roma kilisesi ile İstanbul patrikliği arasındaki mücadele siyasi olayların gelişimiyle her zaman varlığını korudu.
Daha önce İstanbul patrikliğinin muhalefeti ile Hıristiyan amentüsünden çı- karılmış olan İsa’nın özünün oğuldan/”filioque”den geldiği ifadesi 11. yüzyılın ba- şında Roma kilisesi tarafından metne yeniden konuldu. Bu olay tarafların birbirini doğru inançtan uzaklaşmakla suçlamaları ve 1054 yılında shisma denilen Katolik ve Ortodoks kiliselerinin günümüze kadar devam eden bölünmesini ortaya çıkart- tı. Roma ve İstanbul patrikliği arasındaki mücadele Gotların 340 yılından sonra Ortodoksluğun daha sonra sapkın olarak nitelendirilecek Ariusçuluk mezhebine girmesiyle başladı. Gotlar, geliştirdikleri alfabe ile İncil’i Gotçaya çevirdiler. Ancak daha sonra Roma kilisesi, başta Gotlar olmak üzere tüm Cermen kabilelerini önce Arius mezhebinden sonra da Ortodoksluktan uzaklaştırarak bu kavimleri Katolik dünyası içine aldı. Benzer bir mücadele 9. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Slav dünyası için de yaşandı. Ancak bu mücadeleden İstanbul kilisesi galip çıktı.
860 yılında Bulgarlar, 990’lardan sonra da Kiev Rusları, Ortodoks dünyasının içi-
Pavlikanizm ve Bogomilizm: 9. yüzyılın ortasında Doğu Anadolu’da ortaya çıkan ve muhtemelen ilk savunucularından birisi olan Samsatlı Pavlos’un adı verilen Pavlikanizm/
Pavlosçuluk, düalist ve yeni maniheist unsurların Hıristiyanlıkla karışımı sonucu ortaya çıkmıştır. 870’lerde Abbasi halifeleriyle işbirliği yaparak Bizans’a karşı mücadele eden Pavlosçuları Bizans, Doğu Anadolu’dan alarak Balkanlara iskan etmiştir. Pavlosçuluk Balkanlardan kattığı yeni unsurlarla Slav arasında Bogomilizm adıyla yer bulmuştur.
ne çekildi. Böylece Bizans, Ortodoks kilisesinin yapısında teşkilat ve ideolojisinde Bizans nüfuzunu Balkan kültürlerine intikal ettirmeyi başardı. 1054 yılındaki kili- selerin ayrılmasına son vererek kiliselerin tekrar birleştirilmesi çabasına birlik an- lamında union denildi. Katolik kilisesi, Müslüman dünyasına karşı Bizans’a yardı- mı unionun gerçekleşmesine bağladı. Katolik Latinler, bu dini meseleyi kullanarak 1204 yılında gerçekleştirdikleri İstanbul işgalini haklı göstermeye çalıştılar. Gerçek manada halk arasında benimsenmemiş ve tepki gösterilmiş olmasına rağmen Bi- zans imparatorları 1274 yılında Lyon ve 1438/39 Ferara-Floransa Konsilinde Ka- tolik kilisesinin üstünlüğünü kabul etmelerine rağmen batıdan umdukları yardımı bulamadılar (Herrin, 2010, s. 67-86 Baskıcı, 2009, s. 96-101).
4. yüzyılın sonunda Hıristiyanlık, Bizans Devletinin dini haline geldiğinde Hıris- tiyan olmayanların devlet memuru olma ihtimali ortadan kalktı. Daha önce pagan zülmüne maruz kalan Hıristiyanlar, önce paganları dışladılar, daha sonra da onların tüm mabetlerini yıktılar. Hıristiyanlar, Tanrı tarafından Hz. İsa yoluyla kendilerinin seçilmiş millet olduğuna ve seçilmiş halkın pelerinini Tanrı’nın Hıristiyanlara ak- tardığına inanıyorlardı. Tanrı tarafından seçildiğine inanılan Ortodoks imparator, Hıristiyan ekümenik (sahip olunan Uygar Roma toprakları) dünyasını, inançsızla- ra! karşı savunmak durumundaydı. Sapkınlık, aynı zamanda imparator otoritesine muhalefet olarak algılanıyor ve ihanetle suçlanıyordu. Bu anlayışın sonucu olarak Ortodoks düzene ve Tanrı’nın atadığı yöneticiye karşı eylemlere verilen cevap içte ve dışta savaş şeklinde kendini gösteriyordu. Yapılan savaşları Bizans İmparator- ları barışı korumak, Hıristiyan dünyasının topraklarını genişletmek ve Tanrı’nın seçilmiş halkını savunmak temeline dayandırarak haklı göstermeye çalışıyorlardı.
