GENÇ POLONYA DÖNEMİ EDEBİYATI
Genç Polonya Döneminde Şiir
• Genç Polonya döneminde liriğin baskın olmasının ardında yatan nedenler, romantizm ve pozitivizm dönemlerinde çözülemeyen problemlerle bağlıdır.
Polonya romantizmi, yalnızca iki kuşak romantikleri şiddetle etkilemekle
kalmamış, daha sonraki kuşaklar içinde aynı ölçüde etkili olmuştur. Romantik lirik, diğer edebi türleri bünyesinde toplayacak kadar güçlüydü. Bu durum Genç
Polonya döneminde de yinelendi, öyle ki, bu dönemin modernist draması ve düzyazısı, neredeyse şiire göre belirlendi. Aynı zamanda kendi içine dönük şairin varoluşun sırlarını arama çabası, Genç Polonya dönemi şiirine yeni bir dalga ile geri dönmüştü.
• Genç Polonya dönemi şiirinin, her şeyden önce üç temel konusu vardı. İlki,
doksanlı yılların başlangıcında ortaya çıkan insan ruhunun derinliklerine girmek düşüncesiyle bağlantılıydı. ‘Ben’i yaratan sanatçılar, varoluşlarının,
yeteneklerinin ve sıradan insanlar tarafından hapsedilen dehalarının üzerine düşünüyorlardı. İşte ‘çıplak ruh’ kavramı, ya da başka bir deyişle sanatçıların iç dünyalarını keşfe çıkışları buradan kaynaklanır.
• Genç Polonya döneminin en moda konularından birisi de aşk, daha doğrusu erotizmdir. Ruhun derinliklerinde iz süren şairler, o zamana kadar hiç
dokunulmayan bölgelere kadar uzanarak, fiziksel aşkı keşfettiler. Genç Polonya dönemi şiirine insan ruhu, en saklı köşelerinin ortaya çıkarılmasına kadar egemen olmuştu. Bu şiirlerde, özellikle kadın şairlerin ilk kez el attığı eşitlik sorunsalı da görülüyordu. Belki de erkek meslektaşlarından daha az bir cesaretle bu konuyla ilgileniyorlardı, ama sorunlarını etkileyici bir biçimde ortaya döküyorlardı.
• Tatra dağları da bu dönemin önemli konuları arasındaydı. Bu dağların
seçilmesinde iki neden vardı. Bunlardan ilki, Genç Polonya şiirinin doğanın özgür havasıyla yoğrulan romantik şiirinden pek çok mirasa sahip çıkmasıydı. Ülkedeki dağlar içinde en çok bu havaya uygun olan Tatra dağlarıydı. Bu dağlarda, vahşi bir doğa, yalnız bir güzellik ve esin veren bir şeyler vardı. Bir diğer neden de, yüksek tepelerde yapılan gezilerin, sanatçılara yaşamın gizlerini anlatabilecek metafizik güçlerle kurulması beklenen kontak için olanak sağlayacak bir atmosferde
gerçekleşiyor olmasıydı.
• Şiirin biçimsel değişiminde, iki büyük eğilim göze çarpıyordu. Bunlardan ilki, biçimde virtüöz bir yaratıcılığa ulaşmak eğilimiydi. Şairin görevi o kadar yükseklere çıkmayı gerektiriyordu ki, şiir yazmak isteyen kişinin en zor artistik yapıların üstesinden gelmesi bekleniyordu. Şiirde en zor biçim olarak bilinen ve ustalık isteyen sone biçimini kullanmak, neredeyse bir zorunluluk haline gelmişti. Hatta şiir yazmaya yeni başlayan genç şairler bile, ilk şiirlerini sone biçiminde yazar olmuşlardı. Ortaçağ marşlarına (hymn) benzer türde
yazılan şiirler de tüm zorluklarına karşın en çok tutulan şiir türlerindendi. Bu ağır, patetik tür, şairinden olağanüstü bir yetenek ve ustalık bekliyordu. Mükemmelliğe ulaşma tutkusu, şairlerde, yeni şiirsel manzaralar yaratma arzusunda da görülüyordu. Dönem, karanlık
şiirsel anlatımların, kimi zaman okuyucuya korku veren, renkli ekspresyonist manzaralara karıştığı bir dönemdi.
• Şiirde egemenliğini hissettiren ikinci eğilimse, özgünlük arayışıydı. Teknik açıdan şiirdeki en önemli buluş sembolist ve empresyonist söylem biçimleriydi. Şiirin merkezine sembolü yerleştirip, onun çevresine değişik şeyleri anımsatan metaforlar yerleştirmek, okuyucuyu etkinliğin sırrını yalnız başına bulmaya çağırıyordu. Açık ve pastel renklerin baskın,
kontürlerin ise belirsiz olduğu, ayrıntılara boş verilerek genel izlenimin peşine düşüldüğü empresyonist anlatım, şiirde çok popülerdi.
• Duyguların anlatımında en çok kullanılan stil, zıtlıkları belirlemekti. Pek çok şair bunu şiirlerinin temel yapısı olarak kullanıyordu. Söylemde zıtlıkları yan yana barındıran ve oksimoron adı verilen söz sanatı bu yapıya çok uygundu. Daha öncede de sözü edilen
‘çıplak ruh’ kavramını da bu bağlamda ele almak gerekir. Ruh, maddesel bir yapısı olamayan, dolayısıyla bedensiz bir varlık olduğuna göre çıplak ya da giyinik olamaz.
•
• Modernistlerin karakteristik özellikleri arasında çok fazla epitet kullanmak da vardı.
Belirlenen şiirsel betimlemeyi anlatabilmek için epitetleri boncuk gibi arda arda diziyorlardı, şairler. Ne var ki, bir söz sanatının bu kadar fazla kullanılması hem şiiri adileştiriyor, hem de okuyucuyu yoruyordu.
•
• Dağlı ve Krakov’lu ağızla yazmak, arkaik bir dil kullanmak, başka bir deyişle, Slav öncesi söylem biçimin benimseyerek yazmak da başlıca karakteristik özelliklerdendi.
Bu söylemler için eski şarkıların yapılarını da kullanmak gerekiyordu.
• Yukarıda anlatılan tüm eğilimler, yazınsal deneyimler olarak önemliydi belki, ama yan etkileri de yok değildi. Barok ve romantik söylem biçimi ile yazmak isteyen bazı şairler dil
üzerindeki egemenliklerini, kimi zaman, yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlardı. Bu durum da, abartılara, hatta bazen deyiş hatalarına yol açıyordu.
•
• Genç Polonya dönemi şiiri, bünyesinde dönemin pek çok ruhsal, düşünsel ve biçimsel değişimlerini toplamıştır. Bu dönemde
yazmış en önemli şairlerin eserlerinin özenli bir biçimde incelenmesi, tüm dönemin anlaşılması için gerekli olan anahtardır.
Kaynaklar
• Taluy Yüce, Neşe – Ewa Odachowska Żielińska.
Genç Polonya Dönemi Edebiyatı. Ankara:
Kültür Yay., 2004.