• Sonuç bulunamadı

1660 İstanbul yangınının sosyo-ekonomik tahlili

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1660 İstanbul yangınının sosyo-ekonomik tahlili"

Copied!
300
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI

YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

1660 İSTANBUL YANGINININ SOSYO-EKONOMİK TAHLİLİ

DOKTORA TEZİ

KENAN YILDIZ

İSTANBUL 2012

(2)

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI

YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

1660 İSTANBUL YANGINININ SOSYO-EKONOMİK TAHLİLİ

DOKTORA TEZİ

Hazırlayan KENAN YILDIZ

Danışman

PROF. DR. AHMET ŞİMŞİRGİL

İSTANBUL 2012

(3)
(4)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ...IV ÖZET ...IX ABSTRACT...XI KISALTMALAR ...XIII

GİRİŞ

İSTANBUL YANGINLARINA GENEL BİR BAKIŞ...1

1. YANGINLARIN GENEL OLARAK BİLİNEN SEBEPLERİ... 4

2. FETİHTEN 17. YÜZYIL SONUNA KADAR İSTANBUL YANGINLARI... 7

2.1. 1660 Galata Yangını ... 9

2.2. 1660 Büyük İstanbul Yangını ... 10

2.3. Eminönü Yahudi Mahallesinde Çıkanlar... 15

2.4. Odunkapısı - Ayazmakapısı’nda Çıkanlar... 17

2.5. Barut Sebebiyle Çıkanlar ... 18

2.6. Kasıtlı Olarak Çıkarılan veya Söndürülmeyenler... 19

2.7. Rüzgârların Etki Ettiği Yangınlar ... 20

2.8. Muhtelif Sebeplere Bağlı Yangınlar ... 23

I. BÖLÜM YANGINLAR ETRAFINDA GELİŞEN PROBLEMLER ve ÇÖZÜMLERİ 1. YANGIN RİSKLERİ ve TEDBİRLER... 27

1.1. Birinci Derecede Risk Unsurları: Ocaklar ... 28

1.2. Mücerred (Bekâr) Odaları... 32

1.3. Riskler Karşısında Alınan Tedbirler ... 33

2. YANGIN SONRASI ZARARLARI AZALTMA DÜŞÜNCESİ ve YAŞANAN PROBLEMLER ... 36

2.1. Mal Kurtarma... 37

2.2. Yağmacılık... 39

2.3. Fırsatçılık ... 40

(5)

3. TİCARİ ve SOSYAL İHTİLAFLAR ... 46

3.1. Alım-Satım ve Alacak-Borç Eksenli İhtilaflar ... 47

3.2. Emanet ve Rehindeki Eşyaların Yanmasının Yol Açtığı İhtilaflar... 48

3.3. Üslûb-ı Sâbık ya da Vaz‘-ı Kadîm İhtilafları... 50

3.4. Arsa Sınır İhlâlleri ... 53

3.5. Tasarruf Hakları İhtilafları... 54

3.6. Yanmış Belge ve Senetlerin Durumu ... 57

3.7. Ortaklıklarda Yaşanan Problemler... 58

4. İHTİLAFLARIN ÇÖZÜMLERİ ... 59

4.1. Belge İbrazı... 59

4.2. Şahitlikler... 60

4.3. Yemin... 62

4.4. Keşif ve Mesaha... 64

5. VAKIFLARDA MUTASARRIFIN VEFATI ve YETİMLERE AİT YERLERİN DURUMU... 65

5.1. Miras Kalan Yerler ... 66

5.2. Yetimlere Ait Yerler ... 71

6. VAKIFLAR DIŞINDAKİ YENİDEN İNŞA FAALİYETLERİ ve FORMÜLLER ... 72

6.1. Vakıf ve Şahıslardan Kredi Alma: İstiğlal... 75

6.2. Arsa, Enkaz Keşfi ve Satışı... 78

7. DEVLET YARDIMLARI ... 84

8. FIRINLARIN DURUMU ... 85

9. KİLİSE ve SİNAGOG TAMİRLERİ ... 87

II. BÖLÜM YANGINLAR SONRASI VAKIFLARIN DURUMU: YENİDEN İNŞA ÇALIŞMALARI 1. VAKIFLARIN İHYA EDİLMESİ SÜRECİNDEKİ DURAKLAR ... 97

1.1. Müzayede... 98

1.2. Tamir/İmar izni ... 98

1.3. Keşif... 100

1.4. Mülkname - Hüccet tanzimi ... 103

1.5. Temessük Tanzimi... 103

1.6. İstihkâm Hücceti Tanzimi... 105

1.7. Mütevellisiz Vakıflara Mütevelli Tayinleri ... 106

2. İCARETEYN: VAKFA DÖNÜK VAKIF - ŞAHIS ORTAKLIĞI... 109

3. MUKATAA: ŞAHSA DÖNÜK ŞAHIS - VAKIF ORTAKLIĞI ... 118

4. SERMAYE SAĞLAMA METODU OLARAK İCARETEYN ve MUKATAA. 126 5. İCARETEYN ve MUKATAAYA VERİLEN GAYRIMENKUL TÜRLERİ ... 127

6. ARSALARIN KİRALANMA ve YENİDEN İNŞA SÜRELERİ ... 128

7. YANMIŞ YERLERİN İFRAZLI OLARAK KİRALANMASI... 129

8. ECR-İ MİSLİ BELİRLEYEN FAKTÖRLER... 132

9. VAKIFLARIN İSTİDÂNESİ (BORÇLANMASI) ... 138

10. ENKAZIN DÖNÜŞÜMÜ ve DEĞERLENDİRİLMESİ ... 146

11. VAKIF ÖNCELİKLİ TAKAS: İSTİBDAL ... 148

12. VAKIF - VAKIF ORTAKLIKLARI: ARSA ve BİNA... 151

13. EL DEĞİŞTİREN MEKANLAR: HAKLARIN SATIŞ, FERAĞ ve TEFVÎZİ ... 152

(6)

14. ARSA TEVCİHİ - DEVİR: RECÜL-İ SÂLİHLERE ŞART

EDİLEN YERLER ... 157

15. KAÇINILMAZ SON: KÜÇÜK VAKIFLARIN BÜYÜK VAKIFLARA KATILMASI ... 158

III. BÖLÜM KÜLDEN DOĞAN KÜLLİYE: 1660 YANGINI SONRASINDA YENİ VALİDE CAMİİ ve KÜLLİYESİ İNŞAATI: DEMOGRAFİK ve PANORAMİK DEĞİŞİM 1. SAFİYE SULTAN DÖNEMİ: İNŞAATIN BİRİNCİ EVRESİ (1597-1603)... 163

2. TURHAN VALİDE SULTAN DÖNEMİ: İNŞAATIN İKİNCİ EVRESİ (1660-1665) ... 167

2.1. Yenicami ve Külliyesine Alan Açılması: İstibdaller ve Satışlar ... 170

2.2. Yenicami ve Külliyesi Projesinde İstibdal Olunan Müslüman Vakıfları ... 172

2.3. Turhan Valide Sultan’ın Yenicami Vakfiyesi ... 177

3. VAKIFLAR ve YAHUDİLERİN EMİNÖNÜ’NDEN İHRACI, MÜSLÜMANLARIN İSKÂNI ve MERKEZİN YENİDEN PLANLANMASI . 179 4. YAHUDİLERİN İHRACI MESELESİ: FARKLI ÇALIŞMALAR, BENZER SONUÇLAR... 190

4.1. Lucienne Thys-Şenocak’a Göre Yahudilerin İhracı Meselesi... 194

4.2. Marc David Baer ve Eğreti İrtibatlar ... 195

4.2.1. İstanbul Meyhanelerinin Marc David Baer’le İmtihanı... 200

4.2.2. İtham Edilen Bir Vaiz: Vani Mehmed Efendi ... 205

4.2.3. Sebebi Belli Olmayan Yanlış Atıflar... 209

4.3. Önyargılı Yaklaşımlara Birkaç İlâve Örnek ... 210

5. EMİNÖNÜ’NDEKİ DEMOGRAFİK YAPI: ŞEHRİN RENKLERİ ve AİDİYET KÖKLERİ... 215

6. DEMOGRAFİK DEĞİŞİMİ MESCİT-CEMAAT İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA DÜŞÜNMEK... 221

7. YAHUDİLER EKSENİNDE GELİŞEN OLAYLARA GENEL BİR BAKIŞ: MUKAYESELİ BİR YAKLAŞIM DENEMESİ ... 232

SONUÇ ... 237

BİBLİYOGRAFYA ... 241

EKLER ... 263

(7)

ÖNSÖZ

Osmanlı dönemi yangınları hakkında bilinenler sathi düzeyde olup, yapılan çalışmalar genel olarak birbirinin ya benzeri ya da tekrarı niteliğindedir.

Günümüzde, çoğunlukla kroniklerde yer alan bilgiler çerçevesinde şekillenmiş nakilci bir yangın literatürü bulunmaktadır. Detaylarla ilgilenmeyen mevcut literatür bu yönüyle yüzeysel kalmakta ve yangınların meydana getirdiği değişimi gösteremediği için uzaydan çekilmiş bir yerküre fotoğrafına benzemektedir. Her ne kadar kroniklerin yanında daha birçok bilgi kaynağına sahip olsak da, işlenmesi nispeten daha güç olan bu kaynakların yeterli şekilde irdelenmediği görülmektedir. Bu sebeple, literatürün dikey gelişmesi bir yana yatay olarak dahi zenginleşmesi günümüze kadar birkaç çalışma dışında maalesef pek mümkün olmamıştır.1 Eğer bir tasnife tabi tutulması gerekirse ilgili çalışmalar tespit edenler ve tahlil edenler olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Birincisi her ne kadar önemliyse de bunun, tabii olarak, ikinci gruba basamak teşkil etmesi umulur.