Tanrı’nın semavi desteğini almadan savaşmanın imkansız olduğuna inanan Bizans ordusu, zaferlerini Tanrı’nın seçilmiş halkın yanında olması şeklinde yorumlarken yenilgilerini ise Tanrı’nın kendilerini günahları için cezalandırdığı yönünde değer- lendiriyordu. İstanbul’un fethini anlatan bir Bizans kroniğinde İstanbul’un alınma- ması için Tanrı’ya dua etmeleri ve İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethi üzerine
“Tanrı hangi günahlar için bilmiyorum, ama dikkate almadı” cümlesiyle de Bizans- lıların bu inanışlarını imparatorluğun son gününe kadar devam ettirdikleri anlaşılı- yor (Nicolle-Haldon-Turnbull, 2010, s. 93- 97; Sfrancis, 2009, s. 292).
İstanbul
Dioklitianos döneminde (284-305) dört başlı yönetim denilen tetrarhia sistemi- ne geçildiğinde Roma şehri önemini yitirmeye başladı. İmparatorluğun merkezi Diokletianos zamanında İzmit’e nakledildi. I. Konstantinos (306-337) başkenti İstanbul’a taşıma kararı aldı. Bu kararın alınmasında İstanbul’un coğrafi konumu kadar dönemin askeri, siyasi, ticari ve dini nedenleri de rol oynamıştır. 324 yılında İstanbul’un inşasına başlandı. Roma’da olduğu gibi Sarayburnu’nda da muhteşem bir saray, senato binası, hipodrom ve kiliseler yapıldı. Meydanlar, sanat eserleriyle donatıldı ve karadan gelebilecek saldırılara karşı Marmara’dan Haliç’e kadar uza- nan surlar inşa edilerek 11 Mayıs 330 tarihinde İstanbul resmen Bizans’ın başkenti oldu. Şehir, kurucusunun adına izafeten Konstantin’in şehri manasında Konstan- tinopolis adıyla anıldı. (Demirkent, 1992, s. 230-244)
Bizans tarihi bundan sonra İstanbul’un kaderiyle örtüştü. Pek çok tarihçi, Bi- zans Devletinin başlangıç noktası olarak İstanbul’un kurulmasını alırken bitiş ta- rihi olarak İstanbul’un fethini gösterdi. Bizans devletinin diğer bölgelerde geçen tarihi İstanbul’da yaşanan ve kayda geçirilen olaylar kadar tutmaz. Bu yönüyle Bizans tarihi bir bakıma İstanbul tarihi de demektir.
İstanbul şehriyle özdeşen unsurlardan birisi, onun surlarıdır. İstanbul’un ilk surları kurucusu Konstantinos tarafından 328 yılında yaya halde ve elinde bir mızrakla bizzat çizilmiştir. Konstantinos tarafından inşa edilen bu surlar, kent- te daha önce var olan Antik surların üç kat uzağında inşa edilmiştir. İmparator Valens (364-78) tarafından günümüze kadar ulaşan Bozdoğan su kemerleri inşa edildi. Bu su kemerinin 9. yüzyılda yapılan onarımı esnasında altı bin işçinin ça- ıştırılması bu su kemerinin muhteşemliğini açıklamaya yeterlidir. Hunların Bi- zans topraklarında ilerlemesi ve İstanbul’u ele geçrime ihtimali karşısında II. Te- odosios (M.S.408-450), I. Konstantinos’un inşa ettiği surların 2,5 km ilerisinde batı yönünde Antemios isimli bir mimara kendi adıyla anılacak olan surları 413 yılında inşa ettirtti. Bu surlar İstanbul şehrinin gerçek sınırlarını belirledi. 447 yılında yaşanan deprem esnasında yıkılan surlar 3 ay içinde onarıldı ve Atilla’nın İstanbul’u ele geçirmesine engel oldu. Bu surlara 627 yılındaki Avar kuşatması sırasında Vlaherna tarafında bulunan Meryem adına kurulmuş olan kilisenin de içine alınması ve şehrin savunulmasını arttırmak amacıyla ilave surlar inşa edildi.
