• Sonuç bulunamadı

H e y k e l t r a ş l ık Prof. Belling

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "H e y k e l t r a ş l ık Prof. Belling"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H e y k e l t r a ş l ı k

Prof. Belling

iki profesör ders programlarını, prensiplerini ve sanat düşünüşlerini Akademinin birer açış dersi halinde hülâsatan söylediler. Bu İlk dersleri çok faydalı bulduğumuzdan neşrediyoruz. Akademinin yeni hocalarına muvaffakiyet dileriz. »

Heykeltıraşlık plâstik ile mekânın yani boşluğun telifi- dir. Heykeltıraşlık sadece tul ve arzla iktifa edsn resimin ak- si olarak üç ölçülüdür; yani mücessemdir.

Bugünkü heykeltraşı birinci derecede meşgul eden şey

«heykeltraşlıkta mekân problemidir». Müsbet ve menfi şekil- ler, yani ecsamın plâstik kısımlariyle mekân derinlikleri ve aralarındaki oyuklar, kıymet ve mukabil kıymet olarak tahas- sül eder.

Bugünkü genç heykeltraşinin vaziyeti benim neslime nis- beten daha çok kolaydır. Çünkü bizler eski hakikatlara vara- bilmek için bir çok tecrübe safhaları geçirmek mecburiyetin- de idik. Biz ölü bir Akademik tedris usulü ile antik sanat zev- kinden usandırılmıştık. Bugün biz tekrar bunu anlamak ve hissetmek bahtiyarhğındayız.

Ölen Alman heykeltıraşı Adolf von Hildebrandt'in sene- lerce evvel neşretmiş olduğu «Şeklin problemi» adlı kitabı bir müddet Alman hudutları haricinde dahi heykeltraşların «İn- cil»i gibi telâkki edilmiş ve Hildebrandt'in ileri sürdüğü hey- keltraşlıktan «resim tesiri» ni talep eden meşhur «Relief na- zariyesi» uzun müddet için mer'i kalmıştı.

Biz kelimenin tam manasile bu bir taraflı nazariyeden uzaklaştık. Kübizmi idrak ettik; bugün heykeltraşlıktan iste- diğimiz şey eserin her cihetten tam tesir yapmasıdır. Bu suret- le heykeltraşlıkta malûm olan «yedi iyi görüş» ile iktifa eden Cellini'yi de geçmiş oluyoruz. Ve böylece eseri temaşa edene onun manasını tamamiyle anlıyabilmesi için imkân veriyoruz.

Hildebrandt'in müziç diye tavsif ettiği kübizm heykeltraşlık- ta en çok ehemmiyet verdiğimiz şeydir. Biz yeniden etrafı iha- ta eden boşluklarla münasebeti tesise çalışıyoruz. Bu suretle Güzel Sanatların annesi olan mimarîye bağlanmış oluyoruz.

Biz tekrar müşterek bir mesai takip etmek istiyoruz. Ve mi- marînin, heykeltraşlığın ve resmin" birleştirilmesinde toplu sanat eserini görüyoruz.

Bu suretle sanatımız tekrar hayata dönüş yolunu bula- cak ve artık küflenmeğe başlamış olan o hayatla alâkasız, ona karşı yabancı telâkkilerin kansız havasından uzaklaşarak, sa- nat için sanat noktai nazarından evvel mevcut olan bir vazi- yete rücu edecektir; yani eski büyük an'aneye kavuşacaktır.

Bizim tedris plânımız bu noktai nazardan mütalea edil- melidir. Talebe tabiatın esas şekilleri ile ünsiyet peyda ede- cek ve etüd mevzularını bu esas şekillere göre mütalea ede- cektir. Vücudu beşer mekanikman kopya edilmeyip onda ta- biat kanunları, uzvî teşekkül, ekspansiyon ve fonksiyonlar etüd edilecektir.

Biz «tabiaUı vücude getirmek çılgınlığında değiliz; bi- lâkis uzvî olarak neşvünema bulan şekiller gibi sanat eserleri yapmak istiyoruz.

