• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. YANGIN SONRASI ZARARLARI AZALTMA DÜŞÜNCESİ ve

2.3. Fırsatçılık

Yangınların meydana getirdiği travmalar bir tarafa, şahısların inşa ettikleri binaların mülkiyet ya da tasarruf haklarını ziyadeleştirme doğrultusunda yangınları fırsat olarak değerlendirmek gibi ahlaken yanlış tavırlara sebep

164 Selâniki, Tarih, C 2, s. 601.

165 Selâniki, Tarih, C 2, s. 601.

166 BOA, AE.SAMD.II. 19/2008 (6 Ra 1105). Belge, kaybolan bu aletlerin zayi olması sebebiyle sorumlu olan cebecibaşı vekilinin hesabına mahsup edilmek üzere kendisine bir temessük verilmesi emrini içermektedir.

167 Naîma, Tarih, C 4, s. 1730; Patriğin ihaneti ve asılması ile ilgili ayrıca bk. Tarih-i Nihâdî, haz. H. Nalan Özkasap, s. 32-33.

olduğu söylenebilir. Doğal olarak, fırsatçılık başlığı altında değerlendirilmesi gereken bu vakaların konu ve eylem itibarı ile birbirinden farklı görünmekle birlikte, haksız kârı ya da genel olarak hak gaspını ihata etmesinden dolayı aynı kategori altında düşünülebilir.

Bu konuda gerçekleşen ihtilaflara dair örneklerden birinden anlaşıldığına göre, Karaki mahallesinde bulunan Şahhuban Vakfı’na ait iki arsanın ortasında bir duvar bulunmaktadır. Arsaların mutasarrıflarından birisi, 1660 yangını öncesinde söz konusu duvarın müstakil olarak kendi tasarrufunda olduğunu ve yangın sonrasında da yeniden yaptırdığı duvarın kendisine ait olduğunu ileri sürerek, diğer ortağın buradaki hakkını kabul etmemektedir. Oysa mahalle sakinlerinin ifadesi, buradaki fırsatçılık düşüncesini aşikâr kılacak mahiyette olup, duvarın yangın öncesinde ortak olarak kullanıldığını göstermektedir.169 Yine buna benzer bir diğer örnekte ise, Hoca Gıyaseddin mahallesinde bulunan Şeyhülharem Mehmed Efendi Vakfı’na ait yanmış menzil arsasına komşu olan mülk arsanın sahibi, yanmış evini yeniden inşa ederken vakıf arsanın tûlen altı, arzen bir buçuk ziralık bölümünü, bir duvar yapmak suretiyle gasp etmiş ve mahkemede bu gasp tescillenince duvarın yıkılmasını kabullenmek durumunda kalmıştır.170

Ayrıca, yukarıdaki örneklere benzer şekilde vakıf adına gerçekleştirilen gaspların varlığına tanık olmak mümkündür. el-Hâc İsa mahallesinde bulunan binası 1043/1633 yılı Cibali yangınında yanmış olan arsanın, buraya komşu olan Hafız Ahmed Paşa Vakfı’na ait olduğu gerekçesi ile 1/3’lük kısmının söz konusu vakfın mütevellisi tarafından bir başkasına kiralanmış olması, bu duruma örnek olarak verilebilir.171

Yangınlar ekseninde ortaya çıkan haksız fiillerin bir kısmının, kişilerin “şirrete sülûk etmesi” şeklinde tanımlandığını belirtmekte yarar vardır. Bu yola başvuranlardan biri, Malkoç Ağa vakfından Vefa’da bulunan bir evi ferağ

bi’l-vefâ (geri almak üzere devir anlaşması) ile 900 kuruşa Hacı Mehmed’e ferağ

edip bir müddet sonra parayı iade ederek, yeri tekrar üzerine alan Kara Mehmed isimli kişidir. Kara Mehmed, bu yeri devraldıktan sonra yine bir başkasına aynı

169 İŞS, 12, 12a/7 (12 L 1073/20 Mayıs 1663).