Buna karşılık, Osmanlı dönemi yangınlarını tespit eden çalışmalar yeterince mevcutken, tahlil edenlere rastlamak ne yazık ki pek mümkün değildir.

Birinci gruba girenler arasında, Osmanlı dönemi yangınları hakkında kronolojik sırayla bilgi veren bir çalışma olarak O. Nuri Ergin’in eserini ilk sırada anmak gerekir (Mecelle-i Umur-ı Belediye, c. 3, s. 1183-1238). Abdurrahman Şeref, Ergin gibi, İstanbul’da meydana gelmiş olan önemli bazı yangınları tarih sırasıyla vermektedir (bk. Son Vakanüvis Abdurrahman Şeref Efendiyle Osmanlı Tarih Sohbetleri, haz. M. Demiryürek, s. 108-121). A.M. Schneider’in makalesi

1 Osmanlı dönemi İstanbulu’nda meydana gelen afetlere dair mevcut literatür üzerine yapılmış bir çalışma için bk. Fatma Ürekli, “Osmanlı Döneminde İstanbul’da Meydana Gelen Âfetlere İlişkin Literatür”, TALİD, C 8, S 16, İstanbul 2010, s. 101-130. Genel bir değerlendirme ile birlikte nispeten derli toplu bir kaynak bilgisi sunan bu çalışmada da görüldüğü üzere, Osmanlı dönemi yangınları ile ilgili derinlikli çalışmalar maalesef henüz yapılabilmiş değildir. Ayrıca, söz konusu çalışmada bazı kaynakların dikkatten kaçmış olduğunu da belirtmekte yarar vardır. Örneğin, 1569 Büyük İstanbul yangını hakkında detaylı bilgi veren şu çalışma söz konusu makalede yer almamıştır: Minna Rozen and Benjamin Arbel,

“Great Fire in the Metropolis: The Case of the Istanbul Conflagration of 1569 and its Description by Marcantonio Barbaro”, in Mamluk and Ottoman Societies: Studies in Honor of Michael Winter, ed.

David Wasserstein and Ami Ayalon, Routledge, New York 2005, s. 134-163.

(8)

ise 388 yılından 1941’e kadar İstanbul yangınlarını yine kronolojik bir şekilde batı kaynaklarına dayanarak vermektedir (“Brande in Konstantinopel”, BZ, v. 41, s.

382-403). Mustafa Cezar’ın yapmış olduğu afet kronolojisi ise yangınlar hakkında genel çerçeveyi vermesi ve kendinden önceki çalışmalardaki eksikleri de ikmal etmesi bakımından oldukça önemlidir (“Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabii Âfetler”, Türk San’atı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri I, s. 327-414).2 1963’te yayımlanmış olmasına rağmen günümüzde halen geçerliliğini ve farklılığını muhafaza etmekle birlikte bu çalışma üstüne henüz yeterince yeni inceleme ve araştırmanın eklenmiş olduğu söylenemez.3 Kemalettin Kuzucu’nun doktora tezi olarak yaptığı çalışması (Bâbıâlî Yangınları ve Sosyo-ekonomik Etkileri (1808-1911), Erzurum 2000) müstakil bir yapı hakkında yangın incelemesini gerçekleştirmiş olması bakımından yukarıda yapılan tasniften ikinci gruba girenlerdendir.4

İfade edilen ikinci gruba giren çalışmaların eksikliği, özellikle yarımada İstanbul’unda meydana gelen yangınların sosyal ve ekonomik tahlilini gerçekleştirmek düşüncesiyle bu tez çalışmasını ilham etmiştir. Bu amaçla, Osmanlı sosyal hayatının resmini çeken, her türlü insan ilişkilerinin ve insan- devlet etkileşiminin doğrudan yansıdığı, bireysel yaşanmışlıklar ile bunların toplumsal karşılıklarının paralel bir şekilde kendine yer bulduğu kaynaklar olan

2 Cezar’ın bu çalışması daha sonra bazı ilâvelerle yeniden yayımlanmıştır. bk. Mustafa Cezar, Osmanlı Başkenti İstanbul, Erol Kerim Aksoy Eğitim, Spor ve Sağlık vakfı, İstanbul 2002, s. 342-445.

3 Yangınlar hakkında yapılmış çalışmalar arasında Günvar Otmanbölük’ün Cezar’ınkine benzer tefrika halinde iki yayını bulunmaktadır (“Yüzyıllar Boyunca İstanbul Yangınları”, Hayat Tarih Mecmuası, yıl:

14, c. 1-2, sayı: 6-7 (Haziran-Temmuz 1978), s. 28-35; 25-31); bir başka benzer nitelikte ve büyük oranda tekrarları içeren yayın ise M. Ali Beyhan’a aittir (“Osmanlı Devrinde İstanbul Yangınları”, Afetlerin Gölgesinde İstanbul: Tarih Boyunca İstanbul ve Çevresini Etkileyen Faktörler, ed. Said Öztürk, İBB Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı, İstanbul, t.y., s. 187-312); Aynı yazara ait III. Selim dönemi ruznamelerinden yapılmış bir çalışmada 1802-1809 yılları arasındaki yangınlara dair bir bölüm bulunmaktadır (Saray Günlüğü (1802-1809), Doğu Kütüphanesi, İstanbul 2007); 1831 ilâ 1923 arasında meydana gelen İstanbul yangınları hakkında özellikle dönem gazetelerinden derlenerek iki mezuniyet tezi yapılmıştır (Çalışmalar için bk. Havane Dırağ, 1831-1900 Yılları Arasındaki İstanbul Yangınları, İÜ Edeb. Fak.,Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Kürsüsü, İstanbul 1977 ve Şefika Sürücü, İstanbul Yangınları (1900-1923), İÜ Edeb. Fak. Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Kürsüsü, İstanbul 1978); Ayrıca, Necdet Sakaoğlu’nun da kronolojik olarak İstanbul yangınlarını anlattığı bir ansiklopedi maddesi bulunmaktadır (“Yangınlar: Osmanlı Dönemi”, DBİA, C 7, s. 426-38); Diğer taraftan İstanbul dışında önemli bir merkez olan Bursa’da meydana gelmiş olan yangınları kronolojik olarak veren ve nispeten Cezar’ınkine benzer bir çalışma Kâzım Baykal tarafından yapılmıştır (Tarihte Bursa Yangınları, Emek Basımevi, Bursa 1948). Fakat, bu çalışmanın bilimsel bir inceleme olmadığı da belirtilmelidir.

4 Araştırmacının bu çalışmasının bir devamı olarak ortaya koyduğu (“Osmanlı Döneminde Vefa Yangınları ve Semt Topografyasına Etkileri”, Bir Semte Vefa, haz. N. Bilge Özel İmanov, Yunus Uğur, Klasik, İstanbul 2009, s. 565-587.) başlıklı daha lokal bir çalışması da bulunmaktadır. Kuzucu’nun (“Osmanlı Başkentinde Büyük Yangınlar ve Toplumsal Etkileri”, Osmanlı, c 5, Ankara 1999, s. 687- 699.) başlığını taşıyan çalışması ise, M. Cezar’ın yukarıda zikri geçen makalesinin bir ölçüde geliştirilmiş şeklidir.

(9)

kadı sicilleri bu çalışmada önemli bir yere sahip olmuştur.5 İlk olarak İstanbul, Galata, Eyüb, Evkaf Müfettişliği, Bâb ve diğer bazı mahkemelere ait onlarca defterin taranmasıyla yangın konulu kayıtlar tespit edilmiştir. Bu kayıtlar, okunması ve özetlerinin çıkarılması sonrasında konularına göre tasnif edilmiş ve tezin ana ve alt başlıklarının belirlenmesi bu sayede mümkün olmuştur. Oluşan bu çerçeveye bağlı olarak, Osmanlı sosyal ve iktisadi tarihininin önemli kaynaklarından olan Atik Şikâyet Defterleri, adeta kadı sicillerinin bir tamamlayıcısı gibi birçok ayrıntının ortaya çıkarılmasında önemli bir işlev görmüştür. Tespit edilen muhtelif arşiv vesikaları ise, bazı teknik konuların açıklanmasında yardımcı olmuştur. Diğer yandan Mühimme Defterleri, yangınlar dolayısıyla yaşanan sosyal ve ekonomik meselelerin çözümü konusunda önemli bilgiler vermiştir. Osmanlı tarihleri (kronikler), yabancı gezginlerin seyahatnameleri ve bazı yabancı elçi raporları çalışmanın tekdüze bir yapıya sahip olmasını önleyerek ihtilaflı tarih ve olay bilgilerinin tespit veya tashih edilmesine imkân sunmakla kalmamış, aynı zamanda bazı soruların ilk ağızdan cevaplandırılmasını mümkün kılmıştır. Söz konusu kaynaklar; şahıs-şahıs, şahıs- vakıflar, şahıs-devlet, şahıs-toplum, vakıf-vakıf karşılıklılığı üzerinden yangın eksenli oldukça zengin bilgilerin derlenmesini sağlamıştır.