I. Manuil Komninos (1143-1180) zamanında bugünkü Vlaherna sarayını kuşatan surlar yapıldı. Buna rağmen 1204 yılında Haçlılar, Vlaherna surlarının bulunduğu yerden İstanbul’u işgal etti. İnşa edilen İstanbul surlarının 447’den sonra en kap- samlı tamiratı 1345 ve 1441 yıllarında gerçekleştirildi. Bu surlar 627 yılında Avar ve Pers kuşatmasını, 674-678 yılları arasında Hz. Muhammed’in sancaktarı ve sa- habenin hayatta kalan son temsilcisi Ebu Eyyüb’in de katıldığı Arap muhasarasını, 717 Arap kuşatmasını, 813 yılında Bulgar Hanı Krum’un saldırısını, 860 yılındaki Rus kuşatmasını engelleyebilmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır.
İstanbul’un güvenliğinin sağlamanın yanı sıra I. Konstantinos’tan başlaya- rak şehir nüfusunun arttırılması politikası da izlenmiştir. Bu amaçla İstanbul’a yerleşenlere iaşelerini karşılamak için devlet tarafından bedava temel yiyecek maddelerinin sağlanması ilkesi benimsendi. Temel yiyeceğin yanı sıra İstanbul halkına eğlence sunmak da devletin görevi olarak kabul edildi. Bu politikaya ek- mek ve sirk siyaseti denildi. 7. yüzyılın başında İstanbul’un tahıl ihtiyacının kar- şılandığı Mısır’ın önce Sasaniler tarafından alınması, daha sonra da Müslüman- lar tarafından fethinden sonra da bu politika sürdürüldü. 378 yılında İstanbul surlarının önünde görülen Gotlar, şehirde kendilerine karşı koyacak böylesine büyük bir kalabalığı karşılarında görünce kente saldırmaktan vazgeçmişlerdi.
542 yıllarında yaşanan vebadan önce İstanbul’un nüfusunun yarım miliyona ulaştığı idda edilmektedir. 12. yüzyılda yaklaşık 400 bin olan İstanbul nüfusuna hala yeterli ekmek pişirilebiliyordu. Hipodrom kamusal eğlencelerin yapıldığı yerdi. At ve araba yarışları, yeşiller ve maviler olarak adlandırılan toplumsal gruplar tarafından gerçekleştiriliyordu. Bu yarışların arasında gerçekleştirilen jimnastik, atletizm, boks, vahşi hayvan gösterileri, pandomim, dans ve müzik gibi faaliyetler de bu toplumsal grupların sorumluluğu altındaydı.
Roma Devlet geleneğinden intikal eden “ekmek ve sirk” politikası Hıristiyan- lığın ve kilisenin güç kazanmasıyla engellenmeye çalışıldı. Bu törenler Hıristiyan- ların çorba ve mağfiret (kurtuluş) törenlerine dönüştü. Antik Yunan oyunlarının tiyatro ve müzik konseri mekanları (Odeon), yapı malzemelerinin elde edildiği taş ocaklarına çevrildi. Ancak hipodromdaki eğlenceler hiçbir zaman kaldırılamadı.
İstanbul’un 11 Mayıs’ta kuruluşunun yıldönümleri hipodromda gerçekleştirildi.
