• Sonuç bulunamadı

Birinci Derecede Risk Unsurları: Ocaklar

I. BÖLÜM

1.1. Birinci Derecede Risk Unsurları: Ocaklar

Evlerde ısınmak ve yemek pişirmek gibi özel amaçlarla bacalı olarak tuğla ve taştan yapılan yerlere ocak denmektedir. Ocaklar, mutfakta olabileceği gibi, ev sahibinin isteğine bağlı olarak evin dışında da yapılabilirdi. Buralardan kıvılcımların sıçrayarak bir yeri tutuşturması riski, yapılışında kullanılan malzemenin çabuk tutuşan bir nitelik taşıması veya ocak bacalarının temizlenmemesi gibi hususlar, yangınlar dolayısıyla devlet tarafından dikkat çekilen noktaların başında gelmektedir. Kayıtlardan takip edilebildiği kadarıyla, ocakların sorunlu oldukları en temel meselenin, taşıdıkları risk yönlerinin iyi düşünülmeden inşa edilmeleridir denilebilir. Devletin bu tür riskleri ortadan kaldırmak amacıyla çaba göstermiş olduğu, kaza idarecilerine konu ile ilgili gönderilmiş olan emirlerden anlaşılmaktadır.

İlk olarak, yapıldığı yer itibariyle problemli görülen bir ocakla ilgili Eylül 1634 tarihli bir sicil kaydındaki örneğe dikkat çekilebilir. Bu örnekte Üsküdar’da iki ev arasında bulunan bir saçak altına yaptırılmış olan ocağın, buradan sıçrayacak bir kıvılcımın etraftaki bir yeri tutuşturması ihtimalinden dolayı komşusu tarafından şikâyet konusu olarak mahkemeye intikal ettirildiği görülmektedir.125

Gerek malzeme ve gerekse yapıldığı yer bakımından kusurlu ocakların problem olarak görülmesi meselesi daha erken tarihlere gitmektedir. Devlet tarafından, ocakların yangınlara sebebiyet verdiği tespitini de içeren bir ferman kaydında, anlamadıkları halde mimarlık ve inşaat işleri ile ilgilenen kişilere iş yaptırılmaması konusunda mimarbaşı Sinan’a uyarıda bulunulduğu görülmektedir. 1569 yangını sonrasında çıkmış olan söz konusu fermanda “Rumelinden ve sair yerlerden gelip neccariyye ve bennâ ilminden haberleri

125 ÜŞS, 179, 64a (7 R 1044/30 Eylül 1634)’dan nakleden Rhoads Murphey, “Disaster Relief Practices in Seventeenth-Century Istanbul: A Brief Overview of Organizational Aspects of Urban Renewal Projects Undertaken in the Aftermath of Catastrophic Fires”, International Congress on Learning and Education in the Ottoman World (Istanbul, 12-15 April 1999), ed. Ali Çaksu, İstanbul 2001, s. 58.

olmayıp ... ellerine arşın alıp mimarlık [eden] naehil olmağla bina eyledikleri evlerin ekseriya ocakları tutuşup ihrak olduğu” belirtilmektedir.126

Belgelerde evlerin ocaklarının temizlenmesi yanında, odalarda namahrem kimselerin barınmalarının engellenmesi amacıyla yer alan uyarılar da bulunmaktadır. Örneğin, İstanbul kadısına 1663 yılında gönderilen bir buyruldu, mahallede oturanların evlerine namahrem kadın almamaları, ocak bacalarını süpürmeleri ve gece bekçilerinin kontrollerinin yapılması konularında mahalle imamlarının sorumlu tutulduğunu göstermektedir. Namahrem kadınların evlere işret ve eğlence amacıyla alındıkları ve bu tür ortamlarda yangın riskinin büyüyeceği düşünüldüğünden böyle bir uyarının yapılması ihtiyacı hissedilmiştir. Yangınların meydana gelmesini önleme konusunda imamların sorumluluklarının derecesi oldukça yüksektir. Fakat, devletin yeni yangınlarla karşılaşmamak için sıkı tedbir uygulamasına rağmen, halkın buna gereği gibi iltifat etmediği, imamların da gerekli takibi yapmadıkları aşikârdır. Zira, aşağıdaki buyrulduda belirtildiğine göre, daha önce sorumluluklarını hatırlatan bir emir gönderilmiş olmasına rağmen, imamların “ba‘zıları mütenebbih” olmamıştır. Bu sebeple yeniden bir buyruldu gönderilmesi gerekmiştir:

“Bundan akdem mahallelerde sâkin olanlar birbirine kefîle verilip ve odalarda mahrem avretleri tutmayıp bir dürlü fesâd ve şenâ‘at ve nâ-meşrû‘ hareket olunmamak için ve gece bekçilerine tekayyüd olunmak bâbında mahallât imâmlarına muhkem tenbîh olunmuş idi hâliyâ ba‘zıları mütenebbih olmayıp tekayyüd eylemedikleri ecilden imdi mukaddemâ tenbîh ve fermân olunduğu üzre cümle imâmlara tenbîh ve te’kîd eyleyeler mütenebbih olmayanların cihetleri âhara verilmek için arz eyleyer ki sâ’ire mûcib-i ibret ola bundan sonra şikâyet olunacak olur ise imâmlar nedâmet çekerler ve ocakları süpürtmek için gereği gibi tekayyüd ve gece bekçilerine mukayyed olalar deyû buyruldu.”127

Ayrıca, İstanbul kadısına bundan bir yıl sonra gönderilmiş olan bir başka emirde de yine mahalle imamlarını ilgilendiren konular arasında ocakların temizletilmesi, bekçilerin sabaha dek mahalleleri dolaşmaları, şüpheli kişilere rast gelirlerse yakalamaları emirlerinin yer aldığı görülmektedir:

“Mahmiye-i mezbûrede vâki‘ imâmlara şöyle tenbîh ve te’kîd eyleyesiz ki fi’l-cümle mahalleleri olan evlerin ocaklarını ashâbına tathîr ettirip ve

126 Ahmet Refik, On Altıncı Asırda, s. 61.

sabâha değin pâsbânları gezdirip muhkem hıfz üzre olalar şöyle ki mahallelerin bekçileri ba‘de’l-işâ sabâha değin mahalleleri dolaşıp tekayyüd edip şakī ve haramzâdeye rast gelirse ahz edip huzûruma getireler”128

1660 yangını sonrasında söz konusu risk unsurlarının devlet tarafından çok sıkı takibe alındığını söylemek mümkündür. Nitekim, yukarıdaki emrin devamında, belirtilen tedbirlerin alınmaması halinde herhangi bir mahallede yangın çıkması durumunda, o mahalle imamını tedirgin edecek tehditler yer almaktadır.

“... imdi şöyle ki her kangı imâmın mahallesinde vâki‘ hânelerin ocakları tathîr olmayıp el-iyâzü billâh ateşten bir zarar isâbet ederse aslâ ve kat‘â bir vechile özür ve cevâbları makbûl olmayıp vebâlleri kendi boyunlarına olsun haklarından gelinir ana göre her ne ise basîret üzre olup mahallesi sabâha değin bekçilerine bekletip ve ocaklarını tathîr eyleyip pâk edeler deyû tenbîh birle buyruldu.”129

1605 yılında Galata’da İbrahim Paşa Vakfı’na ait dükkânları işletenlerin, balık pişirmek amacıyla “kadîmden ocak ve ateş olmayan yerlerde ocak

ihdâs”130 eden meyhanecileri şikâyet etmeleri üzerine gönderilen bir fermanda

idare tarafından yangınla mücadele doğrultusunda alınan tedbirlere uyulması konusunda sergilenen hassasiyet derecesini görmek mümkündür. Tedbir amacıyla yapılan bu tür yasaklamalara rağmen, yangın tehlikesine karşı halk tarafından gerekli hassasiyetin gösterilmediği aynı kayıtlarda ifade olunmaktadır.131 Bunun bir deliline, Hasköy halkının şikâyetlerini içeren bir belgede rastlanmaktadır. Belgede, Hasköy’de “ba‘zı kimesneler ocak olmayan

yerlere ocak [ihdâs] edip ihrâka bâ‘is” olmaları sebebiyle halk tarafından bu

durumun engellenmesinin istendiği ve bunun için bir buyruldu talep edildiği anlaşılmaktadır.132

XVII. yüzyılda Osmanlı’da kullanılan ocakların mahiyeti tam olarak bilinmese de, bunların genel olarak tuğladan yapıldığını tahmin etmek zor

128 İŞS, 12, 148b/4 (29 Ca 1074/29 Aralık 1663).

