• Sonuç bulunamadı

İCARETEYN: VAKFA DÖNÜK VAKIF - ŞAHIS ORTAKLIĞI

I. BÖLÜM

2. İCARETEYN: VAKFA DÖNÜK VAKIF - ŞAHIS ORTAKLIĞI

icareteynli ve mukâtaalı olmak üzere üç şekilde kiralanmaktadır.442 Bunlardan birincisi İslâm hukuk tarihinde yeri olan bir uygulama olmakla birlikte, diğerleri ihtiyaçlar nispetinde pragmatik olarak uygulamaya konmuş formüllerdir.443 Dile getirilenler içinde icâre-i vâhide uygulaması kadim ve fakihler nezdinde en muteber olanıdır. Bu uygulama çerçevesinde mütevelli, vakfa ait bir yerin tasarruf hakkını belli bir bedel karşılığında kiralanacak yerin türüne göre bir yıllığına veya üç yılı geçmeyecek şekilde talip olan kişiye kiralamaktadır. Buna göre, ev ve dükkân gibi çatısı olan yerlerde (müsakkafât) bu süre en fazla bir yılla sınırlı iken, çiftlik ve arazi gibi çatısı olmayan yerlerde (müstagallât) üç senedir.444 Fakat, bu tür kiralamada ilk zamanlar müstecirin tasarruf ettiği yeri başkasına devretme (ferağ-tefviz), miras bırakma (intikâl) gibi hakları bulunmadığı gibi, ölümüyle birlikte kira sözleşmesi sona ererdi.445

İcareteyn, kelime olarak “iki kira” ya da “iki kiralı”446 anlamlarına gelmektedir. Istılah karşılığı ise, bir binanın kıymetine yakın bir meblağın bir defaya mahsus olmak üzere icâre-i mu‘accele adıyla peşin olarak kiracı tarafından vakfa ödenmesi ve günlük, aylık veya yıllık olarak belirlenen icâre-i

müeccele adıyla ödenen bir meblağ karşılığında vakfa ait yerin (arazi, bina,

442 M. Âkif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, s. 274-278; Nazif Öztürk, Menşe’i ve Tarihî Gelişimi Açısından Vakıflar, VGM, Ankara 1983, s. 104-116; Mehmet İpşirli, “Arşiv Belgelerine Göre İstanbul Vakıf Evleri”, Tarih Boyunca İstanbul Semineri: Bildiriler (29 Mayıs - 1 Haziran 1988), İstanbul 1989, s. 186; Ahmet Akgündüz, “İcâreteyn”, DİA, C 21, s. 389-390.

443 Çokça atıf yapılmasına ve literatürdeki yaygın kullanılışına rağmen üzerinde derin sorular barındıran bir konu olarak icareteyn sisteminin hangi kurallarla çevrili olduğunun henüz tam olarak bilinmediğinin altını özellikle çizmek gerekir. Şöyle ki, bir yerin icareteyn ile kiralanmış olması yukarıda da değinildiği şekilde yalnız süresi yani süresizliği yönünden değil, hukuki, sosyal ve ekonomik arka planı bakımından da incelenmeye değer bir konudur. Bu itibarla, özellikle yangın ve benzeri afetlerden sonraki kiralamalarda kiracının vakfa tevdi ettiği herhangi bir meblağ söz konusu mudur ya da bina yapımı için harcanan meblağ, kiralama akdinin ıstılah karşığı olarak yalnızca iki kiradan birincisini yani mu‘acceleyi ihata eden özel bir masrafı mı tanımlamaktadır? Bu gibi sorular, maalesef literatürde açıklık kazandırılmış mevzular değildir. Bu itibarla, burada değinilecek örnekler, biraz da icareteyn konusunun tümevarım/endüksiyon yöntemi ile anlaşılmaya çalışılması amacına matuf olacaktır.

444 Ömer Hilmi Efendi, İthâf’ül-Ahlâf fî Ahkâm-il Evkâf, VGM Yay., Ankara 1977, s. 79; Ebul Ula Mardin, Toprak Hukuku Dersleri, İstanbul 1947, s. 58; M. Âkif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, s. 274; Murat Beyaztaş, İslam Hukukunda Vakıf Gayri Menkullerinin Kiraya Verilmesi Usulleri ve İcâreteyn, Basılmamış YLT, MÜ SBE, İstanbul 2001, s. 31.

