• Sonuç bulunamadı

İHTİLAFLARIN ÇÖZÜMLERİ

I. BÖLÜM

4. İHTİLAFLARIN ÇÖZÜMLERİ

İhtilafların çözümünde eğer ihtilafın kaynağı olarak dava konusu olan tarafların söz konusu edilen isnadı kabullenmediği durumlarda223 meseleyi çözümlemek üzere dört temel yol izlenirdi. Bunlar sırasıyla; şahitlikler, belge ibrazı, yemin ve son olarak keşif ve mesaha olarak zikredilebilir.

4.1. Belge İbrazı

Bilindiği gibi Osmanlı mahkemelerinin ihtilafların çözümünde temel başvuru kaynakları arasında ispatı mümkün kılan hüccetler bulunmaktadır. Hüccet’in sözlük karşılığı, “İçinde hüküm olsun veya olmasın mutlak anlamda

delil” manasındadır.224 Bu bağlamda, Osmanlı mahkeme defterlerinde yer alan

alım-satım, devir, kira, alacak-borç, miras, taksim, keşif, nikâh-talâk, tamir ve

221 ÜŞS, 228, 82b/1 (28 Ca 1071/29 Ocak 1661). Fetva şöyledir: “Ba‘de feshi’l-mudârebe zeyd asl-ı mâlı nakid olmağla amrdan taleb ettikde amr meblağ-ı mezbûru vermeyip zeydin izinsiz i’mâl üzre iken asl-ı mâl-ı mudârebe yedinde telef ve zâyi‘ olsa hâlâ zeyd meblağ-ı mezbûru amrdan tazmîn ve ahza kādir olur mu, cevâb-ı bâ-savâblarında olur deyû buyurulmağın … ”.

222 İŞS, 9, 211a/3 (3 R 1072/26 Kasım 1661).

223 Örneğin, vakıf tarafından kiralanmış bir mahzenin yangın öncesindeki şekline (vaz‘-ı kadîm) göre inşa edilmesine rağmen, bunu bildiği halde değiştirilmesini isteyen mütevellinin uyarılması ve ihtilafın çözümü için bk. İŞS, 22, 162b/1 (6 S 1108/4 Eylül 1696).

224 M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C 1, MEB, İstanbul 1993, s. 865; Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Ensar Neşriyat, 2. bs., İstanbul 2005, s. 206.

tayin gibi genel konuları ihtiva eden belgelere toplu olarak hüccet adı verilir. Bu belgeler, ortaya çıkan muamele ve durumları kayıt altına aldığı gibi, ileride doğabilecek herhangi bir ihtilafın çözümünde de bağlayıcı bir rol oynarlar. Hüccetlerin yanında, resmi otoritenin düzenlemiş olduğu ferman, berat, buyruldu, temessük ve fetva gibi belgeler de özellikle ihtilaflı durumlarda sıkça gündeme getirilen referanslar bütününü teşkil ederler.

Yangınlar sonrasında çıkan ihtilafların çözümünde, yazılı belgeler önemli birer rol oynamışlar ve meselelelerin açıklığa kavuşturulmasında kılavuz vazifesi görmüşlerdir. Örneğin, borcundan dolayı tasarrufunda olan evdeki hissesini ferağ eden, fakat evin yanması ile ferâğın “sahîh olmadığına” ve borcun baki kaldığına dair verilmiş bir fetvanın, mahkemenin neticelendirilmesinde önemli bir anahtar işlevi gördüğünü ifade etmek gerekir.225

Bir başka örnekte de görüldüğü üzere, 1061/1651 yangınından sonra arsası Ayasofya vakfından mukataalı olan yerde mülk olarak yapılan odaların, mütevelli tarafından zaptının engellenmesini davacı tarafın elinde bulunan hüccet belirlemiştir.226 Ayrıca, temessük ya da hüccet gibi her ne tür belge olursa olsun, bunların mutlak surette şahitler tarafından da doğrulanması, ihtilaflı meselelerin çözümüne çok önemli bir katkı sunmaktaydı.