Sicillerin taranmasıyla elde edilen verilerin daha çok 1070/1660 İstanbul yangını üzerinde yoğunlaşması, devletin ve halkın, bu tür katastrofik olaylara karşı geliştirdiği reflekslerin tahlilinin ekseriyetle bu yangın çerçevesinde şekillenmesini zorunlu kılmıştır. Genel olarak XVII. yüzyıl yangınlarına değinilmekle birlikte, yukarıda zikredilen yönler ile ilgili olan yangın konulu hemen her türlü malzemenin teze dahil edilmesi, sunumun zenginleşmesi ve olayların daha isabetli olarak tespit edilebilmesi açısından önemli görülmüştür. Bu bakımdan yapılan bu çalışma, yangınlara dair olmasına karşılık, bu bahisle sıkı sıkıya bağlı monografik bir görünüm de arz etmemektedir. Yani, Osmanlı dönemi yangınlarını işleyen daha önceki çalışmalarda olduğu gibi, bilinenleri

5 Kadı sicillerinin ne derece önemli bilgiler sunduğunu göstermesi bakımından, 1070/1660 yangınının etkilediği Kasap İlyas mahallesi ile ilgili bir çalışmasında, söz konusu mahallede yangınların etkisini işlediği kısımda Cem Behar “İstanbul yangınlarıyla ilgili tarihi kaynaklarda tek tek mahalle adları genellikle zikredilmez.” (Bk. “Kasap İlyas Mahallesi: İstanbul’un Bir Mahallesi’nin Sosyal ve Demografik Portresi: 1546-1885”, İstanbul Araştırmaları, S 4, İstanbul (Kış 1998), s. 57; Behar’ın bu çalışması daha sonra kitap olarak da yayımlanmıştır. Bk. Cem Behar, A Neighborhood in Ottoman Istanbul: Fruit Vendors and Civil Servants in the Kasap İlyas Mahalle, State University of New York Press, Albany 2003) derken, büyük ölçüde Osmanlı kroniklerini kastetmektedir. Bununla birlikte Behar, aynı eserinde 1196/1782 yangınını ele alırken mahalle ile ilgili Davud Paşa kadı sicillerinden tespit ettiği örneklere dayanarak önemli bilgiler sunmaktadır.

(10)

tekrarlamama ve özgün bir boyut yakalama kaygılarıyla, yangınların yalnızca hikaye ve tasvir edilmesinden özellikle ve mümkün oldukça kaçınılmıştır. Bu da, yangınları adlarıyla veya tarihleriyle aktarmanın ötesinde, etki ve sonuçları ile tespit etmeyi gerekli kılmıştır. Dolayısıyla bu çalışmada özgün bir tahlil ortaya koymak amacıyla, pratikten teoriye doğru bir hat üzerinden yürümek genel prensip olarak alınmıştır.

Üç bölümden oluşan çalışmanın Giriş kısmında, İstanbul eksenli genel bir yangın tarihi verilmeye çalışılmıştır. Osmanlı Devleti’nin yangınlara karşı verdiği tepkilerin işlendiği I. Bölüm’de yangınlar sonrasında şahıslar arasında daha çok hukukun meselesi haline dönüşmüş olan ihtilaf ve anlaşmazlıklar incelenmiştir. II.

Bölüm’de ise yangınlar sonrasında vakıfların durumu ve vakıf yerlerin yeniden inşa çalışmaları ele alınmış, özellikle Osmanlı hukuk tarihinin çetrefil konularından biri olan “icareteyn” uygulamasına dair birtakım soruların cevaplandırılmasına gayret edilmiştir. Tümevarım yöntemi ile olayların teorik çerçevesi sorgulanmış ve özellikle icareteyn-mukataa uygulamasının hukuki süreçleri, aralarındaki farklar, kiracıların yanmış arsalara gösterdiği rağbetin boyutları ve bu rağbet düzeyinin temel sebepleri gibi önemli ayrıntılara bu bölümde yer verilmiştir. Üçüncü ve son bölümde, temeli 1597 yılında atılmış olmasına rağmen inşası ancak 1660 yangını sonrasında tamamlanabilen Eminönü’ndeki Yenicami ve Külliyesi incelenmiştir. Bu bölüm, birtakım nüfus değişimi ve iskân uygulamalarını da beraberinde getiren inşa sürecinin ikinci evresinin karmaşık arkaplanına ışık tutmaktadır.

Gözetilen her türlü özen ve dikkate rağmen, eksiklik ve hatadan uzak olmayan bu çalışmanın, yangın parantezinde Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi hakkında önemli bir boşluğu dolduracağını düşünmekteyiz. Her türlü noksanın mazur görüleceği ümidiyle, ortaya çıkan bu çalışmanın ilgili araştırmacılara faydalı olmasını ve yapılacak daha kapsamlı araştırmalar için en azından bir bağlam oluşturmasını temenni etmekteyiz.

Çalışma sürecinde muhtelif şekillerde yardımlarını gördüğüm Prof. Dr. M.

Çetin Varlık, Prof. Dr. M. Âkif Aydın, Doç. Dr. Fehmi Yılmaz, Talip Mert, Doç.

Dr. Erhan Afyoncu, Prof. Dr. Erol Özvar, Prof. Dr. Ali Akyıldız, Prof. Dr. Tahsin Özcan, Doç. Dr. Nuri Tınaz, Prof. Dr. Kemal Beydilli, Dr. Christopher Ferrard,

(11)

Tuncay Bağla, Prof. Dr. Muzaffer Doğan, Yrd. Doç. Dr. Nazire Karaçay Türkal, Dr. Serdar Genç, Yrd. Doç. Dr. Süleyman Kaya, Dr. Kenji Fujiki, Yrd. Doç. Dr.

Ekrem Tak, Dr. Betül İpşirli Argıt, Ö. Faruk Bahadur, Müslüm İstekli, Durmuş Kandıra, Mustafa Elmalı, Ebubekir Tarhan, Dr. Uğur Demir, Arş. Gör. Fatih Gürcan özellikle İSAM Kütüphanesinin eski-yeni idareci ve çalışanlarından Fatih Çardaklı, M. Birol Ülker, Recep Yılmaz, Cemil Cahit Can ile Ender Boztürk, Oğuz Kallek, Şefik Bilal Çavuşoğlu, Ekrem Arslan, Ali Yücel Yürük, Selahattin Öztürk, Cemal Toksoy, Ahmet Mülayim Var, Nuri Taşkın, Şevki Baykuş, Kasım Karşıgil, Nuray Urkaç Güler, Esra Karayel Muhacir, Neslihan Aracı ve diğer tüm İSAM personeline, ayrıca bu çalışmaya farklı düzeylerde katkı sunan ismini anamadığım herkese içtenlikle teşekkür ederim.

Özellikle yaptığı yapıcı eleştirileriyle tezin olgunlaşmasına katkı veren danışman hocam Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’e teşekkür ederim. Tez sürecinin başından itibaren desteklerini hiç eksiltmeden devam ettirmiş olan hocalarım Prof.

Dr. İsmail E. Erünsal, Mehmet Genç ve Doç. Dr. Bilgin Aydın’a mahsusen şükranlarımı sunarım.

Her daim destek ve dualarını yanımda hissettiğim annem, babam, kardeşlerim, kayınvalide ve kayınpederime teşekkür ederim.

Sevgili Eşim ile oğlumuz Kerem’e, bu çalışma boyunca bana gösterdikleri destek ve anlayış için minnettarım.

30 Aralık 2012, Çengelköy Kenan Yıldız

(12)

ÖZET

Ahşap mimarisiyle tanınmış ve şehir kimliğini oluşturmuş olan İstanbul (sur içi), Osmanlı dönemi boyunca her yüzyılda meydana gelmiş olan küçüklü büyüklü yangınlardan dolayı harap olmuş ve yeniden inşa edilmiştir. Fakat, her ne kadar halkı ve devleti yıllarca maddi zorluklara sokmuş olan bu arızi afet dolayısıyla kârgir yapıya geçme teşebbüslerinde bulunulduysa da, gerek taş malzemenin temin edilmesinin maddi zorlukları, gerekse bu bölgede deprem riskinin büyük olması gibi sebeplerle bu mümkün olmamıştır. Neticede, özellikle mesken ve dükkân mimarisinde XIX. yüzyıla kadar ahşabın hakim konumunda önemli bir değişiklik olmamıştır. Bu da, zaten söndürme tekniklerinin yeterli olmadığı bu çağlarda meydana gelen herhangi bir yangında şehrin önemli ölçüde zarar görmesi sonucunu doğurmuştur.

Yirmiden fazla yangının meydana geldiği XVII. yüzyılda İstanbul’da görülen ve etkileri bakımından diğerlerinden ayrılan iki büyük yangın (1633 ve 1660 yıllarında) vakıf kurumlarına da büyük zararlar vermiştir. Ortaya çıkan olağan üstü şartlar gereği bu kurumların, yerlerini yeniden inşa ettirmeleri, özellikle maddi imkansızlıklar sebebiyle önemli bir sorun olarak idarecileri meşgul etmiştir. Yangın sonrasıda ortaya çıkan arsaların bir kısmı el değiştirirken, bir kısmının önceden sahip olduğu resmi ve hukuki durumu farklılaşmış ve bazıları da muhtelif sebeplerle imar edilemeden onlarca yıl âtıl kalmıştır.

Yapılacak binanın ev veya dükkân olması, maddi getirisi, konumu gibi sebepler, yangın mahallerinin ve arsaların yeni hukuki durumlarının şekillenmesinde birinci derecede etken olmuştur.

(13)

Bilhassa İstanbul’da meydana gelen yangınların en büyüğü olarak da nitelenen 1070/1660 tarihli yangın, şehrin üçte ikisini küle çevirmiş ve yarımadanın gerek nüfus ve gerekse siluet yönünden değişikliğe uğramasında etkili olmuştur. Bu arada yangınlar, şehrin iskân ve nüfus yapısını değiştirecek sonuçlar da doğurmuştur. Bu tür bir örnek Yenicami inşaatı dolayısıyla hatırlanması gereken ve önemli sosyal ve siyasi değişmelere sahne olan Eminönü yerleşim bölgesidir. 1597 yılında Safiye Sultan tarafından başlanmış olmasına rağmen, onun ölmesi ve sonrasında büyük masraflara yol açması dolayısıyla uzunca bir süre devam ettirilememiş olan Eminönü Yenicami inşaatına, söz konusu yangın sonrasında Hatice Turhan Sultan tarafından yeniden başlanmış olması bu değişimi gerekli kılan temel sebeplerden biri, hatta en önemlisidir. Bu amaçla, Turhan Sultan ile Eminönü’ndeki Müslüman vakıfları arasında birçok arsa takasları (istibdal) yapılmıştır. Bundan başka caminin cemaat ihtiyacı sebebiyle, çoğunlukla söz konusu vakıfların kiracıları olarak burada yoğun bir şekilde meskun bulunan Yahudilerin Hasköy ve Balat’a nakledilmeleri sağlanmış ve bunların bıraktıkları yerlere de yeniden inşa sonrasında Müslümanların yerleşmesi önemli bir nüfus politikası olarak uygulanmıştır.