170 İŞS, 12, 10b/1 (10 L 1073/18 Mayıs 1663).

usulle ferağ ettikten sekiz yıl sonra evin yanması üzerine, “menzil-i merkûmda

alâkası yoğiken şirrete sülûk edip” önceki mutasarrıf Hacı Mehmed’den

yangından dolayı oluşan zararını tazmin etmesini istemiştir. Şikâyet defterinde yer alan ve haksız talebin açık olarak görüldüğü bu durumun İstanbul mahkemesinde adalet üzere görülüp karara bağlanması için İstanbul kadısına emir verilmiştir.172

Öte yandan, mutasarrıfın vakfa ait yeri icareteyn ile yaptırıp, peşin olarak ödemiş olduğu parayı on yıl geçtikten sonra tahsil etmiş olsa bile, bu konuda farklı bir suistimale başvurduğu kayıtlarda rastlanan önemli olaylardandır. Bu duruma ışık tutan bir belgede Şemsruhsar Hatun Vakfı’na ait olan beş odanın 1660 yangınından sonra icareteyn ile kiralandığı ve inşaat masrafı için ödenen peşin parayı istîfâ (tahsil) etmiş olmalarına rağmen, 1083 yılında bu odaları mülkleriymiş gibi sattıklarından hareketle İstanbul kadısına gönderilen emirde, durumun konu ile ilgili fetva, hüccet ve vakfiyelere müracaat olunarak incelenmesi emri verilmektedir.173

Yine aynı vakfa ait Molla Hüsrev mahallesinde bulunan odaların başkaları tarafından kendi mülkleri gibi kullanmaları konu bağlamında ifade edilmelidir.174 Buna benzer bir fırsatçılık örneğine yine bir şikâyet kaydında rastlanmaktadır. Bazı kimselerin, Ahmed Ağa Mescidi Vakfı’na ait olup Lâleliçeşme’de bulunan dükkânların üstünde bulunan icareteynli odaları, çıkan bir yangın sonrasında vakıftan izin almadan yeniden yaptıkları ve yeni odalar dahi eklediklerinden bahisle bunun engellenmesi için İstanbul kadısına emir verildiği görülmektedir.175

Yangınlarda özellikle inşaat malzemelerinin yüksek fiyatlara ulaşmasına (ihtikâr - karaborsacılık) neden olan da dikkat çeken önemli bir prolemdir. Eremya Çelebi Kömürciyan, 1660 yangınından sonra “inşaat malzemesi o kadar

pahalılaştı ki tek bir kiremitin fiyatı iki akçeye kadar yükseldi”176 derken bir fırsatçılık örneğini kayda geçirmektedir. Bunun gibi 1130/1718 Cibali yangınından sonra da İzmit’teki keresteciler fiyatları yükseltmişler ve keresteyi

172 BOA, A.DVNS.ŞKT.d-18, 144/685 (Z 1105/Ağustos 1694).

173 BOA, A.DVNS.ŞKT.d-8, 138/629 (N 1083/Aralık 1672).

174 BOA, A.DVNS.ŞKT.d-8, 139/635 (N 1083/Aralık 1672).

175 BOA, A.DVNS.ŞKT.d-16, 185/874 (N 1103/Mayıs 1692).

yangın öncesindeki fiyattan satmak istemediklerinden dolayı “ziyâde bahâya

füruht eylemek sevdasıyla mehâzin ve dekâkinlerin kapadup ve kendüleri ihtifâ”

etmişlerdir. İzmit’e kereste almak üzere giden gemiler, ifade edilen sebepten dolayı geriye boş olarak dönmek zorunda kalmışlardır. Bunun üzerine İzmit kadısı, yeniçeri zabiti ve ayanlara eski fiyatın uygulanması için gerekli takibin yapılması emredilmiştir.177 Bu ferman akabinde İzmit ve Düzce kadıları ile Karadeniz sahillerinde bulunan kadılara ve İzmit yeniçerileri zabitine gönderilen diğer bir fermanda ise yüksek fiyatlara ulaşan kereste, kireç, tuğla, horasan ve kiremit gibi bütün inşaat malzemelerinin yangın öncesindeki fiyattan satılmasının temini için daha genel bir emir verilmiştir.178

