• Sonuç bulunamadı

I. Bulgar Devletini ya da Tuna Bulgar Devletini kuran kavmin Türk kökenli oldu-ğu Macar bilim adamlarının çalışmaları sayesinde aydınlatılmıştır. Türk kavimle-rinden biri olan Ogurlara dayanan Bulgarlar, bu adla ilk defa 482 yılında Bizans İmparatoru Zenon’un Ostrogot Kralı Teodorik’e karşı yardım talebi ile ilgili olarak kaynaklarda geçmektedir. “Bulgar” sözcüğü, Atilla’nın oğlu İrnek ile birlikte Orta Avrupa’yı terk edip doğuya gelen Hunların Karadeniz sahillerinde karşılaştıkları diğer bir Türk boyu olan Ogurlarla karışmaları neticesinde ortaya çıkmıştır. “Bul-gar” kelimesi Türkçe olup karışmak anlamına gelen bulgamak fiilinden türemiştir.

463 yılından sonra Karadeniz’in kuzeyinde görülen Ogur boyları, Onogurlar, Sa-rıogurlar, Utrigurlar ve Kutrigurlar idi. Bunlar arasında Kutrigurlar ve Utrigurlar V. yüzyılın sonunda Aşağı Tuna havzasının güneyindeki Bizans eyaletlerine akın-larda bulunmuşlardır. Yine bu iki Ogur kavmi 567/68 yılında Göktürk hakimiyeti altına girmişlerdir. (Nemeth, 1982, s. 112-122; Lazarov, Pavlov, Tütündjiev, Palan-gursky, 1993, s. 12)

Kutrigur ve Utrigur Bulgarları üzerindeki Göktürk hakimiyeti 630 yılına kadar sürmüş ve bundan sonra Bulgarlar kendi devletlerini kurma çabası içerisine gir-mişlerdir. Bu arada Onogur boyunun Dulo ailesinden olan Kubrat (605-642), Ogur boylarını birleştirip “Büyük Bulgaria” adı altında güçlü bir devlet kurmayı başar-mıştır. (Zlatarsky, 1970, s. 131) Sınırları doğuda Kuban, batıda Dinyeper, kuzey-de Doneç nehirleri ve güneykuzey-de Karakuzey-deniz ile Azak Denizi olan Büyük Bulgaristan, Bizans’la dostane ilişkiler kurmuş ve hükümdarı Kubrat’a, Bizans İmparatoru He-raklios (610-641) tarafından patrikios unvanı verilmiştir. (Ostrogorsky, 1986, s. 97) Kubrat’ın 642 yılında ölümü üzerine Büyük Bulgaristan, Hazar Devletinin bas-kısı neticesinde dağılmış ve Kubrat’ın oğulları arasında paylaşılmıştır. Kubrat’ın büyük oğlu Batbayan, Hazarların hakimiyetini kabul ederek “Büyük Bulgaria” top-raklarında kalmıştır. Diğer oğlu Kotrag, bir kısım Bulgarla birlikte Don nehrinin civarına gelmiş, Altsek adındaki bir başka oğlu da Panonya’ya yerleşerek Avar ha-1

Patrikios: Bizans devlet geleneğinde imparator tarafından verilen en büyük yedinci unvandır. I.

Konstantinos tarafından verilmeye başlanan bir şeref unvanıdır. Fildişi yazmalı bir tabletle beraber tevcih edilirdi. 8. yüzyıla kadar patrikios unvanı yüksek rütbeli memurlara, hadımlara ve yabancı devlet adamlarına verilmiştir.

kimiyetini kabul etmiştir. Kubrat’ın üçüncü oğlu İsperih (Asparuh) liderliğindeki Bulgarlar ise Dinyeper ve Dinyester nehirlerini geçerek Bizans İmparatorluğuna komşu olacak şekilde 650-670 yılları arasında bugünkü Güney Besarabya’ya yer-leşmişlerdir. (Kurat, 1972, s. 108-118; Mutafçiev-Mutafçieva, 1995, s. 65; Runci-man, 1930, s. 26)

670 yılında bu Bulgarlar, Bizans’ın kuzey komşusu konumu ile kısa sürede im-paratorluğu tehdit eden bir güç haline gelmişlerdir. Başlangıçta Bizans’la dostane ve barışçıl ilişkiler kuran İsperih (640-700) önderliğindeki Bulgarlar, gerek Ha-zarlardan kaçmak gerek yeni yerleşim alanı bulmak amacıyla, Tuna deltasının ku-zeyindeki topraklardan hareketle Dobruca’nın güneyindeki Bizans topraklarına saldırılarda bulunmaya başlamışlardır. Bizans İmparatoru IV. Konstantinos (668-685), İstanbul’u kuşatan Araplarla uğraştığı için yeni komşularına karşı koyacak güçte değildi. Ancak Arapların kuşatmayı kaldırmasıyla Bulgarlara karşı sefer hazırlıklarına girişti. IV. Konstantinos, 680 yılında büyük bir deniz ve kara kuv-vetiyle Bulgarları topraklarından çıkartmak üzere Tuna’nın ağzına ve Oglos de-nilen Bucak bölgesi üzerine yürüdü. Ancak hastalanan imparator, Mesemvria’ya dönmek zorunda kalmış, Bizans ordusu, Bulgarların saldırısına uğramış ve pek çok kayıp vererek geri çekilmiştir. Neticede Bulgarlar, Varna (Odesos) yakınlarına kadar olan Dobruca bölgesini ele geçirmişlerdir.