(14)

ABSTRACT

Istanbul (intra-muros), which is well-known with its wooden architecture and created its own city-identity, had been devastated by big and small scales fires that occurred in every century throughout the Ottoman Empire and then reconstructed.

Although it was attempted to transform wooden architecture, which cost financial difficulties to both people and the state, to masonry, it had not happened an important change in residential and commercial architecture until 19th century due to both the financial difficulties to supply stone materials and the high risks in the region. This was also resulted in damaging significant parts of city in any fire occurred in those centuries because of insufficient extinguishing equipments and techniques.

In 17th century, more than twenty fires were occurred in Istanbul, and among them two fires, which took place in 1633 and 1660 respectively, differed from the rest of them in terms of consequences and big damages they gave to the properties of the foundations. Due to the lack of sources and financial deficiencies, to reconstruct and replace these damaged properties took relatively long time and kept the officials busy.

Aftermath of these fires, some of properties and lands were changed hands, some their official and legal statuses were altered from their previous position, and some of them remained inert for various reasons over years.

Particularly, in the 1660 fire which is accepted as the greatest one that took place in Istanbul burned down two third of the city and underwent change in the peninsula in terms of both its population and skyline. Meanwhile, fires also caused significant changes in the settlement and population of city. The construction of New Mosque is a good example for that and it engendered social and political changes in Eminönü area.

(15)

The construction of mosque was initiated by Safiye Sultan in 1597 and upon her death it was interrupted for a long time due to high costs. Aftermath of given fire, Hatice Turhan Sultan ordered to restart the construction of the mosque, and this case was one of fundamental causes for a change. To this end, with Hatice Turhan Sultan, Muslim foundations were swapped with non-Muslims’ properties and lands. In addition to that, to meet the requirement of mosque congregation, the tenants of foundations which were largely Jews moved to Hasköy and Balat, and consequently Muslims were settled down in area where Jews left. This practice showed an important population policy in that era.

(16)

KISALTMALAR

A.DVNS.ŞKT.d. Atik Şikâyet Defteri a.mlf. aynı müellif

AE.SAMD.II Ali Emiri Tasnifi II. Ahmed B Receb

BBY Bilgi ve Belge Yönetimi bk. Bakınız

BOA Başbakanlık Osmanlı Arşivi bs. baskı

BZ Byzantinische Zeitschrift C Cemâziyelâhir

C Cilt

Ca Cemâziyelevvel C.BLD. Cevdet Tasnifi Belediye C.SM. Cevdet Tasnifi Saray çev. çeviren

DBİA Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi DH.MKT. Dahiliye Nezâreti Mektûbî Kalemi

DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi dn. dipnot

DT Doktora Tezi ed. editör

EHM Evkâf-ı Hümâyun Müfettişliği Mahkemesi EI² Encyclopaedia of Islam (New Edition) EJ Encyclopaedia Judaica GDAAD Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi GŞS Galata Şer‘iyye Sicili

haz. Hazırlayan

(17)

HFM Hukuk Fakültesi Mecmuası hk. hüküm

IJMES International Journal of Middle East Studies İA Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi İBB İstanbul Büyükşehir Belediyesi

İE.ML İbnülemin Tasnifi Maliye İFM İktisat Fakültesi Mecmuası İSAM İslâm Araştırmaları Merkezi İŞS İstanbul Şer‘iyye Sicili İTED İslâm Tetkikleri Dergisi İÜ İstanbul Üniversitesi

JQR The Jewish Quarterly Review L Şevval

M Muharrem MAD Maliyeden Müdevver Defter md. madde

MD Mühimme Defteri MÜ Marmara Üniversitesi N Ramazan (Hicrî ay)

OA Osmanlı Araştırmaları Dergisi OSAV Osmanlı Araştırmaları Vakfı PCP Pacific Coast Philology pp. pages R Rebiülâhir Ra Rebiülevvel s. sayfa S Safer S Sayı

SBE Sosyal Bilimler Enstitüsü s.y. sayfa no yok

Ş Şaban (Hicrî ay) ŞS Şer‘iyye Sicili

TAE Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü TALİD Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi TD Tarih Dergisi

TDV Türkiye Diyanet vakfı TK Türk Kültürü Dergisi TM Türkiyat Mecmuası trc. tercüme trns. translation

TSMA Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi

(18)

TTK Türk Tarih Kurumu t.y. Tarih yok U.Ü. Uludağ Üniversitesi ÜŞS Üsküdar Şer‘iyye Sicili vd. ve diğer/leri

VD Vakıflar Dergisi

VGM Vakıflar Genel Müdürlüğü vol. volume

VUM Vakıflar Umum Müdürlüğü yay. haz. yayına hazırlayan

YKY Yapı Kredi Yayınları YLT Yüksek Lisans Tezi Z Zilhicce Za Zilka‘de

(19)
(20)

GİRİŞ

İSTANBUL YANGINLARINA GENEL BİR BAKIŞ

Roma devirlerinden itibaren gözde bir şehir olması ve yoğun nüfusu sebebiyle İstanbul’da meydana gelen yangınların etkileri, şehrin bu konumuyla paralel bir şekilde büyük olmuştur.6 Bu itibarla İstanbul, geçirdiği afetler dolayısıyla da tarihte ayrı ve özel bir yere sahiptir. Osmanlı döneminde yaşanmış gerek arızi gerekse tabii afetler düşünüldüğünde yangınlar ve depremler akla gelen ilk olaylardır. Depremlerin, önüne geçilmesi mümkün olmayan birer “kıyâmet-i suğrâ” (küçük kıyamet) olarak anılması yanında, yangınların da sonuçlarına bakıldığında bu deyimi hak eden bir durumla karşılaşılır. Bunun en açık delili ise, İmparatorluğun metropolü sayılan İstanbul’un tarih boyunca yangın olayını korkutucu bir tehdit unsuru olarak XX.

yüzyılın neredeyse ortalarına kadar bilinçaltında tutmuş olması gösterilebilir.

Osmanlı coğrafyasına yönelen batılı gezginlerin hemen neredeyse hepsinin

6 Kuruluşundan itibaren Osmanlı çağlarına kadar İstanbul’da meydana gelmiş olan afetlere dair Afetlerin Gölgesinde İstanbul: Tarih Boyunca İstanbul ve Çevresini Etkileyen Faktörler başlıklı eser içinde dönemsel olarak ayrılmış çalışmalar bulunmaktadır. Bunların yangınlarla ilgili olan kısımları için bk. Birsel Küçüksipahioğlu, “IV-VII. Yüzyıllarda İstanbul’da Doğal Afetler”, s. 30-36; Ebru Altan, “VIII-XI. Yüzyıllarda İstanbul ve Çevresinde Doğal Afetler”, Afetlerin Gölgesinde İstanbul, s.

54; Muharrem Kesik, “İstanbul’da Doğal Afetler (1100-1250)”, s. 74-78.

(21)

yazdıkları seyahatnamelerinde özellikle de İstanbul kısmında bu konuya özel bir başlık açmaları, söz konusu bilinçaltı hakkında önemli bir gösterge sayılabilir.

Yine bu bilinçaltı dolayısıyladır ki, devlet tarafından “tedbirler” genel başlığı altında uygulamaya konulmak istenen birtakım emir ve kararlar çıkarılmıştır. Bu duruma karşılık Osmanlı toplumunun bir kısmı bu emirlerin gereğine uygun hareket etmişken, bir kısmının da mevcut durumunu değiştirmeyerek zımnen ilahi takdiri kabullenmeyi tercih ettiği söylenebilir.

Genel itibariyle sonuçlara bakıldığında ise, devletin almak istediği tedbirlere karşı halkın gevşek bir tepki gösterdiği dikkati çekmektedir. Diğer yandan, tarih vesikalarında yangınlarla ilgili olarak “bi emrillâhi teâlâ” ve “bi kazâillâhi teâlâ” gibi mütevekkil bir yansımanın görülüyor olması, yangınların psikolojik ve sosyolojik etki yönünden dinî bir veçhesinin bulunduğunu göstermekle birlikte bu durumun, halkın yukarıda ifade olunan tedbirlere duyarsız davranmış olmasına uygun düştüğü söylenebilir.

Bu reflekse bağlı olarak Osmanlı yangınları tarihi, yaşanan sayısız örnekler sebebiyle oldukça ürkünç ve trajik bir yapıya bürünmüştür. Bir bakıma dilden dile, yazıdan yazıya aktarılan adeta folklorik temalı bir anlatı halini aldığı da söylenebilir.7 Genel literatüre bakıldığında yangınların halk tarafından tekerrür etmesi mukadder, geleneksel (devamlılığı olan) ve kaçılamayan bir durum gibi algılandığı düşünülebilir. Örneğin, XVIII. yüzyıl seyyahlarından James Dallaway’in İstanbul’da yangınların oluş aralığını belirtirken söylediği

“yangınlar o kadar sıktır ki, iki ay onsuz geçmez”8 şeklindeki ifadesi, söz konusu afetin beklenmeyen bir şey olmadığını anlatmaktadır. Diğer yandan,

“İstanbul’un yangını, Anadolu’nun salgını”9 şeklinde şöhret bulmuş olan deyim ise, bu felaketin zihinlerdeki yerini halk dili ile anlatmaktadır.