Düşmanların ve mahkumların ölümü, genç imparatorun doğumu ve taç giyme gibi törensel olaylar için hipodrom toplanma yeri olma özelliğini korudu. İmpara- tor halkı ile hipodromda yüz yüze geliyordu. 12. yüzyılda imparatorluk ailesi dü-
ğünlerini Vlaherna sarayında kutlamaya karar verdiğinde halk buna karşı çıkmış- tı. Hipodrom, İstanbul şehir hayatında öylesine bir rol oynuyordu ki imparatorlar halkın eğlencesi için önemli miktarda fonlar ayırıyorlardı. Hipodromda senato, ordu ve halkın önünde yapılan taç giyme töreni, 457 yılında patrik tarafından Aya Sofya’da taç giydirme seramonisine dönüştü. 532 yılında Nika ayaklanması sırasın- da yanan Aya Sofya kilisesinin yerine imparator I. Iustinianos, Milet’li İsidoros ve Aydınlı Antemios adlı mimarlara günümüze kadar ulaşan Aya Sofya kilisesini inşa ettirdi. Aya Sofya kilisesi yüksekliği ve kubbesi ile uzun asırlar dünyanın en yüksek binası olarak kaldı. Seyyahlar, Pers etkisiyle oluşturulan, altın ağaçların üstünde altından kuşların öttüğü imparatorun her iki yanında aslanların kükrediği, su saat- leri ve astronomik rasat aletlerin bulunduğu, altından yapılmış mutfak eşyalarının kullanıldığı Bizans sarayını ve İstanbul’u anlatmaktadırlar. Ancak İstanbul’un bu muhteşemliğinden 1204 yılında gerçekleşen IV. Haçlı Seferinden sonra pek fazla bir şey kalmaz. Latinler, yağmaladıkları altın at heykellerini ve değerli pek çok eseri Venedik başta olmak üzere Batı şehirlerine götürürler. Pek çok kilisenin altın ve gümüşten kaplamaları sökülerek yağmalanır. Bu durum bir çok binanın tabi- at şartlarına dayanamadan yıkılmasına sebep olur. Türkler, İstanbul’u fethettikleri zaman nüfusu 40 binin altına düşmüş ve mevcut yapıları başkent olmaya yeterli olmayan bir şehirle karşılaşırlar.
Antik Yunan kültürünün günümüze ulaşmasında Bizans ve İslam dünyasının etkisi ne olmuştur?
BİZANS TARİHİNİN DÖNEMLENDİRİLMESİ
Bir devletin tarihini dönemlendirmek çalıştığınız konuya göre değişebilmektedir.
Aynı devletin tarihi söz gelimi sanat tarihi açısından kaleme alındığında başka bir tasnifle ya da siyasal tarih açısından yazıldığında farklı bir dönemlendirme ile karşılaşabiliriz. Bir devletin tarihini çağlara ayırmak aslında tarihçilerin o devle- tin tarihini daha kolay öğretmeye yönelik uyguladıkları bir metodtur ve tarihçiler her zaman kendi aralarında dönemler hakkında hemfikir olamazlar. Bizans tari- hinin dönemlendirilmesi konusunda tarihçiler arasında değişik görüşler vardır.
Bunun sebepleri arasında Bizans devletinin ne zaman başlayıp ne zaman bittiği konusundaki tartışmayı gösterebiliriz.
Tarihçilerin bir kısmı Bizans’ın başlangıç tarihi olarak Dioklitianos’un 284 yı- lında tahta çıkmasını, 324 yılında İstanbul’un inşasına başlanmasını, 330 yılın- da İstanbul’un resmi başkent olarak ilan edilmesini, 395 yılında imparatorluğun Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılmasını ya da 476 yılında Roma şehrinin Cer- menler tarafından ele geçirilmesini kabul ederler. Bu tarihleri kabul etmeyen Bi- zantinistlere de rastlanır. Onlara göre 7. yüzyıldan önceki tarih Roma devletinin tarihidir ve bu dönem ancak protobizans yani Bizans öncesi olarak adlandırıla- bilir. Bundan dolayı onlar için Heraklios’un 610 yılında tahta çıkışı ya da 711 yı- lında III Leon’un imparator olması olayı Bizans’ın başlangıç noktası olarak kabul edilebilir. Bizans devletinin başlangıç noktasıyla ilgili enteresan bir görüş de 1204 yılı olduğudur. Çünkü 1204 yılında gerçekleşen Haçlı seferiyle Roma devleti yı- kılmış ve bu olayın ortaya çıkarttığı İznik devleti ve onun 1261 yılında İstanbul’u ele geçirerek şehri tekrar başkent haline getirmesi Bizans’ın başlangıç noktasıdır.
Bizans devletinin bitiş tarihi konusunda da değişik görüşler mevcuttur. En yaygın olan görüş, 1453 yılında İstanbul’un Türkler tarafından fethedildiği tarih, Bizans’ın bitiş noktasıdır. Bunun yanı sıra 1461 yılında Trabzon ve Mora despotlu- 2
ğunun Osmanlıya bağlanması da Bizans’ın bitiş tarihi olarak verilmektedir. 1204 yılında Haçlıların İstanbul’u ele geçirerek yağmalamasını ve burada 57 yıl süren bir devlet kurmalarını Bizans’ın gerçek yıkılış tarihi olarak gösteren tarihçiler de mevcuttur. Bununla birlikte Bizans’ın başlangıç ve bitiş tarihi olarak en çok itibar edilen görüş ise Bizans’ın 11 Mayıs 330 yılında başladığı ve 29 Mayıs 1453 tari- hinde bittiğidir. Bu görüşe göre Bizans devleti 1123 yıl varlığını sürdürmüştür (Savvides-Hendrickx, 2001, s. 19-22).