Gelişmelere engel olamayan Bizans İmparatoru IV. Konstantinos, 681 yılında İsperih ile barış imzalamış ve yıllık haraç ödemeyi kabul ederek Bizans toprakla-rı üzerinde bağımsız bir Bulgar devletinin kurulmasını kabul etmiştir. İsperih’in önderliğinde Bulgarlar, Bizans topraklarına gelerek başkenti Doğu Mözya’da bu-lunan Pliska (Türkçe adı Ağa-baba yada Aboba) olmak üzere güçlü bir devlet kur-mayı başardılar. (Obolensky, 1974, s. 90; Browning, 1992, s. 52, 90)

Bizans İmparatoru IV. Konstantinos ile İsperih arasındaki barış, II. İustinianos (685-695; 705-711) tarafından bozulmuştur. Doğudaki savaşları tamamlayan II.

İustinianos, Bulgarlara karşı sefer düzenlemiş, ancak Güney Rodop geçitlerinde bozguna uğrayarak ordusunun büyük bir kısmını kaybetmiştir. Ancak İsperih’in oğlu Tervel (700-718), Bizans İmparatoru II. İustinianos’la iyi ilişkiler kurmuş ve onun başlıca destekçisi olmuştur. II. İustinianos, tahttan indirilip Kırım’a sürgün gönderildiğinde oradan kaçmayı başarmış ve Tervel’in yanına sığınmıştır. Bizans İmparatoru kendisine tekrar Bizans tahtına geçmek için yardım eden Tervel Han’a hediyeler ve sezar (çar) unvanı vermiştir. (Ostrogorsky, 1986, s. 121-122, 133; Mu-tafçiev-Mutafçieva, 1995, s. 76)

712 yılında II. İustinianos’un ölümünden sonra Tervel, Trakya’yı istila etti ve İstanbul surları yakınına gelerek bölgeyi yağmaladı. Tervel Han, Bizans İmpara-toru III. Teodosios’la (715-717), 716 yılında Bulgar Devletiyle Bizans arasındaki sınırı belirleyen bir barış anlaşması yaptı. Ayrıca Bizans, Bulgarlara 30 libra altın değerinde yıllık haraç ödemeyi kabul etmiştir. (Zlatarsky, 1970, s. 243)

Tervel Han’dan sonraki dönemde yani 718 ile 756 yılları arasında hüküm sür-müş hükümdarların zamanında Bizans ile Tuna Bulgar Devleti arasındaki ilişkiler barış içinde olmuştur. Ancak Telets Han döneminde Bizans İmparatoru V. Kons-tantinos (741-775), Bulgarlara karşı yeni bir sefer düzenledi (763). Bu sefer sıra-sında Bulgarlar hezimete uğratıldı. Bu da Telets’e karşı bir isyanın çıkmasına ve hayatını kaybetmesine neden oldu. Tahta çıkan Telerig Han (768-777) döneminde de Bizans imparatoru V. Konstantinos, 773 ve 775 yıllarında Bulgaristan’a sefer düzenlemiş ve sefer esnasında ölmüştür. Ancak Bulgar hanı Telerig bilinmeyen sebeplerden dolayı Bizans İmparatoru IV. Leon’un (775-780) yanına sığınmış ve

Doğu Mözya: Bulgaristan ile Romanya arasında kalan Tuna nehrinin güneyinden Balkan Dağlarına kadar uzanan toprakların Roma dönemindeki adıdır. Türk literatüründe bu bölge için daha çok Deliorman-Dobruca Bucak olarak bilinen ve ismi geçen iki ırmağın Karadeniz’le buluştuğu bölgenin adıdır.

