• Sonuç bulunamadı

DÖRT HALİFE DÖNEMİNDE BİZANS’LA İLİŞKİLER (632 - 661)

Hz. Muhammed’in 632 yılında vefatından sonra Medine’de halife seçilen Hz. Ebû Bekir, iç huzuru sağladıktan sonra Arap yarımadasını çevreleyen Bizans ve Sâsânî topraklarına ordular sevketti. Hâlid b. Velîd’i Sâsânî cephesinde görevlendirme-sinden birkaç ay sonra her biri 3.000 kişiden oluşan üç ayrı birliği, ikisini Tebük-Maan istikametinde Suriye ve Ürdün’e, üçüncüsünü de Amr b. Âs kumandasında Eyle üzerinden sahil istikametinde Filistin’e doğru 634 yılında gönderdi.

Amr b. Âs, Güney Filistin’de bulunan Vâdilarabe’deki çatışmalarda başarı sağla-dıktan sonra Dâsin’de (Gazze) ünlü Bizans kumandanı Sergios’u yenilgiye uğratıp öldürdü ve ilerlemeye devam etti. Bu gelişmeleri o sırada geldiği Humus’ta öğre-nen imparator Heraklios, Müslümanların Suriye’nin güneyine yaptıkları hücum-ları engellemek ve onhücum-ları Bizans toprakhücum-larından çıkarmak üzere kardeşi Teodoros kumandasındaki bir orduyu Filistin’e sevketti. Bu esnada Kaysâriye şehrini kuşat-makta olan Amr b. Âs, yaklaşan Bizans ordusuna elindeki askerlerle karşı koyama-yacağını anlayınca kuşatmayı kaldırıp Hz. Ebû Bekir’den yardım istedi. Halife de Irak cephesinde bulunan Hâlid b. Velîd’e haber göndererek kumandasındaki 500-800 kişilik süvari birliğiyle Suriye cephesine gitmesini emretti. Dûmetülcendel’i ikinci defa ele geçirip Kurâkır ile Süvâ arasındaki çölü süratle geçen Hâlid, Dı-maşk yakınlarındaki Hıristiyan Gassânîler’in karargâhı olan Mercirâhit’e saldı-rarak Bizans askerlerini yenilgiye uğrattı (634). Daha sonra güneye doğru iler-leyerek Busrâ ile bu şehrin içinde yer aldığı Havran bölgesini fethetti. Ardından kuzeye yöneldi ve Ecnâdeyn’de Amr b. Âs’a yetişti. Başkumandanlığını Hâlid b.

Velîd’in yaptığı İslâm ordusu Ecnâdeyn’de Heraklios’un kardeşi Teodoros kuman-dasındaki 80.000 kişilik Bizans ordusu ile karşı karşıya geldi. Müslümanlar devrin en güçlü devleti olan Bizans’ın düzenli, iyi eğitilmiş ve Sâsânîler’e karşı kazandığı zaferle morali yükselmiş ordusuyla savaşmak durumundaydı. İslâm ordusundan sayıca fazla olan Bizans kuvvetleri ayrıca silâh ve teçhizat bakımından da üstün-dü. Bütün bunlara rağmen Ecnâdeyn Savaşı Müslümanların kesin galibiyetiyle sonuçlandı (30 Temmuz 634). Ordusunun yenildiği haberini alan imparator He-raklios, Humus’tan Antakya’ya gitmek zorunda kaldı. Ecnâdeyn zaferiyle Suriye ve Filistin kapıları Müslümanlara açılmış oldu.

Ecnâdeyn zaferinden kısa bir süre sonra vefat eden Hz. Ebû Bekir’in yerine Hz.

Ömer halife oldu. Müslümanlar, 23 Ocak 635’te vuku bulan Fihl Savaşı’nda da Bi-zans kuvvetlerine büyük zayiat verdirdiler. 635 yılı Şubat ayında Mercüssuffer’de Müslümanlara yenilen bir başka Bizans ordusundan kaçan askerlerin Dımaşk’a sığınması üzerine şehir kuşatıldı ve 635 yılının Eylül ayında fethedildi. Aynı yıl Bizanslılar Mercürrûm’da da ağır kayıplar verdiler. Bu dönemde Ba’lebek, Humus ve Hama şehirleri de Müslümanların eline geçti.