445 Ali Himmet Berki, Vakıflar, 2. bs., Aydınlık Basımevi, İstanbul 1946, s. 33; M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C 2, MEB, İstanbul 1993, s. 16.

446 Ş. Sâmi, Kâmus-ı Türkî, İkdam Matbaası, Dersaâdet 1317, s. 72; M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C 2, MEB, İstanbul 1993, s. 17; Fehmi Yılmaz, Osmanlı Tarih Sözlüğü, Gökkubbe, İstanbul 2010, s. 266.

dükkân vd.) kiralanması anlamındadır.447 Bu uygulamanın temelini “icâre-i tavîle” olarak kabul görmüş olan, uzun süreli kiralama pratiği oluşturmaktadır. Bu tanım, icâreteyn ve mukataanın anlaşılır bir özeti mahiyetindedir. Zira, icâreteynin tek kiralı (icâre-i vâhide) uygulamaya göre en önemli farkı ancak bu şekilde açıklanabilir. Yani icâre-i tavîle, kiralama bakımından sadece bir zaman tanımını ifade etmesine karşılık, hukuken kiralama türü kapsamında sayılmaz. Vakıfların öncelikle icâre-i tavîle, sonrasında ise icareteyn yolunu tercih etmelerinin ardındaki temel sebep, vakıf bütçelerinin yangınlar sonrasında yeniden inşa için genellikle yeterli gelmiyor oluşudur. Yangınlarla ilgili olarak kadı sicillerinde rastlanan belgelerde de bu konu, oldukça açık olarak görülmektedir.

Fuad Köprülü, bu uygulamanın Osmanlı’ya has bir pratik olarak gelişmediği, fakat farklı İslâm memleketlerinde değişik isimlerle aynı amacı güden benzer uygulamaların görüldüğünü belirtmekle birlikte,448 icareteyn konusu ile ilgili olarak ayrıca şu tespitte bulunmaktadır:

“Yangınlar veya sâir birtakım sebeplerle artık vakfa varidat getirmek kabiliyetini kaybetmiş emlâk ve arâzîden istifadeyi te’min eden ve gayede müşterek olmakla beraber şeklen birbirinden farklı bulunan bu akidler, hakikatte birer hiyle-i şer’iye yâni hukûkî çareler gibi telâkki olunabilir.

İcâreretyn usûlünü Osmanlı hukukçularının hayatın dinamizmine uymak

maksadiyle îcad ettiklerini prof. Esad Arsebük söylemektedir”449

İcâreteyn uygulamasının başlangıç tarihi konusunda farklı görüşler söz konusudur. Örneğin Ömer Hilmi Efendi, 1020/1611 tarihini ileri sürerken,450

Nazif Öztürk’ün tespitine göre bu uygulama 1000/1591 tarihinden önce de mevcuttur.451 F. Köprülü ve B. Yediyıldız, her ne kadar tarih bildirmeseler de, XVI. yüzyılı başlangıç dönemi olarak kabul ederler.452 Bülent Köprülü’nün

447 Ali Himmet Berki, Vakıflar, s. 34; Akgündüz, “İcâreteyn”, DİA, s. 390; Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, 2. bs., OSAV, İstanbul 1996, s. 453; Fehmi Yılmaz, Osmanlı Tarih Sözlüğü, s. 266.

448 Fuad Köprülü, “Vakıf Müessesesinin”, VD, C II, s. 31; İlginç bir yaşanmışlık olarak Osmanlı’daki icareteyn usulünün bir benzeri uygulamanın Londra’da 1666 yangınından sonra icra edildiği görülmektedir. Şöyle ki, yanmış binaları yeniden inşa etmeleri karşılığında bu binalar, düşük ücretli ve uzun süreli olarak oturma garantisi ile yaptıran kişilere kiralanmıştır. Bk. Stephen Porter, The Great Fire of London, s. 116-117

449 Fuad Köprülü, “Vakıf Müessesesinin”, VD, C II, s. 31.

450 Ömer Hilmi, İthâf’ül-Ahlâf, s. 54; Berki, Vakıflar, s. 34-35.