Hıristiyanlığı kabul ederek bir Bizans prensesi ile evlenmiştir. Telerig Hanın halefi Kardam Han (777-802) döneminde Bizans’la 796 yılında barış anlaşması yapılmış-tır. (Mutafçiev-Mutafçieva, 1995, s. 83-88)

Kardam’dan sonra Bulgar tahtına oğlu Krum Han (802-814) çıkmıştır. Krum Han babasının savunma politikasını terk ederek Bizans’a karşı saldırı politikası iz-lemeye başlar. İdare ettiği süre boyunca Bulgar Devletinin sınırlarını genişletmek için uğraşmış ve tahta geçer geçmez dikkatini önce devletin kuzey-batı sınırına, daha sonra da güneye Bizans’a çevirmiştir. (Zlatarsky, 1970, s. 257) 802 yılında Bizans tahtına geçen I. Nikiforos (802-811), Bulgar Devletine karşı 807 yılında bir sefer düzenler. Ancak Edirne’de ordunun ayaklanmasından dolayı başarılı olama-dı. Ertesi yıl Krum, Struma ırmağı bölgesinde Bizans ordularını bozguna uğrattı ve askerlere maaş olarak verilen paraları ele geçirdi. 809 yılında Krum’un ordusu, bölgede Bizans’ın son güçlü kalesi olan Serdika’ya (Sofya) saldırdı ve şehri ele ge-çirdi. 811 yılının ilkbaharında I. Nikiforos, büyük bir ordu ile Bulgar Devletinin sınırından geçerek Krum’un barış teklifine aldırmadan Pliska’ya saldırdı. Bulgar Devletinin başkentini tahrip ettirerek hanın sarayını yaktırdı. Askerlerine, Balkan Dağlarında Vırbitsa geçidini tutmalarını emreden Krum Han, 26 Temmuz 811’de ordusu ile birlikte geri dönen Bizans İmparatoru I. Nikiforos’a saldırmış ve bu savaşta imparator dâhil pek çok Bizans ordu komutanı öldürülmüştür. (Zlatarsky, 1970, s. 333-334; Roux, 1984, s. 89)

Krum, Nikiforos’un yerine geçen Mihail Rangabe (811-813) ile barış yapmak-sızın 812 yılında Doğu Trakya’da akınlara girişmiş ve Karadeniz kıyısındaki Devel-tos, Ahyolu, Süzebolu ve önemli bir merkez olan Mesemvriya (bugün Nesebır ka-sabası) ile Eski Zağra’yı ele geçirmiştir. 813 yılında Krum, İstanbul surları önünde Bizans’ı barışa zorlamak için görünmüştür. Ancak başarılı olamamıştır, dönerken Edirne’ye girmiş ve buradaki halkı beraberinde götürerek Tuna’nın ötesindeki böl-geye tehcir ettirmiştir. (Zlatarsky, 1979, s. 336-351; Ostrogrsky, 1986, s. 156-157)

Krum Han’dan sonra Bulgar tahtına oğlu Omurtag (814-832) geçmiştir. 816 yılında Omurtag Han ile Bizans Devleti arasında 30 yıllık bir barış anlaşması im-zalanmıştır. Bu anlaşma Bizans imparatoru II. Mihail’in (820-829) döneminde yenilenmiştir. Bundan sonra Bulgar-Bizans ilişkileri barış içinde devam etmiştir.

Hatta Bulgar hükümdarı müttefik olarak 823 yılında Bizans İmparatorluğunda meydana gelen Tomas isyanının bastırılmasına yardımda bulunmuştur. (Zla-tarsky, 1970, s. 386-390; Ostrogorsky, 1986, s. 192)

Omurtag’ın ölümünden sonra yerine küçük oğlu Malamir (831-836) Bulgar tahtına geçmiştir. Malamir babasının dışarıdaki barışçıl siyasetini izlerken içeride de Bulgarlar arasında yayılmaya başlayan Hıristiyanlık karşıtı politikasını sürdür-müştür. Malamir’in halefi büyük kardeşinin oğlu Presyan Han (836-852) devlet içinde anti-Hıristiyan hareketlere son vermiştir. 850’li yıllardan itibaren Bulgar toplumu içinde Bizans, misyonerlik faaliyetleri yürütmüştür. 855 yılında Kiril ve Metodi kardeşler Kiril alfabesini geliştirdiler. Bunun sonucunda Bulgar Devleti içinde Bizans’ın nüfuzu Hıristiyanlık kanalıyla arttı. Presyan’ın ardından oğlu knez Boris (852-889) döneminde Frank kralı Karlman’la Hıristiyanlığın Katolik mezhe-bini kabul etmeye yönelik görüşmelere başlanmıştır. Bu durumdan endişe duyan Bizans imparatoru III. Mihail (842-867) askeri baskılar yaparak Bulgarların Hıris-tiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsemesini sağlamıştır. İstanbul’a gelen Bulgar elçileri Bizans din adamları tarafından vaftiz edilmiş, kısa süre sonra Boris ve yakın çevresi de Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Hıristiyan olunca Bulgar hükümdarı, Bizans imparatorunun ismini alarak Mihail-Boris olmuştur. Bulgar kilisesi de İstanbul

pat-rikhanesine bağlanmıştır. Boris’in ve Bulgar halkının Hıristiyanlığı kabul etmesi 865 yılının eylül ayında gerçekleşmiştir. Bu olayların sonucunda Bulgarlar, sadece daha önceki dini inançlarını kaybetmekle kalmadılar, bölgedeki Slavlarla karışarak zaman içinde Türklüklerini de unuttular. (Zlatarsky, c. I/2, 1970, s. 55-56; Mutafçi-ev-Mutafçieva, 1995, s. 113; Obolensky, 1974, s. 117)