Osmanlı dönemi yangınlarını tulumbacılık öncesi klasik dönem (15-17.

yy), tulumbacılık sonrası ara dönem (18-19 yüzyıllar.) ve itfaiyecilik teşkilatının

7 Zira, yangın söndürme tekniklerinin ve tabii olarak itfaiyeciliğin ilk resmî pratiği sayılan tulumbacılık teşkilatı etrafında gelişmiş olan literatür bu bakımdan oldukça dikkat çekici bir özelliğe sahiptir.

Tulumbacılık konusunnda en tanınmış çalışma R. Ekrem Koçu’ya aittir. Koçu eserinde, yangınları ve tulumbacıları mizahi ve eğlenceli üslubuyla anlatmaktadır. Bk. İstanbul Tulumbacıları, Ana Yay., İstanbul 1981.

8 James Dallaway, Constantinople Ancient and Modern, with Excursions to the Shores and Islands of the Archipelago and to the Troad, London 1797, s. 73.

9 O. Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediye, C 2, İBB Kültür İşleri Daire Başkanlığı, İstanbul 1995, s.

1077; R.E. Koçu, İstanbul Tulumbacıları, s. 13.

(22)

kurulduğu modern dönem (XIX.-XX. yüzyıllar) olarak üç bölüme ayırabiliriz.

Râşid Târihi’nde tulumbacı teşkilatı öncesi için “evâilde harîk vâki‘ oldukda itfâ ve teskînine i‘mâl olunacak âlât ancak kancalara münhasır” olduğu ifade edilmekte ve söz konusu aletlerin binaları yıkmak amacıyla kullanıldığından hareketle, bu metodun yangını söndürmek şöyle dursun aksine artırdığına vurgu yapılmaktadır.10 Yine aynı eserde tulumbanın kullanılmaya başladığı dönem için, “tulumbacılar ihdâs ve tertîb olunduğu günden beri vukû‘ bulan harîkler bi-inâyetillâhi te‘âlâ çendân mütemâdî olmayıp suhûlet üzre zamân-ı yesîrde müntafî olduğu ...” açık olarak belirtilmektedir.11

XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’da görev yapan Hollanda elçisi Ernst Brink’in konu ile ilgili tanıklığı ve aktarımı bu olguyu daha yakından tespit etmemize imkan sunmaktadır:

“İstanbul’da bir yangın olduğunda söndürme işinden yalnızca yeniçeriler sorumludur. Ancak, yeniçeriler yangını su ile söndürmezler, buna karşılık ateşin yayılmasını engellemek için yangının iki tarafında bulunup da henüz ulaşmamış olduğu binaları yıkarlar.”12

XVIII. yüzyılın ilk yarısında yıkma metodunun halen geçerli olduğu dönemin tanıkları tarafından da kaydedilmektedir.13 Yani tulumbacılık öncesi dönemler için, ateşin sirayet etmesi muhtemel ya da kesin olan bölge içerisindeki binaların yıkılması ile yangının etki alanının daraltılması ilk planda düşünülen amaç olarak göze çarpmaktayken, tulumbanın kullanılmaya başladığı sonraki dönemde yangına doğrudan müdahale öne çıkmıştır. Tabii, önceki dönemlerde işlevsellik bakımından tulumbaya kıyasla söndürme aracı olarak düşünülebilecek nispeten gelişmiş bir mekanizmaya sahip herhangi bir aletin

10 Râşid Mehmed Efendi, Târih-i Râşid, C 5, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1282, s. 441.

11 Râşid, Târih, C 5, s. 442. Binaları yıkarak yangının etkisini azaltma yöntemi 17. yüzyılın özellikle ilk yarısında Avrupa’da da geçerli ve yaygın bir uygulama olduğu özellikle zikredilmelidir. Nitekim, 1666 büyük Londra yangınında en etkili yangın söndürme tekniğinin bina tahribi olduğu dönemi ele alan çalışmalarda belirtilmektedir. Bk. E. G. D. Balestracci, “La lotta contro il fuoco (xii-xvi)” in Città e servizi sociali nell’Italia dei secoli xii-xv, dodicesimo convegno di studi (Pistoia 9-12 ottobre 1987) (Pistoia 1990), s. 433-37’den nakleden Rozen & Arbel, “Great Fire in the Metropolis”, s. 136; David A. Weiss, The Great Fire of London, Cumberland Enterprises, Inc., 2. bs., New York 1993, s. 44;

Walter George Bell, The Great Fire of London, Bracken Books, London 1994, s. 139

12 B. J. Slot, “The Fires in Istanbul of 1782 and 1784 According to Maps and Reports by Dutch Diplomatic Representatives”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi (GDAAD), C 4-5 (1975- 1976), İstanbul 1976, s. 48.

13 Joseph Pitton de Turnefort, Relation d’un Voyage du Levant, 3 vols. (Paris, 1717). p. 470’ten nakleden Ebru Boyar and Kate Fleet, A Social History of Ottoman Istanbul, Cambridge University Press, New York 2010, s. 80.

(23)

bulunmayışı ya da balta, kanca ve gerdel (kova)14 gibi bazı basit aletlerin söndürme amacıyla kullanılması, yukarıda ifade edilen yıkma metodunun dönemsel bakımdan geçerliliğini belirleyen bir unsur olarak zikredilebilir.15

Tulumba her ne kadar kullanılmaya başladığı dönemde önemli fayda sağlamış olsa da, ilerleyen dönemde onun da yetersiz kalması kaçınılmaz olmuştur. Bu bağlamda O. N. Ergin’in “tulumbanın ihdâsından sonra yangınlar eksilmedikten mâadâ en büyük yangınlar bilâkis daha sonraları vâki olduğundan tulumbanın fâidesi de mahdud kalmıştır”16 şeklindeki ifadesi ile XIX. yüzyıl seyyahlarından James de Kay’ın söylediği birbirini tamamlar mahiyettedir:

“Türklerin yangını söndürmek için kullandıkları makinaları görünce, her şeyi silip süpüren bu yangına karşı gösterdikleri direnişin zayıf kalmasına şaşırmadık. Motorlar bahçelerimizi sulamakta kullandıklarımızdan büyük değil ... ve aslında yangını söndürmekten ziyade beslemeye ayarlanmış görünüyorlar.”17

Özellikle bu ifadeler Osmanlı’da kullanılan tulumbanın zamanı için yetersizliğini anlatmaya büyük ölçüde yardımcı olmaktadır.

1. YANGINLARIN GENEL OLARAK BİLİNEN SEBEPLERİ Yangınların sebepleri muhteliftir. Bunlar genel olarak ısınma, yemek pişirme ve aydınlatma amacıyla kullanılan malzemeler, özellikle barut gibi ateşe duyarlı maddeler, yıldırım düşmesi, kundaklama, dikkatsizlik, ocak ve baca kurumlarının tutuşması olarak sıralanabilir. Alan darlığı sonucu oluşan nüfus yoğunluğu, binaların birbirine yakınlığı ve hatta yapışık olması şeklinde beliren sık yapılaşma ve sokakların darlığı gibi şehrin mimari durumu gibi sebepler de başlayan yangınların büyümesinde risk unsurlarını teşkil ederler. Diğer taraftan,

14 Saray-ı Âmire’de çıkan yangının söndürülmesi için hazır bulundurulması amacıyla bâbüssaâde ağası tarafından söz konusu aletlerin imalinin istendiği bir belge için bk. BOA, C.SM., no: 115/5779 (15 B 1108).

15 Tulumbacı teşkilatı ile ilgili olarak hazırladığımız bir makale şu sıralarda baskıya hazırlanmaktadır.

Bk. Kenan Yıldız, “Yeni Belgeler Işığında Tulumbacıbaşı Gerçek Davud Ağa ve Tulumbacı Şeritçileri Esnafı”, İsmail E. Erünsal Armağanı, İstanbul 2013.

16 O. N. Ergin, Mecelle, C 2, s. 1098.

17 James Ellsworth De Kay, 1831-1832 Türkiyesi’nden Görünümler, çev. Serpil Atamaz Hazar, ODTÜ Gelişme vakfı, Ankara 2009, s. 65-66.

(24)

fırtına ve rüzgâr gibi doğal hareketlilikleri de söz konusu risk unsurlarına ilâve etmek gerekir.

Her ne kadar devletin her dönemde almaya çalıştığı tedbirler var idiyse de, yangınların verdiği zarar perspektifinden bakıldığında, ya alınan tedbirlerden yeterli bir şekilde sonuç alınamadığı ya da bunların uygulanamamış olduğu söylenebilir. Tabii, baştan başa ahşap yapılaşmanın hakim olduğu İstanbul’un18 kârgir/kâgir19 yapıya geçmesinde yaşanan gecikme ya da ihmal, bu felaketlerin en önemli sebepleri arasında sayılabilir. Şehir dokusuna farklı bir görsellik katması bir yana ahşap yapılaşmanın, özellikle yaşanan yangınlardan dolayı önemli bir problem olarak görülmesi her ne kadar XVI. yüzyıla dayansa da, kârgir yapıya geçiş ve şehrin benzeri afetlerden korunması amacıyla yeniden planlanması ancak XIX. yüzyılda mümkün olabilmiştir.20 Bu gecikmenin sebepleri arasında, coğrafik olarak bu kuşakta yaşanan şiddetli depremler sayılabileceği gibi taş nakliyatı ve işçiliğinin pahalı olması da en az birincisi kadar önemli bir başlık olarak zikredilmelidir. Ayrıca, ahşap yapıların ısınmasının daha kolay ve yeni modifikasyonlara elverişli olması yanında,

18 Fetihten itibaren cami, han, hamam, medrese, mahzen ve bazı paşa sarayları dışında şehir tamamen ahşaptan ibarettir. Bir açıdan bakıldığında ilmin ve dinin kalıcılığı, beşeri hayatın ise geçiciliğini simgelediği tahmin edilen bu tür yapılaşmanın, Osmanlıların hayata bakıç açıları ile de açıklanmaktadır. Bk. M. Cezar, “Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında”, s. 327; Şehrin ahşap oluşu ile ilgili 16. yüzyıl Venedik elçilerinden Marcantonio Barbaro’nun 1 Ekim 1569 tarihli raporundaki ifade şöyledir: “Gerçekten, şehir neredeyse ahşaptan yapılmış gibidir = Truly, one may say that it is almost entirely built of wood.” bk. Rozen & Arbel, “Great Fire in the Metropolis”, s. 155.