4.2. Şahitlikler

İhtilafların giderilmesinde nihai çözüm yolu, mahkemelere intikal etmiş olan tasarruf hakkı davalarının çoğunda görüldüğü üzere, şahitlere başvurmaktır. Şahitler, tabii olarak, özellikle ihtilafın taraflarının bulunduğu mahallenin sakinlerinden oluşmaktadır. Öyle ki, bu kişiler o mahalleden bir sebeple ayrılmış, bir başka yere taşınmış olsalar dahi kendilerine ulaşılıp şahitliklerinin istenebildiği görülmektedir. Örneğin, Kepenekçi mahallesinde bulunan iki vakfa ait arsa üzerinde, ilgili vakıflar arasındaki ihtilafın çözümlenmesinde 1660 yangını öncesinde burada oturan, fakat yangın sonrasında bu mahalleden ayrılıp Timurtaş mahallesine yerleşen üç kişinin

225 İŞS, 9, 61a/4 (27 Za 1071/24 Temmuz 1661).

şahitliği anahtar rol üstlenmiş ve mesele bu yolla vuzuha kavuşturulabilmiştir.227

Hatta bazı olaylarda şahitlerin güvenilirliğini tespit etmek için diğer bazı şahitlerin aranması, hakkaniyeti sağlama konusundaki hassasiyeti ortaya koymaktadır. Örneğin, bir kayıtta iddia sahibinin haklı olmadığı şahitlerin tespiti ile belirlenmişken, söz konusu şahitlerin dahi “doğru” kimseler olup olmadığının tespitine matuf olmak üzere, kendi mahalle sakinlerine sorulmak suretiyle “tezkiye” edildiği göze çarpmaktadır.228 Konuları itibariyle miras, arsa gaspı, sınır ihlâli ve diğer birçok ihtilaflı konunun şahitlikler yolu ile çözüme kavuşturulduğu söylenebilir.229 Bu bakımdan özellikle bir arsanın kime ait olduğu, arsa sınırının nerede başlayıp nerede bittiği, binanın konumunun ne olduğu ve yangın sonrasında yapının öncesindeki tarza itibarla nasıl inşa edilmesi gerektiği gibi meseleler bir ölçüde şahitlerin bildirimlerine muhtaç konulardır.

Bu bakımdan, yangın sonrasında sınır arsaya bir miktar tecavüz söz konusu olduğu ve yapılan binanın da “üslûb-ı sâbık” üzere olmadığının ispat edilerek, meselenin hal yoluna konulması iki ayrı kayıtta şahitlerin beyanları neticesinde mümkün kılındığı görülmektedir.230 Yukarıda bir başka başlıkta ayrıca değinilen bir örnekte, bir evin iki kat yerine üç kat yapıldığı ve on pencerenin de ihdas olunduğu (yangın öncesinde olmayıp yeni yapılan binada olduğu) yine mahalle sakinlerinin ifadeleri ile açıklığa kavuşturulmuştur.231

Diğer bir örnekte ise, Kabasakal Sinan Ağa vakfı arsasının, kamu malı olduğu zannıyla devlet görevlileri tarafından satılmak istenmesi üzerine şahitlerin yaptıkları tanıklık ile söz konusu yerin aslında adı geçen vakfa ait olduğu tespit edilmiş ve satılmasına engel olunmuştur.232

Diğer taraftan, vekâlet kayıtlarının şahitler vasıtasıyla hukuki bir hüviyet kazandığı bilinmektedir. Bunun yanında vekilliklerinden şüphe duyulan kimselerin bu konumlarının açıklığa kavuşturulmasında yine şahitler devreye

227 EHM ŞS, 52, 64/1 (19 B 1072/10 Mart 1662).

228 İŞS, 16, 22b/1 (27 Z 1075/11 Temmuz 1665.

229 İŞS, 4, 40b/1 (R 1028/Mart 1619); İŞS, 9, 28b/1 (2 Za 1071/29 Haziran 1661); İŞS, 19, 70a/3 (28 L 1092/10 Kasım 1681).