Müslümanların Suriye’de gerçekleştirdikleri başarılı fetihler üzerine Bizans im-paratoru Heraklios, ardarda gelen bu yenilgilere bir son vermek ve Müslümanları Suriye’den çıkarmak ümidiyle Hıristiyan Araplar’ın ve Ermeniler’in de katıldığı 50-100.000 kişilik bir ordu hazırladı. Ordu kumandanlığını Teodoros Triturios’a (sakelarios) verdi. Bizans’ın savaş hazırlıklarını öğrenen Hâlid b. Velîd Humus ve Dımaşk’taki kuvvetleri de çağırdı ve sayıları 25.000’i aşan askerleriyle Yer-mük vadisine geldi. Savaşmadan beklenen üç aydan sonra 636 yılının 20 Ağustos günü yapılan meydan muharebesinde Bizans ordusu çok ağır bir yenilgiye uğradı.

Başkumandan Teodoros öldürülürken kurtulan askerler Filistin’e, Antakya’ya, el-Cezîre ve İrmîniye’ye kaçtılar.

Sakelarios: Daha çok maliye bakanları tarafından kullanılan bu unvan asırlar içinde değişik anlamlar kazanmıştır. Erken dönemde imparatorun özel odasından sorumlu hadımlara ait bir görev iken daha sonra hem askeri hem de mali işlerden sorumlu kişi için kullanılmıştır.

10. yüzyıldan sonra askeri görevleri azalırken mali sorumluluk alanı genişlemiştir.

Bunların bir kısmını takip etme görevini alan İyâz b. Ganm Malatya’ya kadar ilerledi ve şehir halkı ile cizye ödemeleri şartıyla bir anlaşma yaparak geri döndü.

Bu gelişmeleri öğrenen Heraklios Malatya’ya asker gönderip şehri yaktırdı. İran’a karşı yapılan savaşlarda ordularını bizzat idare etmiş olan Heraklios, İslâm ordu-larıyla mücadeleyi önce Humus ve daha sonra Antakya’dan olmak üzere cephe gerisinden yönetmişti. Yermük Savaşı’ndan sonra Antakya’dan Urfa’ya ve Samsat’a giderek dağılan ordusunu toparlamaya çalıştıysa da başarılı olamadı ve çaresizlik içinde İstanbul’a döndü. Böylece Yermük Savaşı’ndan sonra Suriye Bizans’ın elin-den çıkmış oldu.

637 yılında Şeyzer, Kınnesrîn, Halep, bir yıl sonra Antakya, iki yıl sonra da Urfa ve el-Cezîre bölgesindeki diğer şehirler kısa aralıklarla Müslümanlara tes-lim oldular. Suriye ve el-Cezîre’nin fethinden sonra İslâm devletinin sınırları Toroslar’a dayandı. Bizans imparatoru Heraklios, sınır bölgelerinde yaşayan halkı Müslümanların tehdit ve saldırılarından korumak üzere iç kısımlara çekerek ge-niş bir sahayı boş bıraktı. Yermük Savaşı’nın arkasından Filistin’in fethine devam edildi. Hıristiyanların kutsal merkezi Kudüs kuşatılınca halk emân diledi ve Hali-fe Hz. Ömer 638 yılında bizzat gelerek şehri Patrik Sofronios’tan teslim aldı. Daha sonra da 640 yılında Askalân ile Kaysâriye başta olmak üzere diğer şehirler ele geçirildi. Aynı yıl İslâm kuvvetleri, Mezopotamya bölgesinden kuzeye ilerleyerek Doğu Anadolu’da Dvin kalesini zaptetti (Ekim 640).

Filistin’in fethini tamamlayan Amr b. Âs, Mısır’ın fethinin de stratejik açı-dan gerekli olduğunu, çünkü Filistin ve Suriye’de yenilerek oraya kaçan Bizans-lı kumandan ve askerlerin her an bir karşı saldırıya geçebileceklerini söyleyerek harekâta başlamak için Halife Hz. Ömer’den izin aldı. 640 yılı başında 4.000 kişilik bir süvari birliğiyle sınırda bulunan Feremâ’yı ele geçirdi. Ardından Medine’den gelen 5.000 kişilik takviye kuvvetiyle birlikte Aynişems’te güçlü bir Bizans ordusu-nu hezimete uğrattı. Bilbîs’in fethinin arkasından Babilon üzerine yürüyüp önce yedi aylık bir kuşatmayla burayı (9 Nisan 641), daha sonra da Bizans için çok önemli bir ticarî liman şehri olan İskenderiye’yi fethetti (642). Amr, 643 yılında Babilon yakınında Fustat adıyla bir ordugâh şehri kurarak Arabistan’dan göç eden Müslümanları buraya yerleştirdi; bu başarılarından dolayı kendisine ‘’Mısır fâtihi’’

unvanı verildi ve Hz. Ömer tarafından Mısır’a vali tayin edildi. Böylece Suriye ve Filistin’den sonra Mısır da Bizans’ın elinden çıkıp İslâm hâkimiyetine girmiş oldu.