19 Kârgir ifadesi, “Taş, tuğla ve kerpiçten yapılmış her tür yapı”yı tanımlamaktadır. Bk. Metin Sözen, Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul 1986, s. 120.

20 Şehrin yeniden planlanması, ahşaptan kârgire geçiş ve bu konu ekseninde devlet tarafından çıkarılan nizamnameler hakkında geniş bilgi için bk. Zeynep Çelik, 19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul, Tarih vakfı Yurt Yay., trc. Selim Deringil, İstanbul 1996, s. 41-67; Osmanlı’daki söz konusu duruma karşılık, 17. yüzyılda Avrupa’daki birçok şehirde olduğu gibi ahşap yapıya sahip Londra’da 1666 yılında çıkan büyük yangın sonrasında uzun süren görüş alış verişleri neticesinde şehir yeniden planlanarak taş yapıya geçiş sağlanmış ve sokak ve cadde düzenlemeleri yapılmıştır. Londra’nın söz konusu yangın sonrası yeniden planlanması konusunda bk. Michael Cooper, A More Beautiful City:

Robert Hooke and the Rebuilding of London After the Great Fire, Sutton Publishing, Phoenix Mill 2003, s. 114-128; Stephen Porter, The Great Fire of London, Sutton Publishing Ltd., Phoenix Mill 1996, s. 92 vd.; M.A.R. Cooper, “Robert Hooke’s Work as Surveyor for the City of London in the Aftermath of the Great Fire. Part Two: Certification of Areas of Ground Taken Away for Streets and Other New Works”, Notes and Records of the Royal Society of London, vol. 52, no. 1 (Jan. 1998), s.

25-38; Ayrıca, 19. yy İstanbul ve Londra’nın şehir planları bakımından yapılmış bir mukayesesi için bk. Şânî-zâde Mehmed ‘Atâ’ullah Efendi, Şânî-zâde Târihi [Osmanlı Tarihi (1223-1237 / 1808- 1821)], C 2, haz. Ziya Yılmazer, Çamlıca Yay., İstanbul 2008, s. 852-53; Diğer yandan, Fransa’da ise 1720 yılında altı gün süren ve Rennes şehrinin üçte ikisini küle çeviren yangın, burada hem yangına karşı mücadelede modern tekniklerin benimsenmesi ve uygulanması hem de şehir planlamacılığında ahşabı terk etme ve mevcut dar sokak ve caddelerin genişletilmesi gibi konularda bir milat teşkil etmiştir. Bk. Johan Goudsblom, Fire and Civilization, s. 148-49; Rozen & Arbel, “Great Fire in the Metropolis”, s. 138.

(25)

meskenlerin afetler sonrasında bir an önce yapılmak mecburiyetinde oluşu da ahşabı cazip kılan ve kârgir yapıya geçmeyi zorlaştıran sebepler arasındadır.21

Kundaklamalar ve dikkatsizlikler yangın sebepleri arasında ilk sıralarda gösterilmektedir. Kundaklamalarda öne çıkanlar ise yönetimden memnun olmayan yeniçerilerdir.22 Süregiden yeniçeri isyanlarının temelinde özellikle para taleplerinin karşılanmaması ya da istedikleri nispette olmamasının yattığı bilinmektedir. Aynı zamanda yangın söndürmeden sorumlu olan yeniçerilerin bu zorlu süreçleri fırsata dönüştürme konusunda çok ileri gittikleri söylenebilir.

Örneğin, Venedik elçisi Marcantonio Barbaro, yeniçerilerin 1569 yılı yangınından sonra kendilerine vaad edilen ödülün verilmemesi sebebiyle devletten intikam almak için bir yangın çıkaracak olmalarından endişe duyulduğunu aktarmaktadır.23 Her ne kadar Barbaro, bu yangının İranlıların birkaç yerden yaptıkları kundaklama neticesinde meydana geldiği şeklinde bir söylenti olduğunu söylese de, bu bilgiyi doğrulatamadığını belirtmektedir.24 Öte yandan, söz konusu yangının yahudiler tarafından çıkarıldığı söylentileri de Venedik sokaklarında yankılanmaktadır.25

1611 yılında Osmanlı nezdinde Hollanda elçisi olarak göreve başlayan Ernst Brinck ise 1613-14 yılları arasında büyük veya küçük toplam yedi yangından bahsetmekte ve bunlar arasında en önemlisi olarak zikrettiği 30 Mayıs 1613 tarihinde çıkan yangını söndürmek yerine, maaşlarının artırılması ve yangın çevresindeki evleri yağmalama iznini isteyen yeniçerilerin isyanına,

21 Helmuth von Moltke (Feldmareşal), Moltke’nin Türkiye Mektupları, çev. Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, İstanbul 1969, s. 78; İlber Ortaylı, İstanbul’dan Sayfalar, 6. bs., İBB, İstanbul 2003, s. 18;

Osmanlıda olduğu gibi Avrupa’da da ahşap yapıya olan bağlılık ve alışkanlığın genel itibariyle zor değiştiği bilinmektedir. Bk. Johan Goudsblom, Fire and Civilization, Penguin Books, London 1994, s.

144-45.

22 Halil İnalcık, “Istanbul”, EI², C 4, s. 237; a.mlf., “İstanbul: Türk Devri”, DİA, C 23, s. 232; Türkkaya Ataöv, “Osmanlı İstanbul’unda Üç Latin Amerikalı”, TTK Belleten, C 70, S 258, Ankara 2006, s. 778;

Ayrıca yangınlarda özellikle hırsızlık için fırsat kollayanların var bulunduğunu gösteren ve bunun için dikkat edilmesi uyarısını içeren bir buyruldu için bk. ÜŞS, 441, 89a/2 (12 L 1169/10 Temmuz 1756).

23 Rozen & Arbel, “Great Fire in the Metropolis”, s. 158; Yeniçeriler için yangının büyük ölçüde atiyye ve ihsan anlamlarına gelmekte olduğunu gösteren bir örneği Naîmâ nakletmektedir. 1043/1633 yılında çıkan Cibali yangınının bir kolunun Üsküplü Camii, Unkapanı ve Zeyrek yokuşuna yönelmesiyle burada bulunan Kurşuncubaşızade Mustafa Paşa Sarayı yanmış ve ateşin, bu sarayın yanında bulunan Pernecioğlu’nun kendi adıyla bilinen sarayına sirayetini engellemeleri için yeniçerilere çok miktarda akçe dağıtmış olması ile “anlar dahi var kuvvetin bâzûya getirip ateş yapışacak saçakları ve tahta bendleri kal‘ ile sarf-ı makdûr etmeleri kader-i makdûra muvâfık” düşmüş ve sarayını yangından kurtarabilmiştir. Fakat, yangın buradan dönerek Atpazarı’na yönelmiştir. Bk. Mustafa Naîmâ, Târih-i Naîmâ, haz. Mehmet İpşirli, C 2, TTK, Ankara 2007, s. 754-55; Atiyye konusunda bazı örnekler için bk. Murat Yıldız, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Bostancı Ocağı, DT, MÜ TAE Tarih Bölümü, İstanbul 2008, s. 102-3, 107, 109-10, 133.

24 Rozen & Arbel, “Great Fire in the Metropolis”, s. 157.

25 B. Arbel, Trading Nations. Jews and Venetians in the Early Modern Eastern Mediterranean, Leiden 1995, p. 63’ten nakleden Rozen & Arbel, “Great Fire in the Metropolis”, s. 151.

(26)

hatta bu isyan esnasında sadrazamı taşla kovalamalarına değinmektedir.26 Osmanlı’daki yeniçeriler gibi Eski Roma’da da yangınları söndürmekle görevli gece bekçileri ve askerlerin bulunduğu ve bunlardan bazılarının muhtelif sebeplerle zaman zaman yangınları söndürmek yerine daha da alevlendirmiş oldukları27 dikkate alındığında yangınların, siyasi olarak netice almada doğrudan etkisi olan birer enstrüman ya da tehdit unsuru olarak kullanıldığı söylenebilir. Zira, kimi yangınlar sonrasında yeniçerilerin istekleri doğrultusunda sadrazamların ya da yeniçeri ağalarının görevlerinden alındıkları, hatta bazen idam edildikleri dahi vaki olmuştur.

Diğer yandan yangın gibi büyük afetlerin, alış verişe hile karıştırılması, günahın artması gibi ahlâki zaafiyetlerin bir karşılığı olarak düşünüldüğü de bir gerçektir.28

2. FETİHTEN 17. YÜZYIL SONUNA KADAR İSTANBUL YANGINLARI

Bilindiği gibi fetihle birlikte İstanbul’u “şenlendirmek” amacıyla zorunlu bir iskân politikası uygulanmıştır. Fatih’in, fetihten hemen sonra nüfusun artırılması bağlamında uyguladığı politikalar muhtelif olmakla birlikte, İstanbul’a Müslüman, Hıristiyan ve özellikle Yahudilerden oluşan birçok unsuru sürgün adı altında Anadolu ve Rumeli’den getirtmek için fermanlar çıkardığı bilinmektedir. Hatta, Fatih tarafından fetihten sonra ganimet olarak şahsına kalan esirlerin bir kısmının serbest bırakılarak Haliç kıyılarına yerleştirilmesi ve fidyesini veren diğer esirlerin bir süreliğine vergiden muaf tutularak şehirde kalmalarına izin verilmesi, bu politikanın boyutlarını göstermesi bakımından önemlidir.29

26 B. J. Slot, “The Fires in Istanbul of 1782 and 1784”, s. 47-48.

27 Cassius Dio, Roman History, 62, ch. 16-18’den nakleden Rozen & Arbel, “Great Fire in the Metropolis”, s. 137.

28 Mehmed Halife, Târih-i Gılmânî, s. 66-67; Derviş Efendi-zâde Derviş Mustafa Efendi, 1782 Yılı Yangınları, yay. haz. Hüsamettin Aksu, İletişim Yay., İstanbul 1994, s. 50.