Bir eserin kıymetini biz metre ile değil iç ölçüleri ile ta- yin ederiz. Detayların heyeti umumiye olan nisbeti, cüzülerin kitleye olan nisbetleri işte bizce hallolunması lâzımgelen prob- lemler bunlardır.

Her türlü formalizmi basmakalıpta kaldığı için, reddedi- Bu noktalar tasavvur edilen tedrisatta tatbik edildiği tak- dirde, her talebe ile ayrı ayrı ve kendi ferdî kabiliyetlerine gö- re esaslı bir surette meşgul olmak şartiyle vâsıl olmak istedi- ğimiz hedefe hiç şüphe yoktur ki erişilecektir.

Ben bu hedefi, genç Türk heykeltraş neslinin kendi ül- kesi tarafından verilecek büyük vazifeleri yabancı ülkelerden yardım görmeden müstakil olarak kendi başına başarabile- cek vaziyete gelmesinde görüyorum.

Bunun için de teşvik mahiyetinde olmak üzere hükümet tarafından bu büyük ve şerefli vazifelerin yetişecek talebeye ileride tevdi edileceği temin edilmelidir.

Her halde mesaimiz ve hüsnü niyetimiz bu ilk ve çok tabiî hedefe vâsıl olacaktır.

R e s i m Prof. L. Levy Resim sanatı sanatkârın şahsî güzellik görüş ve duyuşla- rını renkler ve şekillerle ifadesi demektir. Yani kendilerini bu mesleğe verebilenler yalnız hakikî bir güzellik aşkını kendi nefislerinde duyabilenlerdir. Onlar ancak bu samimi ve derin sevgi sayesindedir ki maksatlarına ulaşabilmek için önlerine çıkan bütün güçlükleri neş'e ile karşılayabilirler.

Sanatın gayesi en son haddine kadar ferdiyeti inkişaf et- tirmek ve onu kemale eriştirmek olduğuna göre benim tut-

mak istediğim yolda da her şeyden evvel şahsiyete hürmet edi- lecek ve onun inkişafı için çalışılacaktır.

Sanatın yüksek tezahürleri hep aynı kanunlara itaat eder. Fakat bunların hepsinde de ferdî dehanın yani iman ve aşktan mürekkep kuvvetli bir şahsiyetin damgası vardır.

Her eserde onu yapan sanatkârın kendisi, onun bir aksi gizlidir. Fertlerin namütenahi oluşu ve zaman içerisinde bu tenevvuun daima yenileşmesi yüzündendir ki bütün zenginli- ğine rağmen bugün mazinin tekrarlanmasına imkân yoktur.

(2)

Güzelliğe varabilmek için riayet edilmesi lâzımgelen ilk ve en mühim kanun her şeyden evvel sanatkârın kendi kendi- sini aldatmamasıdır.

Sanatkâr tabiat karşısında mutevazi, samimi, basit ol- malıdır.

İfade etmek istediği esas noktayı lüzumsuz bir belagata kurban etmemeli, parlak ve kolay çalışma tarzlarından sakın- malıdır. İşte burada sanatın en gizli sırlarından birisine temas etmiş oluyoruz. Şu muhakkak ki tabiat karşısında aldığı va- ziyet sanatkâr için en mühim olan bir noktadır. O kendisini tabiata götüren yolda ilerledikçe hiç kimsenin öğretemiyeceği şeyleri öğrenecek ve güzeli duymak onu derin ve esaslı bir su- rette kavrıyabilmek imkânını elde edecektir.

Sanatkârı tabiata götürecek olan bu yolu bilmediği ve bir çok kolay vasıtalarla göz boyamağa kalktığı içindir ki Aka- demik sanat cansızdır. Akademik sanat asıl sanat oyununun mukaddes kaidelerinden bihaber olduğundan onu bozmakla kalmamış kendi kendisini aldattığı gibi bilgisiz bir halk küt- lesini de aldatarak zevkini ifsad etmiştir.