451 Ahmet Akgündüz, “İcâreteyn”, DİA, s. 389; Nazif Öztürk, Menşe’i ve Tarihî Gelişimi Açısından Vakıflar, s. 111.

452 Fuad Köprülü, “Vakıf Müessesesinin”, VD, C II, s. 31; Bahaeddin Yediyıldız, “Vakıf”, İA, C 13, s. 158.

tespiti ise, icareteynin 941/1534’ten sonra ortaya çıktığı şeklindedir.453

Düstur’da yer alan nizamnamedeki bilgi, B. Köprülü’nün tespiti ile paralel olup,

söz konusu uygulamanın Kanuni döneminde başladığı ifade olunmaktadır.454 Her ne kadar başlangıç tarihi kesin olarak bilinmese de, en azından XVI. yüzyılda uygulandığı konusunda şüphe yoktur. Örneğin, Evkaf-ı Hümayun Müfettişliği mahkemesine ait 6 nolu sicilde, 1018/1609 yılına ait icareteyn hüccetleri oldukça fazladır.455 Üsküdar mahkemesine ait bir sicilde ise, icareteynle ilgili 1000/1591 yılına ait bir kayıt bulunmaktadır.456

Yangın veya diğer afetlerde harap olan vakıf binalarının yeniden inşası için vakıfların bütçeleri genellikle yetersiz kalmaktaydı. Bu şartlarda binaların yeniden hayat bulması için icâre-i vâhide uygulaması, hem vakıf hem de kiracı açısından pek cazip bir yol olmadığından dolayı bu sorunu aşmak üzere farklı bir yol izlenmiş ve vakıfların varlıklarını sürdürebilmeleri için, icâre-i tavîle uygulaması temel alınarak icareteyn usulü Osmanlı hukukçuları tarafından yürürlüğe konmuş ve benimsenmiştir.457

Önemli bir hukuki pratik olarak icareteyn, yangınların yol açtığı zarar yükünü bir ölçüde hafifleten bir yöntem olarak söz konusu afet ile anılır hale gelmiş olmakla beraber, icareteynin mütevelli ya da vakfedenin keyfiyet kullanarak belirlediği bir formül olmadığını özellikle vurgulamak gerekir. Zira, icareteynin uygulanması için hukuki açıdan aranan birtakım temel şartlar söz konusudur. Bunlar sırasıyla aşağıdaki şekildedir:

1. Müsakkafatın harap (yanmış, yıkılmış) olması,

2. Tamir veya yeniden inşa için vakıfta yeterli bütçe bulunmaması, 3. Kiraya mahsuben binayı tamir edip icâre-i vahideli olarak kiralayacak

talibin çıkmamış olması,

4. İcareteynin vakfa enfa‘ (faydalı) olması.458

453 Bülent Köprülü, “Evvelki Hukukumuzda Vakıf Nev'iyetleri ve İcareteynli Vakıflar”, İÜ Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 18, Sayı 1-2, 1952, s. 218.

454 Düstur (1. Tertip), 1. Kısım, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1289, s. 232; Ayrıca, Fuad Köprülü de,

455 EHM ŞS, 6, 2b-3a ve devamında yer alan hüccetler (1000-1039/1591-1630).

456 ÜŞS, 84, 117a/1 (16 Ra 1000/1 Ocak 1592).

457 Ömer Hilmi Efendi, İthâf’ül-Ahlâf, s. 54; Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf, s. 454; Vakıflarda icareteyn ve mukataa uygulamasını fetva örneklerine dayalı olarak 17 ve 19. yüzyıllar arasında mukayeseli olarak değerlendiren bir çalışma için bk. Eda Güçlü, The Transformation of Waqf Property in the Nineteenth Century Ottoman Empire, Basılmamış YLT, Sabancı Üniversitesi Tarih Bölümü, İstanbul 2009.