29 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C 1, haz. O. Şâik Gökyay, YKY, İstanbul 1996, s. 45-46; Ali Saim Ülgen, Fatih Devrinde İstanbul 1453-1481: Haritası, İzahatı, İndeksler, Vakıflar Umum Müdürlüğü (VUM), Ankara 1939, s. 18; Halil İnalcık, “Istanbul”, EI², C 4, s. 225; a.mlf., “İstanbul”, DİA, C 23, s.

221; a.mlf., “Istanbul”, Historic Cities of the Islamic World, ed. C. Edmund Bosworth, Brill, Leiden - Boston 2007, s. 184; a.mlf., Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi Cilt 1: 1300- 1600, çev. Halil Berktay, Eren yay., İstanbul 2000, s. 69; Robert Mantran, “Foreign Merchants and the Minorities in Istanbul during the Sixteenth and Seventeenth Centuries”, Christians and Jews in the Ottoman Empire: The Functioning of a Plural Society, ed. Benjamin Braude and Bernard Lewis, C 1,

(27)

Bunlar arasında yer alan Balkan Yahudilerinin neredeyse tamamının ekonomiyi canlandırmak üzere zorunlu olarak göç ettirilerek İstanbul’da iskân edildikleri bilinmektedir. Ve bu nakilden dolayıdır ki, Bizans dönemindeki Yahudi cemaatlerinin yerleşim haritaları büyük ölçüde değişmiş,30 hatta Bernard Lewis’in ifadesine bakılırsa Anadolu ve Balkanlar’da tek bir Yahudi dahi kalmamıştır.31

Bu nüfus politikası dolayısıyla İstanbul’da önemli ölçüde bir şenlenme ve imar dönemi yaşanmış, bu da tabii olarak nüfus yoğunlaşmasını beraberinde getirmiştir. Zaten dar olan yerleşme alanı gittikçe büzüşerek sur içi İstanbul’unu aşmak suretiyle yarımadanın tamamı ile Galata, Eyüb gibi merkezlerde büyük bir nüfus toplanması yaşanmıştır. Bundan dolayı, söz konusu bu duruma paralel olarak zamanla yangınların önemli sebeplerinden biri olan sık yapılaşma oluşmuş ve belirtilen durum günümüze kadar bu şekilde gelmiştir.32 Bu bakımdan aşağıda özet olarak değinilecek olan büyük yangınların önemli bir kısmının nüfusun en yoğun yaşadığı ve sokaklarının çok dar olduğu yerlerden biri olan Yahudi mahallesi olarak bilinen Cuhud kapısından başlamış olduğunu vurgulamak gerekir.

Osmanlı dönemi İstanbul’unun gördügü en eski yangının tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, XV. yüzyıla ait bir belgeye göre Fatih Camii çevresinde çıkmış olan bir yangında Sultanpazarı’nda bulunan birçok dükkânın yandığı anlaşılmaktadır.33 Bu tarihten itibaren İstanbul hemen her yüzyılda ihrâk-ı kebîr, harîk-i ekber, harîk-i kebîr olarak adlandırılan birden fazla büyük yangınla karşı karşıya kalmıştır. Sayısız yangının meydana geldiği İstanbul, adının yanında yer edinen “yangınları” tamlaması ile adeta bütünleşmiştir.

Nitekim, “eğer İstanbul’da yangınlar olmasaydı tüm kapı eşikleri altınla

Holmes & Meier Publishers, New York - London 1982, s. 128; Minna Rozen, İstanbul Yahudi Cemaati’nin Tarihi (1453-1566), çev. Serpil Çağlayan, Türkiye İş Bankası yay., İstanbul 2010, s. 45-

30 Minna 46. Rozen, İstanbul Yahudi Cemaati, çev. Serpil Çağlayan, s. 46.

31 Bernard Lewis, İslam Dünyasında Yahudiler, çev. Bahadır Sina Şener, İmge Yay., İstanbul 1996, s.

141-143.

32 James Dallaway, Constantinople Ancient and Modern, s. 73-74; O. N. Ergin, Mecelle, C 2, s. 1077.

Ayrıca, Şânî-zâde Mehmed Atâ’ullah da eserinde Roma, Viyana, Paris ve Londra’daki sokak ve mahalle planlarının gayet muntazam ve özellikle Londra’daki yapılaşmanın parseller şeklinde olduğu ve birbirlerinden cadde ve sokaklar ile ayrıldığından bahisle, buralarda çok nadir yangın olduğunu ve bu durumlarda da zararın pek cüzi kaldığını ifade ederek İstanbul’daki sık yapılaşmanın tehlikelerini dile getirmektedir. bk. Şânî-zâde Târihi, C 2, s. 852-53.

33 TSMA, E.11477’den nakleden M. Cezar, “Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında”, s. 328.

(28)

dolardı”34 cümlesinin yaygın ve yerleşmiş bir hal almış olması, İstanbul’un yangın tarihini anlamlı bir şekilde özetlemektedir. Selâniki Mustafa Efendi’nin 1563-1600 yılları arasında otuz yedi yıllık süreçte kaydetmiş olduğu yangınların sayısının on yedi olması, bu veciz ifadeyi geçerli kılan somut bir delil olarak okunabilir.35

Bilindiği gibi sadrazam ve yeniçeri ağası yangın söndürme işine nezaret ederek, çalışmaların ciddiyetle yürütülmesini sağlarlardı. Yeniçerileri şevke getirmek maksadıyla padişahların da zaman zaman yangın mahalline intikal ettikleri vakidir.

XVII. yüzyılın ikinci yarısında ise İstanbul’da on civarında yangın meydana gelmiştir. Bunlar arasında gerek sosyo-ekonomik ve gerekse sosyo- politik sonuçları bakımından en çok dikkati çekenlerden biri Galata’da diğeri ise İstanbul’da çıkmıştır. Söz konusu yangınlara burada önemlerinden dolayı ayrı birer başlık altında değinilmiş ve yüzyıl içerisinde meydana gelmiş diğer yangınlar, birbirlerinden ayrılan özellikleri esas alınmak suretiyle belirli tasniflere bağlı olarak değerlendirilmiştir.

2.1. 1660 Galata Yangını

Karaköy kapısında Şaban ayının başlarına denk düşen 1070 (Nisan 1660) tarihli yangın Galata’nın yaklaşık olarak dörtte üçü kadarına büyük zarar vermiş ve bölgedeki evlerle birlikte birçok kilise yok olmuştur.36 Eremya Çelebi Kömürciyan bu yangında Rumlara ait dört ve Frenklere ait yedi kilisenin yandığını bildirmektedir.37 Hrand D. Andreasyan’ın adlarını verdiği kiliseler

34 Philip Mansel, Constantinople: City of the World’s Desire, 1453-1924, John Murray Publishers, London 1995, s. 224.

35 Söz konusu dönem yangınlarının rakamsal olarak tespiti için bk. Rozen & Arbel, “Great Fire in the Metropolis”, s. 134.

36 Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, Silahdar Tarihi, C 1, Türk Tarih Encümeni Külliyatı, İstanbul 1928, s. 182; Tarih-i Nihâdî (152b-233a) (transkripsiyon ve değerlendirme), haz. Hande Nalan Özkasap, MÜ. TAE Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, YLT, İstanbul 2004, s. 46; P. Ğ. İncicyan, XVIII. Asırda İstanbul, tercüme ve notlar: Hrand D. Andreasyan, Baha Matbaası, 2. bs., İstanbul 1976, s. 84-85, Andreasyan’ın notları no: 147; Kevork Pamukciyan, “Eremya Çelebi’ye Göre İstanbul’un 1660 Yangını”, İstanbul Yazıları içinde, haz. Osman Köker, Aras Yay., İstanbul 2002, s. 102-103; 17.

yüzyılda 3 cami ve 2 sinagogun bulunduğu Galata’da Latinlere ait 5, Ermenilere ait 3 ve Rumlara ait çok miktarda kilise bulunduğu bilinmektedir. Bk. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C 1, s. 183; Robert Mantran, “Foreign Merchants and the Minorities”, s. 129.

37 Eremya Çelebi Kömürciyan, İstanbul Tarihi: XVII. Asırda İstanbul, tercüme ve tahşiye eden Hrand D.

Andreasyan, s. 223, Andreasyan’ın 31 nolu notu; İncicyan, XVIII. Asırda İstanbul, tercüme ve notlar:

Hrand D. Andreasyan, s. 84-85, Andreasyan’ın notları no: 147.

(29)

şunlardır: St. François, St. Pierre, St. Sebastien, St. Jean-Baptiste, Ste. Marie des Drapiers ve St. François de Constantinople.38

Buna karşılık, İstanbul sicillerinde yer alan ilgili hüccetler, bu rakamın daha fazla olması gerektiğini düşündürmektedir. Şöyle ki, söz konusu sicil kayıtlarında Hızırilyas, Aya Petro, Taşbozoyanlı, Aya Hristoti, Aya Yorgi, Büyük Kilise, Sakira Françeşko, Santa Ana, Ayayani kiliselerinin isimleri geçmekte olup, yanan bu kiliselerden kalan arsaların kamulaştırıldıktan sonra kilise yapılmamak şartıyla devlet tarafından muhtelif şahıslara satıldığı görülmektedir.39 Bu bilgiler, yanmış kilise sayısının Eremya Çelebi’nin verdiğinden daha da yukarılarda olduğunu düşündürmektedir.