Bizans Tarihinin Hanedanlara Göre Tasnifi
Yaklaşık bin yıldan fazla süren Bizans imparatorluğunun dönemleri, devleti yö- neten hanedanlara göre, kronolojik dönemlere göre ya da sosyal, kültürel ve eko- nomik olaylara göre yapılan tasniflerle dönemlendirilmeye çalışılmıştır. Monarşik rejimlerin ağırlıklı olduğu ve hanedanların devletleri yönettiği yeni ve yakınçağlar boyunca Bizans tarihini hanedanlara göre tasnif etme daha yaygın olarak görülen bir durumdur. Bizans tarihinde 90’ın üzerindeki imparator temel olarak 14 hane- dana mensup olarak kabul edilir.
Bu tasnife göre Bizans devletinin dönemlerini 306 - 363 Konstantinos, 364 - 457 Valens ve Teodosios, 457 - 518 Leon, 518 - 578 İustinianos, 610 - 711 Herakli- os, 717 - 802 Suriyeli (İsavrian) Leon, 820 - 867 Amorion, 867 - 1056 Makedonya, 1057 - 1185 Dukas ve Komninos, 1185 - 1204 Angelos, 1204 - 1261 Laskaris ve son olarak 1261 - 1453 yılları arasında Paleologos hanedanları oluşturur.
Hanedan kurucuları olan Konstantinos günümüzde Sırbistan sınırları için- de kalan Niş şehrinde, Valens Hırvatistan’da, Teodosios İspanya’da, Leon Güney Trakya’da yaşayan Vessi kabilesine mensup biri olarak Arnavutluk’ta, İustinianos Üsküp yakınlarındaki Tavresium’da, Heraklios Ermeni bir ailenin mensubu olarak Kapadokya’da, Suriyeli ya da İsavrian hanedanın kurucusu Leon Maraş’ta, Amo- rion hanedanının kurucusu II. Mihail Afyon Emirdağ yakınlarındaki Amorion şehrinde, Makedonya hanedanının kurucusu I.Vasil Ermeni kökenli bir ailenin çocuğu olarak Edirne’de doğmuştur. Dukas ve Komninos hanedanının ilk temsil- cileri Paflagonya, Angeloslar Alaşehir, Laskarisler Selanik kökenliydiler ve Paleo- logoslar da geçmişlerini antik dünyaya kadar götürüyorlardı. Bizans’ı yöneten bü- tün bu hanedanlar aynı zamanda hem coğrafi olarak hem de etnik olarak Bizans imparatorluğunun ne kadar geniş alanları kapladığını ve kozmopolit bir yapıya sahip olduğunu da gösteriyordu.
Bizans Tarihinin Kronolojik Tasnifi
Kronolojik ya da klasik yaklaşıma göre Bizans imparatorluğu tarihi üç ana dö- neme ayrılır. Bunlar 284 - 717 yılları arasında erken Bizans dönemi tarihi, 717 - 1204 seneleri arasında orta Bizans dönemi ve 1204 - 1461 yılları arasında geç Bizans dönemidir. Erken Bizans döneminin özellikleri arasında Dioklitianos’un tetrarşi yönetimine geçerek başkenti İzmit’e taşıması, İstanbul’un inşası ve baş- kent olarak ilan edilmesi, II. Teodosios (408 - 450) zamanında İstanbul surla- rının inşası ve İstanbul üniversitesi’nin kurulması, Roma şehrinin Cermenler tarafından alınması ve Batı Roma topraklarının kaybı, I. İustinianos (527 - 565) döneminde İtalya, Güney İspanya, Kuzey Afrika’da Bizans egemenliğinin tekrar kurulması ve Aya Sofya’nın inşası, 610 yılında Heraklios’un tahta çıkması, Sa- sanilerle savaş, tema sistemin uygulanması ve Bizans’ın Mısır, Filistin, Suriye, Güneydoğu ve Doğu Anadolu topraklarını Müslüman Araplara kaptırması ile Balkanlardaki Slav istilası sayılabilir.