Boris’in oğlu Simeon (893-927) tahta çıkar çıkmaz, Bulgar Devleti ile Bizans arasındaki ilişkiler gerginleşti ve savaş çıktı. Bu savaş neticesinde Simeon Doğu Trakya’yı istila etti. Bizans ise 894’de yenilgiye uğrayınca Dinyeper ve Dinyester ır-makları arasında yaşayan Macarlara başvurarak yardım istedi. Bizans’ın çağrısına uyan Macarlar, Simeon’u kuzeyden vurup birkaç kez mağlup ettiler ve Kuzey Bul-garistan arazisini yağmaladılar. Bu arada Bizans donanması, Tuna nehrinin ağzını tutarken Bizans başkomutanı Nikiforos Fokas da Bulgaristan’ın güney sınır bölgesi-ni işgal etti. Simeon zaman kazanmak amacı ile Bizans’la ateşkes yapıp Macarların doğu komşusu olan Peçeneklerle anlaştı. 896 yılında Peçenek ve Bulgar birlikleri Macar köylerini yağmaladılar ve Macarların Panonya’ya göç etmesine sebep oldular.

Macar tehlikesini atlattıktan sonra Simeon yine Doğu Trakya’daki Bizans toprakla-rına girmiş ve Babaeski yakınında Bizans ordusunu bozguna uğratmıştır. Yapılan barış anlaşması ile (896) Bulgar pazarı Selanik’ten İstanbul’a nakledilmiştir. 904 yı-lında yeniden Bizans’la yapılan barış anlaşması 912 senesine kadar sürmüştür.

917 yılında Simeon komutasındaki Bulgarlar harekete geçerek Tesalya’da Ahe-loos nehri civarında imparatorluk ordusunu yenilgiye uğrattılar, hatta kaçan Bi-zans askerlerinin peşine düşerek İstanbul’a kadar geldiler. Bu arada İstanbul’daki otorite boşluğunu Romanos Lakapinos’un (920-944) “basileopator” unvanını ala-rak ve Bizans imparatoru olaala-rak doldurması üzerine Simeon’un İstanbul’u ele ge-çirme ümitleri suya düşmüş oldu. Ancak savaşın neticesi olarak 919 yılında Sime-on “Bulgarların ve Romalıların Çarı” unvanını almış, 920’de de Bulgar kilisesinin başına patrik unvanı verilmiştir. Simeon, 923’de Edirne’yi ele geçirdikten sonra 927’de İstanbul’a yapacağı seferin hazırlıkları sırasında ölmüştür. (Ostrogorsky, 1986, s. 244-245)

Çar Simeon’un oğlu Petro (927-969) döneminde I. Bulgar Devleti çöküş süreci-ne girmiştir. Yeni çar Bizans ile 30 yıllık barış imzalamış ve Romanos Lakapinos’un torunu olan Marina-İrina ile evlenmiştir. Bulgar hükümdarı resmen çar unvanını almış, Bulgar kilisesinin başına da patriklik statüsü verilmiştir. Anlaşma gereği Bizans, Bulgaristan’a yıllık haraç ödemeyi kabul etmiştir. Ancak Bizans’ın 967 yı-lında Bulgarlara karşı Rusların Kiev knezi Svyatoslav’la ittifak kurması, Bulgar ordusunu Tuna’nın güneyinde bozguna uğratılması ve Çar Petro’nun iktidarı bı-rakıp öldüğü tarih olan 969 yılına kadar bir manastırda hayatını sürdürmesine yol açmıştır. (Mutafçiev-Mutafçieva, 1995, s. 139)

Simeon zamanında en parlak devrini yaşamış olan I. Bulgar Krallığı Petro dö-neminde iç ve dış olayların etkisi ile daha sonra elde ettiği toprakları yavaş yavaş yitirmeye başlamıştır. 1014 yılında 15000 askerden oluşan Bulgar ordusu, Bizans imparatoru II. Vasil (976-1025) tarafından büyük bir bozguna uğratılmıştır. Esir 15000 askerin her 100 kişiden 99’unun gözleri kör edilerek Bulgaristan’a gönde-rilmesi üzerine II. Vasil tarihte Bulgarkıran manasında Bulgaroktonos lakabıyla anılmıştır. Bu yenilgi üzerine Bulgaristan 1018 yılında Bizans hakimiyeti altına girmiştir.