Bu hatalar zarurî olarak bir takım aksülâmellere sebebi- yet vermiştir. Buna misal olmak üzere Davide'i zikredebili- riz.

Fakat şimdilik bunlardan sarfı nazar ederek bizi daha çok alâkadar eden ve mevzuumuza götürecek olan Cezanne'nımı- za gelelim.

Resmin yeni incilini ortaya atan Cezanne'dır. Bugünkü sanat endişelerimizin kaynağı olan bu sanatkârın tesiri mu- azzam olmuştur. Onun tesiri bugün de aynı hızla devam et- mektedir.

Cezanne kaybolan kanunları buldu. O bir taraftan an'ane ile kırılmış olan bağları tekrar tesis ederken diğer taraftan da bütün sanat sahalarında yepyeni ufuklar açmıştır.

Cezanne.ın ileride sanat bakımından olduğu kadar fel- sefi plânda da büyük bir ehemmiyeti olduğu görülecektir.

Picasso'nun ve Sürrealistlerin en umulmadık bir zaman- da ve en cür'etkâr addedilen tecrübeleri bile nihayet onun ara- yışlarının birer mahsulünden ibarettir.

Bununla beraber tecessüsümüzü ve meşru endişelerimizi tatmin için hâlâ Picasso'nun canlandırıcısı olmakta devam et- tiği bugünkü tecrübelerden bahsetmek mecburiyetindeyim.

Cezanne sadece özün, esasın ifadesini arıyordu. Halbuki ondan sonra gelenler bunu mücerredin ifadesi olarak arayış- larını ileri götürdüler ki bu da gayet mantıkî idi.

Mücerredin ifadesini arayanların başında Picasso'yu Kü- bistleri, sürrealistleri vesaireyi görüyoruz.

Bana kalırsa, bu araştırmaların hakikî ehemmiyetleri ne olursa olsun benim için onlar saf bir estetizmin zarif ve kahra- manca fakat ileri gitmekten aciz bir reaksiyonundan başka birşey değildirler.

Hakikatte güzel olan herşey mücerrettir.

Bir Parthöhon, Jean - Sebastien Bach'ın bir «Fuge» ü, Shakespeare in bir trajedisi, Cimabue'nin, Leonard de Vinci'nin Corot vesairenin eserleri bütün bunlar zahirî manzaraları iti-

barile her ne kadar kolay anlaşılacakları hissini verirse ver- sinler onlara hakkiyle nüfuz etmek ancak bu şerefe lâyık olan- lar için kabildir.

Vazifem sizleri bazı hatalara düşmekten korumağa ça- lışmak olduğu için şunu da söylemek isterim:

Cezaıme'ın muhteşem dersi, bu büyük istidatlı sanatkârın samimi gayretleri bir müddet sonra sadece nazari ve zihni kalmağa mahkûm bir anlayışın ihanetine uğramıştır. Bu yüz- den şimdi yeni bir nevi Akademizm doğmuştur ki bu da ana- nelere bağlı olduğunu iddia eden öteki Akademizm kadar so- ğuk ve lüzumsuzdur. Bunların da düştükleri hatalardan birisi taşkın ve ferdî bir hassasiyete kaışı gösterdikleri ihtiyatsızca aşktır. Bu İhtiyatsızlık onları delilerin ve çocukların desenleri etrafında lüzumundan fazla bir alâka göstermelerine sebebiyet vermiştir.

Bu cazip hatada gerçi tahlikeli bir hakikat mevcuttur.

Fakat şu da unutulmamalıdır ki ruh tazeliği ile kültür bunlar birbirlerinden nefret eden iki fazilet değildir. Bunu bize bü- tün şaheserler açıktan açığa isbat edebilirler.

Sözüme nihayet vermeden evvel mütalealara manevi ba- kımdan bazı nasihatlar ilâve edeceğim.

En iyi netice veren çalışma şüphesiz ki yalnız atölyelere inhisar eden çalışma değil bütün günümüzü dolduran her an çalrşmamızdır.