Bu örneklerdekinden biraz daha farklı bir noktadan hareketle yangınları kâra dönüştürme fırsatçılığına ışık tutacak belgelere de rastlanmaktadır. Her ne kadar, keşif bahsinde anlatılmış olsa da, üslûb-ı sâbıkın yeni yapılacak binalarda dışına çıkılmaması gereken bir model olduğunu herkes biliyor ve kanunun bunu emrettiği açık bir şekilde dile getiriliyorsa da, nizamın bozulduğu vakalar yok değildir. Özellikle esnaf teşkilatlarının kurallarını belirleyen ilkeler bütününe

nizâm adı verildiği bilinmektedir. Bir yerin nizâma muhalif olması ise o yerin

hakkaniyet sınırlarını aşması ve hakkı olmayan alanları içine alması anlamlarını taşımaktadır. Bu bakımdan, kimi esnafların yangınlar sonrasında dükkânlarını yeniden inşa ederlerken bu tür yollara tevessül ettikleri, yani nizâmın dışına çıktıkları gözlenmektedir.

Burada bahsedilen konu bağlamında 1175/1762 yılı Odunkapısı yangını münasebetiyle mimar ağaya gönderilmiş olan bir buyruldu kaydı önemli bir örnek olarak değerlendirilebilir. Bu kayda göre, 1169/1756 Cibali yangını sonrasında Saraçhane’de daha fazla kira geliri elde etmek amacıyla emir ve kanunlara aykırı olarak han, kahvehane ve bekâr odaları yapılmıştır. Çıkan emir ise, söz konusu yerlere yeniden aynı yapıların inşa edilmesinin engellenmesini içermektedir:

Bu esnâda Atpazarı’nda ... muhterik olan hanlar ve kahvehâneler ve bekâr odalarının ekseri hatt-ı hümâyûna ve müte‘addiden verilen evâmir-i aliyyeye mugāyir iken ziyâde kirâ almak için harîk-i kebîr akabinde

177 124 Numaralı Mühimme Defteri (H. 1128-1130), haz. Ömer Bıyık, YLT, Ege Ü. SBE Tarih Bölümü, İzmir 2001, s. 333-34, hk. 98/339 (Ş 1130/Temmuz 1718).

ashâbı birer takrîb binâ ve derûnlarına eşhâs ve erâzîl iskân ve iyvâ olunup hattâ bu def‘a zuhûr eden harîka o makūleler bâ‘is olmağla ... fîmâ ba’d mazmûn-ı hatt-ı hümâyûn ve hilâf-ı evâmir-i aliyye müceddeden han ve bekâr odaları ve kahvehâneler ve gerek cihannümâ ve bodrumlar ve tahta-pûşlar ve alçak şehnişînler ve müceddeden mahzenler ve dükkânlar ihdâsına tarafından ve hulefâ ve âdemlerinden ruhsat verilmek yâhud müsâmaha ve tegāfül vâdileri zuhûr eylemek lâzım gelir ise haklarınızda lâzım gelen cezâ derhâl icrâ kılınır ve ebniye-i memnû‘ayı binâya cesâret eden duvarcı ve neccârlar dahi ibreten li’l-gayr salb olunur ana göre amel ve evâmir-i aliyyemin mezâmin-i münîfesini icrâya ale’d-devâm bezl-i kudret ve hilâfından hazer ve mücânebet eylesin deyû.179

Bu örnekte de görüldüğü üzere, bazı dükkân sahipleri yangını fırsat bilerek yangın sonrasında fazla kira almak saikiyle dükkânlarını vaz‘ı kadîmin dışına çıkarak yaptırmışlar, hatta buralara kahvehane ve bekâr odaları inşa etmişlerdir. Belgede geçtiğine göre, meydana gelen son yangına bu yerler sebep olmuştur. Bunları ifade ettikten sonra “mu‘tâd-ı kadîm” olarak belirlenmiş olan sınırların dışına kimsenin çıkmaması kesin olarak ihtar edilmektedir. Buyrulduda buna teşebbüs eden duvarcı ve neccarların asılacağı ayrıca bir tehdit olarak yer almaktadır.