230 İŞS, 10,77b/1 (29 L 1072/17 Haziran 1662); İŞS, 12, 10b/1 (10 L 1073/18 Mayıs 1663).

231 İŞS, 22, 85b/1 (13 Ş 1107/18 Mart 1696).

girmektedir. Örneğin bir kiracı, satın aldığı enkaz ile kiraladığı arsanın mukataa bedelini karşısındaki kişinin vekilliğinden emin olmadığı için ödememekte ve isbât-ı vekâlet istemektedir. Bu davada, konunun kendilerine sorulduğu şahitler vasıtası ile çözüm sağlanabilmiş ve enkaz parasının tahsili mümkün olmuştur.233

Ayrıca şahitlik, teknik olarak yapılan mesaha ölçümünden sonra dahi bu ölçümü de doğrulayan ve işlemlerin daha objektif olarak kayda geçirilmesini sağlayan bir araç olarak mahkemeler tarafından itibar görmüş önemli bir delillendirme metodu olarak dikkati çekmektedir.234

4.3. Yemin

Diğer hukuki durumlarda olduğu gibi, yangınlar ekseninde gerçekleşen ihtilafların giderilmesinde başvurulan en önemli çözüm araçlarından biri ‘yemin’dir. Zira, kendileri için en belirleyici unsurun din olduğunda şüphe olmayan Osmanlı toplumunun Müslim ya da gayrimüslim olsun her grubunun mensubu bulunduğu dine karşı belli ölçüde bir hassasiyet sergilediği bir konu olduğu bilinmektedir. Bundan dolayı, Osmanlı mahkemelerinin ihtilaflı meselelerde çözüm için bir kanıt olarak, Kutsal Kitaplar (alâ vefki'l-mes’ûl

yemîn billâhi'llezî enzele'l-İncîle alâ İsâ; hasbe’l-mes’ûl yemîn billâhi’llezî enzele’t-Tevrâte alâ Musa) ya da Allah (yemîn billâhi te‘âlâ) adına yapılan

yemini çok yerinde, pratik ve sonuç almayı sağlayıcı bir mekanizma olarak işlettiği söylenebilir. Zira, somut delil olsun olmasın yemin, nihai olarak belirleyici bir rol oynamaktadır. Din perspektifinden bakıldığında bu durumun şaşırtıcı olmadığı söylenebilir.

Örneğin, Yakub Ağa Vakfı’na ait arsadaki ortak evi 1660 yangınından sonra yeniden eşit olarak yaptırmış olmalarına rağmen, bir tarafın diğerine hakkını vermeye yanaşmaması üzerine iki tarafa da yemin teklif olunduğu görülmektedir. Fakat, bir tarafın söylediği ile diğerinin ifadesi birbirine zıt bir durum arz etmekte ve herhangi bir delil (beyyine) ile durumun tespiti mümkün

233 İŞS, 9, 106a/1 (24 Z 1071/20 Ağustos 1661). “… vekîl-i mezbûr Hüseyin Efendi cevâbında mine’l-vâki‘ kaziyye bâlâda tafsîli mürûr itdiği üzredir vekîl-i mezbûr Ahmed Efendi mezkûr Âyişe’nin vech-i meşrûh üzre vekîl itdiği ma‘lûmum değildir deyü isbât-ı vekâlet etmedikçe semen-i mezbûru teslîm etmem deyicek mezbûr Ahmed Efendi’den vekâleti mübeyyine beyyine taleb olundukda ‘udûl-i müslimînden …”.

234 İŞS, 12, 10b/1 (10 L 1073/18 Mayıs 1663). Söz konusu belgede önce mesaha ölçümünün yapıldığı ve akabinde şahitlerin görüşlerine başvurulduğu görülmektedir.

olmamaktadır. Belgedeki yemin kısmında, evin yanmasından ve yeniden yapılmasından sonraki süreç şu şekilde nakledilmektedir:

“... fi’l-vâki‘ ebniye ihdâs edivermek için mezbûre Mülâyim'den bi’d-defe‘ât üç yüz kıt‘a riyâlî guruş ahz u kabz etmediğine mezbûr Muharrem'e yemîn teklîf olundukda ol dahi alâ vefki’l-mes’ûl yemîn billâhi’l-aliyyi’l-a‘lâ ettikden sonra mezkûr Muharrem'den dahi def‘-i mezbûru mübeyyine beyyine taleb olundukda ityân-ı beyyineden izhâr-ı acz edip istihlâf etmeğin fi’l-vâki‘ bin yetmiş bir senesinde nısf-ı şâyi‘-i âharını dahi izn-i mütevellî ile mezbûr Muharrem'e fâriğa olmayıp mütevellîden temessük alıvermediğine mezkûre Mülâyim'e yemîn teklîf olundukda ol dahi alâ vefki’l-mes’ûl yemîn billâhi’l-aliyyi’l-a‘lâ etmeğin arsa-i mezbûrenin nısf-ı şâyi‘inden kasr-ı yed edip müdde‘iyye-i mezbûre Mülâyim'e teslîme mezbûr Muharrem'e tenbîh olunup ...”235

Görüldüğü üzere, mahkeme yapılan beyanlara bağlı olarak iki konu üzerine yemin talebinde bulunmaktadır. Birincisinde yöneltilen soru her hangi bir para teslimi olup olmadığı ile ilgili iken, ikincisinde davacının iddiasına yöneliktir. Yani, Mülâyim isimli davacının söz konusu arsayı Muharrem’e devretmediğine dair yemin etmesi, önceki hakkını baki kılmakta ve davayı kendi lehine çevirmektedir.

Bu ihtilafın kaynağında ne olduğunu tam olarak tespit etmek mümkün değilse de, söz konusu örnekteki durum dikkate alınarak Osmanlı toplumunda yemin etmenin menfaate bağlı olarak şekillendiği söylenemez. Zira teklif olunan

yeminden nükûl etmek, yani menfaatine olsa dahi yemin etmekten kaçınma,

mahkeme kayıtlarından anlaşıldığına göre azımsanmayacak ölçüde yaygın bir durumdur. Örneğin, Mahmud Paşa Camii imamı, 1660 yangınında binası yanmış bir mülk arsanın, adı geçen caminin imamlarına şart edilen bir vakıf yeri olduğunu ileri sürerek bu hakkı geri almak için bir dava açtığı görülmektedir. Fakat, kendisine dört beş defa mühlet verilmesine rağmen iddiasını delillendiremediği gibi teklif olunan yemine de cevap vermemiştir.

“... müdde‘î-i mezbûrdan müdde‘âsını mübeyyine beyyine taleb olundukda ityân-ı beyyine için dört beş def‘a istimhâl edip her kerede mehl-i şer‘î ile ba‘de’l-imhâl ityân-ı beyyineden izhâr-ı acz edip yemîn dahi vermemeğin ...”236

235 İŞS, 12, 100b/3 (10 R 1074/11 Kasım 1663).

Yangınlar, arsa sahipleri arasında kimi yeni ihtilafları ortaya çıkardığı gibi belirsizliklerin oluşmasına da sebep olmuştur. Örneğin, yangın öncesinde Yusuf Ağa Vakfı’na ait bir duvarın yıkılarak bu yere ev yapıldığı şeklinde mahkemeye intikal etmiş bir dava kaydında, itham olunan Ali Pazarbaşı konunun iddia edildiği gibi olmadığı ve vakıf arsaya herhangi bir tecavüzde bulunmadığını ifade etmiş ve bunu da kendisine teklif olunan yemine olumlu cevap vererek ispat etmiştir.237

Hasköy sicillerinde yer alan bir belge, alacak ve borçlar bakımından yangınların verdiği zararın farklı bir türünü yansıtmaktadır. Buna göre, ölen Dimitri’nin, Cafer Efendi Vakfı’na olan 20.000 akçelik borcu için rehin verdiği eşyası bir yangında yanmış ve mütevelli, söz konusu alacağı Dimitri’nin mirasından tahsil etmek istemiştir. Varisler ise mahkemede, mirastan hiçbir şey kalmadığını İncil üzerine yemin ederek delillendirmişlerdir.238 Görüldüğü üzere, tahsil edilemeyen bu para vakfın hanesine ayrı bir zarar olarak yansımıştır.

4.4. Keşif ve Mesaha

Keşif ile ilgili olarak bu bölümde ihtilafların çözümünde nasıl bir işlev gördüğü üzerinde durulacaktır. İhtilaflar bağlamında yapılan keşifler, arsalar ile ilgili mesaha/yüzölçümü bilgisini objektif olarak ortaya koymasından dolayı hukuki olarak geçerli bir delil anlamını taşımaktaydı. Bu bakımdan, mahkemelerce en çok başvurulan yollardan biri de keşif yapmak suretiyle ihtilafa konu olan yerin ölçümünü yaptırmaktı.

Yangınlar, bilindiği gibi, arsaların yekpareleşmesine ve dolayısıyla sınırların belirsizleşmesine sebebiyet vermekte, bu da taraflar arasında ihtilafların ortaya çıkmasına yol açmaktaydı. Bu bakımdan, şahısların haklarını resmi olarak tespit etmek ve ileride doğabilecek herhangi bir ihtilafı önlemek amacıyla kadılar tarafından yaptırılan keşiflerle arsaların sınırları belirlenir ve sonuçlar kayıt altına alınırdı. Buna dair dikkati çeken bir örnekte, yeniçeri odalarına vakfedilmiş dokuz oda 1693 yangınında yanmıştır. İcareteynli olarak bu yerlerin tasarrufunu elinde bulunduran zağarcıbaşı Mehmed Ağa, odalardan

237 İŞS, 8, 4b/4 (9 Ra 1071/12 Kasım 1660).

kalan arsaları, bunların sınırında yer alan kendi mülk arsasına dahil etmek istemiştir. Mütevellinin buna izin vermesiyle birlikte, vakıf ve mülk arsaların fiilen yekpareleşmesine yol açacak bu muamelenin resmiyette böyle olmadığının tescil edilmesi gerektiğinden mesaha ölçümü yapılarak durum kayıt altına alınmıştır:

“... işbu arsalar icâreteyn-i ma‘lûmeteyn ile benim tasarrufımda olup bağçe-i mezkûreme zamm ve ilhâka mütevellî-i mezbûr dahi izin vermekle mikdârları malûm olmak için mesâha ve tahrîr ve hüccet olunmak matlûbumdur ...”239

Her ne kadar bu örnekteki keşif, ileride doğabilecek bir ihtilafın önüne geçmek amacına matufsa da iki farklı statüdeki arsanın birleşmesi, vakıf arsa sınırının belirsiz bir hale gelmesine yol açması kaçınılmazdır. Bu da yangınlar dolayısıyla ortaya çıkan şartların vakıflar açısından risklerini de göstermektedir.

Farklı nitelikler arz eden ihtilafların çözümünde de yine keşfin meseleyi halletmek üzere devreye sokulduğu görülmektedir. İbrahim Paşa Camiinin imamına şart edilmiş olan bina yandıktan sonra imam tarafından kendi mülkü olmak üzere yeniden inşa edilmiş, fakat imam bu yeri “vakıf için veya nefsiyçün

binâ ettiğin beyân eylemeyip” mütevelli açısından bir ihtilafın doğmasına neden

olmuştur. Bu yüzden verilen emr-i şerifte durumun “hassa mi‘mâr ma‘rifetiyle

keşf” olunması emri verilmiştir.240 Diğer bir örnekte ise, ecr-i mislin kiracılar tarafından fazla bulunması üzerine gönderilen emirde “hâssa mi‘mârbaşı

ma‘rifetiyle” keşif yaptırılması ile problemin çözülmesi istenmiştir.241

5. VAKIFLARDA MUTASARRIFIN VEFATI ve YETİMLERE