Hz. Osman’ın hilâfeti döneminde Kuzey Afrika fetihlerine devam edildi ve yeni toprakların idaresi Mısır’a bırakıldı. Bu arada Bizanslılar’ın tekrar ele geçir-dikleri İskenderiye geri alındı (646). Amr’ın yerine vali tayin edilen Abdullah b.

Sa’d b. Ebû Serh, Trablusgarp’tan İfrîkıye’ye (Tunus ve civarı) kadar ilerledi. Bu bölgenin önemli bir merkezi olan Sübeytıla önlerinde yapılan savaşta galip geldi ve bölge İslâm’a açıldı. Müslümanlar, bu başarıdan sonra Nil vadisi doğrultusunda güneye ve Akdeniz sahilinden de batıya doğru ilerlemelerini sürdürdüler.

Hz. Osman döneminde Müslüman Araplarla Bizanslılar arasında deniz savaş-ları yapılmış ve bazı adalar fethedilmiştir. Suriye, Mısır ve İfrîkıye’nin ele geçiril-mesiyle Orta ve Doğu Akdeniz’in doğu ve güney sahillerine tamamen sahip olan Müslümanlar, özellikle Bizans donanmasına karşı bir deniz gücü hazırlama gereğini duydular. Diğer taraftan Iustinianos döneminden (527-565) itibaren Akdeniz’deki ticaret, Suriyeli ve Mısırlı tâcirlerin elinde bulunuyordu. Müslümanlar Mısır ve Suriye’nin Akdeniz sahillerindeki tersanelerini ele geçirmişler ve eskiden beri de-nizcilikle uğraşan insanları idareleri altına almışlardı. Hz. Osman zamanında Suriye ve Mısır valileri sahil şehirlerindeki Bizans’tan kalma tersaneleri faaliyete geçirdiler.

Tersanelerde çalışan usta ve işçilerden de yararlanarak bir donanma kurdular. Gide-rek güçlenen bu donanma sayesinde Hz. Osman zamanında önemli deniz zaferleri kazanıldı. Suriye genel valiliğine atanan Muâviye, yeni halifeden Bizans’a karşı deniz seferi düzenleme izni almayı başardı. Hz. Osman, sahillerin askerle takviye edilme-si ve hiç kimsenin sefere zorlanmayıp yalnız gönüllülerin katılması şartıyla Kıbrıs fethine çıkılmasına izin verdi. Muâviye, Mısır Valisi Abdullah b. Sa’d b. Ebû Serh’i de sefere çağırdı. Kıbrıs üzerine sahabeden birçok gönüllünün yanında Ubâde b.

Sâmit ile hanımı Ümmü Harâm’ın da katıldığı bir sefer düzenledi. Müslüman fi-losu 649 yılı ilkbaharında 1700 gemiyle Akkâ’dan denize açıldı, kuşatma sonunda 7200 altın vergi ödenmesi ve Müslümanlara saldırılmaması şartıyla anlaşma sağ-landı. Böylece Kıbrıs barış yoluyla ele geçirilip vergiye bağsağ-landı. Karaya çıkıldığı sırada Ümmü Harâm bineğinden düşüp öldü ve burada defnedildi. Hala Sultan Tekkesi adıyla bilinen ve Larnaka sınırları içinde bulunan kabri bugün de ziyaret edilmektedir.

Kıbrıs seferinden bir yıl sonra Suriye yakınlarındaki Arvad (Kyzikus) adası alındı. 652’de 200 gemilik bir filo Suriye’den Sicilya’ya gitti. Aynı yıl Rodos’a bir sefer düzenlendi. Bu arada bir Bizans donanması yeniden İskenderiye’ye çıkarma yapmaya teşebbüs ettiyse de Mısır Valisi Abdullah b. Sa’d tarafından püskürtüldü.

Kıbrıs idarecilerinin vergiyi ödememeleri üzerine, 654 yılında 500 gemilik donan-mayla ikinci Kıbrıs seferi gerçekleştirildi ve savaş yoluyla fethedilen adaya 12. 000 asker yerleştirildi.