Bu şartlara ayrıca mütevellinin yeniden inşa için vereceği izin ve kadının onayı maddelerini de eklemek gerekmektedir.459 Zira, mütevellilerin herhangi bir inşaata teşebbüs etmeleri halinde bu, kadı iznine tabi idi.460 Binalar, ancak bu aşamalardan sonra yeniden yapılabilmekte ve söz konusu inşa faaliyetine başlamak üzere arsalar, icareteyn ile müzayedeye arz olunabilmekteydi.461

İcareteyn uygulamasında, bina bedeline yakın olan ve muaccele (peşin) olarak alınan parayla, yanmış vakıf binası yeniden yaptırılır ve binanın tasarruf ve intifa hakkı süresiz olarak muacceleyi ödeyen kişinin olur. Ayrıca, müsakkafâtın ferağı ve miras yolu ile intikali de yine mutasarrıfın hakkıdır. Bu intikal hakkı, uygulamanın ilk zamanlarından itibaren uzunca bir dönem sadece çocukları kapsamaktayken, 1284/1867 tarihinden sonra mutasarrıfın eşi, ana, baba ve torunları ve öz olsun olmasın tasarruf sahibinin bütün kardeşleri söz konusu intikal kapsamına dahil edilmiştir.462

Bu arada, mutasarrıfın bu haklara sahip olması ve haklarının devamı için nâib, mütevelli, vakıf görevlileri ve müslimîn huzurunda, keşif için görevlendirilmiş mimarlar tarafından belirlenmiş olan müeccel kira bedelinin ay ya da yıl sonunda vakfa ödenmesi gerekmekteydi. Böylelikle, mutasarrıf ve mütevelli arasındaki kira akdi dolaylı olarak her yıl yenilenmiş olmaktaydı. Bu ise, bina ya da arsanın aslında vakfa ait olduğunun müstecir tarafından idrak edilmesini sağlamakta ve aynı zamanda muhtemel mülkiyet iddiasının da önüne geçilmiş olmaktaydı. Bununla birlikte, Hanefi fıkıhçılar nezdinde kabul görmemiş olan ve icareteyn uygulamasının temelini teşkil eden icâre-i tavîle (uzun süreli kiralama) uygulaması, meşrû bir zemine oturmuş olmaktaydı.463

459 Ebul Ula Mardin, Toprak Hukuku Dersleri, s. 50-60; Bülent Köprülü, “Evvelki Hukukumuzda Vakıf Nev'iyetleri”, s. 223-224; “... vakıfda müsâ‘ade olmayıp izn-i mütevellî ve emr-i hâkimü’ş-şer‘ ile ...”.

460 Bk. Mütevellinin kendi vekiline verdiği temessük mucebince kadı’dan inşaat yapma iznini talep ettiği İŞS, 9, 117a/4 (5 M 1072/31 Ağustos 1661) nolu hüccet.

461 Önceleri icâre-i vâhideli olarak müzâyedeye arz edilen vakıf yerler, icareteynin mutasarrıf/müteşebbis açısından getireceği yararlar dolayısıyla uygulama tarihinden itibaren rağbet görmüşken, özellikle 1660 büyük İstanbul yangınından sonraki süreçte, icareteyne göre mutasarrıf açısından daha kârlı bir kiralama olan mukataa (yapılan binanın mutasarrıfın mülkü olmasını öngörmektedir) uygulamasının yaygın olduğu gözlenmektedir.

462 Düstur (1. Tertip), 1. Kısım, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1289, s. 232-36, ; Ömer Hilmi Efendi, İthâf’ül-Ahlâf, s. 56-57; Nazif Öztürk, Menşe’i ve Tarihî Gelişimi Açısından Vakıflar, s. 112; Bahaeddin Yediyıldız, XVIII. Yüzyılda Türkiye'de Vakıf Müessesesi: Bir Sosyal Tarih İncelemesi, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 2003, s. 140.

463 Ömer Hilmi, İthâf’ül-Ahlâf, s. 54-55; Bülent Köprülü, “Evvelki Hukukumuzda Vakıf Nev'iyetleri”, s. 224-25; Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf, s. 462-63.

Vakıfların kendi mülklerini özel bütçeleri ile yaptırmaları istisnai bir durum olmakla birlikte, genellikle Haremeyn vakıfları veya sultanlara veya önemli devlet adamlarına ait büyük vakıflar için bu durum geçerlidir. Küçük ölçekli tabir edebileceğimiz ve bir ya da birkaç yerden geliri olan vakıflar, mevcut gelirlerini kesintiye uğratan yangınlar sonrasında, icareteyn ve ona çok yakın bir yöntem olan mukataa uygulaması yolunu izleyerek, varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Rhoads Murphey’in ifadesiyle “vakıf-şahıs ortaklığı” olarak da adlandırılabilecek icareteyn uygulaması, yangınlar sonrasında oldukça yaygın bir uygulamadır. Bu uygulamanın tercih edilmesinde, geçmiş tecrübelerin ve Osmanlı pragmatizminin önemli bir rolü olduğunu ve Osmanlı anlayışına göre sorumluluğun kurumsal ve bireysel olarak paylaştırılarak verimli bir sonuç elde edilebileceğine dair bir yaklaşımın yer aldığını söyleyen Murphey, oldukça önemli bir noktaya işaret etmektedir.464