I. Konstantinos 324 – 337 Aleksandros 912-913
Konstantios 337 – 361 VII. Konstantinos 913-959
Iulianos 361 – 363 I. Romanos Lakapenos 920-944
Iovianos 363 – 364 II. Romanos 959-963
Valens 364 – 378 II. Nikiforos Fokas 963-969
I. Teodosios 379 – 395 I. İoannis Cimiskis 969-976
Arkadios 395 – 408 II. Vasil 976-1025
II. Teodosios 408 – 450 VIII. Konstantinos 1025-1028
Markianos 450 – 457 III. Romanos Argiros 1028-1034
I. Leon 457 – 474 IV. Mihail 1034-1041
II: Leon 474 V. Mihail 1041-1042
Zenon 474 – 475 Zoi ve Teodora 1042
Vasiliskos 475 – 476 IX. Konstantinos
Monomahos 1042-1055
Zenon (ikinci defa) 476 – 491 Teodora (ikinci defa)” 1055-1056
I. Anastasios 491 – 518 VI. Mihail 1056-1057
I. Iustinos 518 – 527 I. İsakios Komninos 1057-1059
I. İustinianos 527 – 565 X. Konstantinos Dukas 1059-1067
II. İustinos 565 – 578 IV. Romanos Diogenis 1068-1071
Konstantinos I. Tiberios 578 – 582 VII. Mihail Dukas 1071-1078
Mavrikios 582 – 602 III. Nikiforos Votaniatis 1078-1081
Fokas 602 – 610 I. Aleksios Komninos 1081-1118
Heraklios ve III. Konstantinos 610 – 641 II. İoannis Komninos 1118-1143
II. Konstans 641 – 668 I. Manuil Komninos 1143-1180
IV. Konstantinos 668 – 685 II. Aleksios Komninos 1180-1183
II. İustinianos 685 – 695 I. Andronikos Komninos 1183-1185
Leontios 695-698 II. İsakios Angelos 1185-1195
II. Tiberios 698-705 III. Aleksios Angelos 1195-1203
II. İustinianos (ikinci defa) 705-711 II. İsakios ve IV. Aleksios 1203-1204
Filipikos 711-713 V. Aleksios Murcufilos 1204
II. Anastasios 713-715 I. Teodoros Laskaris 1204-1222
III: Teodosios 715-717 III. İoannis Dukas Vatacis 1222-1254
III: Leon 717-741 II. Teodoros Laskaris 1254-1258
V. Konstantinos 741-775 IV. İoannis Laskaris 1258-1261
IV. Leon 775-780 VIII. Mihail Paleologos 1259-1282
VI. Konstantinos 780-797 II. Andronikos Paleologos 1282-1328
İrini 797-802 III. Andronikos Paleologos 1328-1341
I. Nikiforos 802-811 V: İoannis Paleologos 1341-1391
I. Mihail Rangabe 811-813 VI. İoannis Kantakuzinos 1347-1354
V. Leon 813-820 IV: Andronikos Paleologos 1376-1379
II. Mihail 820-829 VII. İoannis Paleologos 1390
Teofilos 829-842 II. Manuil Paleologos 1391-1425
III. Mihail 842-867 VIII. İoannis Paleologos 1425-1448
I. Vasil 867-886 XI. Konstantinos Paleologos 1448-1453
VI. Leon 886-912
Tablo 1.1
Bizans İmparatorları Tablosu
Orta Bizans dönemi ise Süryani asıllı Leon hanedanının tahta çıkmasıyla baş- lar. Bu dönemin önemli olayları arasında ikonoklazma hareketi Anadolu’daki Müslüman ilerleyişinin durdurulması ve 1025 yılında ölen Makedonya haneda- nından II. Vasil’in Bizans otoritesini Anadolu’da ve Balkanlar’da tekrar kurması, II. Vasil’den sonra Bizans devletinin zayıflama sürecine girmesi, 1071 yılında Sel- çuklulara karşı Malazgirt’te ve 1176 yılında Miriokefalon’da alınan yenilgiler ve 1204 yılında Haçlıların İstanbul’u işgali gösterilebilir.