129 İŞS, 12, 148b/4 (29 Ca 1074/29 Aralık 1663).

130 Galata ŞS (GŞS), 27, 88a/3 (Ra 1014/Temmuz 1605).

131 “… ocak olmayan dükkânlarda ateş yakmak memnû‘ iken hâlâ mahall-i mezbûrda vâki‘ ba’zı meyhâneciler mütenebbih olmayıp …” bk. GŞS, 27, 88a/3 (Ra 1014/Temmuz 1605).

değildir. Fakat topraktan yapılan başka ocakların da yapıldığı ve bunların bir yangın tehlikesi sebebi ile şikâyete konu olduğu belirtilmelidir. 1076/1665 yılında Fenerkapısı Abdi Subaşı mahallesi sakinleri olan Rum ve Yahudilerin muhtelif konularda anlaşamadıkları gibi, Yahudilerin evlerinde topraktan yaptıkları ocakların da bir yangın riski taşımasından dolayı Rumları rahatsız ettiği görülmektedir. Mahkemeye intikal eden davaları sonucunda diğer hususlarla birlikte Yahudilerin, söz konusu ocakları kaldırıp bunların yerine Müslümanların kullandıkları türden, yani tuğla ve taştan, ocak yapacakları konusunda karşılıklı anlaşmaya vardıkları anlaşılmaktadır:

“... Yahûd tâifesinin ... Müslimînden istîcâr edip sâkin oldukları menzillerinde ... harîk havfı gālib olmağın ... mezbûr Yahûdiler ba‘de’l-yevm sâkin oldukları menzillerinde kendilere mahsûs ... toprakdan peydâ ettikleri ocaklarını ref‘ ve menzillerinde Müslimîn menâzilinde olan ocaklar gibi ocaklar binâ ... etmek üzre mezbûrûn Yahûdiler ile kavl ü ittifâk ve ahd-i vifâk etmişizdir.”133

1701 yılında ise Hasköy’de ateşin kullanıldığı her yerin teftişi yapılarak problemlerin tespiti yapılmış ve sonuca göre bir emir çıkarılmıştır. Burada teftişi yapılan evler, fırınlar,134 yağhane, helvahane, mumhane ile diğer ocaklı dükkânların bacasız ve tahtaperdeye bitişik olan ocaklarının kaldırılması, kirli olanların temizletilmesi, bacası olup da dar olanlarının genişletilmesi ve sonrasında tuğla ve kireç ile yeniden tamirlerinin yapılması gibi bir düzenlemeye gidilmiştir. Dilegetirilen düzenlemelere uyulması konusunda halkın hassas olmaya çağrıldığı ve kendilerine gerekli bildirimlerde bulunulmuş olduğunu aşağıdaki belgeden anlamak mümkündür:

“... kasaba-i mezbûrede vâki‘ menzilleri ve etrâfda olan fırın ve mahzen ve sûkda olan yağhâne ve helvahâne ve şem‘hâne ve ocaklı olan dükkânlar ve muhâtara ve mahûf olan mahalleri ferden ferd mu‘âyene ve müşâhede olundukda bacasız tahtaperdeye muttasıl olan ocakları kal‘ ve tuğla ve kireç ile ta‘mîr ve menfezi zîk ve tanzîfi asîr olan ocakları tevsî‘

133 İŞS, 16, 85b/1 (22 S 1076/3 Eylül 1665). Belgenin tam çevirisi için bk. EK-1.

134 Fırınların dikkatle takibinin yapılması, buraların büyük ölçüde risk taşıyan yerlerden olması sebebiyledir. Nitekim, 1569 İstanbul yangınının bir fırıncı dükkânından başladığı bilinmektedir. Bk. Rozen & Arbel, “Great Fire in the Metropolis”, s. 157; Ayrıca, 1666 yılındaki Londra yangını da bisküvi üreten bir fırıncı dükkânından çıkmış ve bütün bir şehri etkisi altına almıştı. Bk. Walter George Bell, The Great Fire of London, s. 22; Stephen Porter, The Great Fire of London, s. 34; David A. Weiss, The Great Fire of London, s. 11.

ve yine tuğla ve kireç ile muhkem ta‘mîr ... ve tanzîf ve tathîrine te’kîd ve şedîd ve cümleye tenbîhden sonra nidâ ve i‘lân olunmuşdur ....”135