Yangın sonrası yeniden inşa için yapılan kiralama uygulamalarında dikkat edilen konuların başında, başvurulacak inşa ya da kiralama şeklinin “vakfa enfa‘” yani vakfın yararına olup olmadığı meselesi gelmektedir.465 Doğal olarak, bunun uygulanabilmesi için mütevelli ve mürtezikaların ifadelerine başvurulduğunda “cânib-i vakıfda binâ-i mezbûru ta‘mîre bir vechile kudret ve

mecâl yokdur” demeleri önemli bir veri hükmündedir. Buradan hareketle yerin

icareteyn ile kiralanması mimarlar, ehl-i vukuf ve Müslümanların ve ardından mutasarrıfın “kendi malıyla binâ ve ta‘mîr edip ve min ba‘d dahi vâki‘ olacak

ta‘mîri kendi malıyla termîm edip ... bu vechile olması min külli’l-vücûh vakfa enfa‘dır” şeklinde görüş bildirmesi ile geçerlilik kazanabilmektedir.

Vakıf binaların yangınlar sonrası yeniden inşasında en kolay ve pratik yol hangisi ise, bu aynı zamanda vakıf için en yararlı usul anlamına gelmekteydi. Daha önce de belirtildiği gibi, karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak

464 Rhoads Murphey, “Disaster Relief Practices in Seventeenth-Century Istanbul” s. 55; Diğer yandan, Miriam Hoexter de istibdâl uygulamasına dair çalışmasında Muphey’e paralel olarak uzun vadeli kiralamanın, azami üç yıllık kiralama ile sınırlı icâre-i vâhideye göre hem kiracı hem de vakıf açısından daha avantajlı olduğunu ifade etmektedir. Bk. Miriam Hoexter, “Adaptation and Changing Circumstances: Perpetual Leases and Exchange Transactions in Waqf Property in Ottoman Algiers”, Islamic Law and Society, vol. 4, no: 3, Leiden 1997, s. 326.

465 Buna örnek olması bakımından icareteynin resmi olarak ilk uygulanma dönemine yakın bir tarih olan 1025/1616 yılında Elvanzâde mahallesinde vuku bulmuş olan bir yangında Müstesna Ali Çelebi Vakfı’na ait olup Haim v. Yahuda isimli Yahudinin icâre-i muaccele ve günlük yirmi beş akçe ile tasarrufunda bulunan üç ev hasar görmüş ve altı kârgir binanın da çatıları erimiştir. Vakıfta yeterli bütçe olmaması gerekçesi ile tamir ve inşa işlerinin Haim tarafından yapılmasının “vakfa enfa‘” olduğu ehl-i vukûf tarafından tespit edilmiş ve söz konusu binalar tekrar Haim’e kiralanmıştır. İŞS, 3, 93a/1 (20 S 1025/9 Mart 1616).

gerçekleştirilen icareteyn uygulamasının temel ilkesi, her zaman vakfın faydasının gözetilmesidir. Ayrıca, bu uygulamanın diğer ayağı olan müstecirlerin de önemli ölçüde kazançlı olduklarını vurgulamak gerekir. Nitekim, icareteyn pratiğini şahısların ve vakıfların bir araya gelmesiyle kurulan ticari bir ortaklık olarak değerlendirmek mümkündür.