2.2. 1660 Büyük İstanbul Yangını

Hemen tüm kaynaklarda harîk-i kebîr, harîk-i ekber, harîk-i gâlib, ihrâk-ı azîm şeklinde adlandırılan 16 Zilkade 1070/24 Temmuz 1660 tarihli yangın, bu zamana kadar İstanbul’un görmüş olduğu yangınlar arasında en büyüğü olarak anılır.40 Kroniklerde anlatıldığına göre çıktığı yer, daha önceki birçok yangının da başlangıç noktası olan Odunkapısı’dır.41 İkindi vaktinde çıkan yangına Mehmed Halife’nin bildirdiğine göre Ayazmakapısı’nda Ahi Çelebi Camii’nin yakınlarında, kale dışında tütün içen birinin dikkatsizliği sebep olmuştur.42 Buradaki bir sandıkçı dükkânından başlayan yangın, rüzgârın etkisi ile çok hızlı bir şekilde Unkapanı’nda sur içindeki keresteci dükkânlarına, oradan Ağakapısı,

38 Kömürciyan, İstanbul Tarihi: XVII. Asırda İstanbul, tercüme ve tahşiye eden Hrand D. Andreasyan, s.

223-226’da Andreasyan’ın notları.

39 Zikri geçen kayıtlar III. Bölüm’de daha geniş olarak ele alınacaktır. Burada bu bilgilerin yer aldığı hüccetlere toplu olarak atıf yapılmıştır. Kayıtlar için bk. İstanbul Şer‘iyye Sicili (İŞS), 9, 86b/2 (17 Z 1071/13 Ağustos 1661), 96b/3 (21 Z 1071/17 Ağustos 1661), 96b/4 (21 Z 1071/17 Ağustos 1661), 97a/1-2 (21 Z 1071/17 Ağustos 1661), 140b/1 (25 M 1072/20 Eylül 1661), 140b/3 (21 M 1072/16 Eylül 1661), 247b/1 (28 Ca 1072/19 Ocak 1662), 253b/2 (10 C 1072/31 Ocak 1662).

40 Kevork Pamukciyan, “Eremya Çelebi Kömürciyan’ın 1660 İstanbul Yangını Hakkındaki Eseri”, İstanbul Yazıları içinde, haz. Osman Köker, Aras Yay., İstanbul 2002, s. 89.

41 Kroniklerde yangının başladığı nokta olarak iki yerin adı geçmektedir. Bunlardan biri Odun kapısı, diğeri Ayazma kapısıdır. Bu iki kapının birbirine çok yakın olması, aralarında keresteci dükkânlarının bulunuyor olması ve yangının Ahi Çelebi Camii civarındaki bir sandıkçı dükkânından başladığı bilgileri bir araya getirildiğinde, söz konusu kapıların ortalarına denk düşen bir yerden başlamış olması ihtimali güçlenir. Kapıların birbirine yakınlığı ve keresteci dükkânları hakkında, 1660 yangınından bir yüzyıl sonrasına şahitlik etmesi bakımından bk. Sarkis Sarraf Hovhannesyan, Payitaht İstanbul’un Tarihçesi, çev. Elmon Hançer, Tarih Vakfı Yurt yay., 2. bs., İstanbul 1997, s. 17; Ayrıca, benzeri bir tartışmayı yaparak yangının başlangıç noktası hakkındaki ihtilafa Kevork Pamukciyan da değinmiş ve yangının adı geçen iki kapının ortalarında bir yerden çıktığına kanaat getirmiştir. Bk.

“İstanbul’da 1660 Yangını Hakkında Yeni Vesikalar”, İstanbul Yazıları içinde, haz. Osman Köker, s.

42 Mehmed 91. Halife, Târih-i Gılmânî, Orhaniye Matbaası, İstanbul 1340, s. 67-68.

(30)

Süleymaniye, Eski saray, Bayezid ve Sultan Mehmed (Fatih) semtine, bir koldan Yeniçeri odaları, Molla Gürani ve Davutpaşa’ya, bir koldan Tahtakale, bölgedeki Yahudi mahalleleri, Kapalıçarşı çevresi, Mahmud Paşa ve Hocapaşa’ya ve bir koldan da At Meydanı, Kadırga limanı, Kumkapı, Nişancı ve Samatya’ya kadar uzanmıştır.43

Yangının çıktığı ilk anda derhal müdahale edilmiş olmasına rağmen, şiddetli rüzgâr dolayısıyla yangın çok çabuk bir şekilde yayılmıştır. Toplam kırk dokuz saat süren44 ve şehrin üçte ikisini küle çeviren yangının bilançosu da büyük olmuştur. Çok miktarda ev harap olmuş,45 iki bin yedi yüz ilâ dört bin civarında insan ölmüş, yüz yirmi saray ve konak, kırk hamam, üç yüz altmış cami ve mescit, yüzden fazla mahzen, birçok medrese, tekke ve kilise yanmıştır.46 Eremya Çelebi’nin verdiği bilgiler zikredilen kroniklerden biraz farklıdır:

“Ermenilerden, Musevilerden ve Rumlardan hayatını kaybedenlerin sayısı az olmuştur. Türklerinki ise yaklaşık üç bine yükselmiştir. 18 çarşıdan 13’ü yanıp, ancak 5’i kalmıştır. 45 büyük fırın, beygirle çalışan 200 değirmen, 90 erkek ve kadın hamamı, birçok saray, ev ve köşk, mektep, medrese; 1000 mescit ve 70 cami, birçok Mevlevi tekkesi, sayısız türbe, sebilhane, çeşme, Ermenilerin ve Rumların dokuz Kilisesi, Bizans zamanından kalma birçok ayazma, 36 Musevi sinagogu, vezirlerle şehzadelerin konakları ve köşkleri harap olmuştur.”47

Bu yangının dehşetli boyutlarını göstermesi bakımından Mehmed Halife’nin şu ifadesi dikkat çekicidir:

“… Eskisaray kurbunda Kebecihanı demekle ma‘rûf bir han var idi bundan evvel ne kadar yangın olduysa ana âteş zarar etmemişdir, bu def‘a

43 Abdurrahman Abdi Paşa, Vekâyi‘-nâme (Osmanlı Târihi 1648-1682 Tahlil ve Metin Tenkidi), haz.

Fahri Ç. Derin, Çamlıca, İstanbul 2008, s. 142-143; Silahdar Tarihi, C 1, s. 183-184; Mehmed Halife, Târih-i Gılmânî, s. 67; Kevork Pamukciyan, “Eremya Çelebi’ye Göre İstanbul’un 1660 Yangını”, s.

102-103, 105.

44 Kaynaklarda saat olarak tam bir birlik olmamakla beraber, kırk ilâ kırk dokuz rakamları zikredilir.

Örneğin Eremya Çelebi, toplam kırk iki saat sürdüğünü söylerken (Kevork Pamukciyan, “Eremya Çelebi’ye Göre İstanbul’un 1660 Yangını”, s. 106), Abdi Paşa (bk. Vekâyi‘-nâme, s. 143) ile Defterdar Sarı Mehmed Paşa (Zübde-i Vekayiât: Tahlil ve Metin (1066-1116 / 1656-1704), haz. Abdülkadir Özcan, TTK, Ankara 1995, s. 5); Silahdar (Silahdar Tarihi, C 1, s. 184) 49 saat sürdüğü bilgisini aktarırlar; Mehmed Halife ise yangının Cumartesi saat 5’te başlayıp Pazartesi 7’de bittiğini belirtmektedir ki bu da 50 saatlik bir zaman dilimini ifade eder (bk. M. Halife, Târih-i Gılmânî, s. 68).

45 Kayıtlarda yanmış evlerin sayısı 280.000 olarak zikredilse de bu rakamın çok abartılı olduğunda şüphe yoktur. Bk. Abdi Paşa, Vekâyi‘-nâme, haz. Fahri Ç. Derin, s. 142-143; Silahdar Tarihi, C 1, s. 184.

46 Mehmed Halife, Târih-i Gılmânî, s. 69; A.M. Schneider, “Brande in Konstantinopel”, BZ, C 41, s. 394

47 Kevork Pamukciyan, “Eremya Çelebi’ye Göre İstanbul’un 1660 Yangını”, s. 106.

Referanslar

Benzer Belgeler

Seyahat acentelerinin, bir paket program dahilinde, genellikle yüksek sezon olarak adlandırılan dönemlerde, (örneğin Marmaris için mayıs-eylül, Uludağ için

 Lifi alındıktan sonra geriye kalan sapı; selüloz endüstrisinde, kağıt yapımında ve yakacak olarak kullanılır..  Tohumu kavrularak çerez

Lilliput İmparatoru Golbasto Momaren Evlame Gurdilo Shefin Mully Ully Gue. Hannover Hanedanlığına mensup olan İngiltere Kralı

• Alternatif olarak lamba, lezyonlu bölgelerden pensle toplanmış kıl örnekleri veya deri kazıntılarının incelenmesinde de kullanılmaktadır..

Teorem : Düzlemde verilen bir do¤rudan eflit uzakl›kta bulunan noktalar›n geometrik yeri, bu do¤runun farkl› taraf›nda bulunan birbirine paralel olan iki do¤rudur.. A ve

Bekler açık alevli, direkt yakma için çe itli alev ekillerinde Cr-Ni veya SiC alev borulu, özel bekta lı veya reküperatif yakıcı olarak üretilirler. Yüzeysel alevli

[r]

Ülkenin nüfusun olaylarını, göç olgusu, doğum ve ölüm oranlarının inceleyen nüfus