655 yılında İslâm ve Bizans donanmaları arasındaki ilk büyük deniz savaşı gerçekleşti. Mısır valisi Abdullah b. Sa’d, 200 gemilik bir donanma ile Anadolu sahillerine doğru denize açıldı. Müslümanlar Antalya’nın Finike ilçesi açıklarında (bazı rivayetlere göre İskenderiye) bizzat imparator II. Konstans’ın (641 - 668) kumandası altındaki 500 parçadan oluşan Bizans donanması ile karşı karşıya gel-diler. Yelken direklerinin çokluğu sebebiyle İslâm tarihinde ‘’Zâtü’s-savârî’’ adıyla anılan savaş Müslümanlar’ın kesin galibiyeti ile sonuçlandı. Bu zaferle Bizans’ın Doğu Akdeniz’deki hâkimiyeti sona erdi.

Hz. Osman döneminde, Bizans’a sınır teşkil eden Suriye bölgesinin valiliğini yürüten Muâviye’nin halife adına Bizans’la diplomatik faaliyetlerde bulunduğu ve anlaşmalar yaptığı görülmektedir. Muâviye elçilerin ağırlanması için beytülmal-den bir miktar tahsisat ayrılması hususunda halifebeytülmal-den izin almıştı. 649 yılında Kıbrıs’a düzenledikleri başarılı deniz seferinden sonra Müslümanların, 650 yı-lında Ermenistan’a üçüncü defa akın etmeleri, Balkanlarda da Slavlara karşı zor durumda olan Bizans imparatoru II. Konstas’ı Müslümanlarla barış yapmaya mecbur bıraktı. 651 yılında barış görüşmeleri için imparator tarafından gönde-rilen stratigos Procopios, Dımaşk’a geldi. Burada vali Muâviye ile bir miktar ver-gi karşılığında iki yıllık bir barış anlaşması imzaladı. Muâviye’nin ısrarı üzerine imparatorun amcasının oğlu (Heraklios’un kardeşi Theodor’un oğlu) Grigorios, Müslümanlara rehin olarak bırakıldı.

Hz. Ali dönemindeki diplomatik ilişkilerde de Hz. Osman döneminde olduğu gibi yine Muâviye başrolde idi. Bilindiği gibi Hz. Ali ile Muâviye arasında başla-yan anlaşmazlıklar Sıffîn’de kanlı bir savaşa neden olmuştu (658). Bu iç karışık-lığı fırsat bilen II. Konstas, İslâm topraklarına saldırmak üzere bir ordu hazırla-dı. İki cephede savaşamayacağını anlayan Muâviye, Fanakis er-Rûmî’yi barış için İstanbul’a elçi olarak gönderdi. İmzalanan üç yıllık anlaşmaya göre Muaviye, II.

Konstas’a günlük 1.000 dinar, bir at ve bir köle ödemeyi kabul etti.

Stratigos: Antik dönemlerde general manasında kullanılan Stratigos kelimesi Bizans döneminde özellikle 8.

yüzyılda sözlük manası kolordu anlamına gelen fakat idari olarak eyalet terimini karşılayan temalardan sorumlu kişi için kullanılmış bir unvandır. Stratigoslar eyaletin en üst askeri sorumlusu olduğu kadar bölgelerinde verginin toplanmasından ve adaletin dağıtılmasından da mesuldüler.

Dört Halife devrinde gerçekleştirilen fetihlerle Suriye, Filistin ve Mısır ile Ku-zey Afrika Bizans imparatorluğu’nun elinden alınarak İslâm topraklarına katıldı.

Müslümanlar, fethettikleri ülkelerin çeşitli din ve mezheplere mensup sakinleri-ne cizye ödemek şartıyla eski dinlerisakinleri-ne bağlı kalma özgürlüğünü verdikleri gibi İslâmiyet’i kabul edenlere de kendileriyle eşit haklar tanıdılar. Ayrıca fetihlerden sonra şehirlere çok sayıda Müslüman yerleştirerek bu bölgelerin İslâmlaşmasını, daha sonraki fetihler için buralarda askerî üslerin kurulmasını ve bu yerlerin Müslümanların idaresinde kalmasını sağladılar.

Müslümanların Bizans ve Sâsânî ordularına karşı başarı elde edip önemli fetihler gerçekleştirmesinde Bizans ve Sâsânîler’den kaynaklanan hususlar neler olabilir?