İcareteynli yerlerin kiralanması süreci ve hukuki ıstılahı konularında kılavuz vazifesi gören ve belgelerde sıklıkla zikredilen bazı anahtar kavram ve ifadeler vardır. İcareteyn uygulamasının mahiyetini anlamak bakımından temel öneme sahip söz konusu kavramlar ve tanımları şöyledir:

a. İcâre-i mu‘accele: Yangınlardan bağımsız bir şekilde ve mevcut bir yapının olduğu durumlarda bina için ödenen bir anlamda hava parası (ingoing) olarak da anlaşılabilecek ve vakfa peşin olarak ödenen meblağı tanımladığı gibi, yangın veya benzeri bir afet sonrasında binası olmayan arsa üzerine yapılmış binanın inşaat masrafını da ifade eder.466

b. İcâre-i müeccele: Günlük veya aylık olarak ecr-i misil tespiti ile vakfa taksitler halinde ödenen kira miktarını tanımlar. Müeccel bedel, yangınlar sonrasında kiracının peşin olarak ödemiş olduğu mu‘accel paranın vakıf tarafından kiracıya iadesinde de bir ölçü işlevi görür.

c. Mu‘acceleye mahsup olmak: Bir yerin yanması veya yıkılması neticesinde vakfın binasını yeniden inşaya bütçesinin yetersiz olması halinde, söz konusu yere talip olan bir kimsenin kendi parasıyla binayı yaptırması ve masrafının, icareteyn kapsamında ödemekle yükümlü olduğu peşin paraya (mu‘accele) sayılması.

d. Mu‘acceleyi istîfâ etmek: Kiracının, inşaat için yaptığı masrafı vakıftan tahsil etmesi. Bu tahsil işlemi, mu‘accele olarak ödenen para miktarına

466 Yukarıda da değinildiği üzere, söz konusu peşin para doğrudan vakfa ödenebileceği gibi, inşaat için harcanan meblağı da temsil edebilmektedir. Bu konu, mevcut literatürde açık ve anlaşılır olmamakla birlikte sicillerdeki kayıtlar, konuyu önemli ölçüde aydınlatmaktadır. Kapıcılar Kâtibi Hasan Efendi vakfı, yanmış olan Darphane bitişiğindeki 8 kuyumcu ve 1 kazancı dükkânını imar etmek için Üsküdar’da bulunan harap haldeki odaları icareteyn ile kiralamış ve buradan mu‘accel olarak aldığı nakit para ile sermaye sağlamış olması mu‘accelenin vakfa ödenmesine bir örnek olarak verilebilir. Bk. EHM ŞS, 51, 196/4 (99b) (11 S 1071/16 Ekim 1660); Mu‘accelenin kiracı tarafından yanmış binanın yapımına harcanması konusunda ise bk. İŞS, 16, 22b/1 (29 Z 1075/13 Temmuz 1665); EHM ŞS, 51, 109a/4 (11 R 1071/14 Aralık 1660). Bu son belgede, kiracılar oturdukları evin yanması üzerine binayı kendi paraları ile yeniden yaptırıyor ve “malımız ile icâre-i mu‘accelesine mahsûb olmak üzere müceddeden binâya” mütevelli tarafından kendilerine izin verildiğini belirtiyorlar.

ulaşıncaya kadar arsanın kira ücretinin ödenmemesi şeklinde dolaylı olarak gerçekleşmektedir.467

Yangınlar sonrası icareteyenle kiralanan yerlerin müeccel kira ödemeleri, her zaman nakdi olarak gerçekleşmemekte olup her kira miktarı, kiracının yeniden inşa ettiği binaya yaptığı masraftan düşülmektedir. Yani müeccel kira, muaccel bedeli buluncaya kadar işliyor görünmekte ve bu süre zarfında kiracılar ilâve bir ödeme yapmamaktadırlar. Bu duruma dair verilmiş bir fetvada önemli bazı ayrıntılar açıklık kazanmaktadır. Fetâvâ-yı Feyziye’de yer alan söz konusu fetva şu şekildedir:

Tevliyyet ve süknâsı vâkıfın batnen ba‘de batnin evlâdına ve evlâd-ı evlâdına meşrûta vakıf menzil harâb olup vakıfda ta‘mîre müsâ‘ade olmayıp vâkıfın evlâdından batn-ı evvelden olan Zeyd dahi ta‘mîre kâdir olmayıp ta‘mîre kifâyet edecek ücret hâsıla olunca îcâr lâzım olmağla Zeyd menzili re’y-i hâkimle Amr’a îcâr eder oldukda aded-i eyyâm beyân olunmadan yevmî şu kadar akçeye Amr’a îcâr ve teslîm edip Amr’a menzilin harâb olan mevâzi‘ini malınla ta‘mîr eyle masrûfunu ücretinden istîfâ edince menzilde sâkin ol demekle Amr dahi malından kader-i ma‘rûf şu kadar akçe sarf ve menzilin harâb olan mevâzi‘ini ta‘mîr edip masrûfunu süknâ ile istîfâ ettikden sonra Zeyd menzili almadan fevt olup nevbet-i tasarruf evlâd-ı vâkıfdan Hind’e gelse Hind re’y-i hâkimle menzil-i mezbûru Amr’dan almağa kâdir olur mu. El-cevâb olur.468

İcareteyn uygulamasında, eğer bir bina yeniden yapıldıktan sonra tekrar bir yangına maruz kalır ve aynı mutasarrıf, kalan arsayı devretmeyip yeniden kiralamak isterse, bu durumda mutasarrıfın vakıfla arasında önceki dönemden kalma bir alacak-borç söz konusu ise bu durum dikkate alınırdı. Yaptırdığı bina masrafı, alacak-borç hesabı görüldükten sonra bu, muaccel bedel olarak kayıt altına alınırdı. Kalan miktar ise, “menzilin icâresinden istîfâ” edilirdi.469 Yani

467 Sözleşmede geçen ecr-i misil miktarı ile tasarruf edilen gün ya da ay denklemi kurularak mutasarrıfın bina için yaptığı masraftan kalan alacağı tespit edilirdi. Ve mutasarrıfının yer “icâresinden istîfâ” etmeden vefat etmesi durumunda, istîfâ etmemiş olduğu miktar kadar bir para vakıf tarafından varislerine ödenirdi. Konuyla ilgili bir hüccette, 1660 yılında yanmış olan vakıf hamamı Ömer Çavuş 141.678 akçe sarf ederek yaptırmış ve sarf ettiği meblağdan henüz 61.678 akçesini istîfâ etmişken vefat etmiş olmakla, kalan 80.000 akçenin mütevelli tarafından Ömer Çavuş’un varislerine teslim edildiği görülmektedir. Bk. İŞS, 13, 92a/2 (20 L 1074/16 Mayıs 1664).

468 Feyzullah Efendi, Fetavâ-yı Feyziye, s. 188.

469 Çavuş Mescidi mahallesinde bulunan ve Sadi Çelebi mahallesi avarızına vakfedilmiş olan menzil M 1105 yangınında yanmış ve önceki mutasarrıf binayı icareteyn ile yeniden yaptırmaya talip olmuş, fakat önceki tasarruf döneminden vakfa bir miktar borcu kalmıştır. Bu borç ile birlikte, vakfa ait ve yangından kalmış olan enkazın değeri, ki bilindiği gibi enkaz da yeni binaların inşasında kullanılmaktadır, yeni binanın masrafından düşülmüş ve kalan miktar icareteynin muaccel bedeline sayılmıştır. İŞS, 22, 4a/2 (19 C 1107/25 Ocak 1696).

mutasarrıf, günlük ya da aylık olarak belirlenecek olan ecr-i misil toplam inşa masrafını buluncaya dek yeni binada kira ödemeksizin sakin olabilecektir. Bu tür bir sözleşmeye göre, kira ödemesi önceden, yani peşin ve toplu olarak yapılmaktadır. Öte yandan vakfın, binayı yaptıran kiracının, yaptığı masrafı istîfâ etmeden ya da parasını vakıftan tahsil etmeden vakıf yerden çıkarması söz konusu olamazdı.470

Bu duruma bir örnek olması bakımından Çoban Çavuş mahallesinde Kürkçüler Kethüdası Ahmed Bey Vakfı’na ait, yanmış bir ev ile ilgili hüccetten hareketle yukarıda dile getirilen meseleyi anlaşılır kılmak mümkündür:

“… Şâbî Hasan b. Hızır … Musa Çelebi b. Hasan mahzarında bi’t-tevliyye ikrâr ve takrîr-i kelâm edip mütevellîsi olduğum menzil-i mezkûrun mûcib-i şart-ı vâkıf nevbet-i süknâsı zevcesi mezkûre Zîbâ Hâtun’a intikāl etmekle merkūme Zîbâ Hâtun dahi menzil-i mezbûrda