Mesleğimiz her zaman için uyanık bulunmamızı ister. Gü- zelliğini keşfetmek için her şeye nüfuz etmeğe çalışmamız lâ- zımdır.

Güzellik her yerde ve her şeydedir.

Nerede olursa olsun her şeye dikkat etmek ve göze çar- pan her şeyin plâstik realizasyonunu düşünmek lâzımdır. Ha- kikî sanatkâr her şeyi sanata irca etmeli ve kendisinde her zaman için bir manevî hidayet halini muhafaza etmelidir. Es- ki büyük sanatkârları tetkik etmelidir; çünkü onlar birer dost gibi onun hayatında yer alacaklardır.

Fakat sanatkâr üstadları tetkik ederken onları daima tabiata muvazi olarak mütalea edecektir. Sevdiği bir sanatkâ- rın eseri önünde daima tabiatı hatırlıyacak ve tablo ile tabiat arasmdaki değişiklikleri anlamağa gayret edecektir. Bu su- retle onların düşüncelerine nüfuz edecek ve bu egzersislerden amelî olarak en büyük faydayı çıkarabilecektir. Tabiat karşı- sında yalnız kendi intibaınıza ehemmiyet vermeniz ve binnetice sevdiğiniz sanat eserlerini tamamiyle unutmanız lâzımdır.

Muhakeme sadece şahsi hissinizin en kuvvetli, en basit ifadesi- ni bulmak için müdahale etmelidir.

Zekânızı yükseltmek ve görüşlerinizi genişletmek için u- mumî surette kendinizi yetiştirmeğe çalışmalısınız. Mimarî, resim, musiki, heykeltraş, edebiyat gibi sanatlar arasında mevcut alâkaları bulmağa gayret etmelisiniz.

Artık sizinle mesleğinizi alâkadar eden teknik vasıtalara ait şahsi tecrübelerimden istifadenizi deneyeceğiz. Şu nokta üzerinde İsrarla söyliyebilirim ki bu yolda bir tek metod mev- zuu bahsolamaz. Ben kendi hesabıma bana en pratik gelen yo- lu tercih edeceğim. Fakat şurası da muhakkaktır ki herkes kendisine, mizacma uygun bir yol seçebilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

1934 senesinde te- sis edilen anonim şirketin bilhassa ufak yapıların inkişafın- d a büyük yardımı olmuş, ve iki sene zarfında muhtelif bü- yüklükte, (7,771) ailenin

Bu hesapça, Fele- menkde Bina ve Nafıa işleri işçilerinin mecmu miktarı 92.000 ve sair işlere mensup işçilerin miktarı da yine müteahhidler hariç olmak üzere 32.000

Alman inşaat sanayiinin çalışma sahaları içinde sun'î ham maddeleri yapacak olan fabrikaları inşa etmek, bunlara ait iş- çi evlerini yapmak için, otomobil şoseleri

İtalyan Mimarlar birliği Milânoda genel bir toplan- tı yapmış ve bütüıı yapı işlerinde yerli malı kullanmayı, yapı malzemesi ve endüstrisinin ileri gelenleı-ile

Çimento, kum, çakıl v e kır taş, harç ve betonun hassalarından uzun uzadıya bahsedil- mektedir. Burulma tesiratmdan

Madde 4 — Yukarıdaki maddede zikredilen işler için mal sahipleri (Credit National) dan veya hükümetin bilâhare gös- tereceği müessesattan muhtaç oldukları mebaliği, istikraz

1935 senesi nihayetinde, daha 1,500,000 eve ihtiyaç ol- duğu meydana çıkmıştır. Almanyadaki büyük yapı faaliyetine rağmen, noksan evlerin adedi iki sene zarfında 400,000

Kıdem hakkı kazanmadan istifa eden veya işine nihayet verilen ameleye müessesede çalıştığı her iki ay için bir günlük yevmiye tazminat olarak verilir. Çalışma