Geç Bizans döneminin önemli olayları arasında 1204 Latin işgali sonucunda Bizans’ın devamı olduğunu iddia eden Trabzon, Epir ve İznik’te yeni devletçikle- rin ortaya çıkması, İstanbulla birlikte Selanik, Tiva, Atina ve Mora’da Latin duka- lıklarının kurulması, 1261 yılında İstanbul’un son Bizans hanedanı Paleologoslar tarafından ele geçirilmesi, Anadolu’da Osmanlılar, Balkanlarda Sırp ve Bulgarlarla mücadele, Bizans devletinin İstanbul ve çevresiyle sınırlı bir şehir devletine dö- nüşmesi ile İstanbul’un 1453 yılında fethi sıralanabilir.
Bizans Tarihinin Sosyal ve Kültürel Olaylara Göre Tasnifi
Bu tasnife göre Bizans imparatorluğu 5 döneme ayrılır. Bunlar geç Roma impara- torluğu dönemi, karanlık çağ dönemi, gelişme dönemi, Batılılaşma ve İznik impa- ratorluğu dönemi ile Boğazlar imparatorluğu dönemleridir.
Geç Roma imparatorluğu dönemi 4. yüzyıldan 7. yüzyılın ortasına kadar de- vam etmiştir. Bu dönem protobizans olarak da adlandırılır. Bu dönemin temel özelliği Roma dünyasına hakim olan antik şehir toplumunun korunması ve Ak- deniz devleti özelliğinin sürdürülmesidir. Dönemin en önemli olayı 4. yüzyılda İstanbul’un inşası ve başkentin buraya taşınmasıdır. 5. yüzyılın son çeyreğinde Roma şehri Cermen kabileleri tarafından işgal edilir ve Batı Roma topraklarında Cermen asıllı devletler ortaya çıkar. Ostrogotlar İtalya’ya, Vizigotlar İspanya’ya, Vandallar’da Kuzey Afrika’ya yerleşir. 6. yüzyılın ilk yarısında İustinianos bu top- raklarda tekrar Bizans hâkimiyetini kurar. Ancak 6. yüzyılın sonunda imparator- luğun Batı bölgeleri yine Cermen asıllı Lombardların eline geçerken imparatorlu- ğun kuzey savunma hattı Tuna Nehrini geçen Avarlar ve Slavlar tarafından aşılır.
7. yüzyılın ilk çeyreğinde Sasaniler, Mısır, Filistin ve Suriye’yi ele geçirirler.
Heraklios, Sasanilerle giriştiği uzun savaşlarda bu toprakları geri alır. Fakat 7. yüz- yılın ortasına gelindiğinde adı geçen bu yerlerin tamamı Müslümanlar tarafın- dan ele geçirilir. Bu dönemin imparatorlarının büyük bir kısmı Balkan kökenlidir ve iktidarları boyunca kendi hanedanlarının otoritesini kurmaya çalışmışlardır.
Zaman zaman pagan inancına dönen imparatorlara rastlansa da Hıristiyanlık bu dönemde imparatorluğun resmi dini haline gelir. Ancak sapkın olarak nitelendi- rilen dini akımları engellemek için konsiller organize edilir. Ortodoksluğun genel ilkeleri belirlenir. 7. yüzyıla gelinceye kadar İskenderiye, Antakya ve Kartaca gibi büyük şehirler zenginliklerini sürdürürler. Teodosios ve İustinianos döneminde çıkarılan kanunlarla devletin hukuk yapısı kuvvetlendirilir. Yunanca Latincenin yerini almaya başlar. Ancak 7. yüzyılda Bizans imparatorluğunun Orta Doğu top- raklarının kaybedilmesi Bizans ekonomisini olumsuz yönde etkiler.
Karanlık çağ olarak adlandırılan dönem ise Bizans tarihinin 7. yüzyılın ortasın- dan 800/850 yılları arasındaki dönemi kapsar. Bu dönemde Bizans’ı Suriye kökenli İsavrian ve Batı Anadolu kökenli Amorion hanedanı yönetmiştir. 7. ve 8. yüzyıl- larda Suriye’den İspanya’ya kadar Bizans’ın Akdeniz topraklarına Müslüman Arap akınları gerçekleşmiştir. Batı’da ise Bulgarlar, Balkanlar’da kendi devletlerini kur- muşlardır. Slavları izleyen Bulgarlar, Balkanlarda Slavlarla birlikte kalıcı olmuşlar- dır. Antik Roma kültürü bu dönemde Orta Çağ Bizans dünyasına dönüşmüştür.