Diğer yandan, bu belgeye konu olan bekâr odaları ve benzeri yerlerin yapılmasına daha önce herhangi bir yasaklama getirilmemiş olduğunu belirtmek gerekir. Zira, Şaban 1131 tarihli bir fermanda bu binalarla ilgili olarak dikkat çekilen tek hususun, bunların kârgir olarak yapılmasını içerdiği görülmektedir.180 Fakat, yukarıda zikredilen belgede, bu yerlerin yangına sebep olmasının bir kez daha tecrübe edilmiş olması hasebiyle yeniden inşasına kesinlikle göz yumulmayacağı belirtilmektedir.

Örneğin, Uzunçarşı’da iki kişi, 1782 yangını sonrasında yeniden yaptıkları tülbent yemenicisi dükkânı için öteden beri aldıkları aylık 8 kuruştan daha fazla kira bedeli alabilmek amacı ile dükkân gediğini bir tütüncü esnafına satıp dükkânı da kiralamak istemişlerdir. Oysa bu yer, İstanbul’da bulunan toplam 151 tülbent yemenicisinden biri olmasından dolayı nizam-ı kadîme aykırı bir durumdur. Aynı zamanda kanuna da aykırı bir yerde duran bu mesele,

179 Ahmet Refik, Hicrî On İkinci Asırda, s. 185-186 (7 Za 1175).

kadı tarafından tafsil edilerek sultana ilam olunmuş ve söz konusu yerin mevcut kiracısı olan İstefan v. Sahak’a tekrar kiralanması için ferman istenmiştir.181

Bununla birlikte, yangınların yok ettiği dükkânlardan kalan arsalar, bazen yukarıdakine benzer şekilde nizama aykırı olarak birleştirildiği belgelere yansıyan farklı bir fırsatçılık örneğidir. Bu durumun mahalle halkının şikâyeti ile padişaha ilâm olunduğu görülmektedir.182

Yangınların, sahtekârlık ve tamahkârlıkların sergilenmesinde muharrik bir güce sahip olduğuna dair önemli göstergelerden biri olarak 1102/1690 tarihli bir ferman kaydına işaret olunabilir. İki ortak fırıncının yangın öncesinde satın aldıkları eşyalar için satıcıya 2000 kuruş ödemişlerdir. Fakat, yangın sonrasında ödenen bu meblağı “ihfâ” etmek (gizlemek, almamış gibi yapmak) suretiyle “gedik için” verdiklerini iddia ederek geri istemişlerdir.183

Bu örneklerden hareketle, kâr elde etme konusunda sınır tanımayan kimi insanların sair zamanlarda gerçekleştiremedikleri ve kendi menfaatlerine olan bu düşüncelerini hayata geçirebilmeleri için yangınların kendilerine doğal bir ortam hazırladığı söylenebilir. Buna karşılık, yangınlar gibi zorlu ve karmaşık şartlarda, halkın hakkını arama konusundaki takipçi yaklaşımı ve devletin hakkaniyeti gözeten ve hukuk çerçevesinde işleyen politikaları ile sınır ihlâlleri, tecavüz ve haksızlıkların aza indirilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Zira örneklerde görüldüğü üzere, özellikle mahalle sâkinleri yapılan yanlışları adeta bir müdde-i umûmî gibi tespit etmekte ve bu yanlışların giderilmesi için hukuk yoluna müracaat etmektedirler.

Yukarıda verilen müspet örnekler her ne kadar gerçek resmi tam olarak yansıtmaya yeterli değilse de, yangınlar esnasında ve akabinde gerçekleştirilen gasp gibi hukuk dışı olayların vuku bulduğu aşikârdır. Bu ise, binası yandıktan sonra takibi yapılmayan arsaların, hak sahibi olmayanların elinde kalabildiği ve bu yerleri gaspedenler tarafından istenildiği şekilde kullanılmakta olduğunu düşündürmektedir. Bu durumda, yangınların aynı zamanda gasp ve benzeri fiillerin fitilinin ateşini yakmış olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

181 İŞS, 61, 61b/2 (7 L 1207/18 Mayıs 1793). 1138/1726 yılında tülbentçilerin sayısı 176’dır. Bk. İŞS, 24, 38b-39a.

182 İŞS, 61, 86b/1 (26 Za 1207/24 